1. Bölüm "TAHRİK"

1726 Words
Araç otelin önünde durduğunda, Akın kravatını düzelterek şoförünün açtığı kapıdan indi. Dışarıya çıktığında, onu bekleyen basın mensuplarına gülümseyerek selam verdi. “İyi akşamlar arkadaşlar.” Otelin giriş kapısına doğru yürürken, muhabirlerde onunla birlikte hareket ettiler ve her zamanki gibi sorular art arda geldi. -Akın bey Hande hanıma evlenme teklif ettiğiniz doğru mu? -Hande hanım geceye katılmayacak mı? -Hande hanıma beş milyon liralık yüzük hediye ettiğiniz konuşuluyor. -Turizmden sonra sağlık sektörüne gireceğiniz söyleniyor. Bir açıklama yapacak mısınız? Akın otelin kapısına ulaştığında yüzünü muhabirlere dönüp eliyle susmalarını işaret etti. Gülümseyerek özel hayatıyla ilgili sorulara cevap veremeyeceğini söyledi. “Anlıyorum, işinizi yapıyorsunuz. Hepinize ayrı ayrı saygı duyuyorum Ama bu akşam sokak çocuklarını hayata kazandırmak için kurduğumuz vakfımızın bağış gecesine geldim. Bunun önüne geçecek bir konu olmasın lütfen. Sizlerin de saygı duymasını bekliyorum. Hepinize iyi akşamlar arkadaşlar. Kolay gelsin.” Konuşmasını bitirip soruları cevapsız bırakan Akın otele girerken, fotoğrafları çekilmeye devam ediyordu. Basın mensupları Akın Alptuğ’u çok seviyordu. Mütevazı ve nazikti. Daima anlayışlı, güler yüzlüydü. Sokak çocuklarının kanatsız meleğiydi. Otuz beş yaşında olmasına rağmen ülkenin en çok vergi ödeyen iş insanlarından biriydi. Asla kibirli değildi. Bunların yanında iyi haber getiren bir magazin figürüydü. İnsanlar onun hayatını merak ediyordu. Akın davetlilerin arasına karıştığında, çevresindeki herkes onu hayranlıkla izliyordu. Karakterinden önce dikkat çeken yakışıklılığı ile girdiği her ortamda tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başarıyordu. Koyu renk gözleri, kusursuz yüz hatları, uzun boyu, etkileyici ses tonuyla birçok kadının hayalini süslüyordu. Özellikle kadınlar, onun vakfın gecesine tek başına katılmasından son derece memnunlardı. Hepsi onun ilgisini çekebilmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Fakat Akın’ın o an ki ilgi odağı, gecenin en yüksek bağışını yapacak olan Sancaklı Holdingin yönetim kurulu başkanı Leman Sancaklı’ydı. Uzun yıllardır Sancaklı Holdingi yöneten başarılı kadının önünde saygıyla eğilip elini öperken, “Her zaman ki gibi kusursuz görünüyorsunuz,” dedi. “Zarafetin vücut bulmuş halisiniz. Elli yaşların sonunda olan Leman hanım tebessüm ederek Akın’a iltifatı için teşekkür etti. Büyük balo salonunda gözlerini gezdirip onları izleyen kadınlara baktıktan sonra, tekrar genç adama döndü. “Beni bu aç kurtların hedefi haline getirirken, aklınızdan ne geçtiğini merak ettim doğrusu.” Bu sözler Akın’ı güldürdü. “Daima gözdem olduğunuzu biliyorsunuz.” Dedi. İkisi karşılıklı tebessüm edip bir sonraki ay vakıf için düzenlenecek etkinlikten konuşmaya başladılar. Leman hanım destek olacağını bildirirken, Akın’ın sağ kolu olan Macit sohbetlerini böldüğü için özür dileyip patronunun kulağına duymayı beklediği cümleyi fısıldadı. Aldığı haberden sonra genç adam Leman hanımdan özür dileyerek gitmesi gerektiğini açıkladı. “Az sonra gecenin açılış dansı için döneceğim. Lütfen kimseye söz vermeyin.” Leman hanım başını eğerek bekleyeceğini belirttiğinde, yanlarına gelen görevli Akın’a hazırlıkların tamam olduğunu az sonra konuşma yapması için onu kürsüye davet edeceğini söyledi. “On beş dakika sonra burada olacağım. Hazırlıklarınızı ona göre yapın.” Birkaç dakika içerisinde Akın ve Macit asansörle otelin bodrum katına indiler. Asansörün kabini karanlık koridora açıldığında, genç adam ellerini pantolonunun cebine sokup loş ışıkla aydınlanan koridorda ağır adımlarla ilerledi. Ne kendisi ne de adamı Macit konuşuyordu. Geçtikleri koridor kapısı kapalı olan odanın önünde bittiğinde, Macit kapıyı açtı. İçeride onları bekleyen adam Akın’ı gördüğü an ağlamaya başladı. Ağzı kapalı olduğu için bağlı bulunduğu sandalyede kıpırdayamıyordu. Sadece bakışlarıyla bağışlaması için yalvarıyordu. Akın adama boş gözlerle baktı. Kara gözlerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Macit’in patronundan en çok çekindiği anlardan birisiydi bu. Çünkü böyle zamanlarda neye ne tepki vereceği asla belli olmazdı. Yapacakları öngörülemezdi. Bu sebeple iki adım gerisinde durarak ellerini önünde birleştirip vereceği emire hazır olarak bekledi. Kollarını göğsünün üzerinde bağlayan Akın ise sandalyenin etrafında düşünür gibi bir tur atıp adamın önünde durdu. Konuşmuyordu. Ona ağlayarak bakan adama, bir duvara bakar gibi bakıyordu. Aralarındaki bakışma sürerken, aklına bir şey gelmiş gibi çıkmak için kapıya döndü. Bu harekete şaşıran Macit de onun arkasından hareket etti. Fakat kapıdan çıkmak üzere olan Akın birden durdu. Yüzü dışarıya bakarken sol kolunu kaldırıp avucunu geriye doğru açtı. Adamı onu bekletmeden ucunda susturucu takılı olan silahını çıkartıp avucunun içine bıraktı. Onları dehşete kapılarak izleyen adam, korkudan sandalyede çırpınırken, Akın tereddüt etmeden dönüp bir saniye bile düşünmeden kurşunu adamın kalbine sıktı. Tabancayı tekrar Macit’e uzatırken, duygusuz çıkan ses tonuyla “Her şeyin bir bedeli vardır,” dedi. “Öyle değil mi Macit?” “Haklısınız efendim,” diyen adam silahını tekrar beline yerleştirirken, kulaklığından yardımcılarına bilgi verdi. “Aşağıyı temizleyin.” Az önceki uzun koridordan tekrar asansöre yürürlerken, Akın gömleğinin yakasını düzeltip sanki üzerine kir bulaşmış gibi elinin tersiyle üzerini temizler gibi yaptı. Bir adım gerisinde yürüyen Macit’e gülümseyerek, “Bu gece önemli bir gece,” dedi. “Davetli listesinde eksik var mı?” “Hayır efendim.” 12 SAAT ÖNCE Gece, nişanlısı Savaş’ın evinde kalan Hazal telefonun alarmı ile uyandığında, bütün vücudu tutulmuştu. Yeşil gözlerini ovarak yattığı koltukta doğruldu. Kollarını geriye açarak narin bedenini rahatlatmak için esnetti. Bu sırada içeriye Savaş girdi. Nişanlısının yanına oturan genç adam Hazal’ın sırtından aşağı dökülen uzun kumral saçlarını eliyle topladı, sağ omzunun üzerinden geriye attı. Açığa çıkan boynuna öpücük kondururken “İnat edip o koltukta yatmasaydın benim yatağımda kaliteli bir uyku çekebilirdin. Tabii öncesinde birazcık yaramazlık yapabilirdik.” Dedi. Nefesini genç kadının tenine doğru soluyarak konuşmaya devam etti. “Bir gün altımda inlediğini, adımı haykırarak boşaldığını hayal ediyorum. Bugünlerin acısını çok fena çıkartacağım senden” Hazal onun niyetini bildiğinden gülerek “Yapma! Tamam dur,” dedi. “Bugünkü erotik seansımız bittiyse hazırlanmam gerekiyor” Fakat Savaş dinlemedi. Hazal gitmek için ayağa kalktığında ısrarla onu tekrar koltuğa çekti. Her zamanki gibi karşı tarafı baştan çıkartmak için bütün hünerlerini kullanmakta kararlıydı. Hazal’ın arkasına geçip omzuna masaj yapmaya başladı. Bir yandan da onu tahrik etmek için boynuna öpücükler kondurmaya devam etti. Hazal gıdıklandığı için “Ya Savaaaaş!” dedi. “Hastaneye gecikeceğim. Bebeklerim beni bekliyor.” Onu duymamış gibi yapan Savaş ısrarcıydı. Hastanede, yeni doğan servisinde görev yapan nişanlısını rahat bırakmaya hiç niyeti yoktu. “Zaten evlenmeyecek miyiz? Şunun şurasında düğüne ne kaldı?” dedi. Hazal boşuna ısrar etmemesini söyledi. Annesine verdiği söz yüzünden bunu yapamayacağını, yüzlerce kere söylememiş gibi tekrar etti. “Of Savaş! Kendin söyledin işte. Yaza evleneceğiz. İki yıldır dayandın, birkaç ay daha sık dişini.” Savaş belinden kavrayarak, genç kadını sırt üstü koltuğa yatırdı. Bacaklarının arasına girip dudaklarını tüketircesine öperken, ellerini tişörtünün içine sokup göğüslerini avuçladı. Bir taraftan da şortunun içinde büyüyen aletiyle Hazal’ın kadınlığına baskı uyguluyordu. Onun dokunuşlarıyla İradesi ile savaş halinde olan Hazal, Savaşı durdurmak için bileklerinden tuttu. “İşe gecikeceğim” dedi, nişanlısını kendisinden uzaklaştırdı. “Ben de çok istiyorum ama beklemeliyiz, Lütfen!.” Koltuktan inen Hazal duş almak için banyoya giderken, koltukta bir başına ereksiyon halinde kalan Savaş elini şortunun içine sokarak arkasından söylendi. “Bekaret sizin aile için neden bu kadar önemli ki? Her şeyi yapıyoruz zaten, bir tek o kaldı. Hem annen nereden bilecek, başımızı bekliyor sanki.” Banyonun kapısından başını uzatan genç kadın, kızıyormuş gibi kaşlarını çatsa bile gülmesine engel olamadı. “Boşuna nefesini tüketme aşkım, olmaz!” Duş sonrası evden çıkmak için hazırlanan Hazal, kahvaltı masasında Savaş’ın karşısına oturduğunda, Bursa’da yaşayan annesi Hatice aradı. “Hayırdır annelerin en meleği! Gece beni rüyanda mı gördün?” Telefonun ucunda kısa bir sessizlik oldu. Hazal şaka yapıyordu ama annesi gerçekten onu rüyasında görmüştü. Hatta rüyanın değil, kabusun içinde görmüştü. Kızına, onu yanan bir evin içinde gördüğünü söyleyerek moralini bozmamak için, “Dün evi tutacaktınız, ne yaptınız?” dedi. Çünkü Hazal’ın rüyalara takıldığını bilirdi. Özellikle annesinin gördüğü rüyalar, çoğunlukla çıkardı. Karnını doyuran Savaş sessizce masadan kalkıp Hazal’a hazırlanmaya gittiğini işaret etti. Kayınvalidesi birlikte kaldıklarını öğrenirse hoş karşılamazdı. Gelenekçi, ona göre dar görüşlü bir kadındı. Savaş mutfaktan çıktığında, Hazal annesine yeni ev tutmaktan vazgeçtiklerini açıklıyordu. “Küçük falan ama şimdilik Savaş’ın evinde yaşayalım diyoruz. Burada kiralar uçuyor.” Hazal ev konusunda annesine söylediği yalandan rahatsız olurken, az önce Savaş’ın oturduğu yerde masanın üzerinde bulunan siyah dosya dikkatini çekti. Annesiyle konuşurken gayriihtiyari dosyayı aldı. İçinde ne olduğuna bakmak için açacakken, geri dönen Savaş dosyayı hızla çekerek elinden aldı. Yüz ifadesinden sinirlendiği çok açıktı. Annesiyle konuşmasını sonlandıran genç kadın, neden kızdığını sordu. “Sadece bakacaktım,” dedi. “Bu dosyada yazanları görmemen gerekiyor. Ben nasıl senin bekaret takıntına saygı duyuyorsam sende benim işime saygı duy!” Savaş onunla ilk defa bu ses tonuyla konuşuyordu ve ilk defa ona bu denli öfkeli bakıyordu. Sanki karşısındaki aşık olduğu adam değildi. Bir yabancıydı. Hazal hızla ayağa kalkarak, “Ben çıkıyorum,” dediğinde, hatasını anlayan nişanlısı elini tuttu. “Özür dilerim aşkım. Seni kırmak istememiştim. Bir yıldır bu dosyadaki adamın peşindeyim ve kayda değer bir şeyler bulamadım. Belki de iyi bir gazeteci olamadığım için sana patlamışımdır. Üzgünüm.” Hazal anında yumuşayıp nişanlısına sarıldı. “Asıl ben özür dilerim. Senin işin konusundaki hassasiyetini bildiğim halde, o dosyaya bakmaya çalıştım. Hata ettim.” Amacına ulaşan Savaş anlayışı için Hazal’a teşekkür etti. “Hadi, ben gazeteye gideceğim, seni de hastaneye bırakayım. Araştırmamı tamamlayıp şu haberi bir patlatayım, olay olacak. Nişanlının adını herkes duyacak bebeğim.” Gece acil serviste nöbetçi olan Hazal, telefonundan gelinlik modellerine bakıyordu. Aylardır istediği gibi bir model bulamamıştı ve artık bu arayıştan çok sıkılmıştı. Dinlendiği odada telefonun ekranını kapatıp Savaş’ı düşündü. Sesini özlediği için onunla konuşmaya ihtiyaç duydu. Saate baktı. Gece yarısını çoktan geçmişti ve en son öğleden sonra konuştuğu nişanlısını çok özlemişti. Aramak istedi fakat uyuyor olabileceğini düşündüğünden direkt aramadı. Kullandığı mobil uygulamaya girip en son çevrim içi olduğu saate baktı. En son 16.41 de çevrim içi görülmüştü. Biraz tuhaf buldu. Merak ederek numarayı aradı, telefon kapalıydı, garipti. Normalde Hazal nöbetçiyken asla telefonu kapatmazdı. Acaba sabah o dosyaya baktığı için hâlâ sinirli olabilir miydi? Gerçi bunu konuşmuşlardı ama bu sebepten yine de tavır yapabileceğini düşündü. Savaş, sorun yaşanılan bir konu çözülse bile, bir süre daha kafasına takan fakat belli etmeyen bir karakterdi. O an ki öfke dolu gözlerini hatırladığında, bu olasılık üzerinde durdu. Sabah nöbet çıkışı evine gidip yüz yüze görüşmeliydi. Ertesi sabah mesaisi bittiğinde, pastaneden aldığı sıcak simitlerle Savaş’ın evine gitti. Zili çaldı ama kapı açılmadı. Onun duşta olabileceği aklına gelince, yedek anahtarını çıkartıp içeriye girdi. Banyonun kapısı açıktı ve orada değildi. Odalara baktı, yoktu. Yatağı bozulmamıştı bile. Nişanlısının başına kötü bir şey gelmesinden endişe duyarken, telefonu çaldı. Savaş’ın iş yerinden aranıyordu. Telefonu bozulduğu ya da şarjı bittiği için oradan aradığını tahmin ederek telaşlı şekilde cevap verdi. “Savaş neredesin? Gece eve de gelmemişsin zaten, öldüm meraktan!” Hattın ucunda uzun süreli bir sessizlik olduğunda , “Savaş!” dedi. “Neden konuşmuyorsun?” “Hazal hanım ben Vahit, Savaş’ın çalıştığı gazeteden arkadaşıyım. Size nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.” Duyduklarıyla eli ayağı titreyen genç kadın, kötü bir haber alacağını anladığından koltuğa oturdu. “Sizi dinliyorum,” dedi. “Başımız sağ olsun Hazal hanım. Savaş’ı kaybettik.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD