Jülide’nin, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan, tersler gibi verdiği cevap Yusuf’u şaşırtsa bile, sinirleri bu yolculuk yüzünden o kadar bozuktu ki önemsemeden koltuğa yerleşti. Bu sırada cep telefonu çaldı. Arayan kişi arkadaşı Arif’ti. "Oğlum nerede kaldın?"
Yusuf sıktığı dişlerinin arasından, "Yolda kaldım!" dediğinde, bu sefer şaşıran kişi telefonun diğer ucundaki Arif idi. " Nasıl ya!"
"Yolda arabam arıza yaptı. Allah’tan otobüs denk geldi de bindim," derken yanında oturan kıza baktı. Heyecanlı bir şekilde kitabını okumaya devam ediyordu. İkinci defa terslenmek istemediğinden, çevresine bakındı. İki koltuk gerisinde çay servisi yapan muavini görünce, sesini yükselterek, "Kaç dakikaya varırız?" diye sordu.
"Yaklaşık kırk beş dakika," cevabını aldığında, Arif’e kendisini otogarda beklemelerini söyledi. "Yarım saate kadar orada olurum."
Özellikle yarım saat sonrasını söylemişti çünkü arkadaşlarının ne kadar ağır hareket ettiklerini, gidecekleri her yere genellikle geç kaldıklarını biliyordu.
Ama beklediği yanıtı alamadı genç adam. Arif, Orhun’la masaj randevusu aldıklarını söyledi. "Taşlarla özel bir seans yapılıyormuş. Sen taksiye atla gel kardeşim."
Arif’in söyledikleriyle Yusuf’un sinirleri iyice gerildi. "Nasıl arkadaşsınız oğlum siz!" dedi boştaki sol kolunu sallayarak. Tam bu esnada omzunda hissettiği acıyla anladı yandığını. Arkasındaki koltuğa çay servisi yapan muavinin, elindeki bardağa çarpmıştı. Tenindeki acıyla inlerken, "S*ktirin gidin oğlum!" diyerek, telefonu arkadaşının yüzüne kapattı.
Muavin, Yusuf’un yanmasından dolayı panikleyerek, özür diledi. "Çok özür dilerim efemdim. Kazara, istemeden oldu."
Genç adam, yaşadığı talihsizlikler sebebiyle çıldırma seviyesine gelsede, önemli olmadığını söyledi. Muavin buz getirmeye gittiğinde, kendi kendine söyleniyordu. "Bendeki kabahat. Bir hafta izin kopardım diye sevinirken, başıma gelenlere bak."
Yusuf tenine yapışan gömleği parmağının ucuyla geri çekerken, Jülide’nin uzattığı ıslak mendili gördü. "Bunu alın."
Teşekkür ederek mendili aldı ama Jülide karşılık vermeden, kitabını okumaya geri döndü.
Sessizlik içinde geçen yolculuk varış noktalarında bittiğinde, otobüsten önce Yusuf indi. Gelemeyeceklerini söyleyen arkadaşları onu görür görmez, varlıklarını göstermek adına el salladılar.
Genç adam yanlarına gittiğinde, "Sizin masaj randevunuz yok muydu?" dedi.
Orhun masaj randevusunu ertesi güne ertelediklerini söylerken, Yusuf yüzünü otobüse çevirdi. Kız yoktu, gitmişti.
Onun, bakışlarıyla çevresini taradığını gören arkadaşları, ne olduğunu sordular. "Yanımda oturan bir kız vardı,” dedi. "Tuhaf birisiydi. Ona bakıyorum.”
Orhun gülerek kızın neye, kime benzediğini sordu. Arif, Yusuf’tan önce atılarak, bilmiş bir tavırla “Kesin çok bakımlı ve gösterişli bir hatundu. Bu kadar dikkatini çektiğine göre,” dedi. Kendisini her zaman daha sempatik gösteren siyah çerçeveli gözlüklerini, sırıtarak burnunun üstüne itti. Arkadaşlarının tepkileri karşısında, Yusuf bir süre düşündü. Kimseye benzemeyen garip bir tipti diye geçirdi içinden. Makyajsız yüzü, doğallığına rağmen çok pürüzsüzdü. İlk dikkatini çeken porselen gibi beyaz teniydi. Sadece yan profilden gördüğü yüzünde, kirpikleri maskara sürmüş gibi gür, dudakları rujsuz olmasına rağmen pembenin en güzel tonuydu. Arkadaşlarının diline düşmemek için, "Ne bileyim, hatırlamıyorum,” dedi. "İki eli, iki bacağı, bir kafası olan dişi bir varlıktı."