13 Bölüm. "Hazır mısın?"

2192 Words
Bir hafta sonra İpek Bir hafta nereden geldi geçti, hiç anlamadım. Bu bir hafta boyunca Kara gözüme hiç gözükmedi. Yaptığı eşeklik için bir özür bile dilememişti. Eşeklik bile az kalırdı onun yaptığına kıyasla. Olanlardan sonra her şeyin üzerine bir de bu sessizlik eklenince, içimdeki öfke iyice büyüdü. Sanki yokluğuyla beni cezalandırıyordu ya da kendi hatasını görmezden gelmeye çalışıyordu. Ama ne değişirdi ki? Kara, yine bildiğini okurdu. Hastaneden çıkarken Cemil doktoru gördüğümde Kara aniden araya girip konuşmuştu. "İpek’in nişanlısı," demişti gururla. O an Kara'ya öyle bir baktım ki… İnanamıyordum. Bu sözleri gerçekten o mu söylemişti? Beni fahişe gözüyle gören, değersiz bir eşya gibi davranan adam, şimdi karşıma geçmiş ve kendini nişanlım olarak tanıtıyordu. İçimde hem şaşkınlık hem de tarifsiz bir öfke vardı. "Memnun oldum," dedi Cemil doktor, mütevazı bir gülümsemeyle. Bakışlarını Kara’dan bana çevirdiğinde, onun sıcaklığı beni biraz olsun rahatlatmıştı. Ama o an, kolumdaki Karaya ait elin baskısını hissettim. Sanki beni bırakmamaya, kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Öyle sıkıyordu ki canım yanıyordu. "Nasılsın, İpek? Herhangi bir sorun yoktur, umarım," diye sordu Cemil doktor. Sesi her zamanki gibi sevecendi. Cemil doktor, benim böbrek ameliyatımı yapan kişiydi. O dönemde beni abimden sonra en çok destekleyen insandı belki de. Ama Kara’nın bu gerçeği bilmesini istemiyordum. Onun karısının ölümünü hâlâ benim yüzümden olduğunu bilmediğini biliyordum. Eğer böbrek konusunu öğrenirse, bu onun elinde bana karşı bir koz haline gelirdi. Ve Kara'nın nasıl gözü kara ve acımasız biri olduğunu düşündüğümde ne yapacağını kestiremiyordum. "İyiyim, doktorum. Kontrollerimi yapıyorum," dedim, meseleyi kapatmaya çalışarak. Ama Kara’nın elinin kolumda daha da sıkılaştığını hissettim. Sinirini belli etmiyordu ama gözlerindeki karanlık, Cemil doktorun yanındayken daha da yoğunlaşmıştı. "İyi olduğuna sevindim. Bu benim kartım. Artık bu hastanede çalışıyorum. İstediğin zaman arayabilirsin," dedi Cemil doktor, nazik bir şekilde. Kartını elime tutuşturduğunda Kara’nın bakışlarını üzerimde hissettim. Bir an duraksadım, sonra gülümsemeye çalışarak, "Teşekkür ederim, Cemil doktor," dedim. "İyi günler, İpek. İyi günler, Kara Bey," dedi ve arkasını dönüp hastaneye girdi. Kara’nın kolumu daha da sert sıkışından kurtulmaya çalıştım. "Kolumu bırakır mısın?" dedim, sesimi yükseltmeden. "Ne?" dedi, şaşkın bir ifadeyle. "Canımı acıtıyorsun. Dün yaptıklarının az olduğunu mu düşünüyorsun?" "Hayır. Kasıtlı olarak yapmadım," dedi, ama sesindeki soğukluk içimi titretti. "Her neyse. Ben kendim giderim zaten," dedim ve kolumu sertçe çekip elinden kurtuldum. Kara, birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra sorusunu patlattı: "Nereden tanıyorsun bu adamı?" "Bir kere midem yüzünden hastalanmıştım, öyle tanıyorum," dedim, gözlerini kaçırarak. "Her hastasını böyle yakından tanıyıp, endişe mi duyuyor bu doktor?" diye sordu, alaycı bir tonda. "Anlamadım? O zaman durumum kötüydü. Tedavim uzun sürdü, o kadar," dedim, açıklama yapmak zorunda olmadığımı hissederek. "Bu defalık inanıyorum," dedi, ama sesindeki tehditkâr ton yüzünden tüylerim diken diken olmuştu. "Keyfin bilir. Başka zaman hesap vermem zaten," dedim, ona meydan okur gibi. Sonrasında arabaya yöneldim ve arka kapıyı açıp oturdum. Ama kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kara’nın bu tavırları, dünkü acımı daha da derinleştiriyordu. Hem fiziksel hem de duygusal olarak yorulmuştum. Ama bu yorgunluk, Kara ve benim aramdaki gerginliği daha fazla bastırıyordu. ***** "İpek Hanım, Kara Bey bu gelinliği giymenizi istedi," dedi Ayşe, elindeki büyük gelinliği odama kadar taşıyıp dikkatlice yatağın üzerine bıraktı. Bugün sade bir nikah kıyacaktık. Ne bir heyecan ne de bir mutluluk vardı içimde. Çünkü bu nikah, ne benim seçimimdi ne de hayal ettiğim gibi bir başlangıçtı. Benim hiçbir akrabam yoktu. Hayatta kalan tek yakınım abimdi, ama ona da ulaşamıyordum. Kara’nın ise kimi vardı, bilmiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, öğrenmek için çaba sarf etmeyi bile gereksiz görüyordum. "Peki, Ayşecim. Çıkabilirsin," dedim, biraz mekanik bir ses tonuyla. Ayşe sessizce odadan çıktı. Odanın kapısı kapanırken bir anlık yalnızlık hissi bütün bedenimi sardı. Bir an aynaya döndüm. Makyajım zaten yapılmıştı. Şimdi geriye sadece bu gelinliği giymek kalmıştı. Ama giymek ne kadar zor olabilir ki? Bir gelinliğin insana bu kadar ağır hissettireceğini tahmin etmezdim. "Bunu mu giymemi istiyor?" Kendi kendime konuşarak gelinliğe doğru birkaç adım attım. Parmaklarımı hafifçe dokundurup ince kumaşını hissettim. "Kafayı sıyırmış bu adam," diye mırıldandım, kendime itiraf ederken. Göğüs kısmındaki V yakayı fark ettiğimde bir süre durup bakakaldım. Derinliği o kadar fazlaydı ki, biraz daha uzasa göbek deliğime kadar inecekti. Kara’nın neden böyle bir şeyi seçtiğini anlamak mümkün değildi. Sanırım onun için hiçbir şeyin normal sınırları yoktu. Ama ben ne yapacaktım? Abim için her isteğine boyun eğdiğim gibi, buna da mecburen razı olacaktım. Gelinliğin tasarımı gerçekten güzeldi, bunu inkar edemezdim. Kumaşı kaliteli, işçiliği inceydi; tam bir sanat eseri gibiydi. Ama böyle bir açıklıkta bir gelinlik benim hayalim asla olamazdı. Sessizce derin bir nefes alıp gelinliği elime aldım ve aynanın karşısında dikkatlice giymeye başladım. Bedenime tam oturmuştu, ama arkasındaki bağları tek başıma bağlayamayacağım için Ayşe’yi çağırmak zorunda kaldım. "Çok güzel oldunuz, Hanımım. Prenses gibisiniz," dedi Ayşe, hayranlık dolu bakışlarını üzerimde gezdirirken. Gözlerindeki samimiyet bir anlığına beni rahatlattı. Başımı çevirip aynaya baktım ve kısa bir an için, o görüntüdeki kişiye yabancılaştım. Gelinliğin havasından mıydı, yoksa anın büyüsünden mi bilmiyorum, ama içimde küçük bir mutluluk kıpırtısı hissettim. Zoraki bir evliliğin gölgesinde bile insan kendini bir prenses gibi hissedebiliyordu. "Teşekkür ederim, Ayşe," dedim, yavaşça gülümseyerek. Ayşe dışarı çıkıp Işık’ın hazırlanmasına yardım etmek için kapıyı sessizce kapattı. Ama ben aynadan kendimi izlemeye devam ettim. Gelinliğin içinde güzel görünüyordum, belki de hayatımda ilk kez böyle hissetmiştim. Ama içimde bir burukluk vardı. "Gelin oldum, gidiyorum,anne," diye fısıldadım kendi kendime. Ama gerçekte ne değişecekti? Bir odadan başka bir odaya geçiyor gibiydim. Ne bir aile vardı arkamda, ne de hayır dualarıyla beni uğurlayan bir anne ya da baba. Bir yıl sürecek bir evlilik için fazla üzülüyordum belki de. Ama bu evliliğin sonunda ne olacaktı? Kara’yla yollarımız ayrılacaktı, evet. Ama bu bir yılı nasıl geçirecektim? Her gece Kara’yla aynı yatakta uyuma düşüncesi mideme kramplar girmesine yetiyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Zihnimden geçenleri bastırmaya çalıştım. Ama ne kadar bastırmaya çalışsam da, bu evliliğin yükü omuzlarımı ezip geçiyordu. ***** Kara "Gelebilir miyim?" dedim, İpek’in kapısını nazikçe tıklatarak. Bu odaya en son, sarhoş olduğum gece kapıyı kırarcasına çaldığımda gelmiştim. O zamandan beri de yaptığım hatanın ağırlığıyla yüzleşemediğim için kapısının önünden bile geçmemiştim. Ama bugün düğünümüz vardı. Odanın kapısını çalmadan hemen önce kızımın yanına gitmiş, onun küçük gelinlik içinde ne kadar mutlu olduğunu görüp içten içe sevinmiştim. Güneşimi hatırladım bir an. Yaşasaydı, o da bu yaşlarda olurdu. Belki iki küçük kız yan yana büyür, birlikte gülüp oynarlardı. Ama hayaller hep yarım kaldığı gibi, bu düşünce de sadece bir avuntudan ibaretti. "Gel," dedi İpek, sesi bir melodi gibi kulaklarımda yankılanarak. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve odaya girdim. Karşımda ayakta duran gelinime baktığımda, nefesim kesildi. Gözlerim istemsizce ona takılıp kalmıştı. Giydiği gelinlik, zarafeti ve güzelliğiyle göz alıcıydı. Topuklularıyla boyu biraz uzamıştı, ama en çok yüzündeki masum ama kendinden emin ifade beni etkilemişti. O an elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim. Birkaç adım yaklaşıp elimdeki mücevher kutusunu açtım. İçindeki gerdanlığı boynuna takmak için harekete geçtim. "Döner misin?" dedim, sesim istemsizce yumuşak çıkmıştı. Hiç tereddüt etmeden döndü. Elim, onun ipek gibi yumuşak tenine dokunduğunda, bedeninin hafifçe titrediğini hissettim. Bu kadar hassas olması ve bana tamamen güvenmesi garip bir şekilde içimde tarifsiz bir huzur uyandırdı. Gerdanlığı boynuna yerleştirdim, ardından açıkta kalan omzuna hafifçe eğilip bir öpücük kondurdum. Bu hareketle sanki geçmişin yükünü bir anlığına sırtımdan atmış gibiydim. Başını hafifçe çevirip bana baktığında, "Çok güzelsin," dedim. Sözlerim tam anlamıyla yüreğimden kopmuştu. İpek gözlerini kaçırdı, başını utangaç bir şekilde eğdi. Bu nazlı hali beni daha da büyüledi. İpek, benim için bu kadar mı çekici olmuştu? Oysa ben sadece onun bedenini istemiştim, değil mi? Ama bugün, ilk kez, onu izlemekten başka bir şey istemiyordum. Daha fazlasına gözüm yoktu. "Gözlerime bak," dedim. Parmaklarımı çenesine usulca koyup bakışlarını yeniden bana çevirdim. "Geçmişimi unutmak istiyorum, ilk defa. Unutturabilir misin bana?" Sözlerimle bir şeyleri dile getirmiş olsam da gözlerim farkında olmadan açıkta kalan göğüslerine kaydı. Bu gelinlik... Şimdi daha dikkatli baktığımda fark ettim ki yaka kısmı fazlasıyla açıktı. Neredeyse mide hizasına kadar bir açıklık, bu kadar güzelliğin arasında bile gözüme batıyordu. "Bu gelinlik ne böyle?" dedim, istemsizce yükselen bir ses tonuyla. Daha önce söylediğim soruya cevap vermesini beklemeden yönelttiğim bu yeni soruyla İpek, bana şaşkınlıkla baktı. "Sen yollamışsın," dedi sakince. "Ben mi?" "Evet. Ne aldığını bilmiyor musun?" Bir anlık bir sessizlik oldu. "Alırken fark etmemişim herhalde. Hemen yenisini aldırırım," dedim, sinirimi belli etmemeye çalışarak. Ancak o sırada kapı nazikçe tıklatıldı. "Gel," dedim, bu kez biraz daha sert bir tonda. "Efendim, nikah için memur geldi. Sizi bekliyorlar," dedi Ayşe. Onun sesiyle İpek’e döndüm. Bu gelinliği değiştirmek için artık çok geçti. Ama bunun hesabını sonra Gökhan’dan soracağıma kendime söz verdim. Zamanım olmadığı için ondan almasını istemiştim. Beni tanıdığı halde kasıtlı olarak yapmıştı biliyorum. ***** İpek Karayıa birlikte salonun kapısını araladığımda, içeriye adımımı atarken hissettiğim ilk şey serin bir hava dalgasıydı. Burası başka bir dünyaydı, sanki hayalimin içinde yaşıyordum. Her şey tam da istediğim gibi, zarif ve düzenliydi; beyaz çiçekler her yanda, zarif kırmızı tonlarında detaylarla süslenmiş bir ortam vardı. Yumuşak bir ışık, her şeyi büyülü bir şekilde aydınlatıyordu. Ama ne yazık ki, içimde bir huzursuzluk vardı. Gözlerim her ne kadar etrafı tarasa da, kalbimdeki rahatsızlık bir türlü geçmek bilmiyordu. Odada Kara'nın söylediklerinden de bir anlam çıkaramamıştım. Işık, Ayşe'nin yanındaki masada oturuyordu, minik elleriyle etrafındaki çiçeklere dokunarak mutlu bir şekilde gülümsüyordu. Bir an, gözlerim yaşardı. O, bir prenses gibi orada oturuyor, hayatı saf ve temiz bir şekilde yaşıyordu. Ama aklımdan, "Ben hayatı nasıl yaşıyorum acaba?" diye bir düşünce geçti. Yüreğimi burkan bir düşünceydi bu. Bu düşüncelerle, kalbimde büyük bir boşluk hissettim. Salonun köşesinde Gökhan ve Sibel oturuyordu. Salona memurun yanına ilerlerken Kara onların kim olduğunu söylemişti. İkisi de Kara'nın çocukluk arkadaşıymış. Gökhan soğukkanlı ve sakin görünüyordu. Bir köşede duruyor, sanki hiçbir şey umrunda değildi. Ve gözlerindeki o derin, huzursuz bakış, her şeyin dışında kaldığını gösteriyordu. Sibel ise, sakin bir şekilde etrafı izliyordu. Ne garipti, eşim olacak kişinin canı kadar yakın bildiği arkadaşlarını şimdi düğün günü görüyordum. Her şere tersinden başlamış olduğumuz içindir belki de. Sibel’in bakışları, Karanın her hareketini takip ederken, bir şeyler olduğunu hissediyordum. Sanki her şeyin farkındaydı, ama ben buna odaklanmaya cesaret edemedim. Acaba arkadaşlarına nasıl bir eklilik yaptığımızı söylemiş miydi? Belediye memuru, nikah için yanıma geldiğinde her şey için çok geçti. Nikah anı yaklaşıyordu, ama ben hala hazırlıksızdım. Karanın yanımda oluşu, her şeyin ne kadar değiştiğini hatırlatıyordu. O, bu işin nasıl yapılacağını biliyordu; kararlıydı, ama ben? Ben kararsızdım. Huzursuzdum. İçi boş bir merakla bekledim, her şeyin geçici bir rüya olmasını hayal ederek. Gözlerimi kapadım, açtım. Ama değişen hiç bir şey yoktu. Ben yine Kara'ya boyun eğiyordum. Memur birer birer soruları sordu. İlk bana sordu o meşhur soruyu. "İpek Ateş Kara Başaran'la evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" "Evet," dedim ölüme giden yolculuğuma "evet" der gibi. Yüzüm gülüyor, içim kan ağlıyor dedikleri haldeydim şu an. Daha sonra memur aynı soruyu Kara'ya sordu. Karanın bana olan bakışlarıyla karşılaştım. Gözlerindeki o derin ifade, her şeyin bir anlamı olduğunu söylüyordu. Ama beni çözmekte zorlandığım bir anlam. "Evet," dedi ve gözlerimin içine bakarak, "Hayatımın geri kalanını seninle geçireceğim." O anı bir saniye gibi hissettim, zaman durdu. Bir yıl değil miydi? Hayatımın sonu da nereden çıkıt ve ne gerek vardı böylr abartı konuşmaya. Kara'nın bana yaklaşıp dudağını benimkilerime yerleştirdiğinde, her şey geçici bir an gibi görünse de, o an, gerçekti. Ama bir şey vardı. O öpüş, bana bir görev gibi hissettirdi. Bu öpüşte duygular var mıydı? Anlayamadım. Fakat bir anda, Sibel’in bakışlarını fark ettim. Gözlerinde farklı bir şey vardı. Karanın etrafında bir şeyler dönüyordu, ama ben ne olduğunu yine anlayamıyordum. Gözlerindeki yoğunluk, her şeyi ele veriyordu. O kadar belirgindi kızgınlıkla kıstığı gözleri... Bir anda içimdeki huzursuzluk daha da büyüdü. Sibel’in bakışlarındaki anlamı çözmeye çalışırken, bir yandan da Karanın yanı başımda duruşunu fark ettim. O, gözlerime bakarak, her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu ama içimdeki bu karmaşa büyüyordu. "Çok güzelsin," dedi, ama o an, söyledikleri bana hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu an, sadece bir formalite gibiydi. Ama bir şey vardı. Ben bugün istemediğim bir evlilik yapmış ve bir yıllık bir hapise mahkum olunmuştum. Belki de bu yüzdendir etrafımda olup bitenleri anlamakta zorlanıyordum. ***** Kara "Artık birlikte aynı yatakta uyuyacağız," dedim aynı odada olduğum İpek'e bakarak. Hala ürkek bakışlarını gizleyemiyordu. Aklımda yapmak istediğim bir şey vardı ve onu bu gece test edecektim. Madem bir işe başladım. Sonunu getirecektim. "Soyunmana yardım edebilirim," söyledim hiç saklamadan. Gelinliğin düğümlerini açmak zordur çünkü. "Ben hallederim," dedi ve banyoya elindeki gecelikle gitti. Ben de öylece yatağa oturdum. Bir süre sonra İpek banyo kapısından başını çıkarıp bana seslendi. "Yardım edebilir misin?" Yüzümde gülümseme belirdi. Yapamayacağını biliyordum. "Gelirim," dedim ve banyoya girdim. Açmak yerine daha da kendini sıkmış ve göğüsleri dışarı fırlamış gibiydi. Bunu görünce bir süredir sakin kalmayı başaran aletim istemsizce şaha kalkmaya başlamıştı. İçimden uslu dur desem de bana kulak asacak gibi de durmuyordu. Ama neden geldiğimi unutmadan İpek'in arkasına geçip gelinliğin düğüm olmuş bağlarını zar zor da olsa çözdüm. "Bitti," dedim ve daha fazla bakmadan dışarı çıktım. Zaten gelecekti yanıma. İlk etaptan fazla korkutmak istemiyordum. Üzerimi çıkarıp ben de yatağa girdim. Daha yatağa yeni girmiştim ki banyo kapısı açıldı ve siyah saten gecelikle dışarı çıkacağını hiç beklemiyordum. Bunu ben almıştım ama hiç hayal etmemiştim nasıl duracağını. Öylesine elime geçen bir gecelikti. Kalçalarını bile kapatmıyordu. Tüm vücudu dışarıdaydı. Bir şey giymese daha iyi olurdu. Varla yok arasında durmuş bir gecelik ve yerinde duramayan bir aletim vardı şu an. Utanıp başını aşağı eğerek yanıma gelip çarşafın altına girdi. Sesli alıp verdiği nefesi heyecanlı olduğunu gösteriyordu. "Heyecanlı mısın ilk gecemize?" Sorumla bana baktı. Ama sustu. "Ben heyecanlıyım. İlk defa böyle bir şeyi test ediyorum," dedim ve kendimi onun koynuna bıraktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD