-6-

2891 Words
Oturduğu yerde sinirden yumruğunu sıkan Reis gözünü bir an bile nişanlısından ayırmıyordu. "Sen ona bakma." diye tebessümle söylendi Zeliha. Reis'in küçüğü, Faruk'un büyüğüydü. O da Sejal'le aynı yaşta evlenmişti. Hem de tam abisi gibi biriyle. Üstelik onun evliliği de aniden olmuş, bir iş üzerine kurulmuştu. Fakat o kocası Yalçın'ı seviyordu. Her ne kadar ailesi ile onun arasında kalsa da... "O hep böyle sinirlidir." diye Sejal'in omuzlarına dökülmüş saçlarını okşayarak geriye yatırdı. Sejal görümcesi olacak kadının bu davranışlarına şaşırıyordu. Reis'in kendi gibi bir ailesi olur diye düşünmüştü ama hayır, Zeliha tam anlamıyla tebessüm kraliçesiydi. Tabii emin olamıyordu. Ne de olsa abisi de işine gelince kibarlaşan biriydi. Henüz çok yeni bir durum da olsa, Reis'in bu huyunu fark etmişti. "Sana bir şeyler getirdim." diye dizinin dibindeki paketlerden birini kucaklayıp Sejal'e uzattı. Oturduğu yerde bir Zeliha'ya, bir annesine bakan Sejal'in gözleri arada bir de Reis'ten yana kayıyordu. Gülümseyerek koluna dokunan annesi Seval hanım gözleriyle paketi işaret etti. "Teşekkürler." derken paketi alan Sejal açmayarak bir kenara bıraktı. "Aslında getireceğim daha çok şey vardı ama, düğünü bekleyeyim dedim." diye Seval hanıma döndü Zeliha. Anladığı kadarıyla Sejal konuşmaktan yana değildi. "Bu hanım kızımız kim?" diye sordu Seval hanım. Zeliha yanında yer almış genç kızın elini tutarak neşeyle tanıttı. "Bu da benim görümcem, Esra." Dalgalı saçlarıyla güzel bir gülüşü olan Esra gerçekten de güzel bir kızdı. Zeliha ise olmamasına rağmen daha bir sarışın görünüyor, ağır bağlılığıyla fazla dikkat çekmiyordu. Fakat Esra yengesi gibi değildi. Sejal'inki kadar olmasa da iri hafif çekik gözleri ve fark edilmemesi imkansız bakışlarıyla tam bir esmer güzeliydi. "Maşallah, kaç yaşındasın kızım?" "24." diye kısa bir cevap verdi Esra. Yüzünde boş bir ifade vardı. Konağı süzüyor, zaman zaman omzunun üzerinden ardına bakıp kapıda oturan Reis'ten yana kaçamak bakışlar atıyordu. Yine aynı şeyi yapıp önüne döndüğünde Sejal'le göz göze geldi. Bir kaç saniye boyunca genç kadından gözlerini ayırmayan Sejal Reis'ten yana bir bakış attığında nişanlısı olacak adamın abisiyle konuştuğunu gördü. "Yapma Reis, başımıza iş açacaksın." diye sitemle önüne oturdu Ertan. "İşse bana iş, sen karışma." "Reis, aldı boyunun ölçüsünü, nasılsa bir daha rahatsız edemez." Ertan'ın boşvermelerine katlanamayan Reis yakasından tutup kendine doğru çekerek sessizce söylendi. "Bir dahakine onla birlikte seni de alırım, haberin olsun." "Bir dahaki olmayacak, merak etme." diye yutkunarak konuştu Ertan. Bırakılan yakasını düzeltirken ayaklanan Reis'in peşi sıra yürümeye başladı. "Şey, Reis." Durup çatık kaşlarıyla kendinden kısa olan adama baktı Reis. Zaten uzun olmasını beklemiyordu. "Musab'tan aldığımı geri gönderdim, ama işçilerin maaşlar içeride kaldı." diye sözlerini sürdürürken Reis başıyla onaylayıp sakince konuştu. "Faruk'la git, ne kadar gerekiyorsa çek. Hatta fazlasını..." derken genç adamı yeniden yakasından kavrayıp devam etti. "...düğünde eksiklik olmasın. Bir dediği iki edilmeyecek!" diyerek sözlerini bitirirken Sejal'i gösterdi. Bu sözünü Ertan'la birlikte Esra da duymuş, göz devirerek Sejal'den yana dönmüştü. Demek bir dediği iki edilmeyecek, Reis'i evliliğe ikna edebilen kız buydu. Basit! "Hıhı, tabii." diye yakasını bir kez daha kurtardı Ertan. İkisi bu konuşmayı sürdürürken elindeki kutuyla aşağı inen Sanem elindeki kutuyu ablasına verdi. İçinden bir tutam pamuk ve tentürdiyot alan Sejal Esra'nın bakışları üzerindeyken yerinden kalkıp dışarı doğru ilerledi. "Ben de akşama gecikmemeye çalışırım." diye söylenirken dikkatini kendine doğru gelen Sejal'e yönlendirdi Reis. Ertan da bir şeyler söylüyordu ama artık onu duymuyor, hatta görmüyordu. Şuan zaman durmuş, gördüğü tek şey kendine gelen güzellik olurken duyduğu tek şey de usulca attığı adımlarıydı. İkisinin bir adım gerisinde durup gözleri yerde beklemeye başladı Sejal. Konuşmalarının bitmesini bekliyordu fakat konuşan yalnızca abisi olurlen Reis sessizce kendisini izlemekteydi. "Tamam." derken gözleri hâlâ genç kadındaydı ve susması için Ertan'ın omzunu sıkmaya başlamıştı. Hafifçe yüzünü ekşitip Reis'in baktığı yöne dönen Ertan kız kardeşini görmesiyle başıyla onaylayıp uzaklaştı. Lakin Sejal de durmamış, yeniden konağın avlusuna girip adımlamaya başlamıştı. Annesi ile Zeliha oturdukları köşede yeni bir sohbete dalarken Esra ellerini göğsünde birleştirmiş çatık kaşlarıyla onlara bakıyordu. Ayrıca Reis de hâlâ Sejal'i izlemekteydi. Diplerine kadar gelip dikkat çektikten sonra nereye kaçıyordu? Reis genç kadının ardından bakmaya devam ederken kapıda beklemeye devam ediyordu. Sejal de avluda attığı bir kaç adımdan sonra durdu ve omzunun üzerinden ardında kalan adama baktı. Bu bakışlar içi ürperen Reis hızlı adımlarla genç kadının peşine takılmış, önünden geçerken gözünün içine bakan Esra'yı ruhu bile duymamıştı. Evin alt kattaki boş ve yeterince büyük olan salonuna geçip oturan Sejal bakışları hâlâ yerdeyken hareketsizce bekliyordu. Etrafa şöyle bir göz gezdiren Reis genç kadının yanına adımlarken duvardaki fotoğrafını görmezden gelemedi ve belki de o an bakabileceği kadar uzun baktı. Tam önüne geldiğinde ise nereye oturacağına dair kararsızdı. Önüne oturup izlemek mi? Yanına oturup dokunmak mı? Kısa bir kararsızlıktan sonra yanına oturarak hafifçe ondan yana döndü. Gözleri hâlâ ondayken genç kadının her hareketini dikkatle izliyordu. Açtığı tentürdiyotu az biraz pamuğa damlatan Sejal boşta kalan elini açıp uzattı. Bakışları eline kayan Reis sarhoş olmuşçasına bir şey anlayamazken Sejal'in de bakışları onu bulmuştu. Başını bir kez aşağı indirip duygusuz bir yüz ifadesiyle eline uzandı. Elinin üzerindeki kan lekelerini temizlerken alttaki derinin de fazlasıyla kızardığını görebiliyordu. Öyle ki vurmaktan aşınmış gibiydi. O kanları temizlerken tüm sessizliği ve hayranlığıyla onu izleyen Reis bir an konuşmak için çırpındığını hissetti. "Bir daha kapıyı her önüne gelene açma."deyiverdi aniden. Birden duran Sejal kocaman gözlerini oturduğu yerde bile iri yarı bedenini fark ettiren adama dikti. Yeniden işine baktığında farkında olmadan dokunuşları sertleşirken Reis bunu hissediyordu. "Hatta kapıya da bakma, burada çalışan yok mu?" diye sordu bu kez, az evvel gür çıkan sesi daha sakindi. "Burası benim evim." diyen Sejal ise Reis'i şaşırtmıştı. O konuşmasını beklemiyordu. "Ne olursa olsun bir şeylerde elim olur." diyerek bitirdiği cümlesiyle kaşları havalanan Reis sordu. "İleride de böyle olacak mı?" Bu soru genç kadını yeni bir duraksamaya götürürken bakışlarını da bir kez daha adamdan yana dikmesine neden olmuştu. "Evet." dedi kısaca ve işine döndü. Birazdan işi bittiğinde kanlı pamukları avuçlarının arasında birbirine bastırdı. "Pek sanmıyorum." diyen Reis'in sesini duyduğundaysa o an kalkıp gidemeyeceğini anlamıştı. Konuşmak istemiyordu ama yine de başını kaldırıp neden dercesine baktı. "Benle ilgilenmekten başka işin olamaz." diye konuştu Reis. Sesi yeniden hafifçe yükselmişti ve bunları söylerken kendinden oldukça emindi. Tepkisiz kalan Sejal kalkmak için an kollarken öne doğru eğilen Reis ona fırsat vermeyecek gibiydi. Sonra bir an bakışlarını adamdan yana çeviren Sejal bu kez pes etmezcesine bakarak konuştu. "Gördüğüm kadarıyla kendi başına üstünü başını giyebilecek haldesin. Fazla ilgiye hacet yok." Bakışmaları uzarken Reis yüzüne anlamsız bir gülümseyiş koymuştu ve Sejal de kalkmak için ilk hamlesini yaptı. Lakin kolunu kavrayan Reis gerisin geri yerine otuttururken yüzük takılı elini tuttu. Parmaklarını koca pençesi arasında okşarken Sejal yakalanmamak adına etrafa bakınıyordu. Usulca elini çektiğinde sabırla biraz daha yanaşan Reis belini kavrayıp onu da kendinden yana çekti. Yüzü saçlarının arasına girerken derin bir nefes aldı. Gözleri elinde olmadan kapanırken Sejal de aynı garip hisleri yaşıyordu. "Bir hafta geçmeyecek gibi." diye fısıltıyla konuştu Reis. Kalbi göğüs kafesini döverken heyecandan yığılacak gibi kaskatı kesilen Sejal yutkundu. "Mahvedeceksin beni." diye bir kez daha fısıldadı Reis. Üzerinde hissettiği ağırlık Sejal'e olan dokunuşun verdiği mahmutluktandı. Eliyle yüzünü kavrayıp kendinden yana çevirdi ve dudaklarına doğru uzandı. Tabii o daha dudağının kenarına bile bir öpücük konduramazken Sejal hızla yerinden kalkıp salonu terk etti. Bu terk ediş çok uzaklara gerçekleşemese de kendini koridora atmanın mutluluğunu yaşıyordu. Sıcaktan renk değiştiren yanaklarının içini ısırırken saçlarını geriye atıp ellerini boynuna doğru salladı. İçeride kalan Reis ise aynı yangınla yerinde oturuyordu. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken kızamıyor, aksine bu kaçış hoşuna gidiyordu. Ayaklanıp seslendi. "Akşama hazır ol." Zafere doğru adımlamak hiç bu kadar heyecan verici olmamıştı. ... Ağzı yüzü kandan tanınmaz halde içeri girdi Musab. O herifin elinden kurtulduğundaki gibi ayakta zor durmuyor, tüm öfkesiyle koca adımlar atıyordu. Geldiği koca, neredeyse kendi evlerinin iki katı bir konaktı. Peşindeki adamlarıyla merdivenlerden çıkarken geldiği gören bir iki tanıdık garip bakışlar atıyor, kan içindeki yüzüne hayretle bakıyorlardı. Musab ise tüm bunların hesabını soracaktı. O kız kendisini bir çöp gibi kenara fırlatmanın ne demek olduğunu öğrenecekti. "Abi!" diyerek girdi içeri girdiğinde taht gibi duran koca varaklı tekli koltukta oturan iri kıyım adam önündeki kızın tuttuğu tepsiden kahvesine uzanıyordu. Öz kardeşi gibi sevdiği manevi kardeşinin kandan tanınmayacak yüzüne baktı. "Musab." diye şaşkınca bakınmaya devam ederken Musab tam karşısına geçip durdu. "Ne bu hâl?" diye kahve fincanını önündeki sehpaya bırakan adam sinirlenmeye başlamıştı. Ona bunu yapmaya kim cesaret edebilmişti? "Kim yaptı bunu?" "Önce he dediler, sonra laflarından döndüler abi." "Kim?" "Üstüne bir de başkasına verip üzerime saldılar." "Kim oğlum kim?" diye bağırarak en sonunda öfkeyle yerinden fırladı. Çatılan karşlarının ortasında beliren damar sinirden atıyordu. "Ertan." "O mu yaptı?" Ertan'ı tanıdığını söyleyemezdi. Zaten Musab'ın istediği kızı da pek önemsememişti. Kardeşinin istiyor olması yeterdi. Eğer ailesi o adamdan kız almayacaklarına dair ayak diremeye devam etselerdi o vakit ortaya çıkıp, Musab'ın kimin kardeşi sayıldığını gösterecekti. "Yeni bir damat bulmuş kendine." "O kız sana söz verilmedi mi?" "O kahpenin de gönlü var belli ki." diye söylenirken bir an durdu Musab. Düşünceli görünüşünden bir şeyler yapacağı belliydi. "Musab." diye bağırdı abisi Bedir. "Bana o yeni damat beyin adını ver." "Bi-bilmiyorum." diye duraksayarak konuştu Musab. "O zaman öğren." diye bir kez daha kardeşine bağırdı. Ardından yanına gidip omzuna dokunarak kendine çekip sarıldı. "Sen artık karışma, bundan sonrasını abin halledecek. Rahat ol, hepsinin hesabını soracağım." diyerek sarıldığı kardeşine söylendi Bedir. Fakat o bile Musab'ın ne kadar laftan anlamaz biri olduğunu bilmiyordu. ... Geldiği mekanda ağır adımlarla ilerleyen Reis çatık kaşlarının altında kıstığı gözleriyle etrafa bakınıyordu. Girilmesi pek kolay değildi evet, ama zorlandığını söyleyemezdi. Etrafta yoğun bir kağıt kokusu ve çalışan makinelerin gürültüsü hakimdi. Kalabalık olmamakla birlikte yeteri kadar çalışan mevcuttu. Koca adımlarıyla ilerleyip fabrika içindeki küçük atölyeye girdi. Peşi sıra yetişmeye çalışan adamlar Faruk ve diğer adamları tarafından durdurulurken küçük atölyedeki ortama bakındı Reis. Küçük, ama ferahtı. Kalabalık masanın üzerinde bir aile fotoğrafı bulunuyor, aynı şekilde bir aile fotoğrafı da duvarda asılı duruyordu. Bir iki belgenin yanında asılı duran fotoğrafın önünde durdu. Fotoğrafta hiyerarşi yoktu ve gözleri anında aradığı kişiyi bulmuştu. Uzun saçları omuzlarından aşağı sarkan güzel kadın tüm neşesiyle dişlerini göstererek gülüyor, omzuna dayandığı abisi Ertan da sevecenlikle geriye dönmüş ona bakıyordu. Ne yani, bu hikayedeki kötü karakter kendisi miydi? Yoksa... "Ne işin var senin burada?" Geriye dönüp ateş püsküren bakışlarla kendisine hesap soran genç adama baktı. Bakışlarından deliye döndüğü ortadaydı fakat titreyen elleri onu ele veriyordu. "Ben de tam kendime onu soracaktım ki, aklıma beni buraya sürükleyen sebep geldi." diye eğlenir bir yüzle atölyenin kapısında bekleyen adamına işaret etti. Bir iki adımda patronuna yetişen adam elindeki çantayı masanın üzerine sertçe bıraktı. Açılan içi para dolu çanta mekanın sahibinden yana çevrilirken dişlerini sıktığı gerilen çenesinden belli olan Reis baygın ve fazlasıyla öfkeli bakışlarla bakarak kendine sahip olmaya çalışır vaziyette konuştu. "İstersen ben sormadan sen anlat kalpazan Musa efendi!" ... Aradan yarım saat değil, neredeyse iki saat geçmiş, hava kararmaya yüz tutmuştu ama Reis hâlâ ortalarda yoktu. Boşuna hazırlandığını düşünmeye başlayan Sejal görümcesinin boşalan bardağını doldurmak üzere öne atıldığı gibi kaldı. "Ben hallederim, nasılsa yanımızda." deyip masadaki çaydanlığa uzandı Zeliha. Akşam yemeğine kalmış, üstüne çay içmek üzere oturmuşlardı. Abisi de gelir sanıyordu ama yanılmıştı. Gerçi abisi bizzat nişanlısına hazır olmasını da söylemişti ama... "Gelmeyecek sanırım, boşuna hazırlandın sende." diye düşüncelerini onun yerine dile getirdi Esra. Bakışı garip bir şekilde manidardı ama masada bunu anlayabilen yalnızca Sejal değildi. Genç kadına bakmayı bırakıp ablasına döndü Sanem. Kulağına doğru eğilerek: "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu. Lakin Sejal söylenenleri umursamadan yemeğini yiyordu. Sonra nedense dik bakışları Esra'yı buldu ve konuşacağı sırada masadaki telefonu çalmaya başladı. Gürültülü bir şekilde çalan telefonun ekranındaki isme baka kalan Esra yeniden bakışlarını Sejal'e dikerken öfkelenmişe benziyordu. REİS ARIYOR... Açtığı telefonu gözlerini Esra'dan ayırmadan kulağına götürdü Sejal. "Efendim. Tamam, tamam." Çok kısa bir konuşmanın ardından telefonu kapatan Sejal bir tek kendi önünde duran tabağı alarak kalktı. "Sejal, ne oldu kızım?" diye seslenen Seval hanım onu durdurduğunda Esra ile yine göz göze gelen Sejal annesine dönüp konuştu. "On beş dakikaya geliyormuş, kapıya çıkacakmışım." deyip tabağını mutfağa götürdü. Kızlar oturmuş çay içerken bir şey istemediğini belirterek tezgaha dayandı. Daha ne kadar hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirdi bilmiyordu. Derin derin nefes alırken omzuna dokunan elle irkildi. "Abla." diye yanına sindi Sanem. "Bir şey mi oldu?" Sejal farkında olmadan dolan gözlerini yukarı doğru dikerken başını iki yana salladı. "Emin misin?" diye omzunu kavrayıp hafifçe sarıldı Sanem. Bu kez başıyla onaylayan Sejal kardeşine tebessümle baktı. "Pabuç bırakma şu ukalaya." diye sinirle söylendi bu kez Sanem. Önemsediği o değildi ki. Katlanamadığı şey herkesin bu olanları çok normalmiş gibi karşılıyor oluşuydu. "Hadi çık da şu yeni küpelerini de tak, çok yakışıyor onlar sana." diye gülümsedi Sanem. Aynı sevecenlikle kardeşine karşılık veren Sejal odasının yolunu tuttu. Tuvalet masasının önündeki kutudan küpeleri alıp kulaklarına takarak aynadan uzun uzun kendisini izlerken konağın arkasında kendisini bekleyen beladan habersizdi. Arabasından inip çatık kaşları ve sinsi gülüşüyle konağı süzen Musab içten içe beslediği öfkesini gülüşüyle kapatıyordu. "Araba çalışır vaziyette olsun. Alıp çıktığım an, toz oluyoruz." diye ardında bekleyen adamlarına söylenip konağın aralık duran arka kapısına adımladı. O içeri girerken içeridekilerden biri ayaklanmıştı. "Ben bir lavaboya gideyim." diye yengesine baktı Esra. "Tamam canım, sen git gel, kalkalım." diye gülümsedi Zeliha. Başıyla onaylayan Esra hızlıca banyonun yolunu tutarken önüne dikildiği aynada kendini izlemeye başladı. Karşısına çıkan herkese onun için hayır demişti. Sırf ona daha yakın olabilmek için mıymıntı kardeşine bile katlanıyordu. Ama o ne yapmıştı? Yıllarca gözünün önünde olan aşığını görmek yerine, basit bir kızı kendine gelin seçmişti. "Sen yanına yakışacak kişi benim." diye kendi kendine fısıltıyla söylenip başını dikleştirdi. "O basit yosma değil." diye sıktığı dişleri arasından bir kez daha söylendi. Ardından çıkmadan önce saçlarını düzeltiyordu ki açık küçük pencerenin dışından bir ses duydu. Sonra bir karartı... Şöyle bir dışarıya göz gezdirirken pek iyi göremese de düz duvara tırmanan biri olduğu kesindi. Hızla banyodan çıkıp koridorda kimseye yakalanmayarak arka tarafa giden kapıyı buldu. Çok büyük olmayan arka avluya çıktığında ise borulardan tutunarak balkona tırmanmaya çalışan genç bir adam görmüştü. Kollarını göğsünde birleştirip yanındaki duvara yaslanarak tüm cilvesiyle seslendi. "Orası zor oluyordur." Sesin geldiği yöne bakan Musab gördüğü genç kadını hayatında ilk kez gördüğüne yemin edebilirdi. Elinin altındaki boruyu tutuşunu gevşeterek hızlıca kayıp aşağı indi. Merakla çatılan kaşlarıyla genç kadını süzerken boynu yana düşmüştü. "Bu evin en güzeli ulaşılmaz sanıyordum." diye konuştuğunda gözlerini devirerek güldü Esra. "Belki ulaşılmaz değildir de, uğraşılmazdır." Bu kadın tam anlamıyla güzeldi, ve kesinlikle Musab'a birini hatırlatıyordu. "Seni daha önce gördüm mü?" diyerek genç kadından yana bir adım attı. "Sanmam." derken yerinde beklemeye devam eden Esra tüm kendini beğenmişliğiyle devam etti. "Gören bir daha unutmaz." Kaşları bir anlık şaşkınlıkla kalkıp inen Musab yeniden borulara doğru adımlayarak: "Her neyse, içeri gir. Beni görmemiş ol, hayatına devam et." deyip tutunmuştu ki Esra ojeli tırnaklarını süzerek konuştu. "Ya da seni içeri alayım, sen de bir tarafını kırmadan kızı kaçırma işini becer." Sözlerinin ardından tek kaşı kalkık alay dolu bir yüz ifadesiyle Musab'a bakıp yeniden konuştu. "Ah, ya da oradan düş, zaten az hasarın varmış gibi her şeyi eline yüzüne bulaştır." Esra'nın sarf ettiği sözlerle yeniden ondan yana yaklaşan Musab genç kadının derdini tam olarak anlayamamıştı. "Sen tam olarak kimin demiştin?" "İstersen bir dost, veyahut, ilgisiz, zavallı haline gülen bir yabancı." "Sana niye güveneyim?" diye sordu bu sefer Musab. Genç kadın güzel olduğu kadar da ukalaydı. "Şimdiye kadar seni burada o kütüğü otutturabilirim." derken bakışlarıyla ilerideki ucu hafif sivri kütüğü işaret etti. Gösterdiği yana bakan Musab gülerek güzel ve ukala kadından yana döndü. "Sen mi?" "Söylesene, bu işi yapmayı gerçekten istiyor musun?" "Senin kazancın ne olacak?" Omuz silkti Esra. "Ortadan kalkması." "Başka bir şey istemiyorsun yani?" "Zaten yedi sülaleni doyurabilecek düzeydeyim. Ne diye olan şeyleri isteyeyim ki?" Ellerini havaya kaldırıp gülerek onayladı Musab. "Ya da boşversene. Ne halin varsa gör." diyen Esra tam da ardına dönmüş gidiyordu ki Musab durdurdu. "Dur dur, tamam. Madem ikimizde aynı sonucu istiyoruz, yardımlaşmaktan zarar gelmez." Dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrılan Esra başıyla işaret edip içeri girdi. Peşinde Musab'la evin koridorlarında dolaşırken oldukça temkinliydi. Her an bir yerden birileri çıkabilirdi. Özellikle şu Sanem adlı kız. "Yukarı olduğuna eminim." diyerek merdiven başında fısıldadı Musab'a. "Ona ben de eminim." diye gülen Musab'a sinirle bakıp: "Düz duvara zorlayacağına kapıdan giriyorsun, daha ne?" diye söylenerek itekledi. Aynı özen ve dikkatle üst kata çıkan Musab ortalarda kimsenin olmadığını kontrol ederek ilerledi. Yüzük takmaya geldikleri gün pencereden gördüğü kadarıyla odayı tahmin edebiliyordu. Birazdan tahmin yürüttüğü odanın önünde geldiğinde derin bir nefes alıp içeri süzüldü. "Sanem, sence bu üzerimdeki..." diyerek konuşmaya giren Sejal arkasına döndüğü gibi baka kaldı. Oturduğu sandalyeden ayaklanırken geri geri gitmeye başladı. "Ne işin var senin burada? Nasıl girdin içeri?" "Zor olmadı." diye gülerek genç kadına yaklaşan Musab elini cebine attı. Çıkardığı küçük şişedeki sıvıyı mendile boşaltırken gülerek yaklaşıyordu. "Korkma, acımayacak." Önündeki sandalyeyi eski nişanlısı sayılan herife doğru fırlatan Sejal bağırarak yanından geçmek üzere bir hamle yaptığı an belinin kavranmasıyla yerine mıhlandı. "Acımayacak dedim." diye öfkeyle dişleri arasından konuşan Musab Sejal'in debelenmelerine karşı gelemiyordu. Genç kadını kendisine çevirip okkalı bir tokat atarak yere yığdığında dudağı patlayan Sejal yattığı yerde geriye kaçtı. Üzerine doğru sırıtarak eğilen adamın karnına sert bir tekme geçirirken yerinden kalkıp koşarak kapıya vardı. Peşine takılan Musab pes etmeyecekti. Kapıdan çıktığı an ayak bileğini kavrayarak genç kadını bir kez daha yere serdi. Kendisi de sürünerek üzerine çıkarken tüm ağırlığını verip elindeki mendili burnuna kapadı. Son çare olarak nefesini tutan Sejal hâlâ adamın altında çırpınıyordu. "Hişşş, sakin ol, kimse bizi bu halde görsün istemeyiz değil mi?" diye alnından öpen Musab Sejal göz kapaklarına daha fazla mâni olamazken saçlarını okşadı. Görüş alanına giren bir çift ayakla genç kadının üzerinden kalkarak gülümsedi. "Elini çabuk tut, Reis yolda." diye söylendi Esra. Bu aptala güvenemeyip peşi sıra gelmişti. Sejal'i yattığı yerden kucaklayan Musab ise Esra'nın peşinden ilerleyip geldiği gibi konaktan çıktı. Kucağındaki genç kadını arabaya yerleştirirken Esra'ya dönüp baktı. Arsızca göz kırparken konağın aralık arka kapısını yüzündeki zafer dolu ifadeyle kapattı Esra. Yıllarca beklediği yeri kimsenin doldurmasına izin vermeyecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD