Vaveyl: çığlık, bağırma ve feryat anlamına geliyor.
"Şunu tekrar edip durma!" Diye haykırdım. Evde volta atarken koltuğa sinmiş adama baktım. Fazla duygusal ve nazik.
"Kadını öldürdün. P-polise gitmeliyiz." Derin bir nefes alıp tam karşısında dikeldim. Neden yanıma aldım ki? Oracıkta öldürseydim ya da bırakıp gitseydim. Beni bulamazdı bile.
"Çeneni kapat yoksa kötü olacak." O da ayağa kalktı ve iri gözlerini bana çevirdi. Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum ama boyu benden biraz uzundu ve teni pürüzsüzdü. Gözleri korkuyla daha da irileşmiş, kıvırcık saçlarının arasından ter sızıyordu.
"Nasıl bir insanın canını alırsın?" Sesi hesap sorar gibi değildi. Elini saçlarına daldırdı ve derin bir nefes verdi.
"O kaltak, bir insan mı sanıyorsun? O küçük çocukları mafyaya pazarlayan biri." Geriye adım attı ama gidecek yeri yoktu. Kanepeye değen bacağı ile tekrar eski yerine oturdu. "Seni neden buraya getirdim ki? Orada seni de öldürseydim." Kafasını hışımla kaldırdı. Gözleri bedenimi deliyordu adeta.
"Ne duruyorsun? Öldür!"
"Masum birini öldürmem." Farkında değil ama fazla masum. Ben siyahsam o beyaz, ben geceysem o gündüzdü. Arkamı dönüp karşısında ki kanepeye yerleştim. Cebimden sigarayı çıkarıp dudaklarımın arasında sıkıştırdım. Çakmağı yaktım ve dumanı içime çektim. Dikkatle beni izliyordu. Sigarayı dudaklarımdan ayırıp dumanı dışarıya üfledim. "İsmin ne senin?"
"Kayra." Dedi. Oda da oluşan sessizlikle birlikte düşünceler gün yüzüne çıkmıştı. Yanlış olan ne bilmiyorum. Yaşamak mı, nefes almak mı? Ikisi aynı şey değil aslında. Kanı nefrete bulanmış biri için degil. Hayat insandan çoğu duyguyu söküp alabilir ama aynı zamanda farklı duygularıda yaşatır. Mesela hissizlik, o da bir duygu...
"Nerede yaşıyorsun?" Sessizliğin ardından sorduğum soru karşısında kanepede kıpırdandı.
"Bir katile bunu söylemem ne kadar doğru?" Derin bir nefes aldım. Katil kelimesini sesli bir şekilde başkasından duymak farklı geldi.
"Katil mi?" Baş parmağımı çenemin altına ve işaret parmağımı da yanağıma yerleştirip düşünüyormuş gibi yaptım. "Haklı olabilirsin ama o kadın ölmeyi hak etti." Bana attığı bakışlar nefret dolu olsa bile içinde ki masumiyet engel olmaya çalışıyordu.
"Kanıtlayabilir misin?" Neyi der gibi bakış attım. "O kadının öyle bir şey yaptığını. Kanıtlayabilir misin?" Içimde uyanan şüphe ile sessizce bekledim. Ya patron yalan söylüyorsa? Belki de kadın gerçekten öyle bir şey yapmamıştır. Patron belki de yalan söylüyor. Saçmalama Shaula! Patron öyle bir şey yapmaz.
"Sana hiçbir şey kanıtlamak zorunda değilim!" Irkildi. Cevap vermek ister gibiydi ama sustu... ona ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Öldüremem. Suçsuz...
"Eve gidiyorum." Ayağa kalktı. Onunla birlikte bende kalkıp karşısında durdum.
"Gidemezsin!" Tek kaşını kaldırdı. "Gitmene izin veremem. Polise gitmeyeceğinin bir garantisi yok." Bir kaç adım attı ve bana yaklaştı.
"Bak ismin ne bilmiyorum ama polise gitmeyeceğim istersen evimin önüne adam koy. Ama şunu söyleyim eğer o kadının masum olmadığını, gerçekten çocukları satan biri olduğunu kanıtlayamazsan polise giderim."
"Beni mi tehdit ediyorsun sen?" Yanımdan geçip gitmeye kalkıştı. Kolunu yakalayıp cevap vermesi için kendime çevirdim.
"Hayır tehdit değil, sadece gittiğin yolun doğruluğunu öğren."
******
16.09.2017 Cumartesi...
08:18
Içimde uyanan şüpheler beni gece boyunca uykusuz bırakmıştı. Biten sigara paketini diğer boşların yanına bıraktım. Bugün patronun yanına gidip biraz bilgi almam gerekiyordu. O çocuk aklımda şüphe bırakmıştı. Cidden onun gitmesine nasıl izin verdim? Oturduğum koltuktan kalktım ve hazırlanmak için odama ilerledim. Klasik siyahlar içinde giyindim. Belime silahımı yerleştirdim. Motorun anahtarını alıp odadan çıktım.
Issız sokak hala alkol ve lağım kokuyordu. Artık bu evden taşınmalıydım. Zaten apartmanda yaşlılar ve üniversite öğrencileri vardı. Hiçbirini bir kere olsun görmedim. Motoru çalıştırıp patronun evine doğru yol aldım. Şehirden çıkınca patika yola saptım. Bu yollarda genelde gizli kameralar ve bir kaç koruma oluyordu. Beni tanıdıkları için sorunsuz bir şekilde görkemli eve yaklaştım. Etrafı yüksek duvar ve dikenli tellerle örülüydü. Kapının önünde ki korumalar beni görünce kapıyı açtı. Motoru yavaşça ilerletip içeri girdim. Her köşebaşında koruma vardı. Bu kadara ihtiyacı neden var ki?
Motordan indim ve verandaya çıktım. Kapıya doğru adımımı atar atmaz genç hizmetçi tarafından açılmıştı. Içeriye girdiğimde büyük yemek masasında birkaç kişinin oturduğunu gördüm. Bunlar; Patron, silah ve patlayıcı imalatçımız Semih, hackerimiz Deniz ve Patronun oğlu Özdal. Önemli bir toplantının ortasına düşmüş gibiydim. Hepsi kafasını bana çevirdi ve patron gergin bir şekilde gülümsedi. Adımlarımı hızlandırıp boş sandalyelerden birine yerleştim. Patronun oğlu Özdal parmağında ki nişan yüzüğü ile oynarken göz ucuyla bana baktı. Aklıma beraber aldığımız eğitimler geldi. Hep ondan daha iyisini yaptığım için benden nefret ederdi ki hala öyle. "Toplantıya yarın devam ederiz." patron kısık ses tonu ile söylediği cümleyi sert bakışları ile tamamladı. Herkes ayaklanırken ben olduğum yerde oturmaya devam edip etrafı inceledim. Patron benim gibi siyah sevdiği için mobilyalar genellikle koyu renkteydi. Sade ve fazla eşya olmayan hol oldukça güzeldi. Aslında yıllarım burada geçti ama ilk defa bu kadar ayrıntılı inceledim.
"İlk defa görmüyorsun Shaula." tok sesi holde yayılırken kafamı patrona çevirdim. "Uzun zamandır uğramıyordun. Bugün hangi rüzgar attı seni buraya." sakince nefes alıp verdim ve aklımda kuracağım cümleyi düzenlemeye çalıştım.
"Uzun zamandır seninle çalışıyorum." onaylanan mırıltıların ardından devam ettim. "Her işimi temiz ve dört dörtlük yaptığımı düşünüyorum." gözlerine baktım ve kabul etmesini bekledim.
"Sen bu zamana kadar eğittiğim en iyi savaşçımsın." patron bize savaşçı der hep. Dünyanın adaletsizliği ile savaşan savaşçılar.
"Bu zamana kadar seni hiç sorgulamadım, hiç şüphe duymadım. Bugün buraya gelme sebebim; gelecekte sizden şüphe duymamak için aklımı kurcalayan soruları sormak." gözlerini kıstı patron. Her zaman avcı gibi bakan gözleri şimdi av gibiydi. Ürkek ve tedirgin...
"Sor Shaula. Ben sana hep güvendim hepte güveneceğim. O yüzden sorarken bunu hesaba katmayı unutma" dedi geri adım atmaya hazır sesiyle.
"Lafı fazla uzatmayacağım. Örnek olarak geçen gün öldürdüğüm kadın..." gözlerine baktım. Bedeni dik ve korkusuz duruyordu. "Onun bana çocukları organ mafyasına satan biri olduğunu kanıtlayabilir misiniz?" kaşları çatıldı. Kahverengi gözleri alev kızıllığına bürünmüştü sanki. Sakalına elini daldırdı ve kaşıdı.
"Biz suçsuz kimseyi öldürmeyiz. Kanıt istiyorsan Shaula bunun bedeli ağır olur." bedel mi? Ben zaten hayatım boyunca çok bedel ödedim.
"Ne bedeli bu?" diye sordum ama cevap vermeden basamaklara ilerledi. "Ne bedeli dedim!" sesim gür ve sert çıkmıştı. Patrona baktığımda duraksamıştı.
"Sadece ufak bir bedel..." basamakları tırmanmaya devam etti.
*****
12:43
Yavaş adımlarla kasvetli binaya ilerliyordum. Eylül ayının verdiği sert esinti kıyafetimin aralarından tenime değiyordu. Aynı girişten binanın içine girdim. Etrafı taramaya başladım her katı, her odayı ve her döküntüyü. En son kata çıktım ve oradan da terasa. Hiçbir yerde bulamamanın siniriyle, hışımla arkamı dönüp çıkışa doğru bir adım attım.
"Ben istemediğim sürece beni bulamazsın." kafamı yerden kaldırıp sinirle ona baktım.
"Benimle geliyorsun." diyip alelacele kolundan tuttum. Sesini çıkarmadan bana eşlik ediyordu. Ben... Shaula onu nasıl bulamam? Sinirlenmiştim çünkü; ne zaman kimi bulmak istesem, sanki elimle koymuş gibi bulabiliyordum. Ama bu çocuk sanki benim gibi. Kime ona o istemediği sürece bir şey yapamaz gibi. Ben bu düşüncelerle çoktan aşşağıya inmiştim ve kolunu tuttuğum Kayra bana eşlik ediyordu. Sonunda motoruma yerleşip arkama binmesi için çekiştirdim.
"Ölmeye meraklı değilim." sinirle soluyup suratına baktım.
"Bende birini öldürmeye. Şimdi bin şu motora!" sesimi gereğinden fazla yükselttiğim için afallamıştı.
"Ben kullanırım." hah hadi oradan!
"Bu motor benim ve onu benden başka kimse kullanamaz. Dene istersen." dedim ve motordan indim. Çalıştırabileceğini sanıyordu ama bilmediği tek şey; motorun benim parmak izimi tanıyor olması. Hâlâ deniyor ama motoru bir türlü çalıştıramıyordu. "Söylemiştim." deyip imayla baktım ama o sinirle devam ediyordu. "Tamam bırak şunu." dedim ve onu geriye iterek öne ben oturdum. Hemen motoru çalıştırıp eve doğru yola çıktım. Rüzgar tenimi okşarken aşırı hızlandım ve arabaların arasından hızla sıyrıldım. Kayra'nın nefesi kesilmiş ve tutunacak yer arıyordu. Tek elimi motordan çekip, eline uzandım ve belimi tutmasını sağladım. Korkuyla diğer elini de belime sardı. Küçük korkak!