2. Sen kimsin

3076 Words
Esma eşinin şakasına tatlı tatlı kıkırdadı. Bütün kabloların üzerinden eğilip burnunu eşinin boynuna dayadı, derince soluduktan sonra gözlerine kocaman bir sevinçle baktı. “ Bir yere kaybolma, doktora haber verip geliyorum sevgilim” dedi. Eşine göz kırpıp hızlıca kapıya ilerleyen kadın, arkasında bıraktığı dehşete düşmüş adamın farkında bile değildi. Tarık bu başı kapalı kadını hayatında ilk kez görüyordu ve ona neden sevgilim deyip böyle samimi davrandığına anlam veremiyordu. Bulunduğu odayı incelemeye başladığı sırada bir doktor ve iki hemşire kapıda gözüktü. Şimdi sorularına cevap bulabilirdi. “ Tarık bey merhaba, beni rahat işitebiliyor musunuz?” Hafifçe başını sallayarak cevap verdi Tarık. Boğazı hala çok kuruydu. “En son hatırladığınız şeyi söyleyebilir misiniz?” Biraz düşündü. Askeriyeden çarşı izni için ayrılıyordu. “Askeriyeden çarşı iznine çıkmıştım.” “Bize bu günün tarihini söyleyebilir misiniz “Kasım 2014.” Doktor altı yıl öncesinin tarihini veren hastasına çok fazla şaşırmadı. Bu tarz ameliyatlarda sık sık olmasa da geçici hafıza kaybı görülebiliyordu. Hastayı çok yormadan kısaca bir açıklama yaparak fiziksel muayenelerini de gerçekleştirdikten sonra dinlenmesi için yalnız bırakıp hasta yakınlarının yanına ilerledi. Kendisine umutla bakan gözlere kötü haber vermek en zoruydu, neyse ki bu hastanın durumu gayet iyi gidiyordu. “ Hastamızın fiziksel bulguları gayet iyi şu an için bir problem gözükmüyor. Bu günün tarihini Kasım 2014 olarak hatırladı, kendisini askerlikte zannediyor. Kısmi bir hafıza kaybı söz konusu. Bu tarz vakalarda rastlanabilir bir sonuç bu. Çoğu zaman müdahale gerekmeden hafızasına kavuşuyor hastalarımız. Lütfen endişe etmeyin. Şu an kendisi dinleniyor. Bir saat sonra tekrar uyandıracağız. Beş yıl öncesinden tanıdığı biri ziyaret edebilir. Şimdilik hatırlamadığı şeylerle beynini yormayalım. Yarın servise çıkardığımız da rahatlıkla hepiniz görüşeceksiniz zaten.” Adım adım uzaklaşan doktorun arkasından bir müddet boş boş baktı genç kadın. Kocası ona kim olduğunu sorarken ciddiydi demek. Beş yıldır hayatı paylaştığı kocası onu bir yabancı gibi görüyordu. Bu biraz zoruna gitse de sağ salim kurtulmuştu, evliliklerini de hatırlardı elbet. Tuhaf olan Esma kocasının Kasım 2014 de tanımıştı. Tam olarak kendisiyle olan yıllar silinmişti sanki. Bu biraz garipti. Bir saat sonra Yahya bey oğlunun yanına girip çıktı. Tarık babasına az önceki kadının kim olduğunu sormak yerine eski nişanlısı Sevda'yı sormuştu. Bu oğlunun sorabileceği en zor soruydu belki de, Yahya bey vereceği bir cevabı olmadığı için ‘sen şimdi bunları düşünme’ diye geçiştirmekte bulmuştu çareyi. Ne deseydi ki, o senden ayrılmasının üzerinden bir ay geçmeden en yakın arkadaşınla evlendi mi deseydi. Şimdilik bunları konuşmanın zamanı değildi. İçeriden haber bekleyen yakınlarına kısaca oğlunun hala bir şey hatırlamadığını ama iyi olduğunu söylemekle yetindi. Saatler birbirini kovaladı. Esma çocukları da alıp eve götürmek üzere dayısı ve yengesini Halime’ye emanet etti. Hemşireler kocasının yanına girdi çıktı, kayınvalidesi bir kez girdi. Doktor iki kez kontrole geldi. Mahir işyerini yola koyup geldi, tekrar gitti tekrar geldi. Keriman hanım ve Yahya bey yarın dönmek üzere evlerine gittiler. Mahir'i de Esma biraz zoraki de olsa dayısı ve yengesinin yanına gönderdi. Genç kadın dilinden duasını eksik etmedi. Kocasının kendini hatırlamadığı gerçeğine çok takılmadan gölünü ferah tutmaya gayret etti. Dünya kendi etrafında bir kez daha döndü. Sabahın erken saatlerinde hemşireler doktorun izin verdiğini söyleyerek Tarık’ı servise çıkardılar. Kontrollerini de tamamlayıp geç çifti tek kişilik odada yalnız bıraktıklarında Esma kocasının uyuyor olduğuna şükretti. Uyanık olsa ve ona sorular sorsa ne cevap vereceğini bilemezdi. O bir yabancıydı kocasının gözünde, geçirdikleri yılların bir önemi yoktu. Usul döktüğü gözyaşlarını avuç içlerine sildi. Onlar neleri atlatmışlardı, bunu da atlatırlardı. Olmadı baştan aşık ederdi kocasını, bir kez olmuşsa bir kez daha olabilirdi. Korkak hareketlerle tüy gibi dokundu eline. Dünkü gibi soğuk değildi artık, sevindi. Uzun kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşmüş huzurla uyur gibiydi. İki günde iki yıllık özlemişti kocasını. Başını yatağın kenarına yasladığında ilk tanıştıkları zamanı düşündü. O zaman da aynı böyle bir hastane odasında kocasının başında bekliyordu. Tabi o zamanlar kocası çatışmada ağır yaralanmış bir asker kendisi de yoğun bakımdaki hemşireydi. Asker sık sık uyanıp kendine zarar vermeye çalışıyor, bağırıp çağırıyor gitmek, gidemiyorsa ölmek istiyordu. Ast subay olarak mangası ile beraber pusuya düşmüş ve neredeyse intihar denebilecek şekilde kendini ortaya atarak çatışmıştı. O zamanlar mangasında er olan Mahir de yaralananlar arasındaydı ve olayın teferruatlarını Esma'ya o anlatmıştı. Esma bu kahraman asker için büyük bir şefkat besliyor, her fırsatta başına gidip ona dua okuyordu. Bir haftadan uzun süren koma günlerinden sonra uyanan askerin durumu daha kötü olmuştu çünkü iyileşmek istemiyordu. Vücudunun birkaç yerinde kurşun yarası vardı ve yatağında tepinmeye kalkıştığında dikişleri açılıp duruyordu. Böyle böyle geçen günlerden sonra ilk saldırganlığı geçmiş bu sefer de derin bir sessizliğe gömülmüştü. Ayaklanıp fizik tedaviye başladığı zamanlarda da Esma onu yalnız bırakmadı. Hastaneye gelip giden ailesi oğullarından önce Esma hemşirenin yanına uğrayıp durumunu öğrenir olmuştu. Tarık iyileşip taburcu olduğunda Esma'yı görmeye devam etti. Artık hasta hemşire ilişikleri bittiğinden Esma mesafe koymak istese de başarılı olamıyordu. Kimi zaman iki bardak kahve, kimi zaman küçük pasta kimi zaman da bir buket çiçekle ortaya çıkıveren Tarık’ı geri çevirmek imkansızdı. O günleri hatırlayan kadının yüzünde tatlı bir tebessüm yayıldı. Neredeyse kocası kapısında yatmak üzereydi. Esma hayat görüşlerinin farklı olduğunu, kendisinin kabaca en azından namaz kılan, alkol almayan ve haremliğe dikkat eden biriyle bir geleceği olabileceğini söylediğinde Tarık iki üç hafta ortadan kayboldu. Döndüğünde kısa sureleri öğrenmiş namaza başlamış ve diğer şeylere de kesin olarak veda etmişti. Bir ay kadar böyle devam edebilirse evlenmeyi kabul eden genç kadın bir yandan başarabilmesi için de dua ediyordu. Bir ayın sonunda konuyu ailesine açan Tarık pek olumlu bir cevap alamamış olmalıydı ki Esma'ya onu işsiz ve parasız bir insan olarak kabul edip etmeyeceğini sordu. Esma zaten şimdiye kadar neyi var neyi yok umursamamıştı. Kendisinin düzenli bir işi ve aileden kalma bir evi vardı. Fazlasına ihtiyacı yoktu. Yine de ailesinin rızası olmadan evlenmeye gönlü el vermiyordu. Bir ay kadar ailesinin fikrinin değişmesini bekleseler de aradaki uçurumlar kapanacağına iyiden iyiye açılmıştı. Keriman hanım Esma'yı hastanede ziyaret etmiş ve bir güzel servet avcılığı ile suçlamıştı. Ablası Funda kardeşinin zaafından yararlandığını iddia edip üzerine yürümüş babası Yahya bey Tarık’ı evlatlıktan reddetmişti. Bu şartlar altında beklemenin bir anlamı yoktu çünkü Tarık zaten artık yalıya uğramıyordu. Yalıda sık sık tertip edilen içkili meclisler Esma’ya verdiği sözleri tutmasına imkan tanımadığı için evi terk etmiş Mahir'in bekar evinde kalmaya başlamıştı. Mahir'in askerliğinin bitmesine hala birkaç ay varken Esma bu durumu daha fazla uzatmak istememiş, Tarık’ı da alarak dayısı ve yengesinin yanına el öpmeye gitmişti. Memlekette aile arasında kıyılan nikahla dünya evine girmişlerdi. Tarık işletme mezunuydu ve iş tecrübesi babasının emlak şirketinde edindiği kadardı. Oturdukları semtte yine bir emlak bürosunda işe girmiş beraberce çalışarak kendi düzenlerini oturtmuşlardı. Birkaç ay sonra askerden dönen Mahir de iş bulma telaşesindeydi. Mobilya imalatında çalışmıştı ve kendi işini kurmayı arzu ediyordu. Tarık emlakçıdaki işini bırakmadan ona yardımcı oldu. İşletme diploması burada işine yaramıştı nihayet. Esma'nın ailesinden kalan bir miktar para ile Mahir'in aileden gelen parası da birleşince yarı yarıya ortak oldular. Emlak işlerine bir süre daha devam eden Tarık imalathaneyi müteahhitlere, mülk sahiplerine tavsiye ederek ahşap işlerini bağlıyordu. İşini düzgünce yapmalarının getirisi olarak kısa sürede epeyce yol kat ettiler. İmalathanedeki yoğunluk artık emlakçıdaki işine daha fazla devam etmesine imkan vermese de, orada edindiği bağlantılar işlerine katkı sağlamaya devam etti. Günler günleri kovalarken Esma eşine ailesini ziyaret etmesini, aradaki küslüğü gidermesini tavsiye ediyordu. Yahya bey işyerinde birkaç kez görüşse de Keriman hanım yumuşamak bilmemişti ve Elif'in doğmasına kadar katı tutumunu sürdürmüştü. Evliliklerinden kısa süre sonra yurtdışına yerleşen Funda ablası da telefonlarına çıkmıyordu. Eşinin anne babası hayattayken öksüz yetim gibi kalması Esma'yı çok üzmüş, kızı ile kendilerine açılan kapı için Allah'a günlerce şükür etmişti. Bebeği ile beraber ilk defa yalıya ayak bastığında bu aile tarafından neden kabul görmediğini çok net anlamıştı. Tek başına bu ev bile aradaki maddi uçurumu gözler önüne seriyordu. Dekorasyonda kullanılan küçüklü büyüklü heykeller ve vitrin dolusu alkollü içecekler başı kapalı bir gelinin bu eve uygun olmadığını suratına suratına bağırıyordu. İlk ziyaretlerinde bebeği kocasına teslim edip masa toplanmasına yardım etmeye kalkmış kayınvalidesinin vetosunu yiyerek geri oturmuştu. Ne yemek ne de sonrasındaki oturma esnasında kimse ona bir şey sormuyordu. O da sorulmadan ağzını açmamaya karar vermişti. Orta yere söylenen hoşgeldine karşılık orta yere Allah'a ısmarladık deyip evine geri dönüyordu. Zaman içinde Yahya bey biraz daha ılımlı hale geldi, Keriman hanım da torunları ile ilgili ufak muhabbetlere eşlik etmeye başladı. Eşinin daha fazla eziyet görmesine razı gelmeyen Tarık’ın, eğer böyle yapacaklarsa bayramdan bayrama gelmekle tehdit etmesi de kendilerine çekidüzen vermelerinde katkı sağlamıştı. Esma derince bir iç geçirerek daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Baktığında çok zor günler geçirdilerse de mutlu günleri çok daha fazlaydı ve eşi tekrar sağlığına kavuştuğunda yine mutlu olmaya devam edeceklerdi. Her ne olursa olsun onunla evlendiğinde asla pişman değildi. Saat sekize yaklaşırken Tarık gözlerini kırpıştırdığında hızla yataktan uzaklaştı. Şimdilik mesafeli durmak iyi bir fikir gibi gelmişti. Dudaklarını ıslatmak için dilini gezdirdiğini görünce “Su ister misin?” deyiverdi. Hep ne konuşacağız, ne söyleyeceğim diye kafasında kurarken ilk soru bildiği yerden gelmişti. Başı ile hafifçe onayladığını görünce şişenin içine attığı pipeti dudağına değdirdi. Tarık önce anlamadığı için şişeyi göz hizasına kaldırıp ne olduğunu gösterdi sonra tekrar dudağına götürdü. Birkaç küçük yudum alan Tarık boğazının yumuşaması ile epeyce rahatlamıştı. Ufak ufak yerine gelen zihni bu kadını ilk uyandığında da gördüğünü söylüyordu. Hatta ona sevgilim deyip çocuklardan söz ettiğini hatırladı. Hala başında olduğuna göre yanlışlık ihtimali uzaklaşmış mıydı. Ne sorsa, ne söylese bilemeden gözlerini dikip kadının yüzüne baktı. Uzun boylu, ince yapılı bir kadındı. Gözleri mavi mi yeşil mi şimdi karar veremiyordu. Başında bir örtü vardı ve dolu gözlerle kendisine tebessüm ederek bakıyordu. Adeta ağzından çıkacak her kelime için sabırsızlanıyor gibiydi. Tarık daha fazla beklemeden zihninde gezen soru işaretlerini azat etmeye karar verdi, bir yerden başlamalıydı. En kolayını seçti. “ Merhaba, daha önce tanışmış mıydık?" Kadının gözlerinden yaşlar süzülürken kocasını yavaşça başını sallayarak onayladı. “ Ben şu an seni pek hatırlayamıyorum. Tekrar tanışsak kusura bakmasın değil mi? “ Hayır bakmam, ben Esma. Seni sağlıklı gördüğüm her gün yeni baştan tanışsak da kusura bakmam.” Genç adam duyduklarından bu kadınla yakın olduğunu anlıyordu fakat samimiyet derecelerini çözememişti. “Pekala Esma söyler misin kimsin sen?” Genç kadının kaşları havalandı. Kendisini yabancı gören bir adama karısı olduğu nasıl söylenirdi ki. Söylemek yerine göstermeye karar verip çantasına uzandı. İçinden çıkardığı evlilik cüzdanını kocasına uzattı. Yatağın kumandasına basarak biraz doğrulan Tarık eline aldığı belge ile iyice şaşkına döndü. Bu bir evlilik cüzdanıydı. Burada bu kadınla evli olduğu yazıyordu, son hatırladığı Kasım ayından sonraki Şubat ayında evlenmişlerdi. Sayfaların arasından iki kimlik belgesi kucağına düştü. Fotoğraf olmadığına göre çocuk kimliği olmalıydılar. Dikkatle eline aldığında Elif Dağdeviren ve Bilal Dağdeviren adına düzenlenen belgelerde anne adı Esma, baba adı Tarık yazıyordu. Bir elindekilere bir karşısındaki kadına baktı genç adam. Anlamakta zorlandığı şeyleri bir çırpıda nasıl kabul edebilirdi ki. Kaşlarını çatarak kadına yöneldi. “Bütün bunlar ne demek oluyor bana açıklamak ister misin Esma. Zamanda yolculuk yapmış gibiyim. Askeriyeden çarşı iznine çıktığımı hatırlıyorum. Oraya kadar çok net. Sonra gözlerimi bir açıyorum aradan beş yıldan fazla geçmiş ve hiç tanımadığım bir kadın elime evlilik cüzdanı tutuşturuyor. Bütün bunlar çok fazla.” Esma kocasına hak verdi. Kim olsa şaşkına dönerdi bu durumda. Eğer yeni baştan tanışacaklarsa iyi bir başlangıç yapmak için fırsat ayağına gelmişti. Tebessüm ederek konuşmaya çalıştı “ Söz ettiğin zamanı ben bilmiyorum. Biz tanıştığımızda askerlerinle beraber pusuya düşüp yaralanmıştın. Askerliğinin kalanını hastanede tamamlayıp terhis oldun. O zamanlar yoğun bakım hemşiresiydim ve o şekilde tanıştık. Daha sonra evlenmeye karar verdik. Şimdi iki çocuğumuz var. Dört yaşında bir kız ve iki yaşında bir oğlan.” Karşısındaki adamın duyduklarını sindirmesini bekler gibi konuşmasını durdurdu Esma. Yüzünde oynayan her mimiği yakalamaya çalışıyordu. Karşısında bir yabancı olarak duran bu adam üzerinde iyi bir intiba bırakmak istiyordu çünkü eğer hafızası geri gelmezse en baştan aşık olması gereken bir konu vardı. Tarık tepkisizce incelediği kimliklerden nihayet başını kaldırıp yüzüne baktı. Sanki tanımaya çalışır gibi her santiminde oyalandı gözleri. Neden sonra kaşlarını çatarak konuştu. “ Biz, sen hamile kalınca evlenmek zorunda mı kaldık? Kızın doğumu ile nikah arasında dokuz ay yok.” Duydukları Esma’nın kulaklarına kadar kızarmasına neden olmuştu. Evlenmeden önce elini bile tutmadığı adam karşısında durmuş neler konuşuyordu. Esma bunun bir kabus olmasını dilemek üzereydi. Kocası devam etti konuşmaya. “Bak ben seni suçlamaya falan kalkmıyorum yanlış anlama. Seninle kötü bir evliliğimiz olsa ikinci bir çocuk yapmazdık. Fakat benim senin gibi biri ile evli olmam çok saçma, üstelik çok sevdiğim bir nişanlım var.” Tokat yemişten beterdi şimdi genç kadın. Nefesi kesildi, göz yaşları bile kurudu aniden. Hayat Esma için durmuş gibiydi. Kocası tıpkı ailesi gibi düşünüyordu. Evliliklerini saçma bulmuştu üstelik de sevdiği bir nişanlısı olduğunu düşünüyordu. Yatağın kenarlığına tutunarak güç aldı genç kadın. Kocasıyla tanışmadan önce nasıl bir hayat yaşadığını az çok biliyordu. Anlayış göstermeye çalışacaktı. Soruların en kolayı ile başlamayı tercih etti çünkü "senin gibi biri ve mecburi evlilik" sözlerini bir çırpıda cevaplamasına imkan yoktu. “Hayır yok.” “Ne yok? “Bir nişanlın yok. Olsa bilirdim. Eminim çünkü beş yıldır benimle evlisin. Her Allah'ın günü beraberiz. Üstelik benden gizli nişanlanmış da olamazsın işyerinde en yakın akrabam ile beraber çalışıyorsun. Biri ile nişanlansan fark ederdim. Benden önce vardıysa da benden öncede kalmış olmalı çünkü bir kez bile bahsi geçmedi." Dolmaya başlayan gözleri, kocasının dikkatinden kaçmadı. “ Anlamaya çalışıyorum Esma, seni kırmak gücendirmek değil niyetim. “ “ Tamam ben de anlatmaya çalışayım o zaman. Ben gebe kaldığım için saçma bir evlilik yapmadık. Kızımız benim geçirdiğim bir kaza sonucu bir buçuk ay erken doğdu, iki kilodan bile zayıftı ve bir haftadan fazla küvözde kaldı. Hastahane kayıtlarına ulaşmak istersen yardımcı olurum. “ “ Hayır hayır, ben sana güveniyorum, yani ilk kez tanıştığım birine böyle güvenemem ama belli ki sana güvenmişim ve iki çocuk sahibi olmuşum. O yüzden şimdi de güvenebilmek istiyorum. “ “ Buna sevindim çünkü ben de sana güveniyorum hep güvendim. Yoksa iki üç aydır tanıdığım birine hayatımı emanet etmezdim öyle değil mi?" Tarık duyduklarını süzgeçten geçirmek için yine bir süre sessiz kaldı. Bir türlü Sevda'dan ayrılıp bu kadınla evlenmiş olmasına anlam veremese de kadının tuhaf bir aurası vardı, kendinden o derece emin konuşuyordu ki şüpheye ihtimal bırakmıyordu. “ İki üç ay içerisinde evlenmemiz sence tuhaf değil mi, acelemiz neydi?” “ İki üç ay içinde evlendik çünkü artık kapımda yatmaya başlamıştın ve ben evlenmeyeceğim biri ile görüşmeyi uygun bulmadığımı söyledim. “ " Seni rahatça görebilmek için doğru dürüst birbirimizi tanımadan nasıl evlenebildik ki, annem babam buna nasıl müsaade etti? “ “Aslında etmediler. Annen önce servet avcısı olduğumu iddia etti sonra seni terk etmem için para teklif etti. Ablan senin umutsuz halinden yararlandığımı söyledi ve üzerime yürüdü. Baban da evlatlıktan reddetti. Evden sadece ceketini alıp çıktın ve seni beş parasız halinle kabul edip etmediğimi sordun.” Tarık kadına güveneceğini söylemişti ama anlattıklarına bir çırpıda inanmasına imkan yoktu. “Sen şaka yapmıyorsun. Ama anlattıkların kamera şakası gibi. Bir kadın için bütün aileme sırt çevirip evlatlıktan reddedilmeyi göze almam imkansız. Üstelik senin gibi biri, sen ve ben ayrı dünyalara aitiz.” Esma bir kabus gibi yakasından düşmeyen ayrı dünyaların insanı kavramıyla tekrar yüzleşmek zorunda kaldığına üzülmek lüksüne sahip olmadığını düşündü. Şu an güçlü durmalı, beş yıldır sahip olmak için çabaladığı değerlerinden mahrum kalmış kocasına yardımcı olmalıydı. “ İnanıp inanmamakta serbestsin. Fakat evliliğimiz boyunca ayrı dünyalardan olmadığımızı kesinlikle söyleyebilirim. Benim gibi biri ile ya çok mutluydun yada çok iyi rol yaptın. Beş yıl sürdüğünü düşünürsek ikinci ihtimal biraz zor gibi. Ayrıca numara yapmak için bir nedenin de yoktu.” Tarık o an farklı bir şeyi merak etti. “ Ben seninle mutluydum peki sen benimle mutlu muydun yani arkadaşlarımla çıkıp alkol almam eğlenmem seni rahatsız etmedi mi?” “ Etmedi çünkü yapmadın. Evlenmek için tek şartım buydu. Evleneceğim kişinin en azından namaz kılıp alkolden uzak durmasını bir de namahreme dikkat etmesini istedim. Bunu söyledikten sonra birkaç hafta ortadan yok oldun ve döndüğünde namaz dualarını öğrenip kılmaya başlamıştın Alkol ve eğlence hayatına da tövbe etmiştin. Bir ay böyle denemeni istedim hala kararlı mısın diye. Sen kararından dönmeyince beklemeden evlendik. Zaten yalının ortamı seni rahatsız ettiği için evi terk etmiştin uzatmanın anlamı yoktu.” İşte bu Tarık için çok fazlaydı. “ Her şeye inansam da buna inanmam Esma. Bana sırf sana yakın olabilmek için dünya görüşümü değiştirdiğimi söyleme. Ben dine karşı falan değilim, isteyen yaşasın. Ama ben bir kadın için yapmam bunu, karaktersizce bir şey bu. İkiyüzlülük.” “ Tabi ki benim için yapsan karaktersiz olurdun. Öylesi birini ben de hayatıma sokmazdım. Bak nasıl söylesem bilmiyorum sen yaralandığında yaşamak için bir sebebin kalmamış gibiydi. Tedaviye izin bile vermiyordun. Fırsat buldukça başında dua okurdum o zamanlar fark ettiğin anda beni kovardın. İnsanlara inancın kalmamıştı. Sonra işte bir şekilde seni gerçekten önemsediğimi fark ettin ve neden diye sormaya başladın. Tanımadığım biri için niye uğraşıyorum diye. Hayatın anlamını bilmeden bu dünyadan ayrılmanı istemediğimi söyledim. Sen de öğret bana o zaman dedin. İçten içe değişmek için çok hazırdın zaten. Benimki fitili ateşlemek oldu.” Genç adam bir süre hiçbir şey sormadan dinlendi. Bütün bu duydukları fantastik bir film gibi geliyordu. Kadına inanmak istese de hikayeyi teyit edecek birilerini bulmalıydı. Ablası mesela. Bütün hayatı boyunca ona karşı en dürüst davranan kişi. Anne babası geldiğinde onlardan da öğrenebilirdi. Bu kadına daha fazlasını şimdilik sormayacaktı. Çirkin bir kadın değildi, fakat Sevda'yı bu kadar severken nasıl olup da bu kadına kapıldığını anlayamıyordu. Büyü falan mı yapmıştı acaba, beynini mi yıkamıştı? Daha fazla konuşmak istemedi. “ Çok ilginç bir hikaye. Dokunaklı. Fakat kendimi bu hikayeye oturtamam, çok fazla eksik parça var. Şimdi müsaade edersen dinleneceğim. Benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim. Annemler geldiğinde çıkabilirsin, çocukların falan benim için zor durumda kalmasın.” Genç adam başını diğer yana çevirerek gözlerini kapadı. İlaçların etkisi ile bitmeyen bir halsizliği vardı ve uykuya dalması hiç de uzun sürmedi. Arkasında bıraktığı enkazdan da haberi yoktu zaten. Esma takati çekilen dizleri ile sandalyeye yığıldı. Gözlerinden yaşları sel gibi akarken hıçkırmamak için dudaklarını dişliyordu. Kocası, hayat arkadaşı onu mahvedip arkasını dönerek uyuyuvermişti. Ne demek ilgilendiğin için teşekkür ederim ne demek çocukların falan! Kimliklerini okuduğu halde sanki tek Esma'nın çocuklarıymış gibi nasıl konuşurdu. Hiç merak edip sormamıştı bile, resimlerini bile görmek istememişti. Genç kadın bu Tarık'ı asla tanımıyordu. Onun tanıdığı adam yaralıydı, içinde gizlediği hüzünleri vardı. Geçmiş hayatı ile ilgili konuşmaktan haz etmezdi ama asla kırıcı sorumsuz yada umursamaz değildi. İlk tanıştıklarında bile, başından kovduğu anlarda bile kendini bu kadar değersiz hissetmemişti Esma. Bu kadarı çok fazlaydı. Az sonra pek çok yakınları bu odaya dolacaktı. Onlara da böyle mi davranırdı ki? Herkese bir şekilde izah ederdi belki, ya çocuklar! Daha dört yaşındaki kızına nasıl anlatırdı ki babalarının bir yabancı olduğunu, onları hayatında istemediğini? Allah'tan güç diledi. Bütün bunlarla başa çıkabilmek için çok aciz hissediyordu. Öksüz yetim kalmıştı, İstenmeyen gelin olmuştu, şimdi de kocası istemiyordu onu. Bütün dünyada iki yavrusu ile yapayalnız hissetti. Başını kaldırıp özlemiyle kavrulduğu adama baktı. Sadece bir kabuktan ibaretti gördüğü. Bu adam onun sevdiği, hayatını ruhunu ellerine teslim ettiği adam değildi. Acıyla gülümsedi. Ölüm gibi birşey olmuştu, ama kimse ölmemişti. -*- Esma'nın acısını biz de hissettik diyenler burada mı :'(
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD