Zahir'in kolları arasından kurtulabilmek için onu sertçe ittim. Nefes alış verişim çoktan hızlanmıştı. O güzel kokusuna kapılsaydım, ben de ona sıkıca sarılabilirdim ama yapamazdım. Arabada söylediklerini unutamazdım. Üstelik o benim patronumdu!
Fark ettiğim bir şey de var ki ben onu hiç tanımıyordum. Sadece işte, patronum olan Zahir Beyi bile çok dar bir kalıpla tanımlayabilirdim. Onu tanımayı istemediğimden değil, bana kendini tanıtmamasındandı.
"Hakan'ın ameliyatı için ödediğiniz miktarı kuruşu kuruşuna geri ödeyeceğime emin olabilirsiniz."
Ellerini ceplerine koydu, başını dikleştirdi ve yukardan bir bakış attı bana. Dudağının sağ tarafı kıvrıldı.
"Bunu nasıl yapacaksın?"
Anlam veremiyordum. Az önceki adamla şuan ki adam aynı kişi olamazdı! Az önce beni sevdiğine inandığım bir adam varken, şuan gururumu ayakları altına almış zevkle ezen bir adamla karşı karşıyaydım.
Ben de onun gibi başımı dikleştirdim. Kaşlarımı çatıp tamamen ciddiyete büründüm.
"Ek bir iş bulacağım. Ayrıca maaşımdan da keseceksiniz."
Alayla, nefes verir gibi güldü. "Kaç aya böleyim?"
Boğazmın ortasına yuva yapan yumruyu yok etmek için sertçe yutkundum ve sesimin titrememesi için boğazımı temizledim. Ne de güzel dalga geçiyordu benimle!
"Ben ciddiyim."
Ceplerindeki ellerini çıkartıp ceketini geriye atarak beline yerleştirdi. Tıpkı benim gibi ciddileşti bir anda.
"Ben de ciddiyim Hazan. Seni işe ne zaman çağıracağım belli değilken o işte nasıl çalışacaksın? Eminim hiçbir patron öylesi anlayışlı değildir."
Doğru söylüyordu! Fakat başka çarem yoktu. Başka ne yapabilirdim ki?!
"Hiçbir banka bana o kadar para vermez. Yani, başka çarem yok!"
Derin bir nefes aldı. İlk defa böylesine aciz hissediyordum. Ne annem vardı sanki ne de babam. Bir ben, bir de Hakan vardı. Çünkü ailemden kimsenin benim kadar çırpındığını göremiyordum. Bugün pes etsem, sallanan aile temelimiz yerle bir olacak ve o enkazın altında ilk can veren kişi Hakan olacaktı.
"Başka çaren var Hazan! Unuttun mu?"
Anlamayan gözlerle baktım gözlerinin içine. Neden bahsediyordu bu adam? Her şeyi enine boyuna düşünmüştüm.
"Ne?"
Gözlerime baktı bir süre. Dudaklarını yalayıp nefesini seslice verdi. Gözlerinden bir şey anlamam gerekiyor muydu?
"Sana daha önce sunduğum teklifi ne çabuk unuttun?"
Dudaklarım aralanmıştı. Ne söyleyeceğini kestirememiştim başta. Yeniden yapıyordu! Buna inanamıyorum!
"Sen-" Tam konuşmaya başlayacakken elini ikimizin arasına kaldırıp susmama neden oldu.
"Devam etme. Bu parayı ödemeseydim ne yapacaktın? Hatta bu doktoru ayarlamasaydım? O adamı ikna edebileceğine- hayır, bu işi Çınar'ın halledebileceğine emin miydin?! Bir bana bak, bir de ona! Kim o doktoru ikna etti? Her şeyi geçtim, o seni aldattı! Kendi gözlerinle gördün bunu! O yüzden devam etme!"
Artan öfkesiyle, aramıza açtığım mesafeyi kapattı. Çok yakındı! Kalbim tehlike sinyalleriyle daha da hızlı atmaya başlamıştı. Geriye kaçmak istiyordum ama ondan korktuğumu belli etmek istemediğim için bunu yapamadım. Her şey birbirine karışmıştı!
"Daha önce de söyledim Zahir be-"
Beni dinlemeyi reddederek yeniden sözümü kesmişti. Onu ilk defa bu kadar öfkeliyken görüyordum. Zahir değil, bambaşka biri vardı sanki karşımda.
"Şuan, istifanı kabul edebilirim! Ya bu işten istifa ederek ödersin bu parayı ya da tamamen benim olarak Hazan! Yarın sabaha kadar vaktin var! İşe gelirsen teklifimi kabul ediyor, gelmezsen istifanı veriyor olarak kabul edeceğim! Düşün ve kararını ver! İyi geceler."
Cevabımı beklemeden arkasına döndü ve ilerideki arabasına binerek gözden kayboldu.
Ne yapacaktım şimdi ben? Özetle, ya istifamı verip hepimizin hayatını mahvedecektim ya da kabul edip sadece kendi hayatımı bitirecektim.
Z
Ne için gitmiş, ne yapmış dönüyordum?! Bu adam gerçekten ben miydim? Kendimi tanıyamaz olmuştum! Ama yapmak zorundaydım! İlk defa birine karşı böyle hisler besliyordum ve bu hislerin karşılık bulamaması beni delirtiyordu!
Çınar'ın onu aldattığını bile bile hala onunlaydı! Hani gururluydu bu kız?! O gururu sadece benim için mi geçerliydi? Anlam veremiyordum!
Ben onu, Çınar'dan kat ve kat severken onun hala Çınar'la olması.. Aklım almıyordu! Üstelik ona, onu sevdiğimi olabilecek en açık şekilde söylemiş ve göstermiştim. Daha ne yapmam gerekiyordu Çınar'ı bırakıp bana gelmesi için?!
Az önce ona söylediklerimin hepsi yalnızca blöften ibaretti. Olur da yarın işe gelmezse ne yaparım bilemiyordum. Yanına gitmekteki amacım, hiçbir şey beklemeksizin sadece Hakanın iyileşmesini istediğimi söylemekti. Ta ki Çınar'la onu görene kadar!
Kalbimin bir el yardımıyla patlatırcasına sıkıştırılıyormuş gibi hissettim. Nefessiz kaldım. O andan sonra kalbimin Hazan'ın benim olması için nasıl çırpındığını hissetmiştim. Kalbim yalnızca ondan yardım istemişti. Ben, daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Bundan olsa gerek, bazen ne yapacağımı kestiremiyordum. O an yaptıklarımı kestiremediğim gibi. Keşke o da herkes gibi olsaydı..
H
Zahir gittikten sonra Çınar'ı evine yollamıştım. Sorularının hiçbirini cevaplamamam onu şüphelendirse de bir şey demedi ve gitti. Bense, sabahı sabah etmiştim. Telefonumun alarmı çaldığında oturduğum koltuktan kalkıp lavaboda elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü kurularken aynadaki yansımama bakakaldım kısa bir süre. Gözlerim kızarmış, gözaltlarım çökmüştü.
İçten içe hangi kararı aldığımı bilsem de emin olamıyordum. Bu işten ayrılsam, bir daha böyle yüksek bütçeli bir iş bulabilecek miydim? Böyle bir işi bulmam aylarımı alacaktı eminim. Üstelik sadece işi bulmakla bitmiyordu her şey. Zahir Beyin referans olmayacağına adım kadar emindim ki bu bulacağım iş yerlerine kabul edilmeyeceğim anlamına geliyordu.
Derin bir nefes aldım ve alnımı kaşıyarak çıktım lavabodan. Gözünü kırpmadan oğluna bakan annemle buluştu gözlerim. Hakan için tereddüt etmeden canını vereceğine emindim. Bazen Hakan'ı çok kıskanırdım. Annem, ona olan sevgisinden birazcık bana lütfeylese sevinçten ne yapacağımı bilemezdim herhalde. Ben, annemi en az Hakan kadar çok seviyordum. O bizim için bir çok eziyete katlanmak zorunda kalmıştı. Sonuçta bu gün böyle bir insan olmuşsam onun sayesindeydi. Ona minnettardım.
"Anne, ben eve gidiyorum. Oradan da işe geçeceğim. İş çıkışı burada olurum."
Annem, bana göz ucuyla bakma zahmetinde bile bulunmadan sadece başını onaylarcasına salladı. Ona sımsıkı sarılıp, yanaklarına öpücükler bırakma isteğim bir anda buhar olmuştu.
Acaba Hakan'ın yerinde ben olsam ne yapardı? Gecelerce başımda bekler miydi? Görmeyi en içten arzuladığım o güzel gülümseyişi yüzünde canlanacak mıydı? Bana sımsıkı sarılıp koklayarak öpecek miydi?
Ah Hazan, ah! Bu sorularının cevabını asla alamayacağın halde neden sorarsın ki?!
Bir gün biri de beni tüm kalbiyle sevebilecek mi? Küçücük bir çocuktum sanki ve sevgi, en çok istediğim şeker gibiydi. Biri gelmiş, henüz almaya yeltenmemişken ulaşamayım diye en üst rafa koymuştu onu ve ben, ne kadar çabalarsam çabalayayım bir daha istesem de ulaşamamıştım ona. Ulaşamıyordum da..
Bir taksiye binip önce eve geldim. Hastanenin üzerime sinen dezenfektan kokusunu yok etmek için kısa bir duş aldım. Uçuk pembe gömlek ve etek takımımı yatağımın üzerine koyduğum sırada gözyaşlarım gözlerimden taşıvermişti. Yavaşça, pembe takımın yanına çöktüm.
Gözyaşlarıma kısa sürede hıçkırıklarımda eklenmişti. Hayatımda belki de ilk defa gururumu kendi ayaklarım altına alıp ezecek ve daima dik duran o güçlü kızı yerle bir edecektim. Annemin öğütlediği gibi güçlü, kimseden korkusu olmayan kızı yitirecektim. Oysa ben hep onun istediği gibi bir evlat olabilmek için her şeyimi vermiştim. Ne acı..
Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım ve gözyaşlarımı sertçe sildim. Böyle mızmızlanmaya devam edersem işe geç kalacaktım. Daha önce her şeyimle hiçbir kimsenin olmamıştım. O ne demek onu bile bilmiyordum! Ne yapacaktım ben?!
Yeni bir ağlama krizine yakalanmamak için hışımla üzerimi giyindim ve saçlarımı sımsıkı toplayarak yüzüme hafif bir makyaj yapmıştım. Yüzümün berbat halini yok etsem de gözlerimin kızarıklığına yapabileceğim bir şey yoktu.
Hızla evden çıkıp yeni bir taksiyle iş yerine gelmiştim. Taksinin ücretini verip indiğimde silkelendim, boğazımı temizledim ve yüzüme güzel olduğunu düşündüğüm gülümsememi yerleştirdim. Her zamanki gibi karşılaştığım herkese selam vererek Zahir Beyin olduğu kata çıktım.
Her şey yolundaymış gibi yapmakta zorlanmıyordum çünkü bu bende normalleşmişti. Babamın dayaklarından sonra işe gelirdim bazen. En zorlandığım anlar olurdu bu zamanlar. Bazen annemin azarları sonrası, bazen de Hakan'a üzülürdüm. Ailemde dert bitmiyordu ki! Yine de bir kez olsun şikayet etmemiştim. En azından bir işim vardı. Sevdiğim bir iş. Yaptığım işi de sevmesem ne yapardım hiç bilmiyorum!
Onun henüz gelmemiş olması korkudan tir tir titreyen kalbimi biraz olsun yatıştırır sanıyordum ama nafileydi. Odama girip pencerelerimi açtım ve çiçeklerimi suladım.
"Sanki biraz solmuşsunuz.."
Tıpkı senin gibi, değil mi Hazan?
Kendi kendime mırıldanırken, odamın kapısı çalınmadan açıldı. Bakışlarımı çiçeklerimden kaldırıp o tarafa baktığımda kapımın hemen önünde onu gördüm. Üzerine lacivert bir takım giymiş, saçlarını özenle taramıştı. Beni gördüğünde gözlerinden bir parıltı geçti sandım ama sanırım bu sanrıdan ibaretti.
"Günaydın Hazan. Odama gel."
Her zamanki o lanet gülümseyişi yine suratındaydı! Kalbim mümkünmüş gibi atışını biraz daha hızlandırırken midem burkuldu. Onun ardından ben de odamdan çıktım. İleride olacak keşkelerim için her şey artık çok geçti.