"Beni büyülüyorsun."
Dudaklarım mühürlenmiş, dilim lâl olmuşçasına tek kelime edememiştim. Beni... Sevebilir miydi gerçekten? Böylesi kötü bir adam, sevgi nedir bilir miydi?
O, gününü gün eden, cebinden iki yüzlük banknotları eksilmeyen, istediği zaman istediği şeyi elde edebilen bir adamken ben; ailesinin tüm yükünü üstlenmiş, sıradan bir genç kız, onun çalışanıydım ve bana ne diyordu? Üstelik gururumla oynamış, beni ezik büzük hissettirmişken.
Dokunsa ağlayabilirdim. Kalbim ve Beynim ilk defa ayrı yollara düşmüş, ikisinin arasında kalan duygularım allak bullak olmuştu. Ne diyecek, ne yapacaktım? Tüm bunları söylerken sarhoş bile değildi!
Yutkunup derin bir nefes aldım. Ciğerlerim onun güzel kokusuyla dolduğunda başım dönmüş çok ama çok kısa anlığına kendimi kaybetmiştim. Dudaklarım bir şeyler söylemek için aralanmıştı fakat yalnızca onun ismini fısıldayabilmişti. "Zahir..."
Sözümü kesti. "Bir şey deme Hazan. Ben, sana daha önce de söyledim. Defalarca kez sana olan hislerimi gösterdim ama sen beni ne duydun ne de gördün. Ben," dudakları dudaklarıma yaklaştı. "seni..."
Tam bu anda, etrafımızı kavrayan tozpembe bulutlar çalan telefonum sayesinde dağılıvermişti. Başım anında sehpanın üzerindeki telefonuma döndüğünde arayan kişinin Çınar olduğunu görmüştüm.
Telefonumu elime alırken Zahir'in bıkkınca nefes verdiğini işitip göz ucuyla ona bakmıştım. Başını arkasındaki duvara çevirmiş, sıktığı dişlerini belirginleşen çene kemiğinden anlayabilmiştim.
"Efendim."
Sesim fazlasıyla sakin ve biraz da kısık çıkmıştı.
"İzin alabildin mi güzellik?!"
Neşeyle şakımıştı resmen. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki Zahir'in duyduğuna emindim. Bu yüzden bakışlarımı sehpanın köşesinden ayırmadan dinledim Çınar'ı.
İzin konusunu açtığındaysa yüzümü buruşturdum. Nasıl da unutmuştum! Bugün Sevgi geliyordu ve birlikte onu almaya gidecektik!
"Çınaar" dedim uzatarak. Bu uzatmalarımı iyi bilirdi ve şuan göz devirdiğinden emindim.
"Tabi ki unuttun."
Suçlulukla dudaklarımı büzdüm. Her şey üstüme üstüme gelirken bir de bugün bir anda olan olaylar her şeyi unutmama neden olmuştu.
"Çok özür dilerim."
"Dert etme. En azından ben Sevgi'yi alıp dönene kadar senin de çıkış zamanın gelmiş olacak değil mi? Yine birlikte döneriz. Bir şey olmaz."
Ne yapacağımı düşünürken bu söylediğiyle saatime baktım ve kocaman gülümsedim. Bu çocuk fazlasıyla pratik zekalıydı!
"Doğru! Tamam, o zaman görüşürüz. Gelmek istediğimi mutlaka belirt."
"Tamamdır güzellik. Ben şimdi diğer güzelliğimi almaya gidiyorum. Ben gelmeye aşağıda ol beklemeyi sevmiyorum biliyorsun."
Gözlerimi devirdim ve alayla güldüm. Bunu sürekli dile getirir ama konu biz olunca bir şey de diyemezdi bilirim.
"Görüşürüz. Dikkatli olun."
Telefonu kapatıp başımı kaldırınca Zahir'in alev topuna dönmüş gözleriyle karşılaşmam yüzümdeki gülümsemeyi saniyeler sonra soldurmaya yetmişti. Öylesine keskin bakıyordu ki öfkeyle kavrulan gözleri biraz daha baksam beni yakıp kül edecekti.
"İptal ettiğim programı bugün halledelim."
Konuşmasının ve bakışlarının tezatlığıyla dudaklarım aralandı. O kadar sakin söylemişti ki ne söylesem bilemedim. İptal ettiğimiz programı bugün bitirmemiz geceyi bulurdu! İnanamıyorum! Ciddi miydi?! Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım.
"Ben... Aslında sizden izin isteyecektim. Eğer izin verirseniz-"
Tabi ki de sözümü kesmeden edemezdi! Ben neden izin istiyorsam? Şuan öfkeliydi ve bana asla izin vermezdi!
Ah Hazan ah!
"Reddedildi. On dakika sonra başlayalım."
Hiçbir şey diyemeyip sadece başımı usulca aşağı yukarı salladım.
Zahir odamdan çıktığında bir ton telefon trafiğinden sonra programı yeniden düzenlemiş ve her şeyi hazırlamıştım. Görüşmelerin ardından bir de toplantımız vardı ve programa göre işimiz akşam onda bitiyordu. Tabi bazı sarkmaları ve sonunda Zahir değerlendirme yapmak isterse şayet geceye sarkacağına emindim. Kendimi geçtim, grup liderlerine, müdür ve müdür yardımcısına acıyordum.
Tüm planlarımız iptal olmuştu şuan. Zahir Beyin odasına gitmeden önce Çınar'ı arayıp durumu anlattım. Birçok homurdanma, oflayıp puflamanın ardından bugün Sevgi'ye dinlenmesi için izin vermeye karar vermiştik. En azından anlayışlı dostlara sahiptim.
■
Zahir Beyin odasına girdiğim andan itibaren her zamanki iş tempomuzu biraz artırıp devam etmiştik. Dört farklı görüşmenin ardımdan pili bitmek üzere olan Eylül'ü evine göndermiş, önümüzdeki üç saatlik toplantı ekip liderlerini ilgilendirmediği için onlara da izin vermiştim. Çalışanlarla aramı daima iyi tutmayı seven biriydim. İnsan ilişkilerim iyiydi ama Sevgi ve Çınar'dan başka dost edinebilen biri olamamıştım hiçbir zaman.
Zahir, görüşmeler ve toplantı sonunda tahmin ettiğim gibi değerlendirme yapmak istemişti. Ekip liderlerinin yirmi dakika öncesinden buraya gelmesini istemekle iyi yapmıştım yoksa onun yüzünden azar işitebilirdim.
Günün sonundaysa herkes evlerine dağılmak üzere değerlendirme odasından ayrıldık. Tabiri caizse uykumdan ölüyordum şuan. Yavaş adımlarla odamdan çantamı alıp asansöre ilerledim. Bugün spor ayakkabı giydiğim için kendime sarılabilirdim!
Asansörün kapıları kapanmak üzereyken bir el engel oldu. Parmaklarındaki aksesuarları sayesinde o elin kime ait olduğunu anında anlamıştım.
Zahir asansöre bindiğinde dikleştim. Bedenim bir anda dikleşmemle içten içe yorgunluktan inledi. Keşke yarın tatil olsaydı!
Sessizce derin bir nefes alıp tüm cesaretimi o nefese sığdırmaya çalıştım.
Sadece bir soru soracaktım alt tarafı. Gerçi ben sorudan değil, hatta cevaptan da değil, vereceği tepkiden korkuyordum. Neden korktuğumu da bilmiyordum gerçi. Bugün bulanık olan zihnim yorgunlukla iyice saçma bir hal almıştı.
İkimiz de konuşmadan yan yana durmuş, asansörün kapısına bakıyorduk. Boğazımı temizleyip ona döndüm.
"Zahir Bey, hatırlarsanız size Fransa'da bahsettiğim bir arkadaşım vardı. Çocukluk arkadaşım Sevgi. Bugün şehir dışından geldi. Eğer izin verirseniz yarın için izin alacağım. Uzun zamandır birlikte vakit geçiremiyorduk."
Zahir, gözlerini kıstı Fransa'daki konuşmamızı hatırlamak istercesine. Gözlerinden bir ışıltı geçti ya da ben öyle sandım bilmiyorum göz yanılsaması da olabilirdi. Başını aşağı yukarı salladı usulca.
"Hatırladım. Çınar, sen ve Sevgi."
Konuşmamızı hatırlamasıyla hevesle başımı salladım. Sanırım izni koparacaktım.
Ben tüm bunları düşünürken sırtım bir anda asansörün duvarına çarptı. Zahir dibimdeydi! Ne olduğunu anlayamamıştım bile!
"N-ne yapıyorsun?"
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bu hareketi sinirlendiğinde sakinleşmek için yaptığını biliyordum ama neye sinirlenmişti anlam verememiştim. Tıpkı diğerleri gibi...
"Sana tek bir soru soracağım. Çınar'ı seviyor musun?"
Kaşlarımı çattım. NEDEN HER SEFERİNDE KONU ÇINAR'A GELMEK ZORUNDAYDI?!
"Ne?"
"Sorunun neresini anlamadın? Cevabın ever ya da hayır olacak!"
Evet, Çınar'ı seviyordum ama bu sevgi kardeşim Hakan'a duyduğum sevgiyle aynıydı. Peki Zahir nasıl bir sevgiden bahsetmişti?
"Ben-"
Bugün sözümü kaçıncı defa kesiyordu bilmiyorum. Üstelik bunu sürekli yapıyordu ve ben bundan nefret ediyordum!
"Siktir et!"
Dudakları saniyeler içerisinde dudaklarımı bulduğunda neye uğradığımı şaşırdım. Kalbim daha önce hiç böyle hızlı atmamıştı.
Ne yapacağıma, nasıl bir tepki vereceğime karar verememiştim birkaç saniye için. Asansörün kapılarının açılış sesiyle aklım başıma gelmiş, onu itivermiştim.
Nefes nefese, dolu gözlerle baktım gözlerine. Bunu bana yapmamalıydı! Bu yanlıştı! Ben... Diğerleri gibi olmamaya çabalayan ben, artık diğerleri gibiydim!
Hızla asansörü terk edip koşar adımlarla şirketten çıktım. Bedenim hiç yorgun değilmişçesine yarım saat boyunca, arada ağlama krizleri geçirerek evime kadar yürümüştüm.
Babamın dövdüğü kadar vardım! Ben kime ne yapmıştım da bunlar başıma geliyordu?! Ben o kadar mı kötü bir kızdım yani?
Bahçe kapısından girmeden önce gökyüzüne baktım. En azından buradan bakınca birkaç yıldız görebiliyordum. Yaşadıklarımın hepsi bir sınav mıydı? Umarım sonucu güzel olurdu.