Bölüm 1 Ah huzur! Ne çok özledim seni ben?!
~~YEDİ AY SONRA~~
~~17 NİSAN~~
"Anne tamam ya tamam, vapuru kaçırmayız ya! dönüşte Cero ile gelip alacağız çocukları, birazda onları dolaştırırız işte,"
"aa benim gel geç akıllı kızım... madem Pier Loti'ye gidecektiniz, ne diye burda kalmadın, çocukları bıraktın?"
"Ya anne, iyi misin sen? dedim ya son anda vazgeçtik Büyük Ada'ya gitmekten, döndü iş Pier Loti'ye.. e akşam dönüştede sana uğrayıp Cero ile alacağım çocukları, hatta belki tüm kızlar geliriz vakit geç olmazsa. Emine başımıza Eyüp Sultan'a gitme işini çıkardı. Gitmezsek alayınızı yakarım dedi. Önce oraya gitcez ziyarete, sonra da yukarı çıkıcaz işte mezarlık yolundan. Hadi kapat ya! Valla kızlar gelecek şimdi, öptüm," dedim ve resmen kadının suratına telefonu kapadım ya!
Oyhhhh!
Bu kadının bu telaşlı halleri beni deli ediyor.
Uyyyhhh!
Cero arıyor!
"Kız bana bak, bu kezde telefonu yüzüme kapatırsan valla külahları değişiriz Cero, ona göre!" dedim telefonu açar açmaz.
Ohhh! Mal gibi kaldı öyle! Uyuz oluyorum şu alışkanlığına ya!
"Yok tamam, kapamayacam aşkitom.. aşağıdayız, seni bekliyoruz.. hadi koş gel!"
"Taam..."
Yaptı ya yine yaptı. Lap diye kapadı telefonu yüzüme ya! Şimdi de ben mal gibi telefona bakarken buldum kendimi.
Uyyhhh!
Bekliyolar mı beni?
Ammaan!
Ben daha giyinmedim ki!
Koşturmacanın dibine vurdum.
Ayyhhhh!
Elbisemin önünü arkasına giyinmişim ya.
Oyyhhhh!
Allahım kendimle yarışıyorum şu an.
"Ya nerdesin saaaat!" En son nerde görmüştüm ya?
Hah! Hatırladım. Sanki tv ünitesinin çekmecesine atmıştım kızın elinden kapıp.
Ahh evet ya burdaymış.
Dur kız, şu kenarı kıvrık şey de ne?
Çekmecenin en tabanında altta kalmış bir şey var, çektim aldım. Bok vardı gözüme ilişti.
Uyyyhhh!
Aras ve benim bir resmim.. düğününe gittiğimiz bir arkadaşının o düğün salonunda masada çekilmiş bir resim.
Geçti, gitti!.. mazi oldu... bitti gitti işte!
Üzgün müyüm?
Hayır!
Çok ama çok kızgınım... ve gözümle göresim yok onu!
"Yalanının içine tüküreyim Ömür! Ne çok özledin aslında!"
Defol git... beni sinir etme salak Ömür!
Hiçte özlemedim...
Geçti borun pazarı... sürsün eşşeğini nereye isterse.. benden uzak, kime istiyorsa ona yakın olsun pis domuz! * * *
Aşağıya indiğimde bizim ekip tam kadro hazırdı ve beni bekliyorlardı.
Ohhh! Mis gibi nisan havası... içim ısındı gelen baharla..
Hemen ön taraftaki kapıyı açtım ve kendimi dar attım koltuğa.
Cero ve diğerleri pis pis gülüyorlar. Çok sinir oluyorum şu an hepsine.
"Ne gülüyonuz olum? Kız Cero, ben seni uyarmadım mı? Niye kapıyosun o telefonu lap diye yüzüme?" dediğimde bastı kahkahayı.
Eh son gülen iyi gülermiş.. önceden kapağını açtığım ve yan tarafıma gizlediğim nefret ettiği gül suyunu bir anda ortaya çıkarıp, ellerine yüzüne fırlattım.
Ohhhh!
Kaldı öyle ve gülen şimdi bendim. Demiştim, uyarmıştım ama. Ohhh şimdi uğraşsın o kokudan arınacak diye!
Pis pis, ters ters bana baktı ben kahkaha atarken!
"Kaşınmasaydın!" dedim.
"Ben güzel kaşıyacağım seni, yazdım bunu bir yere," dedi ve o gözlerindeki tehtidi ben daha önce hiç görmedim.
Uyyhhh!
'Tırstın mı Ömo'
Yooo! Kiiim? Been!!
"Ya açın şu camları laa! Sanki cenazeyizde üstümüze gül suyu döktü bu uyuz?" diyen Ceren'den başkası değildi.
Ehh! Biraz abartmış olabilirim. Elimde tuttuğum gül suyu şişesine baktım.
Uyyyhh!
Yarısından fazlasını dökmüşüm be!
Ehh olmuşla ölmüşe çare yok!
Buram buram gül suyu kokarken aracın içi ve arkadakiler fenalık geçirmek üzereyken, Cero bana bakıp küfür ederken, ben Ömür Sencer uzun zaman, çok uzun zaman sonra böyle gülüyordum.
Arkamızdaki araçtada Gonca, Ebru ve Birce vardı ve bizim aracı takip ediyorlardı.
Nasıl olduysa sessiz kalmayı başaran Emoş patladı sonunda. "Kız Ömo, patlatsana yavrum Adalardan bir yar geliri ya!" diyince durur muyum? Hoş ada işi yatmıştı ama olsun. Hemen şakımaya başladım yanık bülbül gibi.
Kızlar ve demirbaşımız Ümit ablamız, alkışlarıyla tempo tutmaya başladılar bile.
Ohhhh ya!
Seveyim şu Goncamın aklını. "Adaya gidemiyorsak, başka yere gideriz," dedi ve ne iyi akıl etti şu Pier Loti'ye gitme işini. Küçük çocuğu olan ben, Ebru, Gonca ve Birce sepetledik çocuklarımızı ya annelerimize yada bir bakıcıya, buluştuk işte.
Uzun bir aradan sonra bu kez Birce'de bizim ekibe dahil, gidiyoruz yine hep beraber biraz hava almaya, bahar mevsimini karşılamaya.
Mis gibi bahar havasında, erguvanlar basmışken, İstanbul'u biz Eminönü vapuruna koşturacağız. Aslında arabalarla da gidebilirdik ama trafiği düşününce, birde biraz nostalji yaşayalım isteyince karar verdik vapurla karşıya geçmeye.
Nedir ya, yakında tuvalete de arabayla gideceğiz, amman ağır aziz kıçımız üzülmesin!
Pehhh!
"La iki adımlık yer, ne diye arabayla gidiyoruz vapura," dediğimde, hepsi bana ters ters bakıp, "sayende geç kalmamak için," dediler.
Sustum tabii.. nolmuş yani zaman algımı hala düzeltemediysem... Allah Allah ya!
Uyuzlar... ama çok seviyorum onları, iyiki varlar ya, iyiki varlar..
Uyyhhhh!
Yine duygusala bağlayacağım.
Uzun zaman sonra sanki prangalarımdan kurtulmuş gibiyim. Çok ama çok iyi hissediyorum kendimi. Hala alışma sürecindeyim Ömür Sencer olmaya. Bazen bazı işlemler için adımı soy adımı sorduklarında bir an dalıp Ömür Saygın diyorum, sonrasında hemen toparlayıp "Sencer, Saygın yok artık!" diyorum. Bir an kalbim sızlar gibi oluyor ama anında o deli öfkem, kahrolası o sızıyı yakıp, yıkıyor, yutuyor.
Asla affetmeyeceğim onu. Beni boşadı ya, o gururuna yenildi ya... kapımda gelip yatsa dönmem bir daha ona... yaşadıklarımı, içime attıklarımı bir ben biliyorum ve sonrası o karanlık günler... ilk ve son kez şüphelenmemin bedelini çok ağır ödettirdi bana.
Pişman olduğu da yok, yokta işte Uras'ım çok düşündürüyor beni.
Aman neyse ne!
Bugünü kendime ayırdım, kendime söz verdim.. bugün göz yaşı yok, bugün içimi karartma yok, bugün onu özl... yok işte... bugün sadece bencil, bir günlüğüne bencil Ömür var..
Bu kadarını hak ettim ama ben ya... valla hak ettim! * * *
Ohhh o mis gibi tatlı rüzgarda adım attık ya vapura, çok hoşuma gitti be. Valla içim açıldı ya! Vapurda olupta böyle Kadıköy'e denizden bakmak, İstanbul'un kıyılarını izlemek büyük keyif. Şansımıza da eski tip vapur denk geldi ya değmeyin keyfime. Vapurun yan tarafına sıralandık yine inci taneleri gibi. Güneşte bir tatlı vuruyorki yüzümüze. Pırıl pırıl mavi denizide ışıklara boğmuş.
Birce, Emoşla aramızda ve benimki kıza ahiret soruları sormakla meşgul. Kızda garibim, süklüm püklüm, utana sıkıla sorularına cevap veriyor.
Yok mutlular mıymış?
Yok Alptekin uyuzu yeni hayatına alışmış mıymış?
Yok, Alp yeni evi sevmiş miymiş?
Yok Alptekin'i işten çıkmama konusunda ikna edebilecek miymiş?
Yok ikinci çocuk ne zaman olacakmış?
aaa öyle tek çocukla olmazmışmış, tek çocuk paylaşmayı bilmezmişmiş,
Domuz kaynanası ne yapıyomuş, sakın onu affetmeyeymiş!
"Ayyyhhh! yeter Emoş, kızı soru yağmuruna tuttun ya! Sanane be!" diye çıkıştım en sonunda ona.
Offf be! İçim kıyıldı bu sorulardan ya, içim kıyıldı.
"Kız Birce... sende saf saf cevap veriyorsun her soruya... aaa ne bu be! bi kendinize gelin, izleyin şu manzarayı!" diye onada çıkıştım.
Allah Allah ya!
Ümit abla, kafayı eğip bana baktı, çaktı kaş göz işareti, "noluyor?" babında. Omuz silktim bende ve Emoş'u başımla işaret ederken, elimi Emoş'a göstermeden "bu da yiyik!" İşareti yaptım.
Güldü Ümit ablam, başını ah ah der gibi salladı.
Ne kadar geçtiğini anlayamadığım vapur seyahatinden sonra kendimizi Eminönü'ne attık ve ver elini otobüs. Bindik, bastık akbilleri tek tek. Ümit ablayı hemen oturttuk boş bulduğumuz bir koltuğa.
Özlemişim otobüsle bir yerlere gitmeyi ya! Aslında hiç istemediğim halde Aras efendi bana bir araba aldı ama inat değil mi kullanmıyorum.
Neymiş, çocuklarla gideceğim yerlere rahat gideymişim?
Ne çokta düşünürmüş beni! Pis yalancı!
Aslında beni düşündüğü de yokta, işte çocukları zorluk çekmesin. Asıl derdi o... bilmiyorum sanki. Bende gerçekten çok gerekmedikçe kullanmıyorum işte o aracı, kullanmamda. Eksik olsun!
Durak durak ilerlediğimiz otobüste yine nerden geldi aklıma ya!
Emine, "kız bana bak başına örtü aldın dimi?" diye sorduğunda düşüncelerimden sıyrılırken, dudaklarımı ısırdım.
Tühh ya! Cidden unutmuştum ve utanarak baktığımda Emoş'a bilmiş bilmiş birazda sanki kızmış gibi gülümsedi.
"Ey yavrum eyy! Ömrüm kıçını toplamakla geçecek...tahmin etmiştim, demiştim bu kız kesin unutur diye.. aldım ben, senin içinde yanıma aldım," dediğinde rahatladım.
"Amaan, nolmuş unuttuysam, orda bir sürü yerde satıyolar, alırdım işte bir tane ordan," diye de kuyruğu dik tutmaya çalıştım.Zeytinyağıyım ya ben, illa suyun üstüne çıkıcam!
"Olur mu kız öyle yeni aldığın şeyi yıkamadan, ütülemeden kafaya takmak.. tozlu mozludur onlar!" dedi ters ters.
Uyyhhh!
Unutmuşum bunun titizlik hastası olduğunu.. Ümit ablayla yarışır dururlar.
Demedim bir şey, detirtmezde zaten. Nihayet ineceğimiz durağa geldiğimizde otobüs durunca, orta kapıdan şen çocuklar gibi döküldük kaldırıma. Ceren yine Ümit ablaya yakın markajda. Bende Birce'nin koluna yapıştım. "Ayrılma yanımdan," dediğimde gülümsedi yine tatlı tatlı. Kız kardeşim olsa bu kadar severdim. Gözümden sakınıyorum onu. Alptekin de bana bir defasında, "seninle her yere gözüm kapalı gönderirim onu," dedi ve durur muyum hiç, bende lafı hemen yapıştırmıştım. "Oğlum ağır gel... sen yokken o üç yıl yalnız yaşadı.. ne bana ne de bir başkasına ihtiyacı var onun bir yerlere tek başına gitmek için.. sen bize gölge etme, başka ihsan istemez," dediğimde bir an bozulsada haklı olduğumu biliyordu ve o bunu unutmak istesede gerektiğinde gözüne sokuyordum, sokmaya da devam edeceğim. İçimde bir yerlerde en az Aras'a kızgın olduğum kadar kızgınım ona. Birce'yi ezmeye kalkarsa kale gibi dikilirim valla karşısında. Hoş öyle bir şeyde yaptığı yok şimdi çocuğun Allah'ı burda, kendi yok ama işte.. ahh o işteler. Neyse....
Eyüp Sultan, her zaman olduğu gibi yine çok kalabalık ve ne zaman buraya gelsem, içimi kaplayan o huzur geldi yerleşti yine kalbime..
Ahhh huzur! Ne çok özledim ben seni?!! * * * * *