Giriş

638 Words
6 Yıl Önce Küçük kız, havanın kararmasına aldırmadan parktaki salıncakta sallanmaya devam ediyordu. Aynı apartmanda oturduğu komşu çocuğunun yan tarafına gelerek dikilmesini umursamamıştı. Çocuk ayakta dikilmekten sıkıldı ve salıncakta sallanan kızın gözlerinin içine bakarak konuştu. "Seninle oyun oynayalım mı?" Küçük kız konuşan çocuğu takmaz bir ifadeyle cevap verdi. "Senin gibi bir çocukla oyun oynamam." "Neden?" Küçük kız sallanan salıncağı durdurarak, yüzünü çocuğa çevirdi. "Çünkü oyunu bozuyorsun ve her zaman kuralların dışına taşıyorsun. İyi bir oyun arkadaşı değilsin." Ufak çocuk gülerek, karşısındaki kıza baktı ve kendince savunmasını yaptı. "Diğer türlü oyundan zevk alınmıyor ki... Hem, kurallar çiğnenmek için vardır." "O yüzden kuralları çiğneyen başka bir oyun arkadaşı bulmalısın," dedi hafifçe kaşlarını imalı biçimde havaya kaldırırken. "Peki tamam. Bizde kuralsız bir oyun oynarız," dediğinde ufak çocuk direterek konuşmaya devam ediyordu. "Kuralsız oyun olmaz." "İki tane kuralı var aslında. Yani, oyunu bitirme kuralı. Oyunun bitmesi için iki tane kural var." "Saçma," dedi küçük kız burun kıvırarak. "Oyunu anlatmama izin verseydin," dediğinde ukala çocuk ısrarcı tavrını sürdürmeye devam ediyordu. "Çok mu istiyorsun bu oyunu oynamayı?" "Evet, kimin kazanacağını merak ediyorum." Minik kız ısrardan bıkmış tavırla başını havaya kaldırarak nefesini sıkıntıyla dışarı verdi. Başını aşağı indirdi, ufak çocuğun gözlerinin içine mavi gözlerini dikerek cevap verdi. "Peki, tamam. Oynayacağım ama birşartım var." "Neymiş o şart?" "Bir daha benimle muhatap olamayacaksın ve hiç bir şekilde oyun çevremde bulunmayacaksın." "Anlaştık." Minik kız karşısındaki ufak çocuktan kurtulacak olmanın verdiği mutlulukla konuştu. "Şimdi oyunu anlat." "Oyun şu: birbirimize her türlü çelmeyi takarak, pes ettirmeye çalışacağız." Küçük kız anlamamış bir şekilde gözlerini kıstı. "Nasıl yani?" "Anlasanşaşardım kaz kafalı." Küçük kız öfkeli bakışlarla karşısındaki çocuğa bakarak, ses tonunu yükseltti: "Kavgaya girmeyelim. O yüzden laflarına dikkat et! Benimle zorla oyun oynamak isteyen sensin." "Kızma cadı, tamam. Bak oyun şu birbirimizi sinir edeceğiz. Devamlı birbirimize sorun çıkartıp hayatımızı zorlaştıracağız. Tabi bu sıra sıra olacak. Bir sen, bir ben şeklinde. Oyunun birinci kuralı bu. Birde ikinci kural var oyunu bitirme kuralı. Oyunu bitirme kuralı iki tane; ilki bütün bu çelmelerden, sinir bozucu olaylardan bıkarak pes eden, yani oyunun bitmesini isteyen 'OYUN BİTTİ' diyerek oyunu bitirmiş olacak, fakat Oyun Bitti diyen kişi oyunu kaybetmiş olur. Birde karşındakine hamle yapmadan Oyun Bitti dersen bitmiş olur. Hamle yapıp Oyun Bitti diyemezsin. İkinci oyun kuralıysa..." dediğinde küçük çocuk anlık duraksadı. Gözlerini sabit noktaya dikti. "Aslında buna ihtiyaç olmayacak ama ben yine de söyleyeyim. Ne de olsa oyunun kuralı." Küçük kız, ufak çocuğun uzatmalarından sıkılarak konuşmasını böldü. "Artık uzatmadan söylesen." "Oyunu bitirmek için ikinci kural; ölen kişi oyunu kazanır. Hayatta kalan oyunu kaybeder." "Bence de, ikinci kural hiç işimize yaramayacak. Bu arada çelme takmak ve sinir bozmak derken kısacası birbirimize zarar vereceğiz, değil mi?" "Evet, aynen öyle zeki kız." Ufak çocuk sırıtarak konuşurken, küçük kız ciddiyetini korudu. "Tamam, cıvıma hemen. Neyse bu oyunu da nasıl olsa ben kazanacağım ve senin gibi kendini beğenmiş insana haddini bildireceğim." Ufak çocuk sırıtarak kaşının tekini yukarı kaldırdı. "O kadar emin olma kendini beğenmiş prenses hazretleri. Bu oyun ne olursa olsun benim." Küçük kız, umursamaz bir tavırla sarı ve uzun göz alıcı saçlarını geriye attı. "Göreceğiz." "Tamam ama oyun bir kaç gün sürebilir. Belki bir hafta." "Benim için sorun olmaz.İşin ucunda senden kurtulmak var." Küçük kız, düşünceli biçimde kaşlarını çattı. "Canımızı acıtacak, sinirlendirecek şeyler derken; ne gibi mesela?" Ufak çocuk dikildiği yerden küçük kıza yaklaşarak yüzündeki sırıtmayı genişletti. Elleriyle minik kızın altındaki salıncağı hızlı hareketle çekmesiyle, minik kız kalçasının üstüne sertçe düştü. Acıdan gözlerini kısılırken, ağzında bir acı nidası koptu. Çocuk büyük bir kahkaha atarken, konuşmasını eksik etmedi. "Bunun gibi mesela." Küçük kızın acısı biraz olsun dindiğini hissettiğinde, gözlerini açarak ayağa kalktı. Kum olmuş elbisesini elleriyle temizledi ve yavaşça doğruldu. Öfkeli bakışlarını çocuğa dikti. Çocuk gülerek arkasına bakmadan kaçarken, duyduğu tek şey ufak kızın sinirle tehdit savurmasıydı. "Sana bunu çok kötü ödeteceğim!" Bir iki gün belki de bir hafta dedikleri oyun, fark etmeden yada farkında olmadan yıllarca mı sürmüştü? Bu gerçekten olabilir miydi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD