ANLAŞMA

3601 Words
Alentra yazıtları, Visgora krallığında bir yerlerde olan ama yeri hala bilinmeyen, Kral Darian ve büyük kahin ve cadı olan Gorisin, klanlara(insanlara hükmeden ve sadece Darian'ın soyundan gelen kişilere denir.) insanlara hükmedebilme yeteneğini veren kara büyüyle yapılan anlaşmaydı. Goris, bu gücü insanlar tek belde altında toplansın ve artık savaşlar olmasın, insanların tek bir yöneticisi olsun diye Visgora Kralı Darian'a ve onun ailesine bahşetmişti. Goris akıllı bir kahindi.Kral şimdilik iyi niyetle bu gücü isteyebilirdi ama güç onun olunca ve eline kötülük fırsatı geçince bunu kullanmayacağını bilemediği için gücün kötüye kullanıldığı takdirde kötüye kullanan üyelerin başına gelecek laneti de ekledi. Anlaşma imzalandı ve artık kaderin oyunu başlamıştı.Tercihler yaşamın bir parçası ve kaderin bir oyunuydu. Kehanet yazıldı. Gerisi Dariana ve soyunun gücü nasıl kullandığına bağlıydı. Darian yaptığı tercihlerin hayatını nasıl şekillendireceğini bilmeden Krallığına doğru mutlu bir şekilde dönüyordu. Yirmi yıl önce Visgora Krallığı Visgora kralıydım ve daha fazla bu dünyada ki savaş, açlık ve sefalete dayanamıyordum. Büyük bir cadının namını duymuş ve ondan yardım istemek için hamile eşimi tek bırakıp askerlerimle yola çıkmıştım. Üç gün durmadan yol almıştık ve nihayet sonunda dünyanın en büyük cadısı ve kahini olan Goris'in yanına varmıştım. "Hoş geldiniz Kralım." "Hoş buldum lakin hoş gelmedim Goris." "Gelme amacınızı biliyorum Kralım ama düşündüğünüz şey çok tehlikeli bir kara büyüdür. Bildiğiniz gibi büyü yalnız iyilik için kullanılmalıdır. Ve büyünün yapılışı iyi niyetle de olsa bu güç kötüye kullanıldığı takdirde gücü isteyen kişi olarak sadece siz değil tüm ailenizi kötü bir son bekler." " Biliyorum Goris. Her şeyi göze alıyor ve kabul ediyorum." Goris'in tüm uyarı ve nasihatlerine rağmen Kral kabul etmişti. İyi niyetle başladığımız şeyleri bazen elimize yüzümüze bulaştırabiliriz ya da kötüye kullanırız. Goris tam olarak Darian'a bundan bahsetmek istemişti.Eğer Darian tüm insanlar için kendini ve ailesini feda etmeye razıysa ve Gorisin söylemelerini hala dinlemiyorsa olan olmuştu geriye sadece Gorisin iyi dilekleri ve Darianın karakteri kalmıştı. Goris, orada bulunan bir kayanın üzerine gidip Darian'ın da peşinden gelmesini istedi. Darian geldiğinde elini tuttu ve eline bıçakla bir çizik atıp üç damla kanı kayaya damlattı. Ardından Darianın gram anlamadığı büyülü sözcükleri söyledi ve kayanın üzerinde yine Darian'ın bilmediği bir dilde yazılar ve şekiller oluştu. Üç damla kandan bir sürü yazı olmuştu. Büyü çok farklıydı. Goris'in söylediklerine göre bunlar bu gücü Darian ve ailesine bahşedildiğini ve kötüye kullanılırsa olacak olanlardı. Anlaşma tamamlandı. "Kralım, anlaşma tamamlandı. Size söylediklerim aklınızda bulunsun eğer bu gücü kötüye kullanırsanız bu sizin felaketiniz olur. Ben tedbirimi alıp sizleri uyarıyorum çünkü hiçbir son pişmanlık kadar kötü değildir. Güç içinizde ve hazır olduğunuzda kullanmayı öğreneceksiniz.Artık gidebilirsiniz. " Darian , kahini başıyla onayladı ve teşekkür ettikten sonra oradan ayrıldı. Hemen saraya doğru yola koyuldu. O kadar mutluyduki iki gün neredeyse hiç durmadan yola devam etti ve sonunda saraya ulaştı. Saraya gelir gelmez ilk işi eşi kirenayı sormak oldu.Karısına bu müjdeli haberi tez elden yetiştirmek istiyordu. Yaverine eşi kirena'nın nerede olduğunu sordu. Ama hiç beklemediği bir cevapla karşılaştı. "Efendim Kraliçemizin doğumu başladı ve şuan doğumda." Müjdeyi vereyim derken kendim bu müjdeli haberi almıştım. Büyük bir endişe duydum ve hemen doğumun gerçekleştiği odaya doğru koştum. Odaya yaklaşmamla birlikte kirena'nın çığlıklarını ve iniltilerini duymaya başladım. Karımın çığlıklarını duymamla yerime mıhlandım. Karım ve veliahtım iyi miydi? Kralı telaşlı gören başyardımcısı Hardy kralın imdadına yetişti. Saygıyla selamladı Kralını. "Efendim" Darian donmuştu. Karısı büyük acı çekiyor olmalıydı. Bu yüzden Hardy'nin ilk seslenişini duymadı. Hardy tekrardan seslendi. "Efendim iyi misiniz?" Darian kendine gelerek "Ben iyiyim Hardy, kirena'nın durumu nasıl?" "Kralım siz gelmeden yarım saat önce sancıları başladı. Biz hekim ve ebeyi çağırdık ve doğum için gerekli her şeyi hazırladık. Şuan durumu iyi yakında veliahtınız doğacaktır." "Ahh tanrıya şükürler olsun." Endişeyle kolidorda bir o yana bir diğer yana yürüyordum. Kirena'nın biran önce doğumdan sağlıkla çıkacağı anı bekledim. Kirena ilk çocuğumuza hamileydi. Bu mucize için çok beklemiştik. Evlenmemizin üzerinden beş yıl sonra bu haberi almış ve onun telaşı sarmıştı ikimizi. Kirena'nın çığlıkları gitgide daha da çoğalmıştı. Eş zamanlı bir ağlama sesi yükseldi ve kirena'nın çığlıkları dindi. Git gide daha çok sabırsızlanıyordum. Bu an hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Hekim yardımcısı bebeği getirdi ve tekrardan kirena'nın çığlıkları yükselmeye başladı. Şaşkınlık ve korku içinde kucağıma veliahtımı bırakan yardımcıya; " Neler oluyor? Kirena neden bağırıyor."dedim. "Bilmiyorum Kralım, hemen öğrenip geleyim." Kafamla yardımcıyı onayladım. Büyük bir merakla kucağımdaki oğluma baktım. Benim için bir onurdu soyumu devam ettirecek bir veliahtım olmuştu. Bu beni çok mutlu etmişti. Yardımcım yanıma gelip tekrar doğumun olduğunu ikinci bir bebeğin olacağını haber verdi. Bu haber karşısında şaşkınlıktan dumura uğradım. Bir yandan ise çok sevindim. Demek ki kirena ikizlere hamileymiş. Herhalde ikinci bir oğlum olur diye düşünüyordum. On dakika bir bekleyişin sonunda kirena'nın çığlıkları dindi ve tekrar bir ağlama sesi yükseldi. Bir süre sonra kapı açıldı ve yardımcı ikinci bebeği kollarıma uzattı. "Bir kızınız oldu Kralım" dedi. Bugün her dakika daha da çok şaşırıyordum. Şaşkınlığı üzerimden attım ve Hardye çocuklarımın şerefine ziyafet verilmesi için emir verdim. Kesinlikle bu haber kutlanmalıydı. Bugün hayatımın en mutlu günüydü. Hem anlaşma olmuştu hem çocuklarım hemde karısımın iyi olması başıma gelmiş en güzel şey olabilirdi. Visgora krallığın da büyük eğlenceler düzenlendi. Sınırsız şarap, her çeşit yemek ve tatlı birde sürekli çalan hareketli enstrümanlar. Bu eğlenceler yaklaşık bir ay boyunca sürdü. Halk buna çok sevindi çünkü halkın açlıktan ölmesine az kalmasına rağmen sarayda ne hikmetse gıda tükenmiyordu. Bu saraylıların kaderiydi. Onlara düşen ise bundan faydalanmaktı elbet. Yıllarca bu eğlencelerden bahsedildi. Darian dillere destan eğlence düzenlemişti. Darian çocuklarının adlarını koydu. Oğluna Artun, kızına ise Nora ismini koydu ikisinin de anlamı onurdu. İki çocuğu da dünyaya gelerek kendisini onurlandırmıştı. Onlara yakışan isimde nihayetinde bunlar olmalıydı. Bu kargaşa içinde gücümü de yavaş yavaş hissetmeye başladım. Ve bir çok kez deneme sonucu gücü kullanmayı da öğrendim. Kendim iyice öğrendikten sonra eşim kirenaya da nasıl kullanacağını öğrettim. Karımla beraber insanları yavaş yavaş etki altına almaya başladık ve kendi krallığımdan sonra üç yıl içinde tüm kralları ve halklarını da etki altına aldık. Çocuklarıma güç on altı yaşında gelecekti bunun için daha çok vardı. Bu yüzden karımla biran önce işe koyulduk.Yavaş yavaş tüm Visgora Krallığını etkimiz altına aldık. Her şey çok güzeldi ve iyiydi. Taki çocuklar on yaşına gelene kadar. İşte kader ağlarını örmeye kehanet şimdi ortaya çıkmaya başlamıştı. Darian için geri sayım başlamıştı tercihlerinin sonuçlarıyla başa çıkabilecek miydi? Peki Visgora krallığının kaderi kimin ellerindeydi? ...... Yirmi yıl önce Agora Krallığı Agora, insanlık tarihinin gölgelerinde kaybolmuş, efsanevi bir şehir olarak varlığını sürdürür. Efsaneler, Agora'nın normal dünyadan kopmuş, gizli ve mucizevi bir bölge olduğunu anlatır. Bu şehir, muazzam güzellikteki doğası, zarif mimarisi ve barış dolu yaşam tarzıyla bilinir. Agora'ya ulaşmak, birçoklarının hayalini kurduğu bir şeydir ama sadece seçilmişler bu sırları keşfedebilir. Agora, göz kamaştırıcı bir doğanın içinde, yüksek dağların eteklerinde ve berrak bir şelalenin arkasında gizlidir. Şehir, doğal unsurlarla mükemmel uyum içinde tasarlanmıştır. Evler, doğayla bütünleşmiş şekilde, ahşap ve taş kullanılarak yapılmıştır; çiçekler ve sarmaşıklarla kaplı, çok katlı binalar. Sokaklar geniş ve taş döşelidir, şehir merkezinde ise büyük bir meydan bulunur. Bu meydanda, her biri farklı bir tarzda yapılmış, zarif sütunlar ve çeşmelerle süslenmiş anıtlar yer alır. Agora'nın sakinleri, barışçıl ve uyumlu bir yaşam sürer. Şehirde sosyal sınıflar, ayrımlar ya da çatışmalar yoktur. Her birey, topluma eşit katkı sağlar ve herkesin ihtiyacı karşılanır. Dövüş eğitimi harici; Eğitim, sanat, bilim ve felsefe üzerine yoğunlaşan bir toplum yapısı vardır. Agora'nın sakinleri, bilgiye, bilgelik ve güzelliğe olan tutkularını paylaşır. Agora'nın etrafı yemyeşil ormanlarla çevrilidir. Ormanlar, hem besin hem de sağlık kaynağı olarak kullanılır. Doğal kaynaklar, sürdürülebilir bir şekilde yönetilir. Şehirde organik tarım yapılır, yerel bitkiler ve meyveler şehir yaşamının bir parçasıdır. Gölleri temiz ve berraktır; suyun tüm sakinler için bolca mevcut olması sağlanır. Agora, dış dünyadan izole bir şekilde yaşar. Şehre erişim, sadece belirli zamanlarda ve özel ritüellerle mümkündür. Efsaneler, Agora'nın Avcılar tarafından korunmuş olduğunu söyler. Bu Avcılar, şehrin huzurunu ve gizliliğini sağlamakla görevli eski bilgeler ve doğa ruhlarıdır. Agora'nın sırlarını dışarıya açmak, büyük bir hata olarak görülür ve bu hatayı yapanlar, şehri terk etmek zorunda kalır. Sonuç olarak Agora, güzellik, barış ve uyumun sembolüdür. Yüzlerce yıl boyunca, insanlık tarihinin kenarlarında parlayan bir yıldız gibi kalmıştır. Sakinlerinin yaşamı, dünya dışı bir huzurun ve bilgelik arayışının simgesidir. Agora'nın sırları, sadece seçilmiş olanların kavrayabileceği bir derinlikte saklanır ve şehre dair bilgiler, yüzyıllardır sadece efsanelerde yaşar. Yani Agora'nın yerini kimse bilmezdi. Burası saklı bir cennetti. Yemyeşil ormanları , tertemiz nehri, şelaleleri ve barış içinde yaşayan avcıların olduğu bir yaşam alanıydı.Avcıları insanlardan ayıran özellikleri iyi savaşçı olmalarıydı. Agora Kralı Akdoradan Yataktan hızlıca kalktım. Bir düş görmüştüm. Ses hala kulaklarımdaydı. Bir bebeğim ağlama sesi. Heram uyuyordu onu uyandırmadan sessizce kalkıp üstümü giyinir giyinmez yola koyuldum. Bu düş üzerine Agoradan gizlice çıkıp Visgora krallığının sınırlarına girdim ve gizlice etrafı gözlemleyerek ilerledim. Uzaktan yükselen dumanları gördüm. Hızlı ve temkinlice dumana doğru yola çıktım. Ne kadar zaman geçti bilinmez uzun çalılar arasından geçerken bir ağlama sesi duydum. Önce emin olamadım ama ses biraz daha yükselince hemen oraya doğru yöneldim ve kıyıya vurmuş bir sandal gördüm. Düşüm gerçek olabilir miydi? Sesler sandaldan geliyordu. Temkinli adımlar atarak kıyıya vuran sandala doğru adımladım. Sandala vardım ve ne göreyim! Sandal da kundakta olan saçları kızıl küçük bir bebek vardı. Sesin sahibi belli olmuştu. Bebeğe yaklaştım ve kucağınma aldım. Bebek anında sustu ve yeşil büyük gözleriyle bana bakmaya başladı. Bebeğin bu haline gülümsedim. Bebeği incelerken kundağın içinde siyah kapaklı ve üstünde Goris yazan defteri gördüm. Bebeği dikkatlice tutup defteri aldım ve incelemeye başladım. Bu düşüm de gördüğüm defterdi. Siyah kapaklı olan defterin içini açıp sayfaları hızlıca geçtiğimde boş olduğunu tek ilk sayfasında yazı yazdığını gördüm. İlk sayfayı açıp okumaya başladım. Sevgili Agora Kralı Akdora; Evet gördüğün düşte ki her şey doğru bu yüzden senden kızıma sahip çıkmanı ve atalarının yaptığı gibi insanları korumanı istiyorum. Milena kızımın adı milena. Ona iyi bak! Bebeği aldım ve Agoraya doğru yola çıktım. Agoraya varınca gizlice kendi odama girdim. Eşim Hera'yı uyandırdım. Heram uykulu bir şekilde neler olduğunu sordu. Bebeği fark etmemişti. Heramın gözleri tekrar kapandı ve bir kaç saniye içinde hemen ışık hızında açıldı. " Doram bu bebek de ne ? Ailesi nerede? Neden sende ?" " Yavrum hepsini cevaplayacağım ama artık yeni ailesi biziz" Karımı tebessüm ederek izliyordum. Karım benden küçücük bir şüphe bile duymamış ve neler olduğunu sormuştu. Gördüğüm düşten ve milena'yı getirene kadar başımdan geçen bütün olayları anlattım. Miniğe bakması için bebeği güzeller güzeli eşime verdim. Hera kucağındaki bu küçük kıza şimdiden çok üzülmüştü. Başına neler gelmişti ve kim bilir daha neler gelecekti?! Eşimin kimseye bir şey söylemeyeceğini bildiğim halde yine de işin ciddiyetini bilmesi için "Yavrum yalnız bunu kimseye söylememeliyiz. Hiçbir kötü niyet milenaya uğramamalı. Bu miniğin kaderi insanların kurtuluşu olabilir. Bu yüzden olanları milena büyüdüğünde bir tek ona anlatabiliriz. Bu sır milena büyüyene kadar aramızda kalmalı." Dedim. Hera beni dikkatlice dinledi ve bana hak vererek her şeyi onayladı. Akdora bunları anlatırken bir çift kulak çoktan onları dinlemiş ve büyük sırra vakıf olmuştu. Asıl hikaye bundan sonra başlıyordu. Şimdiki zaman Milena "Hadi ama Alexander artık elmayı vuracak mısın ? Yoksa kötü bir avcı olduğunu düşünmeye başlayacağım." Kıkır kıkır gülüyordum. Bu huysuz gence bulaşmaya bayılıyordum. Şimdi de kafama bir elma koymuş ve Alexander'in bunu vurmasını bekliyordum. Alex'in elmayı tam ortasından vuracağını biliyordum hatta bundan emindim. Aynı anda başka biri daha söze katıldı. "Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama ilk kez bu kıza katılıyorum." "Hahaha-ha çok komik sen düşünebiliyor muydun yer cücesi ?" Bunu söyleyince etraftan kıkırtı sesleri yükseldi. Josef bu kıza sinir oluyordu. Ama şuan ondan daha önemli bir konu vardı. Alexanderı küçük düşürme fırsatı yakalamıştı. Milenayı umursamadı kıza pis pis sırıtmaktan başka hiçbir şey söylemedi. "Hadi ama Alexander o elmayı vuramayacak kadar kötü olduğunu kabul et de biz de kötü bir avcı olduğunu kabul edelim." İşte şimdi tırsmıştım. Alexander, josefle hiç mi hiç anlaşamazdı. Tam vazgeçtiğimi söyleyip elmayı indirecektim ki kaşlarını yukarı kaldırmış ve sert bakışlar atan alexander'i gördüm. Sanki vazgeçeceğimi söyleyecek ben değilmişim gibi tedirgin bir gülümsemeyle alexandera bakıp yerimde öylece durdum. Alexander İçten içe kıza kızmıştım.Josef salağını hiç sevmezdim. Şimdi şu cadının yaramazlığı yüzünden bu salakla uğraşmak canımı sıkmıştı. Kendimi kanıtlamama gerek yoktu. Ama cadım bana bulaşmıştı bir kere bu yüzden seve seve karşılığını verecektim. Yine de izin istercesine milenaya baktım. Milena gülümseyip izin verdiğini belli etti. Küçük Cadı umursamaz görünsem de rızası olmazsa okun asla yaydan çıkmayacağını bildiği için gönül rahatlığıyla izin vermişti. Umursamaz bir ifadeyle josefe bakıp arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım. Josef kahkaha atıp tam dalga geçecekti ki gülüşü yarıda kaldı. Arkamı döndüğüm gibi milenanın kafasındaki elmayı tam ortasından vurdum ve bunu yaparken sadece milenaya bakmıştım. Milenaya bana güven dercesine bir şekilde baktım. Bu küçük cadı ne kadar beni sinir etse de ona zarar gelmesini istemiyordum. Çünkü ne kadar iyi bir okçu olsam da elmayı vurmak için okumu atardım ama milenanın yanlış bir hareketinde yayından çıkan ok elma yerine milenaya zarar verebilirdi. Bunun olmasını tabi ki istemezdim. Zaten arkamı dönmeden hemen önce bu küçük cadıdan izin istemiştim. Cadı onaylamasa kimin ne söyleyeceği umrunda olmaz bu saçma şeyi hemen bitirirdim. Hala milenaya bakarak josefe ithafen " Bence bir elma benim avcılığımı belirleyemez. Hedefi tam alnın yapalım ha ne dersin. Belki bu sayede ok, olduğuna şüphe duyduğum beynini deler de bir daha saçma şeyler düşünemezsin." Dedim. Sözümü bitirir bitirmez milena kahkahalar atarak gülmeye başladı. Milena gibi olayı izleyenler de gülmeye başlayınca josef homurdanıp herkesten tiksiniyormuş gibi bir bakış atıp yenilmişliğin verdiği sinirle ortamdan hızlıca uzaklaştı. "Bakıyorum da bu durum seni çok eğlendirdi küçük cadı." Bu kıza küçük cadı demeyi seviyordum. Kıza ne zaman küçük cadı desem kızın yüzü aynı şimdi olduğu gibi buruşuyor ve hemen sonrasında cırlamaya başlıyordu. " Sana daha kaç kere demem gerekiyor bana küçük cadı deme diye." Milena kızgın bakmaya çalıştı ama sadece çalıştı. Milenanın bu halini görünce kahkahalarla güldüm yine haklı çıkmıştım. Milenaya harika olduğunu düşündüğüm bir gülümseme ve göz kırpmadan sonra arkamı dönüp az sonra başlayacak ders için eğitim alanına doğru yola çıktım. Milena Sinirden olduğum yerde tepindim ve sinirim geçtikten sonra kendime çeki düzen verip bende kızların eğitim alanına doğru yola çıktım. Agora da kız ve erkeklerin eğitim alanı farklıydı. Çünkü erkeklerin eğitimi kızlara göre biraz daha ağırdı. Akdora kız çocuklarına kıyamazdı. Bu yüzden erkeklerle aynı zorlukta eğitimi almıyordu kızlar. Lakin kendilerini ve sevdiklerini korumaları için de zorlu bir eğitimden geçiyorlardı. Erkeklerin sadece bir tık üstü olarak görevleri vardı. Kızların ise erkeklerden tek eksiği görevlerinin olmamasıydı. İsteyen kız öğrencilerin de görevi oluyordu. Akdora isteyen öğrencilere onların eğitimi kadar görev verirdi. Kız çocukları göz bebekleriydi narin ve korunması gereken en değerli varlıklardı. Ben ve Alexander tüm öğrencilerden ek olarak yaklaşık iki saatte beraber çalışıyorduk. Aslında Akdora bizi kaçınılmaz olana hazırlıyordu. Birbirimizle sürekli zıtlaşsak da ortak dersler de çok uyumlu ve beraber hareket ediyorduk. Ne olursa olsun birbirimize güvenir ve ona göre hareket ederdik. Akdora aynı zamanda bize bazı şeyler yedirerek ve içirerek direncimizi kırıp öyle savaştırıyordu. Akdora ikimizi her şeye hazırlıyordu. Her şekil ayakta ve hayatta kalmamız için elinden geleni yapıyor ve en güçlü avcı olmamız için çabalıyordu. Akdora Milena ve oğlum Aleksandera baktım. İkisi de içlerinden biri kazanana kadar dövüşüyordu. Oğlum، milenanın yorulduğunu görünce bilerek yenildi. Ama kızım milena zeki biriydi. Bunu anlayıp tekrar dövüşmeye başladı. Kızı hırçındı. Asla pes etmez sonuna kadar savaşırdı. Kendini hep geliştirmeye çalışırdı. Oğlunun da kızdan farkı yoktu hep kendini geliştirir ve pes etmek nedir bilmezdi kızdan tek farkı kız fevri hareket eder oğlu ise iyice düşünürdü her şeyi tartar ona göre hareket ederdi. İkisi de eksiklerini birbirleriyle tamamlardı. Zaten bilerek onları beraber derslere koymamış mıydı ? Gülümseyerek izliyordum bu iki evladımı. Aklıma gelenlerden sonra gülümsemeyi kestim ve tanrıya dua ettim bu iki genci koruması için. Kaçınılmaz olanın yaklaştığını biliyordum. Çünkü milena iki gün sonra on yedisine girecekti. Peki canımdan çok sevdiğim kızıma olanları nasıl anlatacaktım. Kızımı nasıl bir zorluğa atacağımı bilmeden nasıl ona olanları anlatacaktım. Artık ne yapacağımı bilmiyordum ama en doğrusunun söylemek olduğunu da biliyordum. Bu yüzden gerçekleri doğum gününden sonraki gün söyleyecektim. Düşünce aleminden çıkıp iki gencin yanına gittim. " Bugünlük bu kadar yeter. Şimdi güzeller güzeli karımın hazırladığı sofraya oturup bir güzel yaptığı şeyi övüyorsunuz ve sonra bizi yalnız bırakıyorsunuz tamam mı ? Eğer dediklerimi yapmazsanız bir hafta çikolatalı süt yasağı veririm ona göre. " İki genç birbirine bakıp yüzlerini buruşturduktan sonra aynı anda " Yemekte evas mı var ?" Yüzümü buruşturup " Evet ama hepimiz yiyeceğiz yoksa olacakları söyledim. Anladığınızı umuyorum." - Evas tadı olmayan acımsı bir bitkiydi ve eşi bunun sağlıklı olduğunu söyleyip çorbasını yapardı en az haftada bir kere. İki genç yüzlerini buruşturarak çaresizce onayladı beni. Çünkü şaka yapmadığımı biliyorlardı. İşin ucunda çikolatalı süt vardı. Bende evası hiç sevmezdim ama sevdiğimin ellerinden çıkınca sırf onu kırmamak için yiyordum. Benim bile yüzüm buruştu yemeği düşününce ama mecburduk. İki Gençle beraber evimize doğru yola çıktık. Saray olmasına rağmen kendimize ait iki katlı evimiz vardı orada yaşıyorduk. Sarayı ise toplu etkinlikler, toplantı, iş ve dersler için kullanıyorduk. Yani halkın da kullandığı ortak bir alan olmuştu. Bir süre sonra eve ulaştık ve kapıyı çaldım. Heram o eşsiz gülümsemesi ile kapıyı açtı . "Hoşgeldiniz." "Hoşbulduk." Üçümüz aynı anda cevapmıştık. " Mükemmel kokular alıyorum yavrum. Acaba güzel eşim bize ne hazırladı. Çok acıktım hemen yemeliyim bu güzel yemeği" İki genç babalarının bu hallerine sırıtarak baksada Akdora hafifçe boğazını temizleyince ciddiyete bürünüp hemen babalarına katıldıklarını belirten mırıltılar çıkararak içeri geçtiler. Akdora tüm yorgunluğuna rağmen eşine yardım etti ve beraber sofrayı hazırlayıp odalarına çekilen çocukları çağırdılar. Çocuklar da gelince her şey tam oldu. Hep beraber yemeğe başladılar ve küçük şakalaşmalar Hera'nın bakmadığı zamanlar yüz buruşturmalar eşliğinde yemekler yenildi. Hep beraber sofrayı topladılar bu sefer Alexander ve Milena mutfakta kalıp bulaşıkları yıkamaya koyuldu. " Pştt" "Pşttt sana diyorum küçük cadı baksana" "Ne var" " Hala aynı düşü görmeye devam ediyor musun?" " Maalesef hatta bu aralar çoğaldı. Niye sordun ki ?" " Hiiiç sadece merak. Tuhaf bir düş o yüzden sordum." " Anladım. Yani sürekli bir alfabe öğreniyorum gibi hatta öğrendim bile. Derslerden düşümde bile kurtulamıyorum. İnsan farklı bir dil öğrenir mi rüyasında ben öğreniyorum. Hocam da yaşlı bir cadı mı kahin mi yoksa ikisi bir arada olan bir şey miydi!? Amann neyse öyle yani. Bakalım bu düşün anlamı ne ve ne zaman çıkacak!" " Bakalım küçük cadı." Kız bu seferki cadı demesini takmadı ve düşüncelere daldı.Alexander da kızın söylediklerinden sonra sessizleşerek düşünceler arasında kayboldu. İki gençte düşünceleri eşliğinde işlerine devam etti ve kısa sürede mutfağı toparladılar. Evas yemeğinin ardından Alexander milenaya sessizce planını anlatıp göz kırptıktan sonra gülerek içeriye geçti. İntikamını almalıydı demi. Milena kendisine göz kırpıp geçen gence bakıp güldü ve kafasını akıllanmazsın sen der gibi iki yana sallayıp gencin ardından o da içeriye geçti ve bu haylaz gencin yine babasını nasıl kudurtacağını merakla izlemeye koyuldu. " Sevgili Kraliçem, Agoranın en güzel kadını size bugünün özetini geçmemi ister misiniz?" Akdora oğlunun bu sözünden sonra ne yapacağını anlamıştı. Kaş göz yapıp oğlunu kendince uyarmaya çalıştı baktı oğlu sırıtarak bakıyor ve vazgeçmeyecek son kozunu oynadı. " Kesinlikle Heram günün özetlerinden biri de biricik oğlun biraz daha sabrımı zorlarsa onu bir daha ki göreve göndermeyeceğim. Çok boş konuşmaya başladı çünkü." " Kralım ben kesinlikle görevimi çok önemserim ama kraliçemiz benim için her şeyden önemlidir bilirsiniz. " Alexander terleyen ve kaş göz yapan babasını aldırmadan annesinin önünde diz çöktü ve günün özetini anlatmaya başladı. " Sevgili kraliçem bugün Aisha kralımızı ziyarete geldi talim esnasında " Hera duyduklarından sonra sinirle kızardı. Sonunda bu kadını güzelce pataklayacaktı. Kocasına güveni sonsuzdu elbet ama bu arsız kadını sürekli uyarmasına rağmen hala kocasının etrafında görünce çıldırıyordu. Elinde değildi kocasını çok seviyordu ve dişi sineğin bile yaklaşmasını istemiyordu. O sinirle kızaran yüzüyle Hera hemen Akdoraya doğru döndü. " AKDORA Alexanderın dediği doğru mu ?" Akdora şaşkın bir şekilde karısına bakıyordu. Hayatında tanıdığı en sakin en uysal kadın kıskanınca aslandan bir farkı yoktu. Her ne kadar bu deli hallerine bayılsada karısını daha fazla çıldırtmamak için hemen cevap verdi. "Yavrum doğru diyor da Dorama ne oldu yine olduk Akdora. Hem sen kocanı tanımıyor musun ? Zaten cevabını verdim o kadının ama anlamıyor. Erkek olsa dövmüştüm şimdiye ama kadınlara el kaldırmam biliyorsun." Hera bu mevzular için canını sıkmak istemiyordu zaten kocası bu aralar baya düşünceliydi. Onu bide kendi yormak istemiyordu. Ama yarın o kadına ağzının payını verecekti. "Haklısın Doram seni tanıyorum ama bu kadının yaptıkları yine de sinirlerimi bozuyor." Akdora güzeller güzeli karısını hiç zorlanmadan kucağına alıp karısının çığlığını duymamazlıktan gelerek karısının önünde eğilen ve kendisini şikayet eden oğlunu ayağıyla itip yere devirerek odasına doğru gitti. "Doraam ayıp yaaa çocukların yanında yaptığın hoş mu ? " Akdora içi giderek yanakları kızarmış eşine baktı ve odanın kapısını örtmeden önce arkasını dönüp sırıtan oğluna ve kızına baktı ve o daha geniş sırıtıp iki çocuğunun da yüzünün düşmesine neden olacak kelimeleri söyledi: "Yarın ikiniz de ödülünüze kavuşacaksınız çocuklar. Bu kadar hevesli olduğunuzu bilmiyordum. O zamana kadar ayak altında görmeyeyim sizi yoksa ödülünüz daha çok artacak." Alexander ve Milena suratlarını asıp babalarına baktı ve babalarına bakmalarıyla Akdora yüksek bir kahkaha atıp kapıyı kapattı. Alexander'ın planı bu sefer işlememişti. Kendiyle beraber minik cadıyı da yakmıştı. En azından yalnız değildi. Böyle düşününce keyfi yerine geldi ve sırıtmaya başladı. Milena sırıtan gence bakıp gözlerini devirip homurdanarak yatmak için odasına çekildi. Alexander kızın homurdanmasını ve gidişini tebessümle izliyordu. Tüm hayatını bu küçük cadıyı korumak için kendini geliştirmeye adamıştı. Herkes uyuduktan sonra Alexander biraz daha çalışmak için evde kendisi için yaptırdığı eğitim alanına gidip biraz daha çalıştı ve tüm vücudu uykuyu istemeden çalışmayı bırakmadı. Artık dinlenmeye ihtiyacı olduğunu anladığı an uyumak için odasına çekildi. Ne kadar çok çalışırsa o kadar iyi bu kızı koruyabilirdi. Daha fazla uykuya direnemedi ve derin bir uykuya daldı. Yarının neler getireceğini bilmeden tüm aile güzel ve huzurlu bir uykuya dalmıştı. Su uyur düşman uyumazdı. Milenanın başı çok büyük dertteydi. Darian kehanetten şüphelenmeye başlamıştı. Peki milenayı neler bekliyordu. Bunu zaman gösterecekti. Her şey daha yeni başlıyordu. Kader oyununu oynamaya hazırdı. Her şeyin sonunda tek bir kazanan olacaktı. İyilik ve Kötülüğün savaşıydı bu kötülük iyiliğe üstün gelebilir miydi yoksa her şeye rağmen iyilik üstün mü gelirdi ? Milena , Alexander ve Agora krallığı her şeye rağmen savaşa hazır mıydı ? Hazır değilseler bile Kader çarkı dönüyor savaş yakındı. Milena ve Agora Krallığını büyük oyunlar, yıkılışlar, aşklar, zaferler, ihanetler ve nice kayıplar bekliyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD