YAREN
Saçlarımı topuz yapmaktan vazgeçip omuzlarımın üstünde serbest bıraktım. Koyu kestane tonundaki dalgalı saçlarımı seviyorum. Kimi zaman sarı saçlarım olmasını istesem de bu fikirden kuaföre gitmeyi pek sevmediğim için vazgeçmiştim.
Dolaptaki kıyafetlerimden bir gömlek ve bir etek çıkarıp hızlıca giyindim. Berat’ın dayısına karşı mahçup olmasını istemiyordum. Erkenden gidip dakik olduğumu göstermek istiyordum.
Özcan amcamlarda İstanbul’da geçinemediği için onlarda dedemin yanına gelmişlerdi. Uygun ev bulunca yeni eve geçeceklerdi.
Babaannem kahvaltıyı Güler yengemle birlikte hazırlarken uyuz Özge kanepede yayılmış oturuyordu. İnsan kalkıp yardım eder.
Mutfağa gidip çaydanlıkları aldım. Kalabalık olduğumuz için çaydanlık oldukça doluydu haliyle ağırdı. Ellerim titreye titreye masaya kadar ulaştırdım.
Can merdivenlerden inerken ıslık çalıyordu. "Günaydın Yarenimiss, bugün yine çok güzelsiniz."
"O senin güzelliğin Beybisi."
Can yüzünü buruşturdu. "Beybisi ne ya? Sen de çok yakışıklısın Can demen lazımdı."
"Affedersin. Her zamanki gibi çok yakışıklısın Can."
Tuba ise pijamayla yanımıza geldi. Esneyerek başını abisinin omzuna doğru bıraktı. Koluna ahtapot gibi sarıldıktan sonra "Yaa ben uyumak istiyorum." diye mırıldandı.
Dedem arkadan bastonunu kaldırıp "Bu evde kurallar var! Herkes saat sekizde kahvaltıda hazır olacak!" dedi katı bir tavırla. Dedemin bir dönem komutanlık yaptığını hatırlayınca korkmaya başladım. Ya bizi askerleri sanıp evin içinde idman yaptırırsa. Bittik.
On sekiz yaşındaki Rüya'da dedemizi destekleyerek "Aynen, dedemin askerleriyiz!" diyerek hazır ola geçti.
"Aslan torunum." Torunum dediğine göre bugün aklı yerinde. Çok şükür.
Herkes uyanıp kahvaltıya oturduktan sonra babam amcama dönüp "Arsaları satalım." dedi.
"Anlamadım."
"Arsaları satalım."
"Ne dediğini duydum ama neden satacağımızı anlamadım."
"Şirketi ipotekten kurtarmak için paraya ihtiyacımız var. Bu yüzden gayrimenkul olarak elimizde ne varsa satmalıyız."
"Banka zaten bizim üstümüze olan her şeye el koydu. Neyimiz var ki neyi satalım?"
Amcamın sert tepkisi üzerine babam dedemi işaret edip "Arsalar babamızın üstüne, iyi fiyata alıcı bulursak o arsalar işimizi görebilir." dedi düz bir sesle.
Özge bunu duyunca heyecanla ayağa kalkıp "Harika! Hemen satın öyleyse! Ohh nihayet bir yol bulundu. Bu kabus hiç bitmeyecek sanmıştım." diyerek boş boş konuşmaya başladı.
Sedat dedem çayını yudumlarken "Eskiden o arsalar hep dutluktu. Dedim bu dutlukları bileziklerini satıp alalım Rüviş. Kırmadı beni. Verdi elinde ne var ne yoksa. Ben de biriktirdiklerimi koydum ortaya. Doğukentin taaa en sonunda ne kadar dutluk varsa hep aldıydık. Ama onları artık satamazsınız." dedi.
Dedemin bu hastalığı bazen hiç yokmuş gibi hissettiriyordu. Öyle güzel aklı başında konuştu ki onun alzheimer hastası olduğuna kırk şahit lazımdı.
Babam gerilmişti. Yüz ifadesinden belliydi. "Neden satamayız baba?"
"Çünkü o arsaları senle abin iş kurarken satıp parasını abine yolladım. Söylemedi mi?"
Babam şaşırmıştı. Amcam ise umursamazca peynirini çiğniyordu.
"Özcan, babam doğru mu söylüyor?"
Amcamdan evvel Rüviş yanıtladı. "Baban doğru hatırlıyor. O zamanlar Özcan aradı. Çok para lazım dedi. Bizimde elimizden gelen arsaları satmak oldu."
Amcam ise ayağa kalkıp "Doğru söylüyorlar. Seninle ortak olmak için param yoktu. Babamlardan yardım istedim. Bir itirazın mı var?" dedi sert bir tonda.
Babam artık kızgındı. "Neden benim haberim yok? Ne hakla babamın malını kafana göre benden gizli harcayabilirsin? O arsalarda benimde miras hakkım vardı!"
"Babam ölmemişken neyin miras hakkı bu? Sen söyle Yaren, avukatsın bilirsin. Deden sağken istediğine istediği malını veremez mi?"
"Amca ben aranıza girmek istemiyorum. Sonuçta aile gelenekleri, miras kanunlarına göre şekillenmiyor. Elazığ'da kimi aileler geleneksel olarak kızlarına miras bırakmazken kanunlar kızlarında eşit pay sahibi olduğunu söyler. O yüzden kanunlara göre konuşmanın anlamı olacağını sanmıyorum."
Amcam cevabımdan hoşnut kalmamıştı. "Her neyse geçti gitti. Şimdi önümüze bakmalıyız. Şirketi kurtarmak için ne yapabiliriz, nasıl ipoteği kaldırabiliriz, bunu düşünelim."
Babamın öfkesi daha geçmemişti. "Onu sen arkamdan iş çevirmeden önce düşünecektin. Bu saatten sonra şirket umurumda değil. Otur düşün, bulabiliyorsan bul bir yolunu!"
Babam kahvaltıyı terk edip dışarı çıkarken Özge'de kindar bakışlarını amcamın üstüne saldı. Sanki onun banasının arsaları elden gitmiş gibi "Hiç beklemezdim! Gerçekten olacak iş değil! Oldu olacak bu dubleks evide satıp kıçınızı kurtarmaya bakın. Zaten benim kocam enayi ya yıllarca bunu da saklarsınız! Ayıp ayıp!" diyerek çemkirmeye başladı.
İlk defa cici anneme hak veriyordum. Amcamın yaptığı hiç hoş değildi. En azından babamdan saklamasaydı bugün babam bu kadar kötü hissetmezdi.
"Gelin hanım sen karışma. Kocanı düşünüyorsan git onun yanına. Haydi."
Güler yengem Özge'nin yanına gelip "Özge gel biz biraz dışarı çıkıp hava alalım." dedi kocasının kaba davranışını affettirmek istercesine.
Can ile Tubiş'de benim kadar şaşkındı. Güzel başlayan kahvaltımız olaylı sona ermişti.
Ayağa kalkıp "Herkese afiyet olsun." deyip odama çıktım. Hazırlanıp aşağı inince beni Can karşıladı.
"Nereye?"
"İş görüşmesine gidiyorum."
"Nerede o iş görüşmesi?"
"Adresi burada yazıyor. Minibüs geçer mi oradan?"
"Gel ben seni bırakırım."
"Harikasın Canım Can!"
Tubiş mutfaktan çıkıp kapıda bizi yakaladı. "Yaa bensiz nereye!"
"Yaren'i iş görüşmesi için götürüp hemen dönerim. Kapalıçarşıya uğrarım belki, ordan var mı isteğin?"
"Orcik şekeri istiyorum."
"Ayy benimde canım çekti. Payımı ayır Tubişkom."
"En iyisi abim senin içinde bir paket alsın."
Rüya'nın hangi ara yanımıza geldiğini bilmiyorum ama "O halde 3 paket alacak." dediğini duyunca varlığını fark ettim.
"Üç cadıya üç paket orcik şekeri siparişi alındı. Daha fazla masraf artmadan gidelim Yaren."
Rüviş yani babaannem bizi son dakika yakalayıp "Harçlığın var mı bakim?" diyerek çıkıştı.
"Rüviş o kadarda fakir değiliz. Üniversiteden kalma Kredi kartım var." Borcu birikmiş olsa da…
"Olsun sen bu yirmiliği al yanında bulunsun." 20 liraya çarşıya gidilir de dönülür mü bilemedim.
Rüviş parayı zorla elime verip "Allah hayırlı kapılar açsın sana yavrum. Gül yüzün daima gülsün, kötülükler senden uzak dursun." dedi içten bir duayla. Canım babaannem.
"Amin." dedim ben de haliyle. Böyle güzel dualara amin denilmez mi? Bir de her tuttuğun altın olsun deseydi iyiydi.
Bir gram altın 1700 tl olmuş. Evlensem millet gram altın dahi takamayacak bu gidişle.
***
Bahçede kedimi görünce onun yanına koşturdum. Sonra ayağım taşa takıldı ve çimenlerin üstüne kapaklandım. Üstüm başım toz olmuştu. Üstümü düzeltip sinirle taşa vurdum. Kedi de kaçıp gitmişti.
Sonra Can ile Tuba bahçeye geldi. “Motosikletle trafikte uçmaya hazır mısın Yarenimisss…”
"Can motosikletini nasıl Elazığ'a getirdin? İstanbul'dan sürüp getirmedin herhalde?"
"Kamyoncu tanıdıklarım var." dedi alaycı bir tınıyla. Tuba arkamızdan su dökerken biz de Can ile yola çıkmıştık.
Motosikleti park edecek yer zor bulmuştuk. Gazi Caddesi diye bir yer var, sanki tüm Elazığ burada. Kalabalık arasında güçlükle yürürken bir yandan Can'ın canını sıkmak için "Kamyoncu arkadaşlarına söyle de seni yanlarına alıp çalıştırsınlar. Hazır 7 yılda üniversiteyi master yapıp bitirmişken seni kaçırmasınlar." dedim aynı alaycılıkla.
"Allah'ım ya gören diyecek üniversiteyi 7 yılda bitiren tek benim. Aynı babam gibisin. Amcasının yeğeni!"
"Benle Tubiş senden iki yıl sonra üniversiteye başladık ama aynı yıl mezun olduk. Tembelsin işte kabul et."
"Yaa ne tembeli, bölüm hocaları bana kafayı takmıştı o yüzden mezun etmediler."
"Hep böyle derler."
Can kaşlarını çatıp adımlarını hızlandırdı. Arkasından koşturmak zorunda kaldığım için içimden ona bildiğim tüm küfürleri sıraladım. Örneğin; Çam Yarması, Katıksız öküz, Dana yavrusu, Miskin kedi...
Bel altı küfürleri lügatımdan çıkaralı çok oldu. Mesleğim gereği o tür küfürlere karşıyım. Zaten salak birine salak demek suç. İçinden de, kimse duymasın.
"Can ya! Yoruldum!"
"Geldik zaten."
"Bu bina mı? Belediye İş Merkezi deyince başka bir yerde sanmıştım."
"Bu binanın adı Belediye İş Merkezi. Burada çalışacaksan eğer ilk başta bunu aklında tut Yaren hanım."
"Oldu Canımcan!"
Belediye İş Merkezi'nin merdivenlerinde ilk gözüme çarpan girişteki çiçekçiydi.
"Aaa baksana burada bir çok mağaza varmış. İş çıkışları alışveriş yapmak için ideal bir işim var."
"İşe alındında sanki."
"Berat’a güveniyorum. Beni buraya boşuna yollamamıştır."
"Berat ile ayrılmıştın hani?"
“Ayrıldık ama arkadaş olarak görüşüyoruz.”
“Şu modern kafalar…”
Asansöre binip üst katlara doğru çıkarken "Ya sen niye bindin ki?" dedim.
"İşin iyi mi bakmam lazım."
"Çocuk muyum ben ya? Elimden tutup öğretmenime teslim et oldu olacak."
"Mantıklı aslında. Ver bakalım elini."
Elimi tutunca eline vurdum. "Bırak elimi dedim.” Sonra baktım Hayal Cafe yazıyor teras katında. “Sen şurada bir dondurma falan yesene. İşim bitince gelirim.”
“İyi tamam.”
Rüzgar Bey bakalım beni işe gerçekten kabul edecek mi? Strese girmiştim.
***