"Beni sev. Çünkü ben seni seviyorum."
Donakalmıştım. Zahir Bey, az önce ne dedi? Ben yanlış mı duydum? İnanamıyordum!
"Zahir Bey-" cümleme devam edemeden başında sözümü kesti.
"Bey değil Hazan. Zahir!"
Gözlerimi kırpıştırıp yutkundum.
"Şuan ne dediğinizin farkında değilsiniz. Sanırım haddinden fazla içmişsiniz. Cengiz Bey yakında gelir. Ben gideyim."
Evet, doğru. Şuan Zahir Bey fazla sarhoştu. Tam ayağa kalkacakken hala kollarımı saran elleri kalkmamı engelledi.
"Hayır, burada kal. Lütfen Hazan, kal."
Onu ilk defa bu kadar çok 'Lütfen' derken duyuyordum. Ellerini kollarımdan çekmediği sürece kalkamazdım ki zaten! Neden yapıyordu bunu? Ben, küçücük bir umuda bile sımsıkı sarılabilecek biriyken, bu koca umudu bana neden veriyordu şimdi?
"Çınar.. Seni sevmiyor."
Şu son bir saattir şaşkınlıktan şekilden şekle girmiştim. Bunu bilemezdi!
"Ne?"
Gayet rahat bir tavırla dudağı kıvrıldı.
"Duydun işte! Sen onu böylesine severken o seni aldatıyor."
Başımı hızla iki yana salladım. Sonuna kadar inkar etmek zorundaydım çünkü Çınar'a söz vermiştim. Biri bana böyle bir şey dediğinde onun beni artık kız kardeşi olarak görmediğini, hatta sevmediğini düşünerek cevap verecektim. Ya da daha önce Zahir Beyin sorduğu gibi onu ne kadar veya nasıl sevdiğimi sorduğunda da aklıma gelen çocukluk anılarıyla yüzümde oluşan kocaman gülümsemeyle yanıtlayacaktım tüm soruları. Yoksa yalan söylediğim hemen belli olurdu.
"Yalan söylüyorsunuz!"
Kaşlarımı çatıp öfkeyle konuştum. O da tıpkı benim gibi öfkelendi.
"Seni, hiçbir karşılık beklemeksizin seven bir tek ben olabilirim duydun mu?! Yalnızca ben!"
İçki kokan teni bana yaklaştı ve acı dudakları dudaklarımla buluştu. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki ilk birkaç saniye anlayamamıştım neler olduğunu.
Anladığımdaysa, tüm kuvvetimle ittim onu. Sırtı yatakla buluşurken kalktım ayağa. Bunu bana nasıl yapabilirdi?! Benim ilk öpücüğümü almıştı! Bu yaşa kadar tüm benliğimi dokunulmamışlığımla sunacağım adamı beklerken, o her şeyi mahvetmişti! Üstelik yarın o hiçbir şey hatırlamayacakken, ben nasıl bakacaktım yüzüne!?
Titrek adımlarım ne kadar hızlı olursa o kadar hızlı odasından ayrılıp kendi odama girdim. Sırtımı kapıya yasladım ve birkaç saniye öylece durup bekledim. Titrek parmaklarım aralık dudaklarıma dokundu.
Keşke sıradan bir öpücük olsaydı benim için. Keşke kalbime umut tohumlarını ekmeseydi. Öylesine içten söylemişti ki beni sevdiğini, nasıl duymamış gibi davranacaktım? Nasıl inanmayacaktım ona?
Ah, Allah'ım sen yardım et. Kalbimin daha fazla hüzünle dolmasını istemiyorum. Daha fazla mutsuz olmak istemiyorum. Lütfen, kalbimin daha fazla kırılmasına izin verme.
■
Tüm gece uyuyamamış, sabahın ilk ışıklarıyla üzerimi giyinip kendimi Paris'in sokaklarına atmıştım.
Zahir Bey, böyle içtiği zamanlar saat sabah on birden önce uyanmazdı. O uyanana kadar kafamı dağıtmak için çok zamanım vardı.
Sıradan bir turist gibi boynuma astığım kameramla otelin yakınındaki sokaklarda dolanıp bir sürü resim çektim. Takma isimli bir bloğa sahiptim ve çektiğim resimleri orada paylaşırdım hep.
Otele dönerken, restoran bölümünün cam kenarına oturmuş kahvesini yudumlarken aynı zamanda tabletinden bir şeylere bakan adamın resmini çektim.
Çektiğim fotoğrafa bakıp gülümsedim. Muhtemelen benim yaşlarımdaydı. Keskin yüz hatlarına sahip Beyaz tenli, simsiyah saçlara ve giyime sahip adamın önündeki camla oluşturduğu ahenk çok güzeldi.
Bu fotoğrafı bloğumda paylaşmak istediğim için şimdi gibi ondan izin almam gerekiyordu. Umarım fazla tepki vermezdi çünkü daha önce başıma bu yüzden bir çok dert açılmıştı!
Otele girip restoran kısmına ilerledim ve çekingen adımlarla adama yaklaştım.
"Affedersiniz."
Kusursuz denebilecek bir Fransızcam vardı. Çok iyi Arapça ve Farsça konuştuğum için Fransızcanın aksanını kavramam oldukça kolay olmuştu.
Adam, başını kaldırıp açık mavi gözlerini gözlerimle buluşturdu. Cidden, kusursuz duruyordu!
Boğazımı temizleyip ekranında hala bu adamın resminin olduğu kameramı boynumdan çıkartıp ona uzattım.
"Sizden izinsiz çektiğimi biliyorum ama bence çok güzel bir fotoğraf oldu. Eğer izin verirseniz bu fotoğrafı bloğumda paylaşmak istiyorum."
Adam, sessizce elindeki tableti masaya bırakıp kameramı elimden aldı ve fotoğrafı incelemeye başladı. Sonra durdu ve bana bakıp gülümsedi. Eliyle karşısındaki koktuğu işaret etti.
"Lütfen, oturun."
Adama kibarca gülümseyip işaret ettiği koltuğa oturduğumda tabletini bana uzattı.
"Bloğunuza bakmak isterim."
Tableti elime alıp bloğuma girdiğim sırada adam da fotoğrafını incelemeye döndü. Bense bloğumu açıp önüne koydum. Kameramı bırakıp eline tekrar tabletini aldı.
Karşımdaki adam gerçekten çok karizmatikti. Uzun siyah kirpikleri mavi gözlerini ön plana çıkartmak için yaratılmış gibiydi. Daha önce birçok adamın, kadının fotoğrafını çekmiştim ama bu adamın başka bir aurası vardı.
Karşımdaki adam sonunda bana döndüğünde heyecanla gülümsedim. O da gülümsememe karşılık verdi.
"İncelediğinize göre, bloğumda paylaşabilir miyim?"
Adam başını aşağı yukarı sallayıp bembeyaz dişlerini sergileyerek konuştu.
"Evet, elbette paylaşabilirsiniz. Aslında izin almanız çok hoşuma gitti. Fotoğrafımı çeken insanlar sizin kadar kibar değiller."
Şaşkınlığımdan yüzümdeki gülümseme dondu kaldı.
"Nasıl?"
Adam, kendi kendine güldü ve elini uzattı.
"Ben, Aaron Leroy. Kemanist, AL."
Dünyaca ünlü kemanist AL tam karşımdaydı! Aferin Hazan, tebrik ediyorum seni! Adamı nasıl tanıyamazsın?!
Gülümsemem mahcup bir hal alırken hızla elini sıktım.
"Memnun oldum bay Leroy. İsmim Hazan. Sizi tanıyamadığım için affedin, aslında eserlerinizi dinlerim."
Başını iki yana salladı.
"Tanımak zorunda değilsiniz. Teşekkür ederim."
Bu yaşta, o kadar üne karşı nasıl bu kadar kibar olabiliyordu? Hayran olunası bir adamdı cidden!
"Genelde klasik müziklerde eserin sahibinin ismini bilmek yeter bana. Görünüşüyle pek ilgilenmem."
Konuşma Hazan! Battıkça batıyorsun Hazan! Yapma Hazan!
"Anlıyorum."
"Ben size gerçekten çok hayranım. Yani, o müzik aletinden o tınıları çıkartmak ve insanlara hissettirmek inanılmaz bir şey!"
Bay Leroy elini ensesine koyup gülümsedi. Gülümserken gözleri kısılıyor, mavileri birkaç saniyeliğine kayboluyordu.
"Teşekkür ederim."
"Ayrıca resminizi paylaşmama izin verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Çok kibar ve anlayışlısınız ki! Üstelik bu üne rağmen! Sıradan insanların neler yaptığını bir bilseniz!"
Heyecandan ne saçmaladığımı bilmiyordum. İstediğim tek şey hayranı olduğum adamla biraz daha zaman geçirmekti. Keman ve piyano sesi bu hayatta huzur bulduğum tek iki enstrümandı.
"Öyle mi?"
Bay Leroy ellerini masanın üzerinde birleştirip dikkatle baktı bana. Ne saçmaladıysam iyi ki saçmaladım sanırım, dikkatini çekmiştim.
Heyecanla kameramı elime alıp daha önce fotoğrafını çektiğim kadını açıp ona uzattım ve başımdan geçen olayları anlatmaya başladım.
■
Z
Cengiz'le asansöre binerken şakaklarımı ovuşturdum. Ne zorum vardı da bu kadar çok içmiştim! Kafamın içi akordu bozuk enstrümanlarla doluydu sanki!
"Neden beni durdurmadın Cengiz!?"
Bugün aşırı öfkeliydim ve önüme gelen herkese çatacağımdan emindim! Her şey aslında Hazan'ın yüzündendi! Onu nasıl avucumda tutacağımı bilmeyişim beni delirtiyordu. Onun için varsa yoksa Çınar'dı!
Hayat çok garipti. Daha önce Hazan gibi biriyle karşılaşacağım, hatta zamanı geldiğinde onu seveceğim hiç aklıma gelmezdi. O, sadece güzel değildi. Tüm zorluklarla kendi başına başa çıkıyordu. Ailesine onu baktığını biliyordum mesela. Eylül'le konuşurlarken kulak misafiri olmuştum ister istemez. Üstelik daha önce hiç şikayet ettiğini görmemiştim.
"Her zaman sınırlarını bilen biriydiniz efendim."
Öyleydim, dim işte. Bıkkın bir nefes verdim. Hazan'ı sevdiğimin farkına vardıktan sonra her şey mahvolmuştu. Tüm dünyam tepetaklak olmuştu sanki. Güneş onun gülümsemesiyle doğuyordu, belli bir süre sonra işe sırf onun için gider olmuştum ki bu, delilikti!
Benim için iş her şeyken, bir anda her şey Hazan olmuştu ve onun başka birini seviyor oluşu..
Kahretsin! Bunu düşünmek bile istemiyordum! Çınar'ın Hazan'ı işe bırakırken dokunduğu dudakları, ona sarılışı, Hazan'ın ona hayranlıkla bakışı.. Sinirden delirmemek için kendimi o kadar sıkıyordum ve bir anda patlamaktan korkuyordum.
Oysa onun dudaklarına yalnız ben dokunmalı, ona bir tek ben sarılmalıydım! O bir tek bana hayranlıkla bakmalıydı!
Üstelik o şerefsiz Hazan'ı aldatıyordu. Hem de benim kız kardeşimle! Duyduğumda şok olmuştum! Meğerse Çınar, İris’i seviyormuş. Eminim ki Hazan'ı sadece kullanıyordu!
Otelin restoran kısmına giriş yapıp pencere kenarına yönelmiştim ki Hazan'ı karşısındaki bir adama heyecanla bir şeyler anlatırken bulmak olan öfkemin tavan yapmasını sağlamıştı.
O an kendi kendime söz verdim. Hazan, ne olursa olsun benim olacaktı! Olmak zorundaydı!
■
H
"Hazan?"
Bay Leroy'la gülerken yanımda duyduğum tanıdık sese döndüm. Karşımda Zahir Beyi gördüğümde oturduğum yerden hızla ayağa kalktım. Saat o kadar ilerlemiş miydi? Hiç fark edememiştim.
"Zahir Bey.."
Zahir Beyle göz göze gelmemle dün gecenin anıları doluştu zihnime. Utanç yanaklarımı yakmış, gözlerimi kaçırmıştım.
"Günaydın Zahir Bey."
Sonra Zahir Beyin arkasındaki Cengiz'le göz göze gelmiştik.
"Size de günaydın Cengiz Bey."
Cengiz bana baş selamıyla karşılık verince Bay Leroy'u unuttuğumu fark edip ona dönerken mahcupça gülümsedim.
Ani dil değişimi onu şaşırtmışa benziyordu. Bu yüzden tekrar Fransızca konuşmaya başladım.
"Affedersiniz. Patronum Zahir Bey."
Sonra Zahir Beye döndüm. Kendisi zaten Fransızcayı harika konuştuğu için Türkçe konuşmama gerek yoktu.
"Zahir Bey, dünyaca ünlü kemanist Aaron Leroy."
Zahir Bey her zamanki karizmatik gülümsemesini sergileyip bay Leroy'n elini sıktı.
"Tanıştığıma memnun oldum."
Bay Leroy da Zahir Beye aynı karizmatiklikle karşılık verdi.
"Ben de."
Sonra saatine baktı ve kaşları havalandı.
"Vay canına! Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadım. Seninle tanıştığıma memnun oldum Hazan. Ve anılarını dinlemek çok eğlenceliydi! Ama artık gitmeliyim."
Samimi ve içten konuşması kalbimi eritmişti resmen! Hayranı olduğum adamdan bu kadar övgü almak inanılmaz bir şeydi!
"Sizinle konuşmak çok güzeldi, Bay Leroy. Bana vakit ayırdığınız ve diğer her şey için çok teşekkür ederim."
Ve umarım yeniden karşılaşırız Bay Leroy!
Dünyaca ünlü kemanist AL bize kibarca selam verip yanımızdan ayrıldı.