-8-

2005 Words
Ali okuldan kaçıp sevgilisinin yanına gitmiş, Berk de bir şey söylemeden ortadan kaybolmuştu. Umut kalan derslerde tek başına, arka sırada uyuklayarak vakit geçirmiş olsa da canı o kadar sıkılmıştı ki okul bitiminde Doğa’yı bulmaya karar vermişti. Ali’ye yardım ettiği için pişman değildi. Nasıl olsa arkadaşı, Umut düşüncelerini dile getirmeseydi de öyle veya böyle Dilek’i gerçekten sevdiğini fark edecekti. Sorun tüm bunların ona annesini hatırlatmasıydı. Annesini çok seviyordu ama özlem… İşte o kötüydü, dayanılmazdı. Bu yüzden elinden geldiğince onu hatırlamamaya ya da hatırladığında üzerinde düşünmemeye çalışıyordu. Böylesi daha kolaydı. Şimdi arkadaşları olmadığı için yalnız kalmıştı ve düşünmemek için aklına gelen tek yol bu olmuştu. Hem annesini kafasından atmak için o gevezeyle uğraşmak işine gelecekti. Sonuçta bir an önce onu kendine âşık etmeliydi. Bu yüzden zil çaldığında hızlı bir şekilde okuldan çıkmış, sırtını bir duvara yaslanmış ve Doğa’nın çıkmasını beklemeye başlamıştı. Okul bir kargaşa ve gürültüyle dağılırken sinirleri bozulsa da sigara bile içmemişti. Belli ki Doğa sigara içmesinden hoşlanmıyor hatta tiksiniyordu, onu etkilemek istiyorsa buna dikkat etmesi gerekecekti. Sadece kısa bir süre, diye düşünerek kendini sakinleştirmeye çalıştı. Önce üç, ardından beş dakika geçmiş ve kalabalık hafiflemeye başlamıştı. Sıkıntıyla gözlerini kapatıp iç çekti. Sigara içmek şu an ona gerçekten iyi gelebilirdi ama sabretmeliydi. Tekrar gözlerini açtığında kızı görmüştü. Aralarında kısa bir mesafe olmasına rağmen yüzü arkadaşına dönük olduğu için Doğa onu görmemişti. Kızın arkadaşıyla vedalaşıp kendine doğru gelmesini sırıtarak izledi. Saflığı, hiçbir şeyin farkında olmayışı Umut’u gerçekten eğlendiriyordu. O minik adımlarıyla aralarındaki mesafeyi azaltırken tehlikenin kokusunu gerçekten alamıyor muydu? “Hey, selam!” diyerek kalan mesafeyi aşıp aniden kızın önüne geçti. Doğa bu kez çığlık atmamış olsa da Umut irkildiğini görebiliyordu. “Selam,” dedi Doğa damağını kaldırarak. “Birden önüme fırlamasan olmuyor mu?” Hayatında ilk defa bir dersten zayıf almıştı, bu yüzden çok mutsuzdu. Umut’u yok sayarak ellerini cebine attı ve yürümeye başladı. Umut onun huysuzluğunun bu kez farklı olduğunu hissetmişti. Normalde de ne yaparsa yapsın Umut’u tersliyordu ama o zaman sinirden yapıyordu. Oysa şimdi yüzünden düşen bin parçaydı. Belli ki canı, enerjisini ona veremeyecek kadar sıkkındı. Neşeli bir şekilde kolunu Doğa’nın omzuna attı. “Söyle bakalım canını ne sıktı senin?” “Çek elini,” dedi Doğa onu itekleyerek. “Kim oluyorsun da bana sarılıyorsun?” “Sana sarılmadım, bu sarılmak sayılmaz. Ayrıca biz arkadaşız.” “Her arkadaşım bana sarılsaydı,” dedi Doğa kaşlarını çatarak. Sonra susup yürümeye devam etti. “Dediğim gibi sana sarılmadım.” Umut fırsat bulmanın rahatlığıyla gülümsedi. Çaba harcamasına bile gerek kalmıyordu. Bu iş gerçekten eğlenceliydi. “Eğer her arkadaşın, özellikle erkek olanlar, sana sarılsaydı dayak yerdi.” Kıskanç ve korumacı erkekleri kim sevmezdi ki? Sevgililerinin çoğu bu yüzden Umut’un karşısında defalarca ağlamıştı. “Çocuk beni öptü. Bir şey yapmayacak mısın Umut?” “Laf atıyorlar, duymuyor musun Umut?” Hepsi bir sürü zırvalıktı. Elbette ki o kızlar için hiçbir şeye tepki vermemişti. Laf atanlara “Haklısın birader, hatun taş gibi,” dediği bile olmuştu. Ne yapabilirdi ki? O da böyleydi işte. Kaşlarını hafifçe çatarak rolünü iyice benimserken Doğa kendi kendine konuşur gibiydi. “Kim dövecekmiş? Benim abim yok. Zaten olmasına da gerek yok, ben kendimi korurum.” Umut alayla yüzünü buruşturdu. Doğa gerçekten çok aptal ve saftı. Kendini korumaktan bahsederken o kadar gülünç görünüyordu ki tepkilerini kontrol etmekte zorlanıyordu. İstese onu şu an bir duvara yapıştırabilirdi. Ne yapacaktı ki? Umut’a teslim olurdu, elinden kaçamazdı. Ama o bile bu kadar aşağılık biri değildi ve çömlerle gerçekten ilgilenmiyordu. Tek derdi onu bir an önce kendine âşık etmek ve sonra ondan kurtulmaktı. “Ben döverdim,” dedi Doğa’nın anlayamayacağı sahte ciddiyetiyle. Bu sözlerinin üstüne Doğa bugün ilk kez onun yüzüne bakmıştı. Başını iki yana sallayıp omzunu silkti. “Sen benim abim değilsin.” “Abin mi?” Umut dehşetle gözlerini irileştirdi. Bu hâliyle gerçek bir oyuncuya taş çıkarırdı. “Ne abiliğinden bahsediyorsun sen?” Doğa şaşırarak sustu. Çocuğun dediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Zaten onu tam olarak dinleyemiyordu da. Aklı kimya notundaydı. Nasıl düzeltecekti o zayıfı? Hani artık çalışkan ve başarılı bir öğrenci olacaktı? Hani dersini almıştı? Daha yolun başına tökezlemişti, böyle giderse asla hayallerine kavuşamayacaktı. Umut onun yine üzüntüyle iç çektiğini fark edince bugünlük kotasını doldurduğunu düşündü. Belli ki oyunculuğu ne kadar iyi olursa olsun, kız öyle dalgındı ki fark edemiyordu. “Neyse,” dedi gözlerini devirerek. “Belli ki senin canın sıkkın Doğa, hadi seni evine bırakayım.” Kız tepki vermediğinde bunun tam bir vakit kaybı olduğunu fark ederek canı sıkılsa da o sakin, anlayışlı sesiyle rolünü sürdürdü. “Merak etme, seni üzen her neyse eminim sakin kafayla düşündüğünde çözüm bulabilirsin.” *** Doğa üzüntüsünü gizlemeye çalışarak yediği yemeğin ardından masadan kalktı. “Ellerine sağlık anneciğim, ben yukarı çıkıyorum.” “Afiyet olsun tatlım.” Annesi durgunluğunu fark etmiş miydi bilmiyordu ama henüz aldığı notu ona söyleyememişti. Tabağını durulayıp makineye yerleştirdikten sonra üst kata, biricik arkadaşının yanına çıktı. Biraz Çağla ile konuşursa rahatlayabilirdi ve belki bu üzüntüden kurtulup tekrar motive olabilirdi. Zile basıp dudaklarını bükerek beklemeye başladı. Canı sıkkınken sanki zaman hiç geçmiyormuş gibi geliyordu ona ama saniyeler sonra kapı açıldı. Çağla onu gördüğünde geniş bir tebessümle, neşeyle konuşmaya başladı. “Hoş geldin güzellik, geç bakalım.” Yüzünde epeyce üzgün bir ifadeyle içeri girdiğini görünce gülüşü soldu. Eskiden neredeyse tüm gün beraber vakit geçirirlerdi ama bu sene sınav yüzünden Doğa’yı çok ihmal ediyordu, bunun farkındaydı. Ama kendine söz vermişti, yazın tüm bunları telafi edecekti. “Bölmedim değil mi? Deneme mi yapıyordun yoksa?” “Yok canım, bir şeyi bölmedin. Hem senin geliş saatinde deneme çözmem, biliyorsun.” Doğa anında içten bir şekilde gülümseyerek Çağla’nın odasına geçti. Bazen kendini çok şanslı hissediyordu. Mükemmel sayılacak bir ailesi, mükemmel bir dostu vardı. Daha ne istiyordu ki? Şey, belki biraz yüksek notlar fena olmazdı. Ama onlar olmasa da aslında gerçekten şanslıydı. İçini çekmesiyle Çağla’nın onu dürtüklemesi bir oldu. “Ne oldu bakalım?” “Kimyadan zayıf aldım.” Çağla sırıtmasını engelleyemeden Doğa’nın üzgün yüzüne baktı. “Eee?” “Ne, eee?” “Bir şey olmamış işte.” Doğa kaşlarını çatıp dudağını dişledi. Bu hâliyle beş yaşındaki bir çocuktan farkı yoktu. “İlk kez zayıf aldım Çağla!” “Liseye hoş geldin bebeğim, alışacaksın bunlara. Her şeyi yapamazsın ki! Bir branşın olacak, onları iyi yapacaksın ama diğerlerinde zorlanacaksın.” “Ya hiç yapamazsam?” “Ay saçmalama Doğa!” Omzunu silkti hızlı bir şekilde, hâlâ yatışmamıştı. “Of bırak şimdi kimyayı da Umut’tan haber ver,” dedi Çağla heyecanlı bir şekilde. Konuyu değiştirirse Doğa biraz daha sakinleşir, ardından onu kimyadan düşük almanın dünyanın sonu olmadığına ikna etmek daha kolay olurdu. Doğa mekanik bir sesle anlatmaya koyuldu. Açıkçası Umut’un tavırlarını çözemese de artık ondan korkmuyordu. “Sabah beni almaya geldi, çıkışta da eve bıraktı.” “Ooo…” Doğa yanındaki yastıkla Çağla’ya vurup söylendi. “Ne?” “Bence bu çocuk sana âşık oldu!” diyerek sırıttı Çağla. Böyle olduğunu gerçekten düşünmese de belki arkadaşından hoşlanmış olabilirdi Umut denen çocuk. Öyle değilse bile Çağla, Doğa’yla uğraşmaya bayılıyordu. Bu yüzden imalı bir şekilde kaşlarını oynatarak kızı dürttü. “Ha?” Doğa inanamayarak ona bakarken Çağla dudaklarını yalayarak omzunu silkti. “Bence öyle...” “Saçmalama Çağla! Umut ne yapsın beni? Benden büyük, havalı, yakışıklı, zengin, sinirli… Başka bir şeydir kesin,” dedi aceleyle. Böyle bir şeyi düşünmemişti bile. İmkansızdı! Kim duysa ona kahkahalarla gülerdi. Okulun belalısı, herkesin gözdesi ona âşık olacaktı he? Olacak iş değildi. “Bebeğim başka bir şey için neden sabahın köründe kalkıp seni almaya gelsin? Niye yaptığı aptallığı unutmanı istesin?” “Arkadaş olmak istiyor çünkü,” dedi Doğa pek de kendinden emin olamayarak. Sonuçta Umut öyle söylemişti. Çağla alayla güldü. “Sen her arkadaş olmak istediğini evine mi bırakırsın?” “Of Çağla!” deyip elindeki yastığa sıkıca sarıldı. “Saçmalıyorsun, hiç sanmıyorum.” “Göreceğiz canım.” “Göremeyeceksin bence,” deyip somurttu. Düşüncesi bile garip hissettiriyordu! Başını iki yana sallarken bunu düşünmenin bile anlamsız olduğuna karar verdi. Mümkün değildi. Çağla ona aldırmayarak sırıtmaya devam etti. Aslında şu Umut denen belayı merak etmiyor değildi. Eğer Doğa’nın anlattığı gibi biriyse kesinlikle Doğa’ya âşıktı. Doğa her ne kadar bunu inkâr etse de aslında arkadaşı gerçekten çok güzeldi. Büyüdükçe daha da güzelleşeceğinden emindi. Bir süre sessizce oturdular. İkisi de Çağla’nın yatağına uzanmış, düşüncelere dalmıştı. Belli ki konuyu değiştirmiş olmasına rağmen Doğa hâlâ kimya notuna üzülüyordu. Sonunda Çağla arkadaşı için bir akşamını feda etmenin o kadar da kötü olmayacağına karar vererek yataktan doğruldu. “Baksana Doğa, bugün keyif yapalım mı?” “Ne keyfi?” Doğa’nın sesi umutla ve merakla canlandığında doğru karar verdiğini anlamış oldu. “Sinemaya gidelim!” diyerek ellerini heyecanla çırptı. “Hem Edward’ımı görürüm!” Doğa neşelenerek yerinden fırladı. Bu konuda asla anlaşamıyorlardı ama şu sıralar ortalığı kasıp kavuran seriye elbette o ve arkadaşı da herkes kadar hayrandı. “Ah Jacob!” dedi Çağla’yı delirteceğini bilmesine rağmen iç çekerek. Çağla yüzünü buruştururken birbirlerini itekleyerek yataktan fırladılar. Doğa şimdiden üzüntüsünü unutmaya başlamıştı, Çağla da bu yüzden gerçekten rahatlamıştı. Kız kıza film gecesi gibi yoktu! *** Berat hazırladığı yemeğin tadına baktığında memnuniyetle sırıttı. Bu yemek işlerinde iyice ustalaşmaya başlamıştı artık. “Benden iyi koca olurdu lan,” dedi gülerek. “Kahretmesin ya, bir şeyi de kötü yap oğlum!” Şımarık bir şekilde ellerini önlüğüne silip Umut’un odasına yöneldi. Kardeşi eve gelir gelmez kendini odaya kapatmıştı. Belli ki bugün sıkıntılı günlerden biriydi. Zaten günler Umut için sürekli sıkıntılı geçtiğinden Berat onun ruh hâlini okuyarak gayret etmeyi alışkanlığa dönüştürmüştü. “Umut, karnın aç mı?” diyerek odasına girdi. Umut’un uyuduğunu görünce gülümsemeden edemedi. Ne olduysa bugün ilk kez okula sabahın köründe gitmişti. Uykusuna düşkünlüğünü düşününce böyle uyuyakalması çok normaldi. Onu uyandırıp uyandırmamak arasında kararsız kalarak bocaladığı saniyeler telefonunun sesiyle bölündü. Odadan çıkıp sessizce telefona cevap verdi. “Alo?” “Berat akşam sinemaya gidelim diyor bizim kızlar, sen de gelsene!” Dudağını sola doğru kıvırıp bir süre düşündü. Aslında Umut’la ilgilenmeliydi ama onunla baş etmek kolay olmadığından sinema işine yarayabilirdi. Sonuçta film güzel çıkarsa dırdır etse bile en azından kafası dağılırdı. Ayrıca bu, abisiyle vakit geçirmenin o kadar da kötü olmadığını hatırlamasını sağlayabilirdi. “Tamam, kaçta buluşalım?” “Sekiz iyi mi?” Umut’u ikna etmek zor olacaktı ama sorun değildi. Ne kadar kızsa da küfretse de en sonunda sözünü dinlerdi. “İyi, görüşürüz,” deyip telefonu kapattı. Ardından Umut’un odasına geri döndü. Yatağının kenarına oturup kardeşini hafifçe sarstı. “Umut, kalk güzelim.” Umut kıpırdanıp abisine arkasını döndü.“Berat, defol git!” diye homurdandı. Yüzünü yastığa gömdüğünden sesi kısık ve boğuk çıkmıştı. “Umut, kalk diyorum!” “Uykum var, defol git diyorum!” Berat sırıtarak komodinin üstündeki bardağı eline aldı. “Su dökerim bak, kalk deyince kalk!” “Allah belanı versin! Ne var lan?” deyip başını kaldırdı. Sesindeki öfkeye nazaran yüzü uykulu haliyle çok masum görünüyordu. Elbette çatılmış kaşları bu görüntüyü gölgelemekte gecikmedi. Çocukken kardeşi nasıl da sevimliydi. Şimdi niye böyle olmuştu sanki? “Dışarı gidiyoruz,” dedi onun öfkesine zerre aldırmadan. Başlarda bu durum canını gerçekten çok sıkıyordu ama artık alışmıştı. Umut genelde herkesle ters konuşurdu ama söz konusu abisi olduğunda durum ikiye ya da üçe katlanıyordu. Üstelik Berat’ın bir şey yapmasına bile gerek yoktu. Sadece ondan nefret ediyormuş gibi davranmayı alışkanlık hâline getirmişti. “Nereye?” “Sürpriz!” Umut tamamen doğrulup yüzünü eliyle ovdu. Gözlerini açtığında Berat’a alayla bakıyordu. Biraz olsun kendine gelmiş gibiydi. “Oğlum bak yön değiştirdiysen git başkasını bul, olmaz o iş.” Berat tiksinerek yüzünü buruşturdu. “Ne saçmalıyorsun sen yine?” “Sürpriz, dışarı çıkma falan diyorsun, ne ayaksın sen?” Berat onun yüzündeki alaycı ifadeye karşı gözlerini devirdi. Derin bir nefes alıp sakinleştikten sonra kardeşine baktı. “Umut dayak isteme! Çabuk bir duş al, üstünü salona gel.” “Dırdır yapma bana Berat!” “Bu dırdırcı hâlim değil merak etme!” “Aman çok sevindim!” deyip dişlerini sıktı. Önüne düşen saçlarını eliyle arkaya atıp dolabından bir havlu aldı. Berat’ın hâlâ onu beklediğini görünce bu kez bağırmak yerine tek kaşını kaldırarak abisini çıldırtmayı tercih etti. “Banyoya da girmeyeceksin herhalde benimle?” Ama bu kez Berat kızmamıştı. “İstersen şampuanlarım seni güzelim,” deyip kahkaha attı Berat. Gülüşü alaycıydı. “Çabuk ol, yarım saatten fazla bekletilmeye gelemem.” Umut homurdanarak banyoya geçerken gözlerini devirdi. “Annem sanıyor kendisini sorunlu!”

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD