Bölüm 20

1439 Words
"İris Hanım söylemiş." Gözlerinin içine bakıncaya dek tek bir tepki vermemiş ve konuşmamıştı. Bir anda ayağa kalktığında korkuyla sıçramamak için delicesine sıktım kendimi. "Toplantıyı birkaç saat ertele." Hızla başımı sallarken yanımdan geçip pencerenin önünde durdu. Derin derin nefesler alıp vermesi sinirinin yatışması istediği içindi. İris onun en çok değer verdiği insandı ve onu kırmak istemediğini anlayabiliyordum. "Benden istediğiniz başka bir şey yoksa..." Sözünü bitirmemi beklemeden bana yandan bir bakış atıp konuştu. "Çık, Hazan." Kapıyı açıp çıkarken yarısını gördüğüm yüzüne baktım yeniden. Kaşları hala çatıktı. Baş ve işaret parmağıyla burun kemerini tutmuş, gözlerini kapatmıştı. Eylül'e toplantıyı ertelemesini söyleyip odama kapandım. Ben yokken neler olduğunu tek tek inceleme fırsatı bulabilmiştim sonunda. Aslında çok yoğun bir hafta geçirmişler fakat AD şuan o kadar önemliydi ki diğerleri hiçbir şeymiş gibi görünüyordu gözüme. Onları ikna etmenin bir yolunu bulmalıydık ama nasıl? Biz yurtdışında birkaç mağazası olan, Türkiye standartlarına göre oldukça iyi bir şirket olsak da AD tüm dünyaca bilinen ve tanınmış çok önemli bir şirketti. Biz onun yanında küçücük kalıyorduk ve dünya genelinde adımızın duyulması bu konuda çok fazla önemliydi. Ama nasıl? Onları nasıl ikna edebilirdik? "Hazan abla?" Koluma dokunan ellerle irkilip bilgisayardaki bakışlarımı Eylül'e çevirdim. "Özür dilerim, korkutmak istemedim." Eylül'e kibarca gülümseyip öneminin olmadığına dair başımı salladım. "Yemeğe gidecek misin diye sormak istemiştim." Bileğimdeki ince siyah kordonlu saatime baktığımda biri gösterdiğini gördüğümde kaşlarım havalandı. Ne çabuk ilerlemişti zaman. Eylül'ün soru dolu bakışlarına çevirdim gözlerimi yeniden. "Sen gidebilirsin. Benim işim henüz bitmedi." Gülümseyip başını salladı ve tam odamdan çıkacakken yeniden bana döndü. "Şey, bu arada telefonun neden Zahir Beyde?" Yenide hatırlamış gibi mırıltılar döküldü dudağımdan. Nasıl unutmuştum telefonumu onda? "Hatırlattığın için teşekkür ederim. Daha geç olmadan sen yemeğe git hadi." Odamdan çıktığında ben de ayaklandım. Saat baya ilerlemişti. Sanırım artık sakinleşmiştir umuduyla odasının önünde durdum ve kapıyı çaldım. Cevap gelmeyince kapıyı yavaşça araladım ve içeri adımladım. Onu sabah bıraktığım gibiydi. Hala yüzü duvar boyu kaplı pencereye dönüktü. Tek fark telefonuyla konuşuyor olmasıydı. "Burası benim şirketim! Bana ait! O kadar çok istiyorsan kendi şirketinde oda aç abine!" Zahir Bey neredeyse kükreyerek kulağında tuttuğu telefonuna konuştu ve kapatıp benim olduğum tarafa döndü. Sorgulayan bakışları birkaç saniye bende dolaştığında boğazımı temizledim. "Kapıyı birkaç defa çaldım ama duymadınız." Koltuğuna ilerlerken konuştu. "Neden gelmiştin?" "Telefonum, sizde kalmış." Masasının kenarına gelmişken durdu ve karşıma geldi. "Doğru ya." O da yeni hatırlamış gibi başını salladı ve cebinden telefonumu çıkartıp bana uzattı. Gülümseyip telefonumu aldım ve ona baktım. Gözlerinde daha önce hiç rastlamadığım bir şey vardı. Sanki, bana bir şey söylemek istiyor gibiydi. Bunu sorgulamak istemeyerek gözlerimi gözlerinden çektim. "Bu arada, toplantıyı saat ikiye erteledim." Sesli bir nefes koydu odaya ve koltuğuna oturdu. Bakışları masasında yığılmış kağıtlardayken şakaklarını ovdu. Her şeyin üst üste geldiğini düşündüğüne emindim. "Ağrı kesici ister misiniz?" Başını iki yana salladı ve bana baktı. Bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama söylemeden tekrar kapattı. Bugün kaçıncı olmuştu bu. Ne söyleyecekti bana? Ayağa kalktı. "Toplantıyı iptal et. Birazdan Cengiz gelecek. Iris'le birlikte Batın'ın odası için eşya seçeceksiniz." İris mi?! Ciddi miydi gerçekten?! Yani, şuan onun sevgilisi olan adamla ki bu Çınar oluyor, ondan öncesinde benimle sevgiliydi. Eğer İris bunu istemişse bana çektirecek demekti. "Peki efendim." Birlikte odasından çıkarken başka isteği olup olmadığını sormuştum ama hiçbir şey demeden ilerlemeye devam etmişti. Omuzlarım düşerek odama girdim ve kabanımı giyip çantamı alarak çıktım. "Hazan abla? Gidiyor musun?" Eylül'e dönüp başımı salladım asık suratımla. "İris Hanımla alış verişe gideceğim. Batın Beyin odası için." "O da kim?" Masum masum bakan gözlerine gülümsedim ve avuç içimi yanağına koydum. "Birkaç gün sonra geldiğinde görürsün." Sevimlice gülümseyip başını salladı. Elimi yanağından çekip asansöre yürüdüm. Asansörden indiğimde karşımda Cengiz'i bulmuştum. Ne zaman beni o götürse hep burada beklemesine alışık olduğum için korkmamıştım. "Merhaba Cengiz Bey." Hiç konuşmadan sadece baş selamı verdi ve o önde ben arkasında dışarı adımladık. Onun arkasına denk gelen arka koltuğa oturdum. İris’in inşaat şirketi bizim şirkette sadece iki yüz metre uzaktı. Yani ben olsam onun yerinde buraya yürürdüm. Sonuçta beş dakikasını bile almayacak bir mesafeydi ama o tabi ki de ayağına getirecekti. Cengiz arabadan inip İris’in kapısını açtığında oldukça narin bir şekilde arabaya binip bana döndü ve gülümsedi. "Merhaba Hazan." Kibarlığımı asla bozmadan gülümsedim ben de ona. O benim en yakın dostumun sevdiği kadındı. Ona asla kötü bakmaz ya da davranmazdım. "Merhaba İris Hanım. Nasılsınız?" Soruma şaşırmasını anlayışla karşıladım. Çünkü ona ilk defa merhaba demekten başka bir şey diyerek hatırını sormuştum. "Çok iyiyim." Tabi ki de ondan benim nasıl olduğumu sormasını beklemiyordum. Klasik İris’ti işte. Alış veriş merkezine gelir gelmez ilk işimiz birkaç mobilya mağazasına girip İris’in beğendiklerini sipariş etmesini beklemiştik. Ardından küçük şeyler almak için peşine takıldık. Ben neyse de Cengiz'in yanımızda ne işi var onu anlayamıyorum. Sadece şoförlüğümüzü yapacağını düşünürken bizimle gelmişti. İris alacakları küçük şeyleri -ki zigon sehpalar hiç de küçük sınıfına girmiyor- alıp oradan da ayrılmıştık. Saat altıyı gösterdiğinde yüzündeki sinsi gülüşle bize döndü. "Son olarak kendime bir şeyler alacağım." En ünlü giyim mağazalarından birine girdiğimizde Cengiz arkamızda kalmıştı. Telefonumun çalmasıyla elime alıp açmam bir oldu. Kim olduğuna bakmamıştım bile ve beni buradan çıkartacak biri olması için içten içe yalvarıyordum resmen. "Naber güzellik?" Çınar'ın neşe saçan sesiyle gülümsesem de üzülmüştüm. İris’in beni duymaması için ondan biraz uzaklaştım. Çınar'la konuştuğumu duyup kıskançlık krizlerine girmesini ve beni süründürmesini istemiyordum! "Of çok yorgunum ya. Senden naber?" "Hala işte misin? Çıktın sanıyordum." Derin bir nefes alıp gözlerimi devirdim. "Sonra anlatırım. Ne için aramıştın?" "Sevgi'yi birazdan havalimanına bırakacağım. Hep birlikte gidelim diyecektim." "Gelemem." İris'in beni duyma ihtimaline karşı hem kısık hem de kısa konuşuyordum ama Çınar telefonu kapatacak gibi durmuyordu. "Hadi ama güzelim! Zahir izin vermez mi?" Hala şu kelimeyi söylemeye devam etmekte diretiyordu. Burada olsaydı çoktan yumruğum omzuna inmişti! "Zahir Beyin yanında değilim. O bugün erken çıktı." "O zaman neden bu kadar geçe kaldın ki?" "Başka bir iş için görevlendirildim." "Ne zaman çıkarsın?" Gözlerimi etrafta gezdirip ofladım. "Bilmiyorum." "Ne biçim bir iş bu ya! Valla sinir oldum! Kimse benim güzelimi bu kadar çalıştıramaz." "Çınar..." Uyarı dolu sesimle kıkırdadı. Biliyordum! Sırf gıcıklık için söylüyordu işte! "Tamam tamam. Hadi sana iyi işler güzelliğim." "Çınar, gözüme görünme!" Telefonu kapatırken onun kahkahalarını işitmiştim. Pislik! Pislikti ama yine de beni gülümsetebiliyordu işte. Salak çocuk! "Hazan, tut şunları." Bir anda kollarıma tutuşturulan ağırlıkla öne eğilmek zorunda kaldım. Birkaç şey dediği bu muydu?! Kollarımın üzerinde kıyafet yığını oluşmuştu resmen ve çok da ağırdı! Beni duymuş muydu acaba? Ah! Cidden nasıl bir şeyin içine düşmüştüm böyle?! "Hepsini deneyecek misiniz?" Bir süre düşünür gibi yaptı ve sonrasında burun kıvırdı. "Hayır. Zaten hepsi bedenime uygun şeyler. Kasaya götür." Başımı zar zor sallayıp arkamı döndüğümde Cengiz'le karşılaştım. Hiçbir şey demeden elimdekileri tek hamlede alıp kasaya yöneldi. O kadar hızlıydı ki teşekkür bile edememiştim. "Hah! Cengiz'in neden geldiğini böylece anlamış oldum." İris homurdanarak yanımdan geçerken ne söylediğini duymuş ama anlayamamıştım. Zaten kafam o kadar yoğun ve vücudum o kadar yorgundu ki ne söylediğini anlamaya çalışmayacaktım. Cengiz önden İris onun arkasından ve ben de en arkalarında kalarak onları takip ediyordum. Cengiz, ellerindeki onca ağırlığa rağmen hiç zorlanmıyor gibiydi. Dış görünüşünden güçlü bir yapısı olduğunu anlayabiliyordum ama ilk defa görüyordum. Cengiz önden gidip elindeki poşetleri bagaja yerleştirdi ve İris'in kapısını açtı. İris arabaya binerken ben de yan tarafına geçip oturdum. Cengiz de arabaya bindiğinde harekete geçmiştik. Yol boyunca hiçbirimiz tek kelime etmemiştik. Önce İris'i evine bırakmıştık. Tabi ki de aptal nezaketimi bozmayıp iyi akşamlar dilemiş ve yine yüzüme bakılmamıştı. Şaşırmıyordum! Evimin önüne geldiğimde ona da aynı şekilde iyi akşamlar dilediğimde insan gibi geri dönüş alabilmiştim şükürler olsun ki(!) Cengiz, eve giriş yapana kadar beklemiş ve gitmişti. Ev tuhaf bir şekilde çok sessizdi. Hakan'ın bulunduğu bir evde neşe ve ses eksik olmazdı. Ayaklarımı çıkartıp odama geçeceğim sırada annemin sesini duydum. "Hazan?" Annem salonun girişine gelmişti. O buradaysa Hakan neredeydi? Uyuyor muydu acaba? "Anne. Hakan nerede?" Gözlerim etrafı tararken annem gülümsedi. "Çınar götürdü. Önce Sevgi'yi bırakacaklarmış sonrasında da erkek erkeğe yemeğe gideceklermiş." Ben de tıpkı annem gibi gülümsedim. Çınar'ın Hakan'a olan emeği benden fazlaydı. Sevgi onu deli gibi severdi. Bu yüzden arkadaşları sorduğunda iki ablası ve bir de abisi olduğunu söylerdi. Sevgi ve Çınar'dan bunu söylemek için izin istediğinde Sevgi'nin hemen gözleri dolmuş ve ağlamaya başlamıştı. Sonra hepimiz sıkıca sarılmıştık. "Geç otur. Biraz konuşalım." Annemin sesiyle anılardan sıyrılıp gözlerine baktım. Gözleri yine hiçbir şey belli etmiyordu. Sanırım Cengiz bıraktığı için konuşmak istiyordu ama bugün azar işitmek istemiyordum. "Önemli değilse yarın konuşsak? Bugün çok yoruldum." "Önemli." Benimle konuşmaya kararlı sesine itiraz edemedim. Yanaklarımın içini kemirerek salona geçtim ve ikili koltuğun köşesine oturdum. Annem de ardımdan gelip diğer köşesine oturduğunda karşılıklı birbirimize döndük. "Uzatmayacağım ve açık konuşacağım. Bu evden git Hazan." Dudaklarım aralandı ama hiçbir şey söyleyemedim. Boğazım kurumuştu. Annemin dediklerini idrak etmek için gözlerimi kırpıştırdım ve dediklerini sindirebilmek için kendime biraz süre tanıdım. Annemi hiç bu kadar kararlı görememiştim. Neden bunu yapıyordu? 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD