Takvim 22 Ağustos 1954 Pazar gününü gösteriyordu. Murphy'lerin malikanesinde bir şölen havası vardı. Bunun nedeni Charlie'nin doğum gününün olmasıydı. Artık 1 yaşına girmişti. Amelia bu güne özel misafirlere sunmak üzere Sticky toffy tatlısından yapmıştı. Aslında bu konuda pek iyi değildi çünkü her zaman şeker katmayı unuturdu.
-Hayatım, harika olmuş fakat içine keşke tuz yerine şeker katsaymışsın.
-Aman tanrım! William. Neyse ki misafirlerin önüne koymadan fark edip beni uyardın.
-Boş ver hayatım. Yapmak zorunda değilsin. Gel de biraz dinlen.
Lakin Amelia yine de gergin görünüyordu. Sonra:
-Ah bak! Küçük misafirlerim gelmiş.
12-13 yaşlarında bir düzine kadar çocuk bahçe kapısında göründü. Amelia onlara doğru mutlulukla giderken William arkada kaldı ve onları izledi. Bu çocuklar Amelia'nın sık sık bağışta bulunduğu ve ziyarete gittiği yetimhaneden gelen çocuklardı. Amelia onları oğlunun doğum gününde misafir etmek ve yüzlerindeki tebessümü görmek istedi. William bunları düşünürken salon gelen misafirlerle beraber yavaş yavaş dolmaya başladı. Gelen misafirlere hoş geldiniz diyebilmek için ilerlerken birden gözüne Molly teyzesi göründü. Bu kadın William için bir anneden farksızdı. Aynı şekilde William da Molly teyzesi için öyleydi. Ebeveynlerinin ölümünden sonra yetimhanede kalan küçük William'ı o yanına almış ve bir öz annesinin yapamadığı anneliği o göstermişti. Fakat yıllar geçip William artık askeri yatılı okula başlayınca Molly teyze de Fransa'ya gidip kanser olan oğlunun tedavisi için son 5 yıl orda kalmıştı. Oğlunun ölümünün ardından 2 sene sonrada ancak kendine gelebilmiş ve İngiltere'ye geri gelebilmişti. William'ın 7 yıl sonra onu ilk kez görüşüydü bu. Birbirlerine sıkı sıkı sarılıp hasret giderdiler. Ardından:
-Görmeyeli pek bir zayıflamışsın sevgili oğlum. Yoksa karın sana iyi bakamıyor mu?
-Ah halbuki Amelia harika bir aşçıdır.
-Eminim öyledir oğlum sadece şakalaşıyordum. Ayrıca eşini görmek için sabırsızlanıyorum. Duyduğuma göre soylu bir ailenin kızıymış, nasıl biri ile evlendiğini çok merak ediyorum doğrusu, dedi ve Amelia'yı görebilmek için etrafına baktı. Ardından gördüğü şey karşısında tiz bir çığlık attı. Çünkü çok soylu bir aile kızı olan Amelia çocuklarla beraber çamurlara yata kalka top oynuyordu.
William gülerek:
-Bir çocukla evlendim teyze, dedi
Ameli tam o esnada etrafına baktı ve William'ın ona işaret ettiğini gördü. Yanındaki kadının Molly teyze olduğunu hemen anladı çünkü William ondan çok bahsederdi ve bu günde geleceğini biliyordu. Hafiften utanarak yanlarına gitti. Çünkü üstü başı toz toprak içindeydi.
-Hoş geldiniz efendim. William hep sizden bahsederdi, dedi hafiften kızararak.
Ama Molly teyze bu durumu hoş gördü ve gülümseyip William'a dönerek:
-Mükemmel bir eş, dedi. Ve beraber içeriye geçtiler.
................................
Hediyeler verildi, pasta kesildi, sohbetler muhabbetler yapıldı... Her koşulda zor bir gün olmuştu. Amelia misafirlerle ilgilenirken (daha çok Molly teyze. Çünkü o gerçekten çok şen şakrak bir kadındı) William da asker arkadaşlarıyla beraber bir süre içeride kaldıktan sonra onları çalışma odasına davet etti. Orda genellikle derin siyasi askeri meseleleri konuşup tartışırlardı. Ve yine aynısı oldu. Bu sefer de Vietnam'a düzenlenecek askeri harekat hakkında tartışıyorlardı.
-Bu harekatın 20 yıla aşkın olacağından kuşkulanıyorum. Çok çetin olacak.
- Bu kadar gerilmene gerek yok. İşimiz uzun sürmez, dedi adeta küçümser bir şekilde odadaki kişilerden biri. Bu kişi subay Carl'dı.
-Oh gerçekten mi Carl. Biz oraya savaşmaya gidiyoruz, insan öldürmeye, alışveriş yapmaya değil.
-Hadi ama! Sen nasıl bir asker olabildin. Senin işin bu.
- Farkındayım. Lakin basit bir iş değil. Bunu da unutma.
Bu sırada Amelia odadan içeriye elinde gümüş bir tepsi ile girdi. Tavrından odada neler konuşulduğunu duymuş gibi bir hali vardı. Subay Carl'a bakarak:
-Kusura bakmayın. Savaş gibi basit bir konudan bahsedilince içeriye girip içeceklerinizi verebileceğimi düşündüm.
-Hayır hayatım. Aslında onlarda tam olarak çıkıyorlardı.
Bu lafların üstüne yanlış yaptığını anlaya Carl odadan çıkmak için selam verdi ve Amelia'nın elini öpmek için elini uzattı. Lakin Amelia gülümseyip:
-Elimi az önce yıkadım, dedi.
Hemen ardından Subay Carl hızlı adımlarda odayı terk etti ve diğerleri de eğilip başıyla selam vererek peşi sıra çıktılar.
William eşine yüzünde kocaman bir gülümsemeyle baktı.
-Hem bu kadar çocuk ruhlu olup hem bu kadar nasıl hazır cevap olabiliyorsun anlayamıyorum Amelia.
-Ben çocuk değilim William, dedi aynı gülümsemeyle beraber ona doğru gelerek.
William onu kucağına oturtturup yüzünü avuçları arasına almışken:
-Duyduklarım doğru mu? William gerçekten bir savaş çıkabilir mi?
-Sen böyle şeyleri düşünme bir tanem.
O her zaman aynı şeyi yapardı. Savaş, silah, ölüm mevzuları ile her ne kadar iç içe olursa olsun Amelia'yı mümkün olduğunca uzak tutmak isterdi ve konuyu hemen kapatırdı. Amelia da her zamanki gibi inat edip tekrar tekrar sorar veya ağzından bir şey kaçırmasını sağlayacak sorular sorardı lakin başarısız olurdu.
-İstediğin kadar inkar et. Duydum konuştuklarınızı. Savaş kaçınılmaz hem de 20 yıla aşkın dedin.
- ...
-Sen görev alacak mısın?
-Şu an bunları konuşmak için çok erken sevgilim. Daha hiç bir şey belli değil.
Amelia başını hayır dercesine iki yana salladı ve:
-Beni ne zaman aklı başında bir insan olarak göreceksin merak ediyorum doğrusu.
William onu alnından öperek
-Hiç bir zaman, dedi ve ayağa kalkarak
- seninle baş başa kalmayı tercih ederdim lakin misafirlerimizle ilgilenmeliyiz, dedi
Ardından ikisi beraber odadan çıkıp misafirlerin yanına gittiler.
................................
Doğum günü şöleninin ardından Amelia'nın unutkanlıkları artarak devam etti. O kendi başına bir keman parçası bestelemeye çalışıyordu. Aslında işler düzgün gidiyordu da fakat bir türlü hemen öncesinde çaldığı notaları not alamadan unutuyordu. Aklı sürekli meşguldü. Durup dururken aklına gereksiz şeyler gelip beynini meşgul ediyordu. Hatta o kadar dalgındı ki kimi zaman oraya nasıl geldiğini bilmeden evin farklı yerlerinde buluyordu kendini. Bu durumu mümkün olduğu sürece William dan saklamaya çalışıyordu. Çünkü fark etse onunla çocukmuş gibi eğleneceğini biliyordu. Aslında bunu fark etmeye vakti olduğunu da sanmıyordu çünkü son 6 aydır çok meşgul bir şekilde eve geç saatlerde geliyordu. Yüzünü bile doğru dürüst göremiyordu. Bunun yanında çok gergindi de. Ona fark ettirmemeye çalışmasına rağmen savaş kararı artık yakındı. Ve onun elinden hiç bir şey gelmiyordu. Tek yapabildiği şey onun omuzlarına masaj yapıp her şeyin çok güzel olacağına dair palavralar söylemek ve ardından onun suratında oluşan yalancı gülümsemeyi izlemekti. Bazı zamanlar kendini boş bir tuval gibi hissederdi. Kim ona ne çizmek isterse ne görmek istiyorsa onu çizip onu görüyor onu yansıtıyordu. Aslında okulunu sonuna kadar okuyup muallim olmak istedi, ne yazık ki babası gereksiz buldu. Zaten çalışıp para kazanmasına gerek yoktu, bir mesleğinin olmasındansa evlenip çocuk yapıp aşırı soylu neslinin devamını getirmesi daha mantıklıydı. Keman çalmayı seviyordu lakin başlamasındaki esas neden babasının ona soylu kimliğini oturtturabilmesiydi. Her soylu insan en az bir müzik aleti bilmeli, Fransızca öğrenmeli, dikiş nakış... Fakat kendisi asla hanım bir soylu olmadı, hep bir tarafı çocuk kaldı. O çocuk William sayesinde hep var oldu. Yapmak istediği ne varsa onun sayesinde yapabildi: silah kullanmak, 4 nala at binip koşturmak, zil zurna sarhoş olmak, öpüşmek...İşte Amelia bunları düşünürken birden etrafına bakıyor ve kendini kemanını elinden düşürmüş ve evin farklı bir yerine yürümüş olarak buluyordu. Bu durum artık canını sıkmaya başlamıştı. Çünkü aslında keman çalmakta gayette başarılıydı. Eskiden...
Bu nedenle doktor Orlando'ya gidiyordu haftanın belli günleri. Doktor Orlando bir psikologdu ve Amelia'nın aile dostuydu. Amelia sevdiği birine tüm bu düşündüklerini anlatınca rahatlıyordu. Aslında bir süre öncesine kadar bunu William yapıyordu. Lakin artık çok meşguldü ve bu meşgullük 20 yıl kadar uzun bir süre süreceğe benziyordu. Ve bu doktor işini William'dan gizli yapıyordu çünkü öğrendiğinde endişelenebilirdi zaten yeterince endişeliydi. Doktoruna aynı bunları söylemişti. Ama hayır aslında doktorun ona söyleyeceklerinden korktuğu için yapıyordu bunu.
Tüm bunlar olurken William da ordudaki karargahında masasındaki Amelia ile olan fotoğrafına bakıyordu. Fotoğrafta daha 17 yaşlarındaydılar. Amelia'nın babası Bay Thomas eski görevinde çok başarılı bir Yarbay olarak kendi mezun olduğu askeri lisedeki parlak bulduğu çocukları adeta himayesi altına alır, evindeki davetlere çağırır ve onlarla yakından ilgilenirdi. William Bay Thomas'ın en gözde öğrencisiydi. Onun yeri çok başkaydı. Çok kıymetli kızı Amelia dan daha çok itibar ederdi. O kadarki evlerinde onun için döşenmiş bir oda bile vardı. Bunun nedeni Bay Thomas'ın kendi gençliğini onda görmesiymiş. O'na göre o da gençken William kadar yakışıklı, beyefendi, yeri geldiğinde mizahşör, yeri geldiğinde ciddiymiş. Bu durum Amelia'nın hiç hoşuna gitmiyordu. William ortamda tüm ilgiyi üstüne topladıktan sonra Amelia ya kaşlarını kaldırıp nispet yapar gibi bakıyordu. Amelia'ya yıllar sonra bunun nedenini sorduğunda 'seni sinir etmek hoşuma gidiyor' cevabını vermişti. Bu fotoğrafta da gene aynı şey olmuştu. Bay Thomas ve gözde öğrencileri gene bir aile balosuna davet edilmişlerdi. Hatıra olarak ta bahçede topluca fotoğraf çektirilecekti. Ameli mümkün olduğunca William dan uzak kalmaya çalışsa da bir şekilde William onun dibinde bitiyordu. Tam fotoğraf çekilirken William onun saçını çekip sırıtınca Amelia'nın suratındaki çocuksu öfkeyi fotoğrafa bakınca görebiliyordunuz.
Aslında Amelia yakın bir zamanda onu ilk gördüğünden beri ona aşık olduğunu lakin bunu kendisine bile çok sonra itiraf ettiğini söylemişti. Birbirlerini henüz 15-16 yaşlarında bir akşam yemeğinde görmüşlerdi. Amelia babasının isteği üzerine o gece sahneye çıkıp davetlilere hoş bir keman dinletisi yapmıştı. Bu esnada kapıdan geçen 16 yaşındaki William oturmadan ayakta onu izledi ve bittiğinde de hafif bir şaşkınlık ve tebessümle onu alkışladı ardından arkadaşının onu dürtmesiyle yerine geçmediğini fark etti. Amelia parçası bittikten sonra dinleyicileri selamlarken bu afallamış oğlanı gördü ve ona tebessüm ederek baktı. Ardından babasının yanına gitti. Orada hemen babasının yanında William oturuyordu. Onu bir süre seyretti; koyu kahve saçları, hafif çekik aynı kahvelikte gözleri, kumral bir teni ve uzun boyu vardı. Aynı şekilde William da ona bakıyordu. Onun gördüğü şeylerde; gür bukle bukle açık kahve saçlar, yeşil iri gözler, burun ve yanaklarda ki hafif çiller, gülümseyince oluşan w yanağının yanında oluşan çukurlar...
Ardından birden William birden ayağa kalkıp Amelia'nın yanına gitti ve onu dansa davet etti son derece soğuk kanlı bir şekilde. Amelia ise tam tersi hiç beklemediği bir şeydi bu. Bu yüzden ağzı hafiften açık gözlerini hafiften birkaç kez kırpıp açtı ve etrafına bakındı. Sonra hemen toparlayıp tebessüm etti ve William'ın havada kalan eline elini uzattı. Amelia sanki dans etmiyor da daha çok kendini bulutların üstünden bırakmış gibi hissediyordu. İkisi de gözlerini birbirlerinden ayırmıyordu. Sonra birden William söze başladı:
-Keman
-...
-Harikaydı.
-Hıhı
-Tabi esas marifet çalanda.
Amelia artık kendini toparlamak zorundaymış gibi hissetti yoksa çok aptal görünecekti. Hafiften öksürüp aşağıya bakarken ne diyeceğini düşündü:
- Daha önce hiç bu kadar sıkı provalar yapmamıştım. Babam önemli bir davet olduğunu ve kusursuz çalmamı istedi.
-Bence çalışmana gerek bile yoktu. Malum keman ellerinle adeta dans ediyordu.
Amelia hafiften gülerek:
-Aslında ben...
derken William ve kendisinin dans edişini büyük bir öfke ve kıskançlıkla izleyen kendisiyle aynı yaşlarda bir kızı gördü. kız sanki elinde bir şey olsa tutup onlara fırlatacakmış gibi onları izliyordu. Amelia ilk başta anlamadı lakin Amelia'nın kaşları çatık halde arkasında bir noktayı izlerken bulunca William o yöne doğru baktı ve
-Oh hayır! Victoria!
Dedi ve Amelia'nın ellerini bırakıp Victoria denen kızın hınçla koştuğu yere doğru o da koşmaya başladı. Amelia'nın az önce yaşananları kavraması bir kaç saniyesini almıştı. Her şey o kadar hızlı gelişti ki; William ile birbirlerini gördüler, William onu dansa davet etti, elini tutu, ona hayatında başka hiç bir erkekten duymadığı (babası da dahil) iltifatlar etti, sonra onu salonun ortasında herkesin içinde bırakıp kıskançlık krizi geçiren başka bir kızın peşinden koştu. Nasıl yani? 5 dakika içerisinde hem aşık olup hem de aldatılmış mıydı yani? Birden çok büyük bir öfke kabardı içinde. Onu bulduğu yerde tutup vurmak istiyordu. Ben Thomas Jones'ın kızı Amelia Jones'ım, sen kimin davetinde kimi yüzüstü bırakıp gidersin.... ve benzeri türde nefret sözcüklerini içinden sayarken bir yandan da hızla (aynı Victoria denen kız gibi) salonu terk edip gittikleri yöne doğru gitmeye başladı. Ve neyse ki uzunda sürmedi. Çünkü ikisini de bahçede tenha bir köşede birbirleriyle soluk soluğa öpüşürken gördü. Hiç bir şey demeden çıktığı gibi aynı hızla fakat 2 kat fazla öfkeyle geri döndü. Hemen kendi odasına çıkıp eğlence ve gürültüden uzaklaştı. Kapıyı kilitleyip kendini yüz üstü yatağına olduğu gibi fırlattı. Derin derin soluk alıp veriyordu. Sonra birden gözlerinin yaşlarla dolduğunu fark etti. Parmaklarını gözlerine götürdü ve ağlayarak:
- Ne bu be? Ağlıyor muyum bide şimdi?, dedi.
Kendisine olan sinirinden elbisesini yırtmaya başladı ve bu yüzden daha fazla ağlamaya başladı. Böyle kısır bir döngüye girdi ve sonunda yorulup kendini tekrardan yatağına fırlattı ve uyuyakaldı.
Ertesi sabah kalktığında yatağının hemen karşısındaki büyük boy aynasına doğru yürüdü. Üstünde hala dün geceden kalma sinirden yırttığı elbisesi vardı. Gözleri şişmiş ve kızarmıştı. Hemen odasındaki lavaboya gidip sabah kahvaltısı için hazırlanmıştı. Ne olacaktı sanki? oldu bitti işte. Gene yeni bir gün doğdu. Aslında o kadarda yakışıklı sayılmazdı. Ne yakışıklısı be! iğrenç bir suratı vardı. Sırık gibi de boyu... Böyle düşünerek hazırlandı ve aşağıya kahvaltı odasına doğru yol aldı. Babası hiç bir şeyi bilmeyecekti. Zaten bir daha nerde görecekti sanki onun o aptal suratını. Derken kahvaltı masasında babasının hemen yanında o suratı gördü. Yok hayır bu gerçek olamazdı. Kabus olmalıydı. Lakin değildi.
-Sen!, dedi tıslar gibi gözlerini kısarak.
Bay Thomas kızının kabalığını örtbas etmek ister gibi hafif sesli bir şekilde öksürdü:
-Aslında kızım hep erkenden kalkar lakin dün akşamın yorgunluğunu üstünden atamamış, dedi ve güldü.
- Ya evet öyle olacak, dedi William ona gülümseyerek.
-William Murphy ile tanışmadın sen tabi kızım. Kendisi son derece başarılı bir öğrenci ve tabi yetenekli ayrıca beyefendi de.
William hafiften mahcup olmuş gibi başını eğip gülümsedi. Amelia ise hala ona üstüne atlayacakmış gibi bakıyordu.
-Bay Murphy bu hafta sonu boyunca bizimle kalacak. Ona özel bir oda tesis ettim bile. Şuan hazırlanıyor. Biliyor musun oğlum aslında seni diğerlerinden ayrı tutmuş olmamın nedeni sen de kendi gençliğimi görmüş olmam olabilir. Ben de senin gibi cengâver bir gençtim. Tabi artık öyle durmadığımın farkındayım. Yaşlılık işte.
-Aman efendim benden daha dinç duruyorsunuz.
Amelia daha fazla bu yalakalığa katlanamayıp hiç bir şey söylemeden hınçla tekrar odasına doğru gitti.
-İnanamıyorum resmen benim gururumu hiçe sayıp birde benim evime yerleşti. Hem de babama yalakalık yapıyor.
O bunları düşünürken babası odasının kapısını tıklattı. Amelia ayağa kalkıp kapıyı açtı. Babası aşağıdaki çakırkeyifliğinden eser kalmamış şekilde odaya girdi ve konuştu:
- Misafirimize daha saygılı bir şekilde davranmanı beklerdim Amelia. Beni hayal kırıklığına uğrattın. Neydi o halin?
-...
-Kendine çeki düzen ver ve misafirimiz ile ilgilen, dedi ve kapıyı çarpıp çıktı.
İlgilenmek mi? diye düşündü Amelia. Aslında dün akşam neler olduğunu babasına anlatsa onu 1 dakika bile evde tutmaz. Bunu biliyordu.
-Ama madem kendisi bir oyun oynamak istiyor bende oynarım o vakit, dedi kendi kendine.
...................................................