Genç kadın boğazını temizleyerek eğildiği yerden doğruldu. Dolabın içinden çantasını ve kirlilerin olduğu çantayı alıp kendi telefonunu kontrol etti. Hazır hissettiğinde Kayınvalidesi ve kayınpederine bakarak “Müsaadenizle dedi” dedi. Kayınpederi gelinine ilgiyle sordu.
“Esma araban burada mı, yoksa şoför ile git.”
“Arabamı çocuklarla ilgilenen komşuya verdim. Sabah çocukları bırakınca eve dönmedi. Dışarıda bekliyor beni, beraber gideceğiz.”
“İyi, güzel, zahmet oldu komşuna da. İlk fırsatta bir hediye alıp teşekkür edelim.”
“İnce düşünceleriniz için teşekkür ederim. Elif'in süt annesi olan komşum. Teşekkür beklediği için yapmıyor. Fakat içinizden geliyorsa siz bilirsiniz tabi. Ben daha fazla bekletmeyeyim. Tarık evden istediğin yada ihtiyaç duyduğun bir şey var mı?”
“Hayır, geç kalma yeter.”
Genç adam ağzından gayrı ihtiyari dökülen sözlere hayret etti. Esma da durumun garipliğini fark etmişti fakat bilmezden gelmeyi tercih etti.
“Yani çocukları merak ediyorum. Bir an önce gelsinler de tanışalım diye söyledim.”
Esma tebessüm ederek herkesi başıyla selamlayıp ayrıldı hastaneden. Kocasının her zaman yaptığı gibi geç kalma deyişi zihninde dönüp duruyordu. İçini tatlı bir umut kaplamıştı.
Genç kadının çıkmasıyla baş başa kalan aile ne konuşacağını bilmez halde sessiz kaldı bir süre. Tarık elindeki telefonun ana ekranına bakıyor fakat videolara girecek cesareti henüz bulamıyordu. Derince bir nefes alarak bakışlarını anne babasına çevirdiğinde Yahya bey yüzünde şakacı bir ifade ile konuştu.
“ İki gündür tanıdığın kadına bayağı alışmış gibisin. Bizi mi kandırıyorsun yoksa?”
“Karıma dair hiçbir şey hatırlamıyorum ama bir şekilde tanıdık da geliyor.”
Telefonu kaldırıp ekranını ailesine tuttu
“Bu çocuklar mesela, ancak bu kadar benim çocuğum olabilirdi, oğlanın suratına bak söyleyen olmasa kendi bebekliğim sanırdım. Kız da aynı annem. Çenesini kaldırışı bile aynı. Bir arada çok mu vakit geçiriyorlar?”
Keriman hanım bu sorunun karşısında biraz ezildi. Torunlarına yakın olmayı bir turlu becerememişti. Elif'in oturup kalkmasından konuşma şekline, yürüyüşüne kadar kendi kopyası olduğunu fark etmemek imkansızdı. Kaçamak bir cevapla geçiştirdi
“Genlerim baskınmış, ne yapabilirim.” deyip yine çenesini kaldırdı.
“Esma başlangıçta evliliğimizi onaylamadığınızı söyledi, ama şimdi her şey yolunda gibi. Size anne baba neden demiyor?”
Keriman hanımın kaşları hızla çatıldı.
“Hah, uyanır uyanmaz seni bize karşı doldurmaya mı çalıştı? Ben de daha bu sabah ona haksızlık ediyorum diye düşünmüştüm, çok yazık.”
Tarık istemeden laf yaşımış gibi olduğunu fark ettiğinde hızla açıklamaya çalıştı.
“Hayır anne kendisi anlatmadı, onun gibi biri ile evlenmeme ailemin nasıl razı geldiğini merak ettim. Hamile kalıp beni evlenmeye mi zorladı diye sorunca anlatmak zorunda kaldı. Kendi arzumla evlenmişim, hem de pek çok şeyden fedakarlık ederek. “
Bu kez hayal kırıklığı kaplamıştı kadının suratını.
“ Evet doğru söylemiş, her şeyi feda ettin onun için. Kariyerini, aileni, çevreni, yaşam şeklini. Bununla gurur duyuyor olmalı.”
“Neden anne baba demediğini anladım, sen hala tepkilisin anlaşılan. “
“Oğlumu çaldı bizden. Kendini sana layık gördü. Zayıf anından yararlanıp ince ince işlemiş kendini sana. Biz anlayamadık. Hemşire hasta ilişkisinin dışına çıkmak haddi değildi.”
Yahya ben bu konuşmanın oğluna zarar vereceğini düşünerek müdahale etti.
“ Keriman hanım, gelini az önce suçladığı şeyi şimdi kendin yapıyorsun. Bu konuları daha önce koşup aştığımızı zannediyordum. Çocuğun kafasını bulandıracak şeyleri konuşmayalım lütfen. “
Orta yaşlı kadın mahcubiyet duyarak başını eğdi. Yıllardır içinde tuttuğu şeyleri bir anda ortalığa sermenin ne yeri ne zamanıydı. Yahya bey bu kez oğluna dönerek konuştu.
“ Biz Esmanın ne sana ne ailemize uygun olmadığını düşündük. Sen de fark etmişsin olmadığını ki o soruyu sormuşsun. Sevdadan sonra düştüğün boşlukta bir şekilde karına tutundun sanırım. Gözün dönmüş gibiydi. Haliyle biz de bir hata yapmandan korktuk.”
Tarık merakla yaslandığı yerden doğruldu.
“ Sevdadan sonra ne demek baba, ben Sevdayı Esma için terk etmedim mi? İçim içimi yiyordu onu aldattığım için. “
“Hayır, Sevda ile nişanı sen yaralanmadan birkaç gün önce bozdunuz. Biz nasıl olsa barışacağınıza inandığımız için araya girmedik, sorgulamadık da. Birkaç gün sonra da sen ağır yaralanınca kendi derdimize düştük. Sevda seni hiç ziyaret etmedi, vicdan yapıyor dedik. Fakat sen komadan henüz çıkmış ağır yaralı yatarken düğün haberini aldık. Nişanı atalı bir ay ancak oluyordu, ama hiç şaşırmadın. Sadece iyileşmek istemiyordun, seni zorla tedavi ediyorlardı. Bu süreçte Esma hep yanındaydı. Biz de ona minnet duyuyorduk. Sonra evleneceğinizi söyleyince onaylamadık işte. Uygun değildi biz aile olamazdık. Olamadık da. Bana baba demesine müsaade etmedim. Keriman hanım beş yıldır belki de ilk kez bu sabah halini hatırını sormuştur. Torunların hatırına bir araya geliyoruz. “
Bu uzun açıklama beraberinde başka soruları getirmişti Tarık için.
“Baba karım kötü bir eş mi, buradaki ilgili halleri ile gözümü boyamaya çalışıyorsa lütfen söyle, bilmeliyim bunu. Ben onunla devam edeceğimizi sanmıyorum. Bir kadın için ailemi terk etmek çılgınca geliyor. Ameliyat oluyorum ama ablam yok yanımda. Kaan yok, ben kendime bunu nasıl yaptım aklım almıyor.”
Kaan ismi ile yaşlı çiftin yüzü tiksinir bir ifade alsa da çabuk toparladılar. İkisi de oğlu bu konuyu irdelemesin diye dua etti.
“Ablan Esmanın servet avcısı olduğunu düşündü, biz de öyle düşündük gerçi. Çalıştığı hastaneye gidip biraz hırpalanmış. Fundayı bilirsin, sen söz konusu olunca dünyayı görmez gözü. Biraz ileri gitmiş sanırım, konu hastane yönetiminden bize yansıdı. Kamera kayıtlarının hasta yakını şiddeti olarak basına yansımasını zor engelledik. Sen de bunun hesabını sorunca feci şekilde kavga ettiniz. Öyle davranmasını hiçbirimiz onaylamamıştık. Bize de kızdı. Yüksek lisans için Amerika'daki üniversiteye başvurmuştu, hatırlarsın. Evi terk edip gitmiş. Bir müddet bizimle de kesti ilişiğini. Karınla görüşmemizi kabullenemiyor.”
Tarık hayatı boyunca ailesinden fazla hiç bir şeye kıymet vermemişti. Yaptıklarını duyduğunda hüzünle çöktü omuzları.
“Bir kadın için hepinizi mahvetmişim. Bunu telafi nasıl ederim bilmiyorum. Çok üzgünüm gerçekten.”
Yahya bey, şu anda en çok morale ihtiyaç duyan oğlunun üzülmesine mani olmak istedi.
“Sen de zor günler geçirdin, kendini suçlama. Geçmiş geçmişte kalsın. Karın kötü biri değil, anneliğine de diyecek sözüm yok. Bize bir saygısızlığı olmadı şimdiye kadar. Torunlarımızı bizden esirgemedi. Senle aramıza girmeye çalıştığını da sanmıyorum. Söylediyse bilirsin maddi desteğimizden mahrum bıraktık seni, servet avcısı ise terk eder diye. Etmedi, yanında oldu. İş sahibi etti. Seviyor belli. Bize uygun değil, biz de ona uygun değiliz. Birbirimizi torunlar hatırına idare ediyoruz. Yarın öbür gün çocuklarına müdahale etmeye kalksak tırnaklarını çıkarır, eminim. Öyle bir tarafı da var çünkü. Ama dürüst, özü süzü bir. Saygı duyuyorum ona. Biraz gayretle .”
Tarık babasının sözleriyle bir nebze rahatladı da kafası fazlasıyla karışıktı
“Ben de uygun değildim, dua öğrenmişim namaz kılmışım. Alışkanlıklarımı, arkadaşlarımı terk etmişim. Ben o söylediği kişi değilim ki, nasıl devam edebiliriz. O beni böyle istemez, ben de onun çizdiği kalıba sığmam. Çocuklar için elimden geleni her zaman yaparım, ama onun istediği koca olmaz benden.”
Konuşulanları ağırlığı üçünün de omuzlarına çökünce sessizliğe gömüldüler.
Keriman hanım gelinini sevmiyor, istemiyordu. Boşansalar üzülmezdi. Oğlu kendi hayatına geri dönse, eskisi gibi olsalar memnun olurdu. Ama işte çocuklar çok küçüktü. Onların vebaline girmeyecek, fikirlerini kendine saklayacaktı.
Yahya bey bu evlilik olmasın diye oğlunu evlatlıktan reddetmiş, bütün imkanlarını üzerinden çekmiş üstelik vasiyetinden bile çıkarmıştı. Oğlu pes etmemiş çalışıp kendi hayatını inşa etmiş, ailesine de kin bağlamadan görüşmeye çabalamıştı.
Şu an geldikleri nokta herkes için kabul edilebilir bir seviyedeydi. Oğulları eski Avrupai hayatını terk edip mütedeyyinliği benimsemişti. Bu da gerçek bir aile olmalarının önündeki en büyük engeldi. Örneğin yalıya geldikleri akşamlar adetleri olan yemeğin yanında içtikleri birer kadeh şarap masaya gelmiyordu. Alkollü içeceklerin bulunduğu vitrinin cam kapakları ahşap ile değiştirilmiş, çocukların görmesi engellenmişti.
Arkadaş çevresinin ziyaretleri bu akşamlarda kabul edilmiyordu zira gelini yabancı erkeklerin olduğu yerde oturmuyordu.
Yine de bir şekilde dört yıldır idare etmişlerdi. Oğullarının mutluluğunu görüyor bu nedenle fedakarlıktan çekinmiyorlardı. Bu kadının evlerine gelin statüsünde girebilmesi en büyük fedakarlıktı. Fazlasını ne Esma istemişti ne de istese karşılığını verecek kimse vardı.
Yahya bey oğlu boşansın istemezdi elbette. Çocukların bir aileye ihtiyacı vardı. Fakat oğulları eğer eski Tarık olacaksa biliyordu ki en başta gelini bu evliliği sonlandırırdı. Olmamasını diledi içten içe, oğlu kendi aile hayatına dönsün, gelin de buna göz yumsun hatta belki eşlik etsin. İşte o zaman gerçek bir aile olabilirlerdi. Oğlunun hafızasını kaybetmesi belki de bir işaretti.
Tarık elinde telefonun ekranı karardıkça tekrar açıyor fakat galeriye de parmağı uzanmıyordu. Beyni birbirine giren düşünceleri yüzünden hata veriyordu sanki, neyi nereye koyacağını bilemez haldeydi.
Bir anda kendisi gibi susup kalmış ailesine döndü.
“Baba, ben ablamı aramak istiyorum. Onunla konuşmam gerek. Ameliyat olduğumu, hafızamı kaybettiğimi biliyor mu?”
“Akşam annenle konuşmuştu. Durumdan haberdar. “
“Anne arayabilir misin tekrar, ben konuşacağım.”
Keriman hanım oğlunun sözünü ikiletmeden telefonu çıkarıp arama tuşuna basarak uzattı. İki evladının eski günlere dönmesi için canını bile verirdi.
Genç adam uzun uzun çaldığı halde cevaplanmayan çağrısı ile hüzne büründü. Ablasıyla konuşabilmeyi canı gönülden istiyordu. Askerdeyken fazlasıyla özlediği ablasını, bir de beş yıldır görmediğini duymak özlemini iyice arttırmıştı.
Saat farkı olduğu için belki uyuyabileceğini düşündü. Tekrar arayıp aramamak arası da gidip gelirken bu kez ekrana ablasının çağrısı düşünce çocuk gibi sevinerek anne babasına baktı.
“Arıyor!”
“ Aç oğlum hadi.”
Keriman hanım oğlunun haline burukça tebessüm etti.
Yeşil ikona dokunduğunda bir an için konuşamadı Tarık, karşıdan gelecek sesi bekledi derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu bir yandan.
“Alo anne, bu saatte neden aradın, kötü bir şey yok değil mi, Tarık iyi?”
“İyiyim abla, sesini duyunca daha iyi oldum.”
Genç adamın gözleri dolu dolu olmuştu.
“T.. Tarık sen misin, sen mi aradın beni?”
“Benim abla, seni çok özledim. Yanımda yoksun.”
“Sen beni yanında ister miydin ki ufaklık?”
Titreyen sesinden onun da ağladığı belli oluyordu. Tarık iç çekerek konuştu.
“ Ben ufaklık değilim, evlenmişim, çocuklarım bile var. Otuz olacağım neredeyse. “
“Doktor geçici olduğunu söylemişti, hala bir şey hatırlamıyor musun?”
“Sen doktorumla mı konuştun?’
“Sedat Michigan'dan arkadaşım. Seninki gibi ameliyatları kapalı yapabilen ender doktorlardan.”
Tarık bu doktora ulaşmalarına ablasının parmağı olduğunu hissetti.
“ Bizimle olduğu için çok şanslıyız o halde.”
“Evet öyle olmalısınız. “
“Abla ben çok kötüyüm. Dün askerdeydim, nişanlıydım, mutluydum. Bu gün nişanlım beni terk etmiş, saçma sapan bir evlilik yapmışım ve iki çocuğum var ama ablam yanımda değil.”
“Tarık evliliğinin saçma sapan olduğunu anlayamadığınız için karına saldırdım. Doktorum ben, sağlık personeline şiddet uygulamaktan hapse girecektim az kalsın. Karın görümcesini şikayet etmedi de kurtuldum. Daha ne yapsaydım söylesene.”
“Bu olanlara, hele yaptığımı duyduğum şeylere inanamıyorum. Üstelik iki çocuk var ortada, geri de dönemiyorum. Ne olur gel. Küçüklüğümdeki gibi elimi tut, bana yardım et.”
Birkaç saniye süren sessizlikten sonra Fundanın sesi duyuldu.
“Yine beni kandırdın ufaklık, geleyim de arkanı temizleyeyim madem.”
Hoparlörden yapılan konuşmaya şahit olan Keriman hanım göz yaşlarını tutamadı. Nihayet bir şeyler yoluna giriyor gibiydi. Gelini de yuvasını dağıtmak istemiyorsa biraz kendilerine ayak uyduracaktı artık.
Varoşluğunu, tutuculuğunu görmezden gelirdi kendisi de. Gül gibi geçinir giderlerdi.
Yahya bey de kızının Tarık'a kıyamamasına canı gönülden sevindi. Funda'nın fevri tavırları belki biraz ortalığı karıştırabilirdi ama ne fark ederdi ki zaten yeterince karışıktı ortalık.
Hem zora girince gelinlerinin gerçek karakteri de ortaya çıkardı. Yıllardır sergilediği saygılı, olgun, seviyeli tavırlar gerçek miydi yoksa bir tiyatro mu izlemişlerdi belli olabilirdi.
Sonlanan çağrıyla elindeki telefonu annesine uzattı genç adam.
Kendini oldukça yorgun hissediyordu. Karısı ve çocuklar gelmeden biraz olsun dinlenmek için gözlerini kapadı.