Bölüm 11: Eren'in Hatası

1300 Words
Eren şelalenin yanındaki devasa eve baktı. Sonra gözü bahçedeki kadına takıldı, kadının bal rengi gözleri ona kendisini fena halde hatırlatıyordu. Kyane arkasından sessizce gelip sarıldı ona. "Doğduğun evi ziyaret etmeyeceğini söylerdin, şimdi ne değişti de geldin buraya?" diye sordu Kyane. Eren mavi ışıltılar içindeki kıza döndü gülümseyerek. Aynı soruyu kendisine de sordu. Burada ne işi vardı? Bahçedeki kadın onu görmüyor gibiydi, ama Eren o bal gözlü kadının kendisine çok şey ifade ettiğinden emindi. "Belki de ben artık aynı Miletos değilimdir." dedi. Kyane ürkerek geri çekildi. "Sen O'sun, benim sevdiğimsin." Miletos karşısında üzüntüyle bakan gözlere dayanamadı. "Biliyorum aşkım, biliyorum sevdiğim, yalnızca yolumu kaybettim biraz.. Kendimi her kaybedişimde buradan başlamam gerekiyor sanırım. Doğduğum evden.." Eren ağzından çıkanları sonradan algılasa da, gerçek olduklarını biliyordu. Doğduğu eve ve artık annesi olduğunu anladığı kadına hüzünle baktı. Sonra da o delici mavi gözlerle buluştu. Artık eski Miletos olamazdı belki, içindeki acı, isyan , öfke bunu imkansız hale sokuyordu. Artık eski Eren de olamazdı.. Sonra Eren tekrar hüzünlü maviye daldı ve dudaklarından döküldü hemen bir şiir... Eskisi gibi.. Yıldızlardan derlemem vardığım yargıları, Oysa müneccimliği enikonu bilirim; Ama anlatmam iyi ve kötü yazgıları: Ne âfet ve kıtlıklar, ne altüst olan mevsim. Ânlara fal bakamam, geleceği göstermem; Söylemem kime şimşek, yağmur ve rüzgâr kısmet, Tahta geçeceklere ikbal müjdesi vermem Gökkubbede bulsam da türlü türlü alâmet. Senin gözlerindedir bildiğim her ne varsa, O değişmez yıldızlar kaynağıdır sanatın, Birlikte yaşar gerçek ve güzellik yaşarsa; Sen sürdür varlığını, sürüp gitsin kaç batın. Yoksa, senin gelince sonun - bu falcı bilir Gerçekle güzelliğin kıyamet günü gelir.(William Shakespeare) Nasıl bir çelişkiydi bilmiyordu yaşadığı, kim olduğunu bilmiyordu, tek bildiği rüyasında gördüğü bu kız için ölebilirdi. Ama gerçek hayatta yaşananlar ölmesine bile izin vermeyen sıkıcılıktaydı. Bu aklına geldiği anda düşündüğü şeyi onaylarcasına gök gürledi, çakan şimşekle beraber hızla yağan yağmurun altında ıslandılar ve Eren kuru yatağında yeni bir güne uyandı. Gözlerini açtığında, rüyasında gördüklerini düşünerek yatağında bir süre daha uzandı Eren. Neredeyse artık yaşadığı hayatı önemsemez olmuştu. Peşindeki kızlar, okul, dersler, açlık, susuzluk, yaşama dair her şey, aldığı nefes bile önemsizdi. Gözlerini kapattığında gördüğü dünyayı önemsiyordu yalnızca. Sabah kahvaltısına indiğinde, annesi "Uykucu" diyerek dalga geçti. "Bırak çocuğu basketbol seçmeleri var tabii , yorulacak, iyi olmuş uyuduğu" diye O'nu savundu babası. Ama Eren sadece Kyane için uyuyordu, sadece O'nun için gün boyu ayakta kalmaya direniyordu. O'nu da bulup çok uzaklara, o şelalenin altındaki eve gitmek istiyordu. Okulun ilk günlerinde Eren yine okuldaki kızlar ordusu tarafından takip ediliyordu. Aslında bu kadar peşinde koşmalarının sebebi basketbol takımının kaptanı olmasıydı. Böyle söylenince kulağa çok havalı geliyordu. İlk olarak basketbol kulübü seçmeleri yapılacaktı, bir de tiyatro kulübüne yazılmıştı ama onun başlamasına daha bir hafta vardı. Basketbol sahasına gittiğinde, koç kolundan tutup çekti. "Eren altmış sekiz tane kız takıma senin için başvurdu, hah biri daha geldi altmış dokuz!" "Benim için niye olsun ya?" "Hepsi seni sorduğu için olabilir mi? Oğlum git bir kızla çık da başın bağlansın, burası saha olmaktan çıktı, ağda salonuna döndü." Eren gülerek sahaya çıktığında sayıları yetmiş iki olan kızlar aynı anda nefesini tutmuştu. Bu kadar kız arasında rüyasındakine saplanmak düpedüz akılsızlıktı ama yine de elinde değildi. İlk basketini atarken "Gitarcı kız" diye düşündü, ona çıkma teklifi edebilirim.. Bir tane, yetmiş iki taneden daha iyi ve güvenlidir! Seçmeler nihayet bir de kız basket takımı oluşturulmasıyla sona ermişti, bir kaç tane ciddi kız bulabilmişlerdi en azından. Soyunma odasına giderken, tam da beklediği fırsat çıkmıştı karşısına, Gitarcı Kız onu bekliyordu. "Merhaba Eren, geçen konuşmuştuk ya, müzik kulübümüzün çalışması var , gelip dinlemek ister misin şimdi?" Kızın adı neydi , diye kıvranırken yetmiş iki kızın içinden biri seslendi. "Sıla geliyor musun?" "Siz gidin ben geliyorum!" Hala karşısında beklenti içinde kıvranan kıza baktı. "Bir şartla gelirim!" "Nedir o şart?" En azından kız yüzsüzce atlayan tiplerden değildi, iyi birine benziyordu, güzeldi, tek sorunu büyüleyici mavi gözlerin onda olmayışıydı. Bir de ismi Kyane değildi! "Oraya sevgilin olarak geleceksem gelirim!" Kız bir süre donup kaldı. Eren'in ciddiyetini kavramaya çalışıyordu belli ki. Ya da böyle birşeyi imkansız olarak görmüştü hep. "Şey, sanırım olur. Ama önce duş alman gerekecek, mor bina ikinci kattayız sesleri duyarsın." Eren ter içinde kalmış vücuduna baktı. Kız lafı da sokmuştu hani, güzel kokmalısın! Kadınlar gerçekten çok fena olabiliyorlardı. Kyane nasıl biriydi acaba? Onu daha çok nasıl tanıyabilirdi? Ama rüyalarındaki Kyane O'na ne zaman yaklaşsa, nasıl koktuğunu önemsemeden kokusunu içine çeken kızdı. Rüyalarındaki kadar mükemmel biri acaba gerçekten yaşıyor muydu, diye düşünmeden edemedi. Soyunma odasına girdiğinde arkadaşları keçeli kalemle eski bir formanın yedisini yetmiş ikiye çevirmişlerdi. "Eren oğlum, yeni forman bu!" "Geç kaldınız beyler, az önce birini seçtim. Başımı bağladım, artık çalışmalarda rahatız." dedi Eren, sanki az önce resmi bir iş sözleşmesi imzalamış gibi. Gerçekten de öyle olmuştu, bir kere şarkı söylerken dinlediği, adını hatırlarken hala zorlandığı kız arkadaşı ertesi gün bütün okulun dilindeydi. Düşlerini gerçeklerden uzak tutmamalıydın, dedi içindeki ses.. Ama geç kalmıştı , en büyük hatasını çoktan yapmıştı, düşlerini arkasında bırakmak için çırpınan ölümlü bedeni... Hafta sonu mecburen kızla sinemaya gittiler, beraber bir kafede oturup sohbet ettiler. Ortak yanları Eren'in de annesinin öğretmen olmasıydı ama onun annesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniydi. Babası ise bir şirkette satış müdürüydü. Bir de kızın dilinden düşmeyen Lily vardı, aslında okul Eren'in ailesine de Bulgaristan'dan gelen Nikifor isminde bir çocuğu önermişti ama annesi kararsız kalınca çocuğu başka aileye vermişlerdi. "Eğlenceli olmalı , yani evde farklı kültürden bir arkadaşının olması" dedi Eren. "Çok tatlı bir kız Lily, ilk haftadan bir çok kelime de öğrendi, iki gündür Eren kelimesini de ezberlettim." dedi gülerek. "Tanışırız bir gün." dedi Eren, pek umrunda değildi açıkçası. "Salı günü tanışacaksınız aslında o da İngilizce Tiyatro kulübünde." dedi Sıla. "Kalkalım mı?" diye sordu Eren saatine bakarak. Sıkılmıştı, işi var gibi görünmeye çalıştı. Kız da itiraz etmeyince kızı Kordon'daki evine bıraktı ve bir taksiye atlayıp evine gitti. Kendini aşık olduğu kişiye ihanet etmiş gibi hissediyordu, olmayan birine? Bu korkunç his artık sona ersin istiyordu... O'na düşlerini gerçeklerden uzak tutma dememiş miydi? O'na onu bulmak için geleceğini söylememiş miydi? Gerçeklerden sıkılıp bir kızla çıktığı için şimdiden pişmandı Eren, bir kız yetmiş iki kızdan iyiydi yine de, eğer Kyane'i gerçekte bulursa değil yetmiş ikisi, dünyadaki, evrendeki herkesi hayatından çıkarmaya hazırdı. Salı sabahı kalktığında tüm tenefüslerde yanından yapışık ikiziymiş gibi ayrılmayan Sıla'dan çoktan sıkılmıştı. Servisten inip okul binasına doğru ilerlerken, tiyatro kulübünde de kızın yanından ayrılmayacağını düşünerek yüzünü buruşturdu. Birden mavi bir ışık gözlerini aldı ve Eren ani bir hareketle arkasını döndü. Mavi binadan gelen ışığın büyüsüyle ayakları onu çoktan oraya doğru sürüklemeye başlamıştı bile. "Eren!" Arkasından gelen Sıla'yı gördüğünde aklında hiç bir açıklama olmaksızın öylece bina kapısı önünde durdu. "Kütüphaneye mi gidiyorsun?" "Ne?" "O binada kütüphane ve öğrenci değişimi sınıfı var, bir de müdürlerin odası. Yoksa sen de şu öğrenci değişimindeki güzeller sınıfının cazibesine mi kapıldın?" dedi gözlerini kıskanç bir mimikle kısarak. Eren kahkahasına zor hakim oldu. "Hayır ya, o sınıfın burada olduğunu bile bilmiyorum. Babam aradı , onunla konuşurken farkında olmadan buraya yürümüşüm." dedi mavi binaya tekrar bakarak, kesinlikle bir ışık görmüştü, fakat Sıla ile daha fazla burada duramazdı, yine de ertesi gün kesinlikle tekrar gelecek ve artık içinden çıkılmaz bir hale gelen bu gizemi çözecekti. Mavi binadan uzaklaşırken tekrar tekrar arkasına baktı Eren. Rüyasındaki dilsiz kız dillenmiş, dahası sanki unuttuğu bir geçmişi tuğla tuğla yeniden inşa etmeye başlamıştı. Çok uzaklarda olamazdı, bu düşüncelerle doluyken çoktan Sıla'yı unutmuştu bile. Kendi binasına geldiğinde kıza hoşçakal bile demeden sınıf arkadaşı Polen'in yanına geçip oturdu. "Günaydın!" dedi Polen. Ama Eren bu gün onu da duymamıştı, içeri giren tarih öğretmeninin Osmanlı İmparatorluğu hakkında ne dediğini de duymadı. Tek istediği, derslerin bir an önce bitmesi, tiyatro kulübünün bitmesi, dahası günün bitmesi ve düşlerin gerçeklere dönüştüğü saate ulaşmasıydı. Ama bilmediği bir şey vardı, uykularıyla yaşamaya alışan bu çocuk, bir kaç saat sonra düşlerinin gerçeklere dönüştüğüne tanık olacaktı. Bir kaç saat sonra delirmediğini, binlerce yıllık geçmişe sahip bir Tanrı olduğunu öğrenecekti. Bir kaç saat sonra hayatı bir daha eskisi gibi olamayacak, geçmişinde olduğu gibi bir aşk için ölümü bile göze alabilecek Miletos olacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD