Notlar Arası
Zorlukla başını yastıktan kaldırırken kulaklarına dolan yüksek sesle küfür savurdu. Cumartesiydi ve saat sabahın körüydü. Onun üslubuyla kargalar bile kahvaltısını yapmamıştı. Hatta hava onun için karanlık bile sayılabilirdi. Cumartesi günü erken saatte odasına dolan son ses müzik de neyin nesiydi? Müzik demeye bin şahit isterdi. Şu filmlerde çıkan bomba gürültülerinden farksızdı.
Tek gözünü açtı ve uyku sersemliğinden kurtulmaya çalışırken zorlukla düşünmeyi denedi. Son derece rahatsız edici müzik sesi evlerinden geliyor olamazdı. Başını sağ tarafta ileride duran çalışma masasına çevirerek saate baktı. Dokuza geliyordu.
Tamam, saat konusunda abartmış olabilirdi. Lakin bu gün tatildi. Dünkü yoğun programından sonra gerçekten dinlenmeye ve bir dahaki hafta için enerji toplamaya ihtiyacı vardı. Ne de olsa sınav haftasıydı. Gece geç saatlere kadar uyuyamıyordu. Sekizinci sınıftı ve dersleri boşlama gibi bir lüksü yoktu. Hayatı ellerinin arasındaydı ve hedefleri bunu kaçırma düşüncesinden çok uzaktı.
Gerinerek yataktan doğruldu ve kafasındaki soru işaretlerin gidermeyi denedi. On yaşında olan kız kardeşi muhtemelen dershanedeydi. Anne babası, Cumartesi günü çalıştıklarına göre ev bomboştu ve kendinden başkası olamazdı. Öyleyse bu müzik sesi nereden geliyor olabilirdi?
Bütün gece birbirine karışmış olan uzun saçlarını elleriyle geriye doğru atarken, kafası bir anda dank etmiş ve olanları sonuca vardırmıştı. Apartmanda bu türde müzik dinleyen tek bir kişi olabilirdi. Kafasındaki soru işaretlerinin yerini öfke doldurdu. Sinirlerine hâkim olmayarak, düzenli ses tonunu korumayı denemedi ve sesi çıktığı kadar düşüncelerinde dolaşan adı çığırdı.
"Furkan!"
Hışımla ayağa kalktı ve adımları banyoyu buldu. Yüzüne soğuk su çarparak, uyku rehavetinden kurtulmaya çalıştı. Fayda ettiği söylenemezdi, lakin soğuk su rahatlamasına yardımcı oluyordu. Bu çocuk bir gün onu gerçek anlamda delirtecekti. Asıl soru: son ses müzik açma cesaretini nereden bulduğuydu.
Düşününce olasılıklar arasında mantıklı bir tercih olduğunu anladı. Anne ve babası çalışıyordu ve apartmanın hepsi neredeyse boş sayılırdı. Bunların önemi yoktu. Şu anda tek istediği, beyninin içinde yankılanan ve kendisini delirtmek üzere olan müzik sesini kapattırmaktı. Allah bilir o büyük ses sistemini odasının tam üstündeki odaya yerleştirmek için ne kadar uğraş vermişti.
O Furkan Aslan'dı.
Kendisini delirtmek adına elinden gelenin en iyisini; hatta daha fazlasını yapardı. Üst kata çıkıp kapıya dayanmak işe yaramazdı. Kapıyı açmayacak, üstüne müziğin sesini de kısmayacaktı. Amacı kendisini delirtip, sinir sistemini alt üst etmekti. Her seferinde rotadan şaşmaksızın yapmak istediği buydu ve oldukça sonuçlarında başarılı olduğunu düşünüyordu.
Aynanın karşısına geçti. Dağılmış uzun saçlarını düzelterek tepeden toplarken aklına can alıcı ve sonuca götüren kesim çözüm buldu. Harikulade bir fikir sayılmazdı, lakin işe yarayacağı kesindi. Aynadaki yansımasına bakarak, adi gülümsemesini yüzüne taktı. Hızlı adımları odasını bulduğunda, karışık yatağının içinde duran telefonunu bir süre aradı. Yastığının hemen kenarında duran telefonu kaparak, ezberinde bulundurduğu site güvenliğinin numarasını yazdı. Çalma sesinin kulaklarına ilişmesiyle, öksürerek boğazını temizledi.
"Buyurun, Kardelen Evler Site Yönetimi."
"Rahatsızlık verdiğim için üzgünüm, fakat sizden bir ricada bulunacaktım."
"Buyurun hanımefendi."
"Üst kattaki komşumuz sabahın bu erken saatinde son ses müzik açarak, beni ve bütün apartman topluluğunu rahatsız etmekte. Müziğin sesini telefondan bile duyuyorsunuzdur mutlaka. Apartmanda ufak çocuklar, geç saatte işlerinden gelip uyumak isteye ebeveynler var. Cumartesi, Pazar haklı olarak dinlenmek istiyorlar. Lütfen ilgilenir misiniz?"
"Elbette ilgileniriz hanımefendi. Adresi verirseniz ilgileneceğiz."
"F-5 D-13"
"Peki, iyi günler."
Cansu, zafer kazanmış biçimde gülümseyerek telefonu kapattı ve mutlulukla telefonunu yatağının içine fırlattı. Uzun bir gecenin ardından ve şimdi olanların sonunda susadığını hissetti. Yavaş adımlarla mutfağa giderek, buzdolabından sürahiyi çıkarttı ve boş olan bardağı soğuk suyla doldurdu. Ardından sürahiyi dolaba koyarak kapağını kapattı.
Dolu bardağını eline alarak kana kana su içti. Suyun bitimine varmadan, kulaklarını tırmalayan müzik sesinin bir anda kesildiğini fark etti. Muhtemelen güvenlik üst kata gelerek Furkan'ı uyarmış ve müziğin sesini kıstırmıştı. Bardağını kenara bıraktı ve zafer kazanmış gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
"Yapacağın işi; işte ben böyle kursağında bıraktırırım Furkan Bey."
Kazanmış olmanın verdiği zafer duygusuyla, mutlu bir şekilde mutfaktan çıkıp tekrardan uyumaya giderken, kendisinde zerre kadar uyku kırıntısı kalmadığını fark etti. Madem uyanmıştı notlarını gözden geçirebilirdi. Pazartesi Inkılap sınavı yapılacaktı. Kitabı çoktan yalayıp yutmuştu, ama hala tam olarak kafasına yerleştiremediği bir kaç tarih vardı.
Odasına girdiğinde çantasına yöneldi ve içinden notlarının bir kısmını çıkarttı. Camı açarak, içeri temiz hava girmesini sağladı. Hava muhteşem ve pırıl pırıl görünüyordu. Notlarını balkonda gözden geçirecekti.
Evdeki uzun koridordan yürüyerek salonun balkonuna ulaştı. Kare balkondaki beyaz ve yuvarlak masaya notlarını bırakırken, kenarda duran siyah sandalyeyi kendisine çekerek oturdu. Bakışlarını not kağıdına dikkat kesti ve bir süre hatırlayamadığı yerleri gözden geçirdi.
Çalışması bittiğinde, derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. "İşte bu kadar, hazırım."
Kâğıtlarını üst üste topladı. Başında ve vücudunda hissettiği ıslaklıkla şok geçirmiş etkisiyle adeta hareketsiz kaldı. Sımsıkı yummuş olduğu gözlerini, ne olduğunu anlamaya çalışarak açarken; not kağıtlarından, masadan ve başından aşağı tişörtüne doğru bembeyaz bir sıvı aktığını gördü. Şaşkınlıktan adeta küçük dilini yutacak gibi oldu.
Kafasını yukarı çapraz cama çevirdiğinde, kendisine zafer kazanmışçasına bakarak sırıtan Furkan'ın kahverengi gözleriyle karşı karşıya geldi. Sinirinden adeta kudurmak üzereydi. İstediği olmayan küçük çocuklar gibi olduğu yerde tepine bilirdi, tabii bunu yapması Furkan'ı daha da mutlu etmekten başka işe yaramazdı. Şu an sinirinden deliriyor olsa da, zaferinin üzerine bir tane daha zafer kazandırmaya niyeti yoktu.
Sesini kontrol etmeyi bile denemeyerek, yukarı camdan kendisine bakan ukala çocuğa bağırdı: "Allah'ın cezası! Seni kaz kafalı! Ne döktün üstüme?"
Furkan dişlerini göstererek sırıtırken, ufak bir kahkaha attı.
"Kişiliğini üstüne döktüm diyeceğim de. Senin kişiliğin yanında süt; temiz, pak kalır."
Cansu, inanamayarak gözlerini büyüttü. Gerçekten başından aşağı süt dökecek kadar ileri gitmiş olabilir miydi? Başını önüne çevirerek tişörtünü kokladı ve ardından yüzünü buruşturarak kaçırdı. Gerçekten süt kokuyordu. Gözlerini tekrardan sinirle yukarı çapraz cama kaldırdı.
"Sana inanamıyorum! Üstüme ve her şeyden önemlisi; sınav notlarıma süt dökecek kadar alçaklaştın ha?"
Furkan sırıtışını büyütürken alaycı tavrıyla cevap verdi.
"Şuna süt vereyim zekası gelişsin dedim de, sende hala tık yok. Ne yapacağız senin bu zekanı?"
Cansu sinirli bakışlarını masanın üstüne indirerek, kenarda duran kül tablasını eline aldı. Sinirle kafasını tekrardan yukarı kaldırarak hışımla Furkan'ın kafasına fırlattı. Tam isabetti. Furkan'ın acı dolu nidası ağzında patlarken, kül tablası üç kat aşağı bahçeye uçtu.
"Ben sana göstereceğim zekâ nasıl geliştirilir! Senin kıt, özürlü beynin sütle de gelişmez o ayrı konu. Bunu sana çok kötü ödeteceğim! Madem bu kadar alçaklaştın! Sonuçlarına katlanacaksın Furkan Aslan!"
Cansu'ya kulak asmadığı her halinden belliydi. Başını ovuşturmaya devam ederken, pencereden içeri girerek camı kapattı. Genç kız, sinirle ayağını yere vurdu ve yukarı pencereye bakarak bağırmaktan tizleşmiş olan sesiyle cırladı.
"Aptal!"
Sinirden aklını oynatmak üzereydi. Üstü, başı süt olduğu yetmezmiş gibi balkonun her yeri pislenmişti. Şimdi bu salak çocuk yüzünden her yeri temizlemek zorundaydı. Halbuki bir kaç dakika önce ne güzelde uyuma planları yapıyordu. Artık düşünceleri hayalden öteye geçemezdi. Hışımla balkondan eve girerken terliklerini çıkartmayı unutmadı. Artık Furkan'ın başına geleceklerin sorumlusu o değildi.