Bölüm 5

1685 Words
"Andre Garcia ile görüşmeniz 20 dakika sonra. Onun ardından ekibiyle görüşüp Türkiye'den gelecek olan kumaşları kararlaştırmanız gerekiyor. Sonra katalog süreciyle ilgili görüşmeniz var. Geceyi yönetim kuruluyla yapacağınız yemekle sonlandıracaksınız." Zahir Beyle kahvaltıdan sonra Fransa'daki şirkete geçmiş ve Bayan Simon ile görüşmüştük. Her konuşmalarını ilgiyle dinleyip Türkçeye çevirerek not etmek beni zorlasa da Fransızca yazıp sonrasında çevirmek daha zoruma gittiği için en iyisi olarak bunu seçmiştim. Şimdi de Fransa tasarım ekibimizin lideri Bay Garcia ile görüşmemiz vardı. Burada kaldığımız süre boyunca o kadar yoğun olacaktık ki bozulmuş uyku düzenimi eski haline getirmem eminim bir haftamı alacaktı. "Uyumaya zaman ayırdın mı?" Bayan Simon'ın yanımıza geldiğini konuştuğunda fark etmiştim. Zahir Beyle 5 dakika önce ayrılmışlardı ve yeniden karşımda bulmak beni şaşırtıyordu her seferinde. Zahir Bey ne zaman Fransa'ya adım atsa Bayan Simon yanından ayrılmıyordu. Her insana olduğu gibi kendisine de saygım vardı ama bu kadından hoşlanmıyordum. Zaten kendisinin de beni sevdiği söylenemezdi! "Espri konusunda yine harikasın, Amy!" Zahir Bey, alayla gülüp Bayan Simon'a baktı. Bayan Simon da Zahir Beye gülmekle yetindi ve kollarını birbirine dolayıp tek kaşını kaldırdı. "Bu, öğle yemeği yemeyeceğiz anlamına mı geliyor?" Zahir Bey bana kısa bir bakış atıp Bayan Simon'a döndü. "Maalesef, Amy." Zahir Beyle şirketten ayrılıp Bay Garcia'nın atölyesine ilerlerken onun için hazırladığım sandviçi çantamdan çıkartıp uzattım. "Kusura bakmayın, özellikle bugün çok yoğun olacağınız için öğle yemeğinizi atlamak zorunda bıraktım sizi." Zahir Bey gülümserek elimdeki sandviçi aldığında afalladım. Son bir aydır hiç olmadığı kadar kibardı ve bu her seferinde beni şaşırtıyordu. "Teşekkür ederim ve sorun değil Hazan. İş her zaman daha önemlidir." Başımı salladım. Elbette, onun gibi iş kolikler için her zaman iş daha önemliydi. Her şeyden daha önemliydi hem de. Bay Garcia'nın atölyesine geldiğimiz sırada telefonum çalmıştı. Zahir Beyin gerisinde kalarak arayan kişiye baktığımda annemin aradığını görmüştüm. Sadece Fransa'ya giderken telaş içinde arayıp onu dinlemeden kapattığım için bana kızgın olmalıydı ama yine de merak etmişti sanırım. Aklımın bir köşesine onu arayacağımı not edip telefonumu sessize alarak Zahir Beye yetişmek için hızla yürüdüm. ■ Sonunda akşam yemeğinden önce üzerimizi değiştirmek için dahi olsa otele gelebilmiştik. Kendimi kısa bir süre yatağa atıp dinlendim. Tüm gün topukluların üzerinde uykusuz olarak yürümek berbattı! Yatağımdan kalkıp makyajımı sildim ve yeniden yaptım, üzerime bordo elbisemi giydim, saçlarımı ensemde dağınık topuz yaptım ve krem stilettolarımı giyip odadan çıktım. Asansörle lobiye indiğimde Cengiz'le karşılaşmış ve ona gülümsemiştim. Fransa'ya geldiğimizden beri Zahir Beyin yanında zar zor görür olmuştum onu. "Merhaba Cengiz." Cengiz, başını sallamakla yetinmişti. Zahir Bey yokken de ona Bey demezdim. Zaten takılmazdı o da. Yani, ben öyle düşünüyordum. Pek konuşkan değildi ve ona Bey demeden konuştuğumda rahatsız olduğunu belirten bir şey söylememişti. Zahir Bey, yine siyahlar içinde lobiye adım attığında onu selamladık. Her zaman olduğu gibi beklemeden dışarı adımladığında Cengiz ve ben peşine takılmıştık. Cengiz önce Zahir Beyin kapısını açmış ve Zahir Bey arabaya bindiğinde ben de Zahir Beyin yanına oturdum. Cengiz, Zahir Beyin kapısını kapatarak sürücü koltuğuna yerleşmişti. Zahir Bey ceketini düzenlerken sesli bir nefes verdi. Buradaki yönetim kurulu hala Ali Beyi dinliyordu ve Zahir Beyi pek de önemsedikleri söylenemezdi. Onca başarısına rağmen! Zahir Bey buraya her gelişinde yönetim kurulu mutlaka bir zorluk çıkartıyordu. Bu yüzden gergin olmalıydı. "Yönetim kuruluyla olan toplantınızı özellikle akşam yemeğine aldım efendim. Aranızdaki soğukluğu iş konuşulduktan sonra atabileceğinizi düşündüm." Zahir Bey bana dönüp gülümsedi. O, gözlerimin içine bakarak gülümsediğinde ben, başka diyarlara uçuyorum sanki. Kalbim bir anda hızlanmaya başlıyor ve yanaklarım yanıyor. Bu duyguyu daha önce hiç yaşamamış olmamsa beni şaşkınlığa uğratıyor. Sonunda restorana gelebilmiştik. Fransa'nın en ünlü restoranıydı burası ve rezervasyon yaptırana kadar akla karayı seçmiştim resmen! Neyse ki halledebilmiştim. Burası yönetim kurulundaki bunaklar için iyi bir yerdi! .... En sonunda toplantı bitmişti ama ben de bitmiştim! Hepsine yetişebilmek çok zordu özellikle Türkçe yazarken. Masanın üzerindeki telefonum titrediğinde aldığım notları kaydedip telefonu elime aldım. Arayanın annem olduğunu görünce müsaade isteyerek masadan kalktım. Restoranın balkonuna çıktığımda telefonum çalmayı çoktan bırakmıştı. Derin bir nefes alıp annemi aradım. "Hazan!" Telefonu öfkeyle açmasıyla kaşlarım çatıldı. Neden bu kadar sinirliydi ki? "Anne, ne oldu?" "Ne mi oldu? Fransa'ya gidiyorum diyerek aradın ve cevap vermemi beklemeden kapattın. Bir defa olsun hastaneye Hakan için gelmedin, aramadın bile! Seni ne çok görmeyi istedi biliyor musun?!" Gözlerimi kapatıp sesli bir nefes verdim. Elbette öfkeli olurdu. Haklıydı. "Fransa işi son anda çıktı. Yoksa ben istemez miyim anne? Yardımcımın babası kalp krizi geçirdiği için her şey benim üzerimdeydi. Gelemesem bile taburcu olacağı gün erken çıkıp en sevdiği yemekleri yapacaktım onun için." "Peki yapabildin mi? Ah tabii ki de hayır! Eve bile abla diyerek girdi ama ablası nerede? Nerede olabilir işte! Her şey iş senin için!" Yutkundum. Annemin şuan ağzından çıkanı kulağının duymadığına emindim. "Anne.. Ne yapayım hmm? İşi bırakıp evde oturup Hakan'ı mı bekleyeyim? Ben neden çalışıyorum anne? Her şeyi onun için yaptığımı biliyorsun! Bu kadar çalışmam bile yetmiyor! Kocan da bir işin ucundan tutayım demiyor!" "Şimdi de başımıza mı kakıyorsun çalışıyorum diye?! Baban iş arıyor işte bulunca çalışacak tabii ki! Sabah seni aradı kardeşin! Sen ne yaptın?! Cevap bile vermedin! Baban en azından onunla ilgileniyor!" Kapalı gözlerim dehşetle açıldı. Yanlış bir şey söylememek için alt dudağımı ısırdım. "O baban dediğin adam bana neler yaptı haberin var mı?" "Hak etmişsindir. Bak Hakan'ıma gördün mü bir yanlışını? Babanın bir kez olsun eli kalktı mı ona?!" Gözlerim doldu, dudaklarım titredi. Duyduklarıma inanamıyordum. Ne dersem diyeyim o hep kocasını savunacaktı! "Bunlar için mi aradın beni anne? Evet biliyorum Hakan hasta. Ona ilgi göstermelisin ama bir kez olsun bana 'nasılsın' dedin mi? Bir derdimi, sıkıntımı dinledin mi? 'İşin nasıl gidiyor, yoruluyor musun' diye sordun mu? En azından eve geldiğimde hoş geldin bile çok gördün bana. Senin için hep kocan, ikiniz için de varsa yoksa Hakan! Ben yine de sesimi çıkardım mı bir gün olsun?! Neden bunu bana yapıyorsunuz? Ben size ne yaptım ya?!" Ve gözyaşlarım konuşmamın yarısında akmaya başlamıştı. "Hah! Şuna bak! Sen annenle nasıl böyle konuşursun?! Eve iki kuruş getiriyorsun diye benimle böyle konuşamazsın! Seninle eve gelince konuşacağız küçük Hanım!" Suratıma kapatılan telefonla tutmakta zorlandığım hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Elimdeki telefonu kırmak istercesine sıkıca tutarken sarsılmaya başlayan vücudumu sakinleştirmeye çabalıyordum. Z Hazan gideli neredeyse yirmi dakika olunca Cengiz’i masada bırakarak izin isteyerek kalktım. Restoranın balkonunun kapısına geldiğimde Hazan'ın sesiyle durdum. Meğer aile içerisinde neler yaşıyormuş. Bir defa olsun bunları hiç kimseye yansıtmaması.. Ne kadar da güçlüydü! Ona bir kez daha hayran kalmıştım. Hıçkırık seslerini duyunca balkona adım attım. Sarsılarak ağlıyordu. Kim bilir annesi ne demişti? Onu üzenleri bu dünyadan silmek için her şeyi yapardım. Tam elimi uzatmıştım ki geri çektim. Adımlarım kapıdan uzaklaşana kadar geriledi. "Hazan?" Ona toparlanması için zaman verdim. Eğer hüznünü göstermek istemiyorsa ona saygı duyardım. Ve güçlü görünmek istiyorsa öyle görünecekti. Balkona adım attığımda hiç ağlamamış gibi gülümsüyordu bana. Nasıl? Bu kadar çabuk nasıl yapıyordu bunu?! H Zahir Beyin sesiyle hemen toparlandım. Göz kalemim haricinde tüm makyajım su geçirmez makyaj malzemeleriyle yapmıştım çünkü yer yer böyle ağlama krizlerim olurdu ve ne zaman olacağını kestiremezdim. İnsanların karşısında ağlamak acizlikti benim için. Ben, özellikle bir kadın olarak daima güçlü olmalıydım! Daima dik, gözü kara ve başarılı! Ben böyle görmüştüm. Annem bana böyle eğitim vermişti. Sanırım, yer yer babamdan yediği dayaklarda erkeklere veya dış dünyaya karşı kin ve nefret duyar, bunu da bana aşılardı ki şuan öyleydim. Benim için -Çınar hariç- tüm erkekler babam gibiydi. Ki bunu birçok kişide ispatlamıştım. Başı dik bir kadın gördükleri an, hemen o başı öne eğmek zorundalarmış gibi hissediyorlardı sanırım. Bilmiyorum. Çınar'la tanışmadan önce kardeşim Hakan da içine dahil olmak üzere tüm erkeklerden nefret ederdim. Hatta ilk başlarda onda nefret ediyordum. Çınar o zamanlar sülük gibi yapışmıştı bana. Adla peşimi bırakmamış arkadaş olmak için her şey yapmıştı. Her şey derken, her şeyden bahsediyorum. En son benim yüzümden kolunu kırınca onunla arkadaş sonra dost ve şimdi de kardeş olmuştum. O benim için çok önemliydi.. Düşüncelerimden sıyrılarak sesimin düzgün çıkması için boğazımı temizledim. "Buyurun Zahir Bey." Zahir Bey bir süre yüzümü inceledikten sonra kaşlarını çattı. "Neredeyse 30 dakikadır yoksun. Bir şey mi oldu?" O kadar olmuş muydu? Ve tabii ki de kızmıştı. Ben olsam ben dr kızardım. "Affedersiniz, efendim. Annemle konuşmak zorundaydım. Beni merak etmiş." Durduğum yerde kırk yalanı birden söylemiştim ki ben, yalandan nefret ederdim. "Anladım. Eğer konuşman bittiyse masaya dönelim." Hızla başımı salladım. Onu daha fazla sinirlendirmek istemezdim açıkçası. Birlikte balkondan ayrılıp masaya ilerledik. Buradaki Cengiz, Türkiye'deki Cengiz değildi sanki. Şuan, masadaki herkes -Cengiz de buna dahil şen kahkahalar atıyordu. Bu, inanılmazdı! ▪ Gecenin bilmem kaçında restoranın önünde herkesi tek tek geçirdikten sonra Zahir Beye döndüm. Bu akşam ve geceden oldukça memnun kalmış gibi duruyordu. Zahir Bey, kapısı onun için açılmış arabasının önünde durup bana döndü. "İyi geceler Zahir Bey." Kaşları çatıldı. Kısa bir süre ne demek istediğimi anlamak istermiş gibi baktı. "Neden arabaya binmiyorsun?" Annemin dediklerini sindirmek için açık havada yürümeye ihtiyacım vardı ve ben, tabiki de bunu ona söyleyemezdim! Gülümsememden ödün vermeden sorusunu cevapladım. "Biraz yürümek istiyorum efendim, hava çok güzel. Yarın sabah dokuzda otelin lobisinde sizi bekliyor olacağım." Zahir Bey, bir süre tek bir yıldızın dahi görünmediği gökyüzüne baktı ve sonra bana döndü. "Bence de hava bu gece çok güzel. Sana katılacağım." Afalladım. Ne? Bana katılmak mı? Allah'ım.. Ama ben yürüyecek, ağlayacak, öfkelenecek, tekrar ağlayacak, nefret edecek, ağlamaya devam edecek, sonunda affedecek ve otele vardığımı fark edecektim! Bozulan gülümsememi toparlamaya çalışırken Zahir Bey yanıma geldi. Onunla birlikte yan yana yürümek, yanaklarımı ısındırmış ve kalbimin atışını hızlandırmıştı. Neden böyle hissediyordum? "Bu akşam için teşekkür ederim Hazan. Kırk yıl düşünsem genel kurulla bu kadar iyi anlaşabileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi." Nefes verir gibi güldüğü sırada sokak lambasının altından geçtik. Sanki zaman yavaşlamıştı o an. Gülümseyişinin bu kadar güzel olduğunu hiç fark edememiştim. Başımı iki yana sallayıp gözlerimi kırpıştırdım. Ne saçmalıyordum ben Allah aşkına?! Kendine gel Hazan! Zahir Bey o! "Sadece görevimi yapıyorum, efendim." Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi ondan kaçırdım. Aptal Hazan! Ya yakalansaydı bakışların?! Onun söylediği her şey yalandı, biliyorsun! Umut yok! En çok da bunun için umut etmek yok! "Çınar'la hiç konuşuyor musun? İris’i ne zaman arasam meşgul oluyor." "En son Fransa'ya geldiğim zaman konuşmuştuk. İş seyahatlerinde beni aramasını beklerim. Ne zaman çalıştığını ve ne zaman uyuduğunu bilmediğim için onu rahatsız etmek istemem." Zahir Bey, bana yandan bir bakış attı. "Neden böyle düşünüyorsun? O senin sevgilin, rahatsız olacağını hiç sanmıyorum. Elbette arayacak ve konuşacaksın." Başımı salladım. Evet, Çınar sevgilim olsa arardım ama o benim sevgilim değildi..
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD