Bölüm | 2 Süt Banyosu

1244 Words
                                                                                 | Süt Banyosu |        Doğruca banyoya gitti ve güzel bir duş alarak üstündeki süt kokan kumaş parçalarından kurtuldu. Her tarafı süt olmuş kıyafetlerini, çamaşır makinasına atarak çalıştırdı. Banyo dolabında duran kovayı alarak içine su doldurdu. Balkonu temizlemeliydi. Yoksa akşama bu işin sonu pek iyi bitmeyebilirdi.       Kenarda duran temiz bezi sağ eline alırken, sol eline su dolu olan kovayı aldı. Balkonun önüne taşıyarak, güzelce balkonu yıkadı. Masanın üstünde duran süt olmuş çalışma kâğıtlarını içi acıyarak, balkonda dip köşede duran çöpe dikkatlice attı ve ıslak olan toz beziyle güzelce masayı silmeyi de unutmadı.       İşte şimdi mükemmeldi. Balkon eskisinden daha iyi görünüyor, pis ve kirli halinden eser yoktu. Kovayı ve bezi eline alarak, banyoya yöneldi ve yerlerine bıraktı. Islak olan dağınık saçlarını, ayna karşısında tepeden tokayla topladı. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Şu kendini bilmeze haddini bildirirse muhtemelen daha da iyi hissedecekti.       Banyodan düşünceli bakışlarla çıktıktı. Aklına adice fikir gelmesiyle, odasına girerken aniden duraksadı. Dudaklarından istemsizce düşünceleri dökülüverdi.      "Yok canım. O kadarda ileri gidemem. Yok olmaz."      İçinde kendi düşünceleriyle savaş veriyor, aklına gelen dahiyane fikri yapıp ve yapmamak arasında kararsız kalıyordu. Kısa süre düşünmenin ardından, sonunda kararsızlıktan çıkarak bir karar alabildi.      "Furkan Bey başımdan aşağı bir litre sütü dökerken düşündü mü? Hayır düşünmedi. Bu yüzden ona acımayacağım."      Olanları hatırlamanın sonucu, sinirini tekrar beyin hücrelerinde hissetti. Telefonu eline alarak, son aranan numaralara girdi ve Elif'i aradı. Kendisine bir tek o yardımcı olabilirdi. Telefonu kulağına dayayarak bir süre açılmasını bekledi. Açılmasıyla anlık sessizlik hakim oldu. Kulağının ucundaki ses; son derece uykuyla beden bulmuş biçimde cevap verdi.      "Ne var Cansu? Sabah, sabah."      "Af edersin, uyandırdım mı?"      Elif uyku sersemliğini üzerinden atamazken cevap verdi.      "Sence?"      "Kusura bakma. Yardımına ihtiyacım var."      Elif ayılmaya çalışırken, kafasını yastıktan kaldırarak saate baktı.      "Cansu saat daha 11. Ne gibi bir yardıma ihtiyacın olabilir? Hem de Cumartesi gününde."      Elif iyi bir kızdı lakin uykudan uyandırılınca hiç çekilmez olduğu kendisine sıkça hatırlatması gerekiyordu.      "Sana ihtiyacım var işte Elif. Olmasa aramam, biliyorsun."      "Tamam, hadi söyle."      "Apartmanın elektriği kesildiği zaman, asansöründe elektriği de gider değil mi?"      "Herhalde. Geçen sene elektrik gittiği için asansörde kalmıştım ya. Sabah sabah bunu sormak için mi aradın beni?"      Elif'in umursamaz tavrı sinirini bozuyordu. Ses tonu hafif sert ve uyarıcı tonda çıktı.      "Elif yardım edecek misin? Etmeyecek misin?"      "Sanki etmeyeceğim desem kabul edeceksin? O yüzden dinliyorum uyku düşmanı."      "Her neyse. Olay şu; bodrum katındaki sigorta dolapları var ya. Hani içinde kablolar, tuşlar var. Ben sana o dolabın anahtarını getirip; versem. Sen dediğim anda bizim apartmanın bütün elektriğini keser misin?"      Elif'in şaşkınlıktan göz bebekleri, yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Uyku sersemliğinden kesinlikle kurtulmalıydı. Kafasını iki yana sallayarak ayılmaya çalıştı ve yatağından doğruldu.      "Yuh be kızım! Daha neler?"      "Elektriği keser misin? Kesmez misin?"      "Saçmalama. Yakalanırsak başımız belaya girer bunu biliyorsun. Ayrıca o dolabın anahtarı yöneticide. Nereden bulacağız?"      "Tabi ki yöneticinin evinden alacağım."      "Ne!"      "Elif endişelenme. Bizim apartmanın yöneticisi Furkan'ın babası Cüneyt abi. Biliyorsun ailelerimiz samimi arkadaş. Geçmişe dayanan uzun bir apartman komşulukları var. Yani diyeceğim şu ki; eve girip o anahtarı almam çokta zor olmaz."      Elif Cansu'nun ne yapacağını yavaş, yavaş anlamaya başlamıştı. Gözlerini kısarak telefonun diğer ucundaki Cansu'ya cevap verdi.      "Bir dakika, bir dakika. Sen benim düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi? Cansu?"      Cansu ufak bir kahkaha attı.      "Düşündüğün şeyi yapacağım."      Elif'in ağzı şaşkınlıktan sonuna kadar açıldı ve olduğu yerde donakaldı.      "Saçmalama kızım. Furkan'ı ciddi ciddi asansöre mi kapatacaksın?"      Cansu sakin bir tavırla cevap verdi.      "Aynen öyle yapacağım. Var mısın? Yok musun?"      Elif bıkkın bir şekilde cevap verdi.      "Tamam, varım."      "Her şeyi hallettikten sonra geri sana döneceğim. Hadi görüşürüz."      Cansu, telefonu arkadaşının yüzüne kapatırken, hızlıca annesinin numarasını arayarak telefonu kulağına dayadı. Sadece Elif'in yardımı yetersizdi. Furkanların evine girerek, anahtarı alması gerekiyordu.       Bir seferinde Derya Hanım'ın bütün anahtarlarını holdeki dolabın en üst kısmında sakladığını görmüştü. Cansu'nun derin düşüncelerinden sıyrılmasına annesinin sesi yardımcı oldu.      "Alo."      Üstündeki tedirginliği atmaya çalışırken, derin bir nefes aldı. Sakin ve normal davranması gerekiyordu. Yoksa annesi bir şeyler çevirdiğini anında anlayabilirdi. Net ve sevimli sesini korumaya dikkat ederek annesine cevap verdi.      "Nasılsın Annecim?"      "İyiyim tatlım sen nasılsın?"      "Bende iyiyim."      "Yine ne isteyeceksin hanımefendi? Söyle bakalım. Telefon açamaya hangi rüzgâr arattırdı sizi bu saate?"      İstemsizce tekrardan gerildiğini ve nefesinin düzensizleştiğini hissetti. Annesi şimdiden bir şeyler isteyeceğini anlamıştı. Bu kadını da anlamıyordu. Nasıl oluyordu da hiçbir konu ve detay gözünden kaçmıyordu? Belki de anne olmak böyle bir şeydi. Anne olunca anlayacağını varsayarak cevap verdi.      "Şey diyecektim... Yarım saat sonra Ceren ve Fulya okuldan gelirler. Tabi aç olacaklar. Derya Ablaların evinde onlara yiyecek bir şeyler hazırlayayım mı?"      "Bu çok güzel olur tatlım, lakin neden Derya Abla'nın evinde yemek hazırlamak istiyorsun anlayamadım."      Nihal Hanım, kızının yemek yapma hevesine anlam veremiyordu. Her zaman ki gibi kızının bir işler çevirdiğini anlamıştı. Çok üstüne gitmeyecekti. Ciddi bir şey olursa, nede olsa kokusu ortaya çıkardı. Dikkatle kızının vereceği cevabı dinledi.      "Biliyorsun. Ceren ve Fulya sıra, sıra birbirlerinin evine gidiyorlar. Hatırlasana en son bize gelmişlerdi. Şimdi bir üst kata tencere taşımak istemiyorum."      Nihal Hanım, gülümseyerek kızının bu istekliliğine itiraz etmedi.      "Peki tatlım. Derya Abla'na telefon açıp sor. Muhtemelen Furkan'da evdedir. Derya çocukların karnını doyuracağın için sevinecek."      "Peki. Annecim son bir şey daha. Derya Abla'ya sen telefon açıp söyler misin?"      "Peki tatlım. Ben sana geri dönerim."      "Sağ ol annecim. Çok teşekkürler."      Telefonu sakince kapattı ve derin nefes aldı. Gerisi kolaydı işin zor kısmını atlatmıştı. Annesinin kendisine dönmesini beklerken vakit kaybetmedi. Odasındaki beyaz dolabına yönelerek kapaklarını açtı. Kısa bir süre dolabına bakındıktan sonra koyu renkli kot pantolonunu ve sarı renkli, yazılı olan tişörtünü çıkarttı.       Seri bir biçimde üstünü değiştirdi ve çıkardığı kıyafetlerini dolaba koydu. Odasında olan boy aynasının karşına geçerek dağılmış olan saçlarını düzeltti. Şimdi hazırdı annesi kendisine döner dönmez yukarı çıkacaktı. Kısa bir beklemenin ardından telefonun çaldığını işitti. Tek hamlede telefonu açarak cevap verdi.      "Alo."      Nihal Hanım, sakin tavrıyla kızına beklediği cevabı verdi.      "Tatlım Derya Abla'na söyledim. İzin verdi ve sana çok teşekkür etti."      "Tamam anne. Ben şimdi kapatıyorum. Akşama görüşürüz."      "Görüşürüz tatlım."      Telefonunu kot pantolonun arka cebine koydu ve koşarak odasından çıktı. Dış kapıyı hızla açtı. Kapıdan çıkarken, evin anahtarını da yanına almayı unutmadı. Adımları yukarı kata çıkmak için merdivenleri bulduğunda, ayakkabısının sesleri bütün apartmanda yankılanıyordu. Derya Hanımların kapısının önündeydi. Kapıyı çalmadan önce yüzündeki intikam gülümsemesini sildi. Ardından sert bir biçimde kapıyı tıklattı. Kapıyı açan olmamıştı. El parmaklarının acıdığını hissediyordu. Çareyi zili çalmakta buldu. Uzun süre zile basmasının sonunda kapı açılmıştı.       Furkan, ne var dercesine kendisine bakıyordu. Aynı zamanda lafını da esirgemedi.      "Kapıyı kırarken, çekiç ve o tip aletler kullanırsan daha çok işe yarar. Tabi sende düşünmek denen eylem olmadığı için tahmin edememişsindir."      Sevimsizce Furkan'a karşı gülerek cevap verdi.      "Abartma, sadece kapıyı çaldım. Ayrıca bu senin hatan sağır olduğun için böyle yollar denememiz gerekiyor."      "İnsan gibi zili çalarsan gayet net duyulur."      "İnsanlık ve sen. İlginçmiş." Bir an duraksadı ve devam etti.      "Neyse. Seninle uğraşamayacağım. Çekil de içeri gireyim."      Furkan, eve girmek için yönelen Cansu'nun önüne geçerek engelledi.      "Hop. Niye giriyormuşsun bizim eve?"      "Telefon açta annene sor. Sana laf anlatmakla uğraşmayacağım. Çünkü o kadar kıtsın ki; dediklerimi algılayamıyorsun."      Furkan kolunu kapıya dayayıp, içeri geçmesini engellerken keskin bakışlarıyla Cansu'yu süzdü. Ardından göz kırparak cevap verdi.      "Sorun yok. Sende başımdan aşağı bir litre süt dökersin kıtlığım gider."      Cansu dalgacı tavrıyla Furkan'a bakış attı.      "Ne bu şimdi? Senin özür dileme biçimin mi?"      "Özür sayılmaz. Sadece bu sefer ileri gittiğimi kabul edeyim dedim. Özür dilemeyeceğim çünkü; bunu bana ödeteceksin."      Cansu gülümseyerek önünde dikilen ukala çocuğa baktı. Aynen dediği gibi yapacaktı ve bunu ona ödetecekti. Furkan'ın rahat nefes aldığı ve alacağı son dakikalarıydı. Zaman aleyhine işliyordu. İmalı ve bir o kadar sevimsiz gülümsemesini yüzüne yayarak biraz daha genişletti. Planı tıkırında giderse; Furkan otuz dakika sonra asansörde mahsur kalmış olacaktı.       Oyun yeni başlıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD