Emoş, "al şunu da tak başına, yani her geldiğimde illa ben hatırlatıcam sana uyuz," dediğinde bana uzattığı örtümü alıp, bir güzel başıma örttüm.
Bir şeyi de azarlamadan yapsa yav. Son zamanlarda sanki içinden bana kızıyormuş gibi hissediyorum. Dur bakalım, elbet yakında çıkar kokusu.
"Bana bak, hazır şuraya gelmişiz, bol bol dua et, çok huzurlu burası," diyince bir tek ben değilmişim o huzuru hiseden ya diye düşündüm ve bizim çenesi düşük huzur seansımı böldü yine bir anda.
Ellerimi açmışım, en güzelinden, en içimden gelerek duamı ediyorum, la bi rahat durmuyor ki.
Çenesi düştü yine.
"Kız bi rahat bırak ya! Girme kurban olduğum Allahımla arama ya!" diye hem azarlamak, hem de dürtmek zorunda kaldım.
Oyyhhh! Bi düş yakamdan ya!
Döndüm, yeniden mecburen hızlı adımlarla türbenin içinden çıkış noktasına doğru ilerliyorum, bu yine canıma vantuz gibi yapıştı.
En sevimli haliyle gülümseyip, "kız Aras'la yeniden bir araya gelmek içinde dua edeydin, bak önümüzde sünnet var.. barışırsınız belki de ha!" demesin mi?
Oyyhhh! Allah'ın mübarek kulunun yattığı yerde şeytan dedi ki, şuna bir yer aç, hiç bekleme göm hemen, kapat üstünü toprakla, o toprağı çabuk çöksün diye de çık kıçınla üstünde hoplaya, zıplaya tepin, dik başına da mezar taşını, yaz üstüne de koca koca harflerle hemide çift tırnak içinde, "NE GELDİYSE BAŞINA AHANDA BU DÜŞÜK ÇENESİNDEN GELDİ- RUHUNA FATİHA!"
Hööhhh be!
İki saniyede ne hayal kurdurdu bana ya.. kendimede şaşırdım la.
Şimdi anlaşıldı bunun karın ağrısı.. boşuna değilmiş onca ısrar. Aras efendiyle barışaymışım da dua edeymişim de... breh breh breh!
ula beddua ritüeli düzenlemediğime şükretsin o sırık be! Bir de dua edecekmişim onunla barışayım diye. O uyuz çocuklarımın babası olduğu için dua etsin asıl! Ben ne dua etcem be! Allah Allah ya!
O dua etsin oo! yoksa ben bi tane vudu bebeği alıp, o iğneleri Allah ne verdiyse nereye denk gelirse sokup çıkarmayı, geber pislik demeyi de çok iyi bilirim, o da oturduğu yerde yandım Allah diye bas bas bağırırdı ne güzel!
Oyyhhhh!
İki dakka da kurduğum hayalle içimin yağları eridi be.. sanki karşımda pirzola varmış gibi ağzım sulandı yav! Oyyhhhhhşşş!
Hayalden kopup çıkışa giderken yine yanıma yaklaşmaya başlayan benim deliyi görünce yine içimden kızdım ona.
Ha siktir Emoş!
Tövbe tövbe ya! İçine etti, sıçtı bıraktı yav bütün huzurumun be!
Kendimi zor attım dışarı... örtüyüde sıyırdım başımdan boynuma.. durduk yere sinirimi bozdu ya.. hemen çantamdan paketimi çıkarıp, içinden bir sigara aldım, hiç beklemeden yaktım. O domuzun oğlu istedi diye bırakmıştım, yine onun yüzünden başladım bu merede de ama bırakacağım yine.
Devasa çınar ağacının altında dikilip, bizimkilerin tek tek dışarı dökülmesini izlerken, kafamı dağıtmaya çalışıyordum ki birde ne göreyim... ahh Birce... yine oturmuş iki bacağının üstüne, şu üç renklilerden bir kedi seviyor yav ve ben beklemeye koyuldum. Haaah! El çantaya gitti, kuru mama çıktı, kedinin önüne bırakıldı.
Şaşırdım mı?
Yooo!
Alıştım artık bu kızında o hallerine.. kalktı yerden, pantalonunu temizlemeye koyuldu, başını kaldırıp karşıya bakınca beni gördü. Mahçup gülümserken, "ne yapayım?!" der gibi omuzlarını kaldırıp indirdi. Bende ona gülümsedim ve gözlerim türbeden çıkan bizim azılı çeteye kaydı.
"Kız iki dakkada nereye kayboldun?" diye soran ve ilk önce yanıma gelen Emoş'a en tersinden bakışlar attım. Anladı tabii, pıstı hemen ve şükür sustu. O sustu da ben hiçbirine kırgın, kızgın kalamam ki. Üzüldüm şimdi de. Örtümü boynumdan çekip, sirkeledim şöyle bir, katlayıp Emoş'a uzattım. "Teşekkür ederim abliş," dediğimde rahatladı ve gülümsedi. Sarıştık birbirimize.. Ümit abla da dahil, kızlar şaşkın bize bakıyorlardı..
"Noldu gene kız size sevgi pıtırcıkları?" diye soran kızıl kafa Ebruşuma gülümsedim ve "arkadaş çok ama çok sevdiğim biri içinde dua et diyiverince acık benimkiler geldi," dediğimde hepsi de anladı tabi ve Ümit abla, "ah seni Emoş... hiç boş durma çocuğum sen," diyince, "can çıkar huy çıkmaz ana kraliçem," dedi Emoşum ve hepimizi güldürdü.
Ohhh!
Ziyaretimiz de kazasız belasız yapıldı, her türlüsünden edilen, gönülden dile, dilden dudaklara dökülen dualar muhatabına, yaradana sunuldu ve yeniden içimi kaplayan o huzurla oradan ayrıldık.
Şöyle mi gitsek, böyle mi çıksak derken birazda oraları gezinip, birkaç tülbentti, şaldı, tesbihdi, dua kitabıydı alındıktan sonra o her zaman ki iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıktan sıyrılıp, soluğu Altın Boynuz dedikleri Haliç'in o etkileyici manzarasına karşı Pier Loti'de birleştirdiğimiz iki kare masada çaylarımızın eşliğinde meşhur İstanbul simidinin tadına bakarken bulduk kendimizi ve bir an ister istemez düşündüm.
Her yere Aras ile giden biz, ikimiz buraya gelip şöyle Haliç'e karşı bir kez bile çay içmedik. Kısmet olmadı. Hatta bir keresinde "aşkım ya, bu pazar Pier Loti'ye gidelim mi?"'diye soruşu, o tatlı sesiyle kulaklarımda yankılandı şimdi. "Olur gidelim aşkım," demiştim ama geçmiş gün, her nedense gelememiştik buraya... ve ben ne diye şimdi bunu, onu düşünüyorum ki? Acaba ara sıra olsa da o da beni düşünüyor mudur?
Amaan Ömo! Yine bağladın duygusala!
Ne düşüncem onu be.. uyuz herif!
"Ne iç çektin öyle canım benim?" diye soran Ceroydu ve o sorana kadar ben iç çektiğimin hiç farkında değildim.
Öyle mi yapmışım yav?
"Yok be ne iç çekmesi, sana öyle gelmiş," dedim. Ne diyecektim ki başka?
"Yav he he iç çekmedin, bizde duymadık zaten," diye atladı Emoş. Durur mu hiç? Dursa zaten kıyamet kopuyor demektir.
"Kız bana bak, öyle iç çekmeleri bırakta üç ay sonra yapacağız dimi sünnet düğününü?" diye soran Emoş'un bugün akıllanmaya hiç niyeti yok, anlaşıldı.
"Ya ne gerek var sünnet düğününe, evde bir mevlüt okuturuz biter gider. Ne aziz pipiymiş arkadaş, kesiliyo diye hayde cümbür cemaat eğlencenin dibine vuralım.. yok istemiyorum ben. Zaten bizimkinin doğduktan bir süre sonra sünneti oldu, bitti.. hiiç uğraşamam öyle düğündür, dernektir. Boşver, biz eski usül yaparız. Kapa bu konuyu, sanki konuşacak başka bir şey yokmuş gibi kazıyosun beni sünnette sünnet diye ya!"
"Sus kız! Valla alırım şimdi seni ayağımın altına ha! Dile bak papuç kadar.. ay ne laf saydın be! Çenen çekilmesin senin," dediğinde uyuz oldum Emoş'a.
"Hiçte bile dilim öyle papiç kadar değil... gayet de mantıklı konuşuyorum," dedim ama hepsi kahkahayla gülüyordu ve ben ne olduğunu hiç anlamadım.
Oyhhhhh!
Sünnet diye diye en başta Emine sıyırdı kafayı, yanındakilerde ona yarenlik yapıyor ve ben aptal aptal onlara bakıyorum.
"La olum neye gülüyosunuz, birinin kıçını açıkta mı gördünüz?" diye sorarken etrafada bakınmayı ihmal etmiyordum.
La yoksa bi yerlerde cidden birileri bir halt mı ediyordu ve ben bunu kaçırdım mı ya?
Uyyhhhh!
Hala gülüyorlar ya!
"Dilin ne kadar uzamamış, nolur bir daha söyle," dediğinde Cero, ben de saf saf, "papiiç!" dediğim an aydım ya!
"Ehh normaldir, körle yatan şaşı kalkarmış," dedi Cero ve ben önce kendime, sonra hepsine çok sinir oldum.
Ah o papiçten ben ne çok çekmiştim ve şimdi aynı şeyi yine ben yapıyorum.
Gülmeye başladım bende.. hemde ne gülmek... ve gülerken için için ağlıyordum aslında ama onlar, bu gözyaşlarını hiç görmediler, göstermemeyi öğrenmiştim. Gülerken onlarla, aylar öncesine gittim... gitmez olaydım. * * *
~~ 23 EKİM 2023~~
Kulağımda min argis çalıyordu ve biz Boğaz Köprüsü'nden geçiyorduk.. o kahvaltıya gittiğimiz anı neden şimdi yeniden burda, oturduğum şu koltukta yaşıyorum ki ben? "Ne olursa olsun beni bırakma!" diyordum sanki ben ona.. oda "son nefesime kadar" diyor bana ama bırakıp gitti beni... gitmişti gerçekten.
'İnanayım mı şimdi ben buna?'
Kollarımın arasında uyuyup kalan kuzuma baktım ama göremiyorum ki yüzünü.. göz kapaklarım sanki içine su zerk edilmiş gibi şişmiş, ağırlaşmış... gözlerime bir bulut, simsiyah bir bulut tüm ağırlığıyla, acımasızlığıyla çökmüş ve sürekli ortalığı talan eden, yıkan, sele boğan şiddetli yağmur damlaları gibi gözyaşı döktürüyor bana.
Gitti ya!
'Gerçekten bırakıp gitti mi beni?'
'Olacak iş miydi şimdi bu?'
Oturduğum koltuktan kucağımdaki Öykümle kalktım ve onu yatağına bıraktım.
Deli bir baş ağrısı tüm alnımı kaplamıştı ve resmen saç diplerim can çekişiyordu.
Kızların her biri durmadan arıyordu. Adım gibi emindim, hepsi tek tek birazdan düşecekti buraya ve ben niye yalnız kalmak istiyorum ki? Oysa varlıklarına ne çok ihtiyacım var!!.
Yok ya! İnanmıyorum!
Öyle benden hemen vazgeçmez o ya!
Çocuklarından hiç vazgeçmez.. ama o kapıdan çıkıp giderken ki bakışları neydi öyle Allahım?
Oyyhhhh!
Koca bir öküz oturdu yüreğime adeta.
Nefesimi zorluyor sanki.
Asla yapmam dediğim şeyi yapıyorum, yapmaya niyetlendim. Mutfağa giderken yine telefonum çaldı. Baktım.. Aras ya Aras arıyor, kalbimin vuruşları anında değişti.
Resmen nefes almamı engelliyor. Öyle deli gibi çarpıyor ki bedenim titremeye başladı.
Açtım ama bir şey diyemiyorum ki! Sadece hıçkırığımdı onun kulağına çarpan!
"Ne yapıcam ben seninle haa! Ne yapacağım cevap veeer!" diye deli gibi bağırdı.
'Allahım bir şey söylemeliyim ama ne?'
"Araaas!" dememle telefonu kapadı yüzüme. Anladım ya.. dönmek ya da dönmemek için kendisiyle mücadele veriyor ve çok çaresiz hissediyor. Tıpkı benim gibi..
offff yaa!
Ümitlenmeli miyim? Bilmiyorum ki! Çok büyük yara açtım ikimizin de kalbine.. yine telefonum çalıyor. Gonca arıyor şimdide..
Açtım çaresiz..
"Ya ablaa! Neler oluyor Allah aşkına.. Aras aradı... boşanma falan zırvaladı.. anlaşmalı olacak, tek celsede bitir dedi bana ya! Ne demek abla ya? Bu nasıl olur şimdi durduk yere böyle? Çıldırmış gibiydi. Bas bas bağırdı durdu. İhanet dedi... ne ihaneti abla ya?"
Kaldım öyle telefon kulağımda... sadece ağlıyordum, bütün bedenim, benliğim, kalbim, ruhum, düşüncelerim sarsılarak ağlıyordum.
"Gonca ben iyi...."
Sonrası yok!
Gözlerimi açtığımda yatak odamdaydım ve kızların hepside başımdaydı. Aras'ta gelmişti. Odamızın balkon kapısının önünde durmuş, camdam dışarıya bakıyordu ve benim etrafımda her şey son hızla dönmeye başladı.
"Canım iyi misin?" diye sorduğunda Ceren, gözlerimi kapadım ve onun sesini duydum.
"Hepiniz çıkın dışarı!"
Sesi hiç olmadığı kadar sert, soğuk hatta buz gibiydi. Çok kızgındı.. bunu ona bakmadan, gözlerim kapalıyken bile hissedebiliyordum. Kızlar itiraz etmek için seslerini yükseltseler bile artık onlara nasıl bakıyorsa hepsi tek tek çıktı odamızdan. Adım seslerini duyuyordum.
Onu daha önce hiç bu kadar kızgın görmemiştim ve anlayamıyordum. Bu kızgınlığı bana mıydı, yoksa kendisine miydi?
Yanıma yaklaştığını hissediyordum.. geldi, geldi ve yatağa, yanıma oturdu. Ellerimi tuttu ve beni yattığım yerden yavaşça kaldırdı, kendisine çekti.
Sarıldı bana, hemde sımsıkı.. yine teninin kokusu burun boşluğumdan içeri girip, ciğerlerimi doldurdu.
Ohhh!
Nefese kavuştum sanki! Ve aklıma Birce düştü bir anda ve onun yalnızlığı.
'Ah Bircem... sen nasıl dayandın onsuzluğa! Bak ben kaç saat onsuz kaldım bilmiyorum ama kaldıramadım. Onun gidişiyle soluğumda gitmiş sanki! O teninin kokusunu duyunca yeniden nefese kavuştum ben,'
"Niye beni böyle çaresiz bırakıyorsun sen ha niyee, nasıl düşünürsün seni aldattığımı nasıl ha? Yaşadığımız onca şeyden sonra, seni sevmekten bir an olsun vazgeçmeyen şu kalbimin başkasına akacağına nasıl inandırırsın kendini söylesene bana? Benim gözlerim nasıl başka bir göze düşer, tenim nasıl başka bir tene değer ha aşkım? Bu kadar karaktersiz, saygısız, sevgisiz birimiyim ben ha Ömrümcem... niye düşünürsün böyle olmayacak bir şeyi? Ben ne yapacağım şimdi? Öyle bir arafta bıraktın ki beni dönsem dönemiyorum, gitsem gidemiyorum, kalsam kalamıyorum! Ne yapacağız biz şimdi ha benim sevdiceğim, ne yapacağız?"
"Araasım!"
"Abla, abla korkutma beni kurban olayım ya aç gözlerini!"
Allah Allah! Aras nereye gitti? Şimdi yanımdaydı, sarıldı ya bana! Gonca'nın sesi bu ve gözlerim çok yorgun... açmak istemiyorum ki!
"Ne oldu böyle ya Gonca...tut şunu kaldıralım yerden,"
Bu seste Ceren'in..
"Bilmiyorum abla ama kötü bir şeyler olmuş. Benimle konuşurken iyi dedi kaldı, sonra bir gümbürtü koptu.. Allah'tan eve yakın marketteydim.. anahtarınıda hep yanımda taşıyorum ya, koştum geldim, açtım kapıyı girdim içeri ne göreyim, burda düşmüş bayılmış.. onu aradım, telefonu kapalıydı. Bende hemen seni aradım."
Gözlerimi araladığımda ikisinin de yerde yatan bana korkuyla baktıklarını gördüm ve aynı anda kapının kilidinde dönen anahtar sesini duydum. Kalbim bir kez hızla göğsüme yumruk attı. 'Aras mıydı gelen?'
"Kııız nolduuuu?"
Yok...değilmiş! Emine'ymiş gelen. Boş bir umutmuş, yanılmaymış benimkisi ve o gördüğüm, bana sarılan, arafta kaldığından söz eden Aras'ta bilinçaltımın bir oyunuymuş meğer..
Birkaç kez kırpıştırdığım gözlerimi nihayet açtım. Açamaz olsaydım keşke. Üçününde yardımıyla o bayılıp kaldığım halının üzerinden kalktım, beni geniş koltuğumuza oturttular. "Uzan istersen," dediler. Alt dudağımı deli gibi ısırırken başımı hayır anlamında salladım. Ağlamaya başladım yine. Gözlerime kum taneleri batıyordu sanki.
Biliyordum, kızların üçüde benden bir açıklama bekliyorlardı ama konuşmaya, anlatmaya, anlatırken de her şeyi yeniden yaşamaya ne gücüm, ne halim kalmıştı. Çok bitkindim ve tam bu anda içerden Öykü'nün ağlama sesi geldi.
'Niye böyle acı cı ağlarki bu çocuk... yoksa sana mı öyle geliyor Ömür?'
Az öncesinde parmağının ucunu dahi oynatmaya hali kalmayan ben, bir anda başım dönüyor olsada yerimden fırladım, kızımın odasına koştum. Onu yatağından alıp, hemen koltuğa oturdum. Göğsümü çıkarıp, acıkmış aranan bebeğime uzattım. Birkaç kez çekti ve sinirlenip bastı yaygarayı.
"Al annecim işte.. ineğin geldi," dedim yeniden mememin ucunu verdim, kaptı deli gibi çekti, çekti yine bırakıp ağlamaya başladı.
"Allah Allah noluyo kızım ya? Niye emmiyorsun ki?" dediğimde aklıma göğüs ucumu sıkmak geldi. Sıktım... yok! Tek damla süt yok ama yanında müthiş bir ağrı başladı göğsümde.. diğerini denemek için sağ göğsümü çıkarıp ucunu sıktım yine... yok ya süt müt yok! Yok olmuş sanki.
'Sütüm mü çekildi benim ya?'
Korku düştü içime ve kızın ağlaması git gide daha arttı. Açtı, biliyordum ama sütüm yoktu ki. Çocuğumun git gide yükselen ağlama sesini duyan kızlar odaya doluştu, aksi gibi beni öyle içerde baygın görmek zorunda kalan oğlumda korkmuş, sürekli ağlıyordu. Kucağındaki Urasımı Emoş'a veren Ceren, yanıma otururken çok tedirgindi.
"Tatlım ne oluyor, niye emmiyor ki?" diye sorduğunda yeniden ağlamak üzereydim.
"Sütüm yok Ceren, gitmiş!" dedim çaresizce. Korkumla daha çok ağlamaya başladım. Ne yapacağımı şaşırdım. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamadım ki!
Ceren, kızımı alırken kucağına, "tamam kuzum sakin ol.. arada böyle olur, sen yeter ki sakin ol. Bak biz burdayız, bakıcaz bir hal çaresine," dediğinde anladım ya... bir anda yaşadığım o korku, hüzün hormonlarımı alt üst etmişti ve bedelini daha şimdiden ödemeye başlamıştım. Kendimden de, Aras'tan da nefret ediyordum.. ve sakinleşmek şurda dursun, yavaş yavaş içimde delice bir öfke birikmeye başladı ve tutamadım kendimi. Hala ağlayan oğluma, "kes sesinii!" diye deli gibi ilk kez bağırdım ve anında pişman oldum. Neye uğradığını şaşıran oğlum yüzünü Emoş'un boynuna gömerken, korkuyla hıçkırmaya başladı. Fırladım yerimden, Emoş'un kucağından kaptım oğlumu. Yüzünün her noktasını öpücüklere boğarken, sürekli "özür dilerim oğlum, çok özür dilerim.. anne seni çok seviyor annem," dediğimde hemen o minicik kollarıyla boynuma sarıldı. Yine onu azarlayana sığındı. Kalbim çok acıyordu, oğlum susmaya başlamışken, ben deli gibi ağlıyordum.
Ne yapacaktım ki ben?
Allahım niye böyle çaresiz hissediyorum ki ben? Çocuklarımla sanki yarım kaldık biz!
Aras yok... gitti ya gitti ve Uras, akşamın dört gözle gelmesini bekleyecek, babasını bekleyecek... ne diyeceğim ki ben? Nasıl anlatılır, nasıl denir ki baba yok, gitti diye?
Uras, biraz olsun sakinleşirken, Ceren'in kollarında sallanınca uyumaya başlayan kızıma dönüp baktığımda içim çok acıdı. Aç açına uyumuştu ya!
'Offff Ömür offff... Araaaas... bize ne diyeyim ki ben?"
İçimde volkanlar, yanardağlar kaynıyordu sanki. O ruh halimle içerde kalan telefonuma koştum.
Parçalara ayrılmış telefonum, sehbanın üstünde duruyordu.
Ayyyyy!
Delireceğim şimdi ya!
Kızlarda peşim sıra salona geldiler.
"Emoş, lütfen Uras'ı uyutur musun yada karnı açsa doyur nolur?"
"Gonca ver şu telefonunu bana... çok sevgili kocamı arayacağım," dedim tüm öfkemle.
Goncam'ın bana uzattığı telefonu kaptığım gibi soluğu yatak odamda aldım.
Oyyhhhh!
Hemen tuşladım numarasını. Aklımda kayıtlı birkaç numaradan ilkiydi. Arama tuşuna bastığımda direk kulağımda aradığınız kişiye ulaşılmıyor mesajı ötmeye başladı.
Ya gerçekten delireceğim ama şimdi!
Ulan başımıza bir iş gelse sana nasıl ulaşacağım ben Allah'ın belası herif?
Tüm çaresizliğimle, tüm tükenmişliğimle yatağın kenarına yere çöktüm kaldım. Dizlerimi kendime çektim. Deli gibi ağrıyan başımı, alnımı dizlerime dayadım. Ağlıyordum ve Aras, uzun çok uzun zaman sonra beni ilk kez böyle ağlatıyordu. Şüphelerle beni kıvrandıran kendisiyken, sırf zamanında beni uyarmış diye ve sırf ben onu dikkate almadım diye böyle bir ceza kesilir mi ya?
"Ulan Allahsız... hadi bana acımadın, şu çocuklarada mı acımadın ya? İlk günden ne hale düştük ya... Allah benim belamı versin!"
"Vermesin aşkım!"
"Git başımdan ya... yine mi bayıldım ben ya... sütümde gitti.. Öyküm daha üç aylık ya... onun benim sütüme ihtiyacı var ama.. ne yapacağım ben şimdi? Aç karnına da uyudu... off Allahım ya... sen merhamet et bari nolur? Bırakma yine beni bana ya! O gün bıraktın, bıraktın... sonra merhamete geldin, o kuluna kendi kafasını sıktırdın... ben hiç unutmadım o anı Allahım... unutamadım... mış gibi yaptım.. sen biliyorsun içimi benim.. kolay mı düşmanında olsa birinin kendisini öldürdüğünü görmek ve bana hep Aras'ı çağırttın.. geldi de sonunda... ama bak şimdi gelmiyor... bıraktı beni ya.. bari sen bırakma... sütümü geri ver bana ya!!! Lütfen ama ya lütfen Allahım,"
"Geldim aşkım."
Başımı kaldırıp kapıya baktım. Kimse yoktu. Aklım yine oyun oynamaya, onun sesini duyurmaya başlamıştı.
"Susturma beni yine Allahım!!! Lütfen... iki çocuğum var benim artık... lütfen susturma!" * * * * *