Yazar anlatımı...
Kara, İpek’in söylediklerini duyar duymaz, derin bir nefes aldı. Bu an, her ikisi için de bir dönüm noktasıydı. İpek’in yüzündeki utangaç ama mutlu ifade, Kara’nın kalbinde yankılanıyor, cevabını bulmuş gibiydi. Gözlerini ondan ayıramadı. Aşkının karşılık bulması müthiş bir duyguydu. Yeniden eskisi gibi bir kadına karşı sevecen duygular besleyeceğini hiç düşünmemişti.
“Gerçekten istiyor musun?” diye sordu, sesi alçak ve bir fısıltı kadar nazikti. İpek’in cesareti karşısında hem hayranlık duyuyor hem de içten içe onun kararının ciddiyetini sorguluyordu. Belki bir anlık yanılgıdır diye de düşünmüyor değildi.
Kara altındaki kadının üzerinden kalkıp oturdu ve İpek'i de kucağına aldı. Geçen giydiği seksi gecelik aklına geldi bir anlık. Şimdiki geceliğin düymeli göğüs kısmı altdakileri görmesine engel oluyordu. İpek, ona hayranlıkla bakan gözler karşısında başını hafifçe eğdi, gözlerini yere indirdi ama birkaç saniye sonra tekrar Kara’nın gözlerine baktı.
“Evet,” dedi, yavaş ve kelimeleri düşünür gibi düşünür bir şekilde. “Sana aşığım ve sana güveniyorum. Seninle olmak istiyorum.”
Kara, bu sözlerin ağırlığını hissetti. Ona uzanıp nazikçe İpek’in yüzünü ellerinin arasına aldı. Parmakları onun yumuşak tenine dokunduğunda, ikisi de kalplerinin hızlandığını hissetti. Kara’nın sesi yumuşaktı ama içinde gizli bir titreme vardı.
“İpek,” dedi. “Eğer bu yolu seçiyorsak, seni incitmekten hep korkacağımı bilmelisin. Çünkü farkında olmadan seni incitebilirim. Dün yaptığım gibi. Ben her şeye kabulüm. Geçmişi düşünmek istemiyorum. Seninle olmak her şeye değer.”
İpek, bu sözler karşısında daha fazla direnemedi. Kara’nın gözlerindeki samimiyet ve sevgiyi hissetmek, tüm korkularını ve tereddütlerini eritiyordu. Elleri, istemsizce Kara’nın kollarına uzandı ve onun sıcaklığını hissetti. Başını Kara'nın omuzuna koyup kokusuna içine çekti.
"Ben ailenin ölümüne neden olmak istemezdim," dedi İpek iç çekerek.
“Sadece bu an varmış gibi düşünelim. Geçmişi unutalım,” dedi Kara, İpek’i nazikçe kendine çekerken. “Hiçbir şey düşünmeden, sadece bu anı düşünelim. Senin suçun yok çünkü”
İpek, başını Kara’nın omuzundan kaldırıp gözlerine baktı. Koyu kahveleri dış dünyanın tüm karmaşasını unutturuyordu. Kalbinin atışını duyabiliyordu; her vuruş, onun varlığını ve sevgisini daha da gerçek kılıyordu.
İkisi de konuşmadan, sadece birbirlerinin sıcaklığında kayboldular. Kara, İpek’i biraz daha sıkıca sararken, dudaklarından dökülen birkaç kelimeyle anı mühürledi:
“Rüya kadar güzelsin,” dedi Kara ve İpekle birbirlerine sarılmış halde aynı kalbin ritmiyle uyum içinde nefes alırken dudakları birleşti. Hasret ve aşık iki insanın kavuşması nasıl özlem dolu ve tutkulu olurdusa şu an onlar da aynı durumdaydılar. Birbirilerini yakmaya hazırdılar. Kucağındaki kadının pijamasının düymelerini açıp pijamayı aniden üzerinden çıkardı. Yaşanılana İpek utansa da o anki duruma hayır demek aklında bile yoktu. Aralarındaki tüm engeller geçip gitmiş, yalansız bir hayata başlayacaklardı.
"Seni seviyorum," dedi Kara ve dudakları bu defa özlemle tutuşduğu göğüslere kaydı ve sertleşen aletiyle İpek'e sürtünerek içindeki ateşi kontol etmeye çalışıyordu. Omuzu hala iyilememişti ve ani bir hareket onu zorlayabilirdi.
"Ahh Kara, Ahh," diye inledi İpek elleriyle Kara'nın saçlarından tutup çekiştirdi. Tecürebsiz bir kadındı İpek böyle konularda ve tüm deneyimleri Karayla olacaktı. O yüzden kontrolü ona vermişti tamamen. Daha sonra göğsünden aşağı öperek inen Kara pijamanın şortunu çıkarmak isterken birden odanın kapısında bir tıklama sesi duyuldu. İpek irkilip hızla doğrulmaya çalıştı, ancak Kara’nın kolları onu hafifçe geri çekti.
“Kıpırdama,” diye fısıldadı Kara, alçak ama kendinden emin bir sesle. Ardından, kapıya doğru başını çevirip gelen kişiye seslendi. “Kim o?”
“Benim, baba!” diye cıvıl cıvıl bir ses kapının ardından yankılandı. “Baba dün eve gelmedin, bugün burada olduğunu biliyorum. Kapıyı açsana! Özledim seni!”
İpek’in yüzü bir anda utançla kızardı. Kara, onun yüzündeki ifadeyi fark edince hafif bir tebessümle yorganı yukarı doğru çekti ve İpek’i koruma içgüdüsüyle tamamen örttü.
“Bir dakika bekle, kızım. Baba üstünü giyinsin,” dedi Kara. Sesi, durumun gerginliğine rağmen sakindi. Ardından İpek’e dönüp alçak bir sesle, “Sakin ol. Sadece Işık. Ona hiçbir şey belli etmeyeceğim," dedi ve yaklaşıp dudaklarından kısa bir buse alıp İpek'in kollarından uzaklaştı.
İpek, başıyla onayladı, ama yine de içinde büyüyen utancı ve mahcubiyeti gizlemek zordu. Kara, yorganın altından usulca doğrulup üstünü giyindi ve kapıya yöneldi. Işık, babasının yüzünü görür görmez küçük bir kahkaha attı ve kollarını açarak ona sarıldı.
“Baba! Dün eve gelmedin, çok özledim seni!” dedi.
Kara, küçük kızını kucağına alıp başını okşadı. “Özür dilerim, prensesim. Artık evdeyim ve seni yalnız bırakmayacağım, söz veriyorum.”
Işık’ın dikkatini çeken bir şey olmuş gibiydi. Babasının arkasından odanın içine doğru baktı ve “Odan çok dağınık baba! Birisi mi vardı?” diye sordu.
Kara, gülümsemekle yetindi. Çünkü İpek'in pijaması, kendi akşam çıkardığı kıyafetler derken hepsi bir tarafa dağılmıştı ve hemen konuyu değiştirdi. “Gel, kahvaltıya gidelim. Hadi aşağı in, ben de hemen geliyorum.”
Işık, babasının bu ani yönlendirmesiyle başını sallayıp kapıya kadar gitti ve çıkmadan Kara'ya taraf döndü.
"İpek abla odasında değil baba. Ona da baktım. Bulamadım," dedi Işık, masum bir merakla. Kara’nın bakışları yorganın altına saklanan İpek’e kaydı. Farkında olmadan yüzünde bir gülümseme belirmişti. Keşke İpek o an Kara’nın yüzündeki bu samimi gülümsemeyi görebilseydi.
"İpek ablan erken uyandı. O yüzden görmemişsindir," diye cevapladı Kara, sesi doğal ve rahattı. Işık başıyla onaylayarak odadan çıktı. Kara, kapıyı usulca kapattıktan sonra derin bir nefes aldı ve arkasını döndü.
İpek, utançtan kızarmış yanaklarıyla ona bakıyordu. Kara, bir adım ileri atıp, hafifçe başını yana eğerek gülümsedi. “Gördün mü? Gayet iyi idare ettik,” dedi. Sesi, içten bir kahkaha atacakmış gibi sıcak ve sakindi.
İpek’in yüzündeki mahcubiyet ve şaşkınlık yerini yavaş yavaş rahatlamaya bırakırken, Kara’nın gülümsemesi onu kendine çekiyordu. Bu haliyle Kara, sanki her şeyin yolunda olduğunu ve asla endişelenmesine gerek olmadığını söylüyordu.
"Nerede kalmıştık?" dedi Kara, İpek’e yaklaşırken. Sesi, adeta bir fısıltı kadar yumuşaktı ama sözleri derin bir kararlılık taşıyordu. Yorganı usulca üzerinden çekti ve İpek’in boynuna sıcak bir öpücük kondurdu.
"Kara..." dedi İpek, sesinde hafif bir tedirginlik vardı. Ama bu tedirginlik, hissettiği yoğun çekimle harmanlanmıştı.
"Efendim, İpeğim"
"Işık bizi bekliyor," diye ekledi. Küçük kıza rezil olmaktan korkuyordu.
Kara hafifçe güldü. "Kahvaltısını yapacak. Biraz daha zamanımız var. Başladığımız işi yarım bırakmayalım," dedi ve öpücükleri yeniden İpek’in boynuna döküldü. Bu sefer dudakları, boynunda küçük yangınlar başlatırken, dil darbeleri teninde dolaşıyordu.
İpek, istemsizce derin bir nefes aldı. Nefret ettiğini sandığı bu yakınlık, şimdi dayanılmaz bir cazibe haline gelmişti. Kara’nın öpüşleri, içindeki tüm dirençleri eritiyordu.
"Devam etmemi istiyor musun?" diye sordu Kara, bu kez kulak memesine küçük bir öpücük bırakırken. Eli, İpek’in şortunu nazikçe aşağı çekmiş, parmakları tangasının ince ipleriyle oynuyordu.
"Evet," diye fısıldadı İpek. Ama bu cevap, sanki sadece kendi içinde yankılanıyordu.
"İstiyor musun?" Kara bir kez daha sordu, bu kez sesi daha alçak ve baştan çıkarıcıydı.
"Evet," dedi İpek, biraz daha yüksek bir sesle.
"Ne istiyorsun? Sen de söyle," dedi Kara, bu kez sesinde bir meydan okuma vardı.
İpek başını hayır anlamında salladı. Söylemeye çekiniyordu.
"Söylemesen istediğini vermeyeceğim," diye ekledi Kara, gülümseyerek.
"Kara..." diye isyan etti İpek. İçi, Kara’nın bu oyununa hem öfkeleniyor hem de daha fazla teslim oluyordu. Kadınlığı çoktan yenilmişti; vücudu Kara’nın dokunuşlarına tamamen teslim olmuştu.
Kara, dudaklarını İpek’in boynundan aşağı doğru kaydırırken, bir eli göğsüne dokundu. “Bak, ıslanmışsın. Saklama ne istediğini,” diye fısıldadı.
İpek’in utancı, yerini bir cesarete bıraktı. “Evet, istiyorum. Beni...” diye devam edecekken telefonun sesi odayı doldurdu. Kara, ansızın durdu ve kaşlarını çatarak, “Siktir,” diye homurdandı.
Kimdi bu münasebetsiz, böyle bir zamanda? Telefonuna bile bakmadan aramayı sessize aldı.
"Evet, nerede kalmıştık?" dedi, yeniden İpek’in gözlerine bakarak. Ancak telefon ikinci kez çalmaya başladığında, Kara’nın sabrı tükenmiş gibi görünüyordu.
"Bence açman gerek," dedi İpek, sesinde biraz toparlanma ve mahcubiyetle. Kara, derin bir nefes alıp gözlerini devirerek telefonuna uzandı. Ama yüzündeki kararlılık, bu anın kesinlikle yarım kalmayacağını söylüyordu.
"Ne var Gökhan? Neden kargalar kahvaltı yapmadan beni arıyorsun?" diye homurdandı Kara, yüzünde sabahın bu saatinde gelen telefonun yarattığı rahatsızlık vardı.
"Ben salondayım. Aşağı inmen gerek," dedi Gökhan, sesi ciddi ve biraz da aceleciydi.
"Ne oldu? Telefonda söyle," dedi Kara, gözlerini devirmeden edemedi. İpek’i bırakıp aşağı inmek istemiyordu. Hele böyle bir anı yakalamışken, bırakması mümkün değildi.
"Abi, yüz yüze konuşmamız gerek. Telefonda olmaz," dedi Gökhan, kararlı bir ses tonuyla.
"İlle de sövdüreceksin kendini!" diye sinirle söylendi Kara. Artık mecburdu gitmeye. Gökhan bu kadar ısrarcıysa, mesele gerçekten ciddi olmalıydı.
"Pekâlâ, bekle, geliyorum," dedi istemeden de olsa boyun eğerek ve telefonu kapattı. İçinde Gökhan’a karşı duyduğu öfkeyle karışık bir merak vardı. Ancak gözleri hâlâ İpek’in üzerindeydi. Ona baktı, mahcup bir ifadeyle.
"Bitiremedik şu işi," dedi, göz kırparak hafifçe gülümsedi.
"Başka zaman devam ederiz. Artık tüm zamanlar bizim," dedi İpek, yumuşak bir sesle. Yataktan kalkarken Kara’nın yanağına küçük bir öpücük kondurdu ve banyoya yöneldi.
Kara, onun arkasından bakakalmıştı. Banyonun kapısının kapanışı, odada yankılandığında Kara’nın içinde bir huzursuzluk dolaşıyordu. Banyoya girmesi gereken kendisiydi, vücudunda patlamaya hazır bir gerilim vardı. Ama İpek’in kapıya doğru yürüyüşünü izlemek, bu dünyadaki en güzel manzaraydı sanki.
Derin bir nefes alıp yüzünü elleriyle ovdu. Gökhan’ın sözleri ve ciddi tonu aklının bir köşesini meşgul ederken, bedeninin geri kalanı hâlâ İpek’in bıraktığı sıcaklığa odaklanmıştı.
"Lan Gökhan, inşallah buna değer," diye mırıldandı kendi kendine. Yavaşça yerinden kalktı, üzerindeki gerginliği atmak için birkaç saniye daha oyalanmayı düşündü ama İpek’in banyoda olduğunu bilmek, onu harekete geçmekten alıkoyuyordu.
Kapının eşiğinde durup bir an daha banyoya kulak kabarttı. Suyun sesi hafifçe duyuluyordu, bu ses bile onu garip bir şekilde sakinleştirmişti. Kara, ağır adımlarla odadan çıktı ve içindeki tüm adrenalini bastırmaya çalışarak salona doğru ilerlemeye başladı.