bc

YAKIN TEMAS +18

book_age18+
45
FOLLOW
1K
READ
revenge
dark
family
opposites attract
kickass heroine
mafia
bxg
kicking
brilliant
city
seductive
like
intro-logo
Blurb

İtalya'da yaşayan Seçil, abisinin düğünü için Türkiye'ye gidecektir. Fakat yolda sevgilisi tarafından aldatıldığını öğrenince uçağa vaktinde yetişemez. Sevgilisine verdiği ceza nedeniyle ertesi günkü uçağa biner. Abisinin düğününe yetişmek için zamanla yarışan genç kadın, hava alanından düğünün yapılacağı yalıya giderken silahlı saldırıya uğrar ve ağır şekilde yaralanır. Gözünü açtığında saldırının üzerinden haftalar geçmiştir. Daha da acısı, kendisine düzenlenen saldırıyla eş zamanda ailesine de saldırı yapılmıştır. Medyada Kanlı Düğün başlığı altında anlatılan saldırıda ailesinden tek bir kişi bile kurtulamamıştır.

Hayatının en acı gününü yaşayan Seçil'e onu ölümden kurtaran adam tarafından ailesinin intikamını almak için bir fırsat sunulur. Genç kadın hiç tereddüt etmeden kabul eder ama tek bir sorun vardır: Yakın koruma olarak yanında bulundurmak zorunda olduğu Bartu

chap-preview
Free preview
1.Bölüm"KUMPAS"
Son sigarasını yakan Seçil karşı kanepede uyuyan adama tiksinerek baktı. Öfkesi o kadar yoğundu ki onu parçalara ayırmamak için kendini zor tutuyordu. Oturduğu sandalyede sol bacağının üzerine attığı sağ ayağını sinirle salladı. Sigarasından derin bir nefes çekip dumanı havaya üflerken son bir yılını düşündü. Uzun zaman sonra ilk defa birine kalbini açmak, güvenmek istemişti. İlk defa hayal kırıklıklarını geçmişte bırakmak, gelecek hesabı yapmadan bulunduğu anın keyfini çıkartmak istemişti. Bunun için de kendiyle mücadele etmişti. Ama yine olmamıştı. Yine becerememişti. Mutsuzluklarla dolu olan aşk karnesine bir şerefsiz daha eklenmişti. Peki neden? Nerede yanlış yapıyordu. Dünyanın her neresinde olursa olsun, hangi ırktan hangi milletten olurlarsa olsunlar erkekler neden bu kadar aşağılık yaratıklardı. Bir kadını sevmek, saygı duymak, sadakat denilen şey bu kadar zor muydu? Elde edinceye kadar gösterdikleri çabanın onda birini ilişkilerini sürdürmek için verselerdi ölürler miydi? Her şey yatağa atıncaya kadar mıydı? Kafasındaki düşüncelerin içinde kaybolurken aklına öğle öncesi saatleri geldi. İlacın etkisiyle, karşısında masum bir bebek gibi derin uykuda olan sevgilisini kafede başka bir kadınla gördüğü anı hatırladı. Şahit olduğu görüntü yanlış anlamaya müsait bir sahne olsaydı belki acabaları olurdu ama yoktu. Adam resmen kadını kucağına oturtmuş, bluzunun içine soktuğu eliyle kadının memelerini okşayarak öpüşüyorlardı. Hatırladıklarıyla delirmek üzereyken arkadaşı Emma mutfaktan getirdiği kahve fincanını uzattı. “Beklerken al iç, belki biraz sakinleşirsin” dedi. Seçil, daldığı düşüncelerden irkilerek çıktığında ona uzatılan fincanı almakla almamak arasında kararsız kaldı. Emma “Hadi dediğimi yap, iyi gelecek” dediği an öldürücü bakışlarını, öfkesinin kaynağına çevirerek ayağa kalktı. “Geberteceğim piçi!” Arkadaşı kolundan tuttu, sakin olmasını söyledi. “Lütfen otur. Onun için değmez.” Dedi. Burnundan solumasına rağmen yatışmak için gözlerini kapattı. Kendi kendine, yaşadığı şeyin dünyanın sonu olmadığını hatırlattı. Arkadaşı haklıydı. Bir pislik için elini kana bulamaya değmezdi. Hayatı boyunca şiddete karşı olan birisi olarak bu noktaya geldiği için kendine kızdı ve kapalı gözlerini tekrar açtı. “İyiyim ben merak etme” diyerek titreyen eliyle fincanı alıp filtre kahveden ilk yudumu içti. Ona şefkatle bakan Emmaya kendisi için endişelenmemesini, daha iyi olacağını söylerken cebindeki telefonu çaldı. Türkiye’den annesi arıyordu. “Kızım neredesin?” diyen annesine dişlerini sıkarak hala İtalya da olduğunu, son dakika işi çıktığını söyledi. Hava alanına giderken, son bir kez erkek arkadaşını görmek için onun işlettiği kafeye uğradığını, orada aldatıldığını öğrendiğini ve erkek arkadaşını cezalandırmak için kaldığını anlatamazdı. Seçil annesine vaktinde Türkiyede olacağını söyleyerek telefonu kapattığında gözleri istemsizce dolmuştu; hemen elleriyle gözlerini sildi ve kapıya doğru baktı. “Nerede kaldı bu kadın?” diye sabırsızlıkla söylendi. Kalbindeki acı, zihnindeki intikam planlarıyla karışıyordu. Emma, arkadaşının kolunu nazikçe tuttu, gözleriyle ona sorular soruyordu. “Gerçekten yapacaklarımızdan emin misin?” dedi Emma, Seçil’in yüzüne endişeyle bakarak. Seçil derin bir nefes aldı, gözlerinde kararlılık vardı. Cevap vermesine bile gerek kalmadan kapının zili çaldı. “Hiç bu kadar emin olmamıştım,” diyerek hızla kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında dövmelerini yaptırdığı, tanıdığı Çinli kadın karşısındaydı. Kadın, üzerinde uzun bir siyah pardösü ve gözlerini daha da belirgin kılan koyu bir göz makyajıyla karşısında duruyordu. Seçil, kadını hiç vakit kaybetmeden içeri davet etti ve hızlı adımlarla salona geçtiler. Seçil, eliyle kanepede uyuyan adamı işaret ederek, “Ne yapmanı istediğimi dikkatlice dinle,” dedi, sesi buz gibi soğuk ve kararlıydı. “Şu yatan piçin kasığının biraz altına, tam olarak aletinin üst kısmına ismimi yazmanı istiyorum. Ve bunu öyle bir yap ki, hayatı boyunca asla sildiremesin. Derisini kazıyarak mı yaparsın, asit mi dökersin, nasıl yaparsan yap ama o dövme orada kalacak.” Seçil’in sesindeki soğukluk, adeta odanın sıcaklığını düşürmüştü. İntikam hırsı gözlerinden okunuyordu. Çinli kadının bakışları önce Seçil’e, sonra da kanepede masum bir bebek gibi uyuyan adama kaydı. Bir an tereddüt etti, bu işin nereye varacağını kestirmeye çalışır gibi duraksadı. “Ama uyuyor,” dedi, sesi tedirginlik doluydu. Kadının yüzünde beliren tuhaf ifade, içinde bulunduğu durumun tuhaflığını ve riskini yansıtıyordu. Seçil, sinsice gülümsedi. “Uyuduğunu bende görüyorum,” dedi umursamaz bir tavırla. “Merak etme, uyanmayacak.” Ardından Emma’ya döndü. “Narkozu verebilirsin,” dedi. Emma, Seçil’in bu denli ileri gitmesinden dolayı endişeliydi. “Emin misin Seçil?” diye bir kez daha sordu. Seçil bu sefer kızgın bir şekilde sigarasını aldı, derin bir nefes çekip dumanı hızla dışarı üfledi ve sigarayı kül tablasında sertçe ezerek söndürdü. “Hiç bu kadar emin olmamıştım. Bu göt, hayatı boyunca birini becermek için her pantolonunu indirdiğinde ona Seçil kim ya da ne demek diye soracaklar. Böylece ömrünün sonuna kadar bana ettiği ihaneti unutmayacak. Beni her zaman hatırlayacak.” Seçil’in sözleri bir lanet gibi havada asılı kaldı. Çinli kadın, durumu kavradıkça yüzü daha da ciddileşti. Bir an için Seçil’in söylediklerini düşündü, gözleri küçülerek Seçil’e odaklandı. “Bu suç sayılabilir,” dedi, sesi biraz çekingen ama ciddiydi. “Başımın belaya girmesinden korkuyorum.” Korkusu sadece işin yasal boyutuyla ilgili değil, aynı zamanda bu işin barındırdığı tehlikelerin ağırlığıyla da ilgiliydi. Seçil, hiç tereddüt etmeden diğer odaya gidip içi para dolu kalın bir zarf getirdi. Zarfta olması gerekenden çok daha fazla para vardı. “Anlaştığımızın on katı,” dedi Seçil, zarfı Çinli kadının ellerine sertçe bırakarak. Kadının gözleri bir an için paranın cazibesine kapıldı. Seçil’in kararlılığı ve sunduğu para, işleri daha da karmaşık hale getirmişti. Emma, bu duruma inanamaz bir şekilde Seçil’e bakarken, Seçil soğukkanlılığını koruyarak devam etti. “Merak etmeyin, başınız belaya girmeyecek. Elimde bu orospu çocuğuyla ilgili öyle kozlar var ki, ne sizinle ne de benimle uğraşmaya cesaret edemez. Hadi, siz başlayın, benim acil işim var” Seçil’in bu son sözleri, Çinli kadını harekete geçirdi. Kadın tereddütle de olsa malzemelerini çıkardı, elleri titreyerek işe koyulmaya hazırlandı. Emma ise Seçil’in söylediklerini sindirmeye çalışıyordu; bu kadar büyük bir öfkeyle baş edebilmek, Seçil’in intikam arzusunu anlamlandırmak zordu. Seçil’in gözlerinde parlayan kararlılık, yaşadığı ihaneti hafifletmek için ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyordu. Bir yandan da içten içe yaptığı şeyin doğru olmadığını biliyor, ama buna engel olamıyordu. Düşünceleri, öfkesi ve intikam arzusu arasında sıkışıp kalmıştı. Geceyi Emma’nın evinde geçiren Seçil üçüncü defa aldatıldığı için saatlerce ağladı. İlk kazığı İstanbul’da, babasının arkadaşının oğlundan yemişti. İkincisini Amerika’da üniversite okuduğu yıllarda yemişti. Üçüncüsünü ise yaşadığı İtalya da. Seçil’i ilk defa bu kadar savunmasız, bu denli güçsüz gören Emma yanına oturup kasılmaktan kilitlenen avucunu açtı. Arkadaşının eline masaj yaparken üzülmemesini söyledi. “Merak etme, geçecek.” Dedi. “Dünyanın sonu değil ki. Hem belki ülkene dönmek sana da iyi gelecek” İki arkadaş konuşurken Emma’nın telefonu çaldı. Arayan kişinin ismini ekranda gören Emma “Valentino!” dedi. Seçil’in acı dolu gözleri anında öfkeyle kaplandı. Sevgilisinin numarasını her yerden engellediği için Emma’yı arıyordu. Birlikte olduklarını tahmin etmesi Valentino için zor değildi. Neyse ki ev adresini bilmiyordu. Sinirle telefonu arkadaşının elinden çekerek alıp İtalyanca cevap verdi. “Ne istiyorsun Valentino!” “Bana ne yaptınız!” Seçil küfür etmemek için kendini zor tutsada sakin kalmaya çalışarak “Nasıl, imzamı beğendin mi orospu çocuğu?” dedi “İhanet ettiğin o fahişeyle birlikte bakıp bakıp beni hatırlarsınız.” Genç kadın aldatıldığını gözleriyle görse bile bunu sevgilisine söylememiş, ona nasıl bir ceza vereceğini düşünmek için kendine süre tanımıştı. Uçağı kaçırdığını söylediğinde Valentino bu durumdan hiç şüphelenmemişti. Seçil’in sözlerinden sonra onun her şeyi öğrendiğini anlayan genç adam “Sevgilim ben seni aldatmadım” derken “Seçil “S*ktir!” diyerek telefonu suratına kapattı. “Emma hemen engelle şu piçi” Telefonu kapattıktan sonra bütün duyguları birbirine giren Seçil odanın içinde yerinde duramıyordu. Onu sakinleştirmek için uğraşan arkadaşına bakarak “Ben çok mu kötüyüm, çok mu çirkinim” dedi. Emma ona hayranlıkla, sevgiyle baktı. Seçil bir yetmiş boylarında, orta kilolu bir kadındı. Zayıf değildi ama kiloluda sayılmazdı. Sadece gür kirpiklerinin çevrelediği açık kahverengi gözleriyle bile hem erkekleri hem de kadınları çok rahat kendine çekebiliyordu. Yuvarlak yüzü, hafif dolgun dudakları, belirgin elmacık kemikleri ve neredeyse beline inen koyu kahve saçlarıyla bulunduğu ortamda ekstra bir çaba göstermeden fark edilebilirdi. Seçil Emma’ya göre fiziksel olarak kusursuz bir kadındı fakat onu sevmesinin asıl sebebi kişiliğiydi. Tanışmaları bar ortamında olmuştu. Emma onu taciz eden adamla sözlü tartışmaya girdiğinde Seçil kavgaya dahil olmuş, içki şişesini tereddütsüz adamın kafasına geçirmişti. Bununla da yetinmeyip yerde yatan adama tekmeyle dalmıştı. O gece dostlukları nezarette başlamış, sonra kardeş kadar yakınlaşmışlardı. Seçil deli dolu, lafını esirgemeyen, yürekli bir kadındı. Tek kusuru sinirlenince küfretmesiydi. Samimiydi. Asla yalan söylemezdi. Söyleyeni de sevmezdi. Başkalarına karşı daima iyi niyetle yaklaşırdı. Bu sebeple defalarca kazık yemesine rağmen bu huyu değişmemişti. Seçil donmuş halde kendisine odaklanan Emma’ya baktı. Parmaklarını yüzünün önünde şıklatarak “İyi misin?” dedi. Arkadaşı silkelenerek kendine geldiğinde iyi olduğunu söyledi. Çilli olan beyaz yüzü gülümserken “Sen iyi ve güzel bir kadınsın” dedi. “Sadece güzel ve iyi değil, aynı zamanda özel bir insansın. Kendine çok fazla haksızlık yapıyorsun Seçil. Yapma! Evet biliyorum, çok kötü şeyler yaşadın, anlıyorum seni. Belki de bunları yaşaman gerekiyordu. Belki de yaşadığın kötü günler seni daha iyi günlere taşıyacaktır. Her şeye iyi yönden baksan” Seçil sinirle gülerken dişlerini gıcırdattı “Tabii ya, aslından başıma gelen bütün boktan olaylar hep daha güzel günler içindi. Sen ne anlatıyorsun Emma! Karşıma çıkan bütün o*ruspu çocukları benim daha güzel günler yaşamam için mi yani?” Emma Seçilin öfkelendiği zaman kendini tamamen kapattığını bildiğinden konuşmasının faydasız olacağını biliyordu. Susmayı tercih ederek diğer odaya gitti. İki dakika sonra elinde sakinleştirici ilaç ve bir bardak suyla geri döndü. “Al iç şunları. Sabah uçağın var. Uyuman gerekiyor. Ben seni uyandırırım” Genç kadın teşekkür ederek ilacı içti, koltuğa uzandı. “İyi ki varsın Emma” Ertesi gün uçak İstanbul’a iniş yaptığında 17.30 olmuştu. Rötar yüzünden öfkeli olan Seçil Annesini arayıp hava alanında olduğunu, gecikme nedenini anlattı. Annesi düğünün yapılacağı yalıya doğru yola çıkmak üzere olduklarını söyledi. “En azından gelebildin. Düğünde görüşürüz” dedi. Seçili, babasının gönderdiği adamları hava alanından aldı. Yola çıktıklarında öndeki ve arkadaki araçları fark etti. Bu kadar sıkı güvenlik önlemi alınmasına şaşırdı. Bir sıkıntı olmalıydı. Arabayı kullanan yakın korumaya “Neler oluyor, neden bu kadar kalabalık geldiniz” dedi. Koruma, bunun sadece bir önlem olduğunu belirtti. “Babanızın emirlerini uyguluyorum Seçil hanım” dedi. Seçil saate baktı. Akşam altı buçuk olmuştu. Düğün yedide başlıyordu. Saç ve makyaj için zamanı kalmamıştı. Düğüne bu halde gidemeyeceği için yanına aldığı makyaj çantasını çıkarttı. Arabada özenle makyajını yaptı saçlarına şekil verdi. Geriye bir tek bagajdaki elbisesini giymek kalmıştı. Saat yedi buçuğa doğru şoförden bagajdaki elbise kılıfını getirmesini istedi. Şoför kulağındaki telsizden önde ve arkada bulunan araçlara bilgi geçip üçü aynı anda yolun sağında durdular. Mehveş korumanın araçtan inmesini izliyordu. Adam dışarıya çıktığı an boynuna isabet edilen kurşun yüzünden yola savruldu. Her şey bir anda oldu. Seçil’in bulunduğu araca düzenlenen silahlı saldırı yüzünden genç kadın çatışmanın ortasında kalmıştı. Karşı taraf çok kalabalıktı. Ön iki koltuğun arasından geçip şoför tarafın açık kapısından dışarıya çıktı. Yerde yatan korumanın belindeki silahı aldı. Adamlarıyla birlikte karşı tarafa ateş açarken kafasına isabet eden kurşun yüzünden bir anda dünyanın bütün sesleri sustu, ışığı söndü.

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook