Bölüm 14: Romeo ve Miletos

1211 Words
Dalından kopardığım yeşil elmanın iki yarısı değil hepsini yediğin kendisi gibi. İçinden geçtiğimiz kokulu karanlığı delip geçen parlak ışığım gibi. Düşlerimde değil de, gerçekte Kyane'i görmek, onun var olduğunu tüm gerçekliğiyle hissetmek, Oruç Aruoba'nın bu şiirindeki gibi diye düşündü Eren yatağına uzanmış aşık olduğu maviyi düşünürken.. O'nu yeniden, rüyalarındaki gibi elde etmenin, kalbini kazanmanın bir yolunu bulmalıydı. Bulmak zorundaydı. Bunu düşündükçe büyük bir çıkmaza giriyor, kelimeler anlamsız, çözümler saçma geliyordu. Eren günlerdir kendinde değildi. Basketbol koçu ne sorunu olduğunu sorup duruyor, annesi yemek yemediği için sürekli söyleniyordu. Ama Eren sonunda O'nu bulmuştu. Dünyanın geri kalanı umurunda değildi. Artık aşk gerçekti! O gözleri, saçları , mavi ışıltısı... Sanki tarih onu gördüğü anda durmuştu. Gerçekler her saniye karşısına çıkıp varlığını belli etmek ister gibiydi. Annesi düşüncelere dalmışken ya da rüyasının en güzel yerindeyken kapıyı açabiliyordu. Babası sürekli kafasını neyin kurcaladığına dair sorular soruyordu. Evet değişmişti! Değişen bir Eren'di O, Miletos'a daha çok benzeyen. Eskisi gibi duygusuz değildi işte, sevdiği kıza şiirler verebilen, O'nu gördüğünde her yanını ateş basan Miletos'tu. Bir de ülser gibi sıkıntı veren Sıla vardı tabii, Eren'in davranışları berbattı, ama her kız arkadaşının yaptığı gibi sınırları zorluyordu Sıla da. Düşüncelerinden bir anda telefon sesiyle sıyrıldı. Çalan cep telefonuna baktı Eren, "Sıla" yazıyordu ekranda, onunla aynı evde kalan kız, şu an için Sıla sadece bunu ifade ediyordu ona.. Eren sırf bu yüzden Lily'nin ondan uzak duracağını düşünerek, acı içinde kıvranıyordu. Telefonun açma tuşuna basıp kulağına götürdü. Bu telefona cevap vermemesi gerektiği halde, Kyane ile ilgili tek damla bilgi için her şeye razı olabilirdi. Unuttuğu tüm güzellikleri hatırlatıyordu Kyane ona, hatırlamadığı kocaman bir hayatın parçasıydı O. Kim olduğunu hatırlamasa da, tüm benliğinin üstüne benzin dökülüp yakılsa da O kalbine kazınmış mavi gözleri hatırlamaya devam edecekti. Bedeninin ruhunun diğer yarısıydı Kyane.. "Aşkım ne yapıyorsun?" diyen Sıla'ya aldırmadan soğuk bir sesle cevap verdi. "Rolümü ezberliyorum siz ne yapıyorsunuz?" Siz diye özellikle belirtmişti, asıl sormak istediği elbette Kyane'di. Yani Lily, yani Juliet, ismi her ne ise, onu ona en yakın kılacak isim hangisiyse... Bütün isimlerden, herkesten, her şeyden vazgeçebilirdi onun için. Kaç bin yıl, kaç milyon yıldır bu aşk vardı bilmiyordu, ama onu tanıdığı günden beri hiç bir isim yoktu, sadece "biz" vardı. Sıla cevap verince kızın telefonun diğer ucundaki varlığını nihayet yeniden fark edebilmişti. "İyiyiz, Lily de ezber yapıyor bütün gün, o lafları sana söylediğini düşününce gıcık oluyorum gerçi ama.." Bir de bu vardı tabii, Lily'nin ağzından dökülecek her güzel söz onu öldürebilirdi. Rol icabı defalarca göz göze gelecek, belki de öpüşeceklerdi, ama okulda izin vermezlerdi ki , öpüşmeye, yine de ellerini tutacaktı , gözlerinin içine bakıp sevdiğini söyleyecekti. O'nun uğruna ölecekti rol icabı ve içinde yeni yeni hatırlamaya başladığı bu his, bunu geçmişte de şimdi de göze alabileceğini söylüyordu ona. Aşk mıydı bu? O kadar basit olamazdı, ona aşık olduğunu söyleyen kızları düşündü Eren.. İçindeki kesinlikle çok daha asil, çok daha sonsuz bir duyguydu. Yaşayan hiç bir insanın sahip olamayacağı kadar aşkın ötesinde bir aşk.. "Alo, Eren orada mısın?" bir anda telefonunun diğer ucunda bekleyen kızın sesiyle suskunluğunu bozarken, ne konuştuklarını anımsamaya çalışarak yüzünü buruşturdu. "Olur mu canım öyle şey, alt tarafı bir rol, oynayacağız bitecek, bizim sınıftaki Polen'in kardeşi Pelin de sonsuza kadar annem kalacak değil ya!" dedim. "Ben sonsuza kadar çalgıcı kalacağım bu gidişle." dedi nazlanarak Sıla. "Olsun sana yakışıyor!" bunu söyler söylemez pişman olmuştu. Ama kızın ağzı kulaklarındaydı tabii. Ama Eren cevaplarını otomatiğe bağlamıştı, konuşmada Lily ismi geçerse karşısındakini dinleme nezaketi gösterebiliyordu sadece. Telefonu kapattıktan sonra aynadaki dağılmış saçlarına baktı. "Salaksın sen, başından savmak için kıza söylediğin şeye bak!" dedi kendine öfkelenerek. O sırada yemek tepsisiyle odasına gelen annesinin bunları duymaması için dua ederek, yemeğini yemeye koyuldu. Pazartesi günü Sıla'ların sınıfının deneme sınavı vardı. Bu da öğleden önceki bütün teneffüsler Eren rahat nefes alacak demekti. Bu gün kesinlikle güzel bir gündü, Eren yanında hiç kimse olmadan bahçede dolaşıyordu tabii ayakları nedense onu mavi binaya sürüklüyordu sürekli. Kendisiyle mücadele vermesinin bir anlamı yoktu, sonuçta aldığı her nefes o mavi binadaki , maviler içindeki, mavi gözlü kız içindi. Sonsuza kadar da böyle olacaktı. Sonunda binanın kapısında bahçeye çıkan Lily'yi gördü. "Aa, merhaba Lily!" dedi, sanki tesadüfen orada yürüyormuş izlenimi vermeye çalışarak. "Merhaba Eren!" dedi kız gülümseyerek. Yine birbirlerinin gözlerine dalıp gitmişlerdi, Eren sonsuz bir mavilikte boğulmuştu, artık nefes almak bile umrunda değildi.Orada öylece kalabilirdi, ona dokunmasın, yeniden o bulutların üstüne çıkamasın ama öylece gözlerine baksın yeterdi. O mavilikte , o sonsuz düşte kaybolmak, bunun gerçekliğini hissetmek, uykuda olmaktan çok daha mükemmeldi. Tüm gerçekliğiyle sonsuz maviliğinde kaybolmak, tüm gerçekliğiyle düşleri kalbine gömüp tenine , hiç değilse ellerine dokunmak istiyordu Eren. "Ezberledin mi rolü?" Başka soru soramamıştı heyecandan, Romeo'da ne sözler vardı halbuki.. Düşünceleri bu kadar güzelken, neden dili anlamsızca ihanet ediyordu ki kendisine? "Arada takılabiliyorum, seninle olan uzun diyaloglarda özellikle, öğle arası Polen ile çalışacağız dadı ile olan sahnelerimi." dedi Lily. Hala gülümsüyordu, o gülümsedikçe Eren daha fazla dilinin tutulduğunu, efsunlanmışçasına bedeninin kaskatı kesildiğini hissediyordu. Sahip olduğu her şey, bedeni , dili, Kyane'in tarafını tutuyordu. Desene Eren dedi kendi kendine, biz de çalışalım desene! Ama diyememişti. O delirmediğinin kanıtıydı işte, nutku tutuluyordu O'nu görünce, isminin Casta olduğunu bildiği kız, başka bir yabancı kıza O'nu gösteriyordu. Büyük ihtimalle daha önce hiç kimse Eren'i böyle şapşal bakışlarla görmemişti. Herkese dedikodu malzemesi olacak cinstendi, ama şimdi onları önemsemezdi; çünkü Lily hala ona bakıyordu tatlı tatlı. Şiirler Eren'in içinden gelip akmaya başlamıştı, dile dökülememişti, bal olup gözlerinden akmıştı sessizce. "Sıla nerede?" dedi Lily bütün düşlerine bir bıçak saplayarak! Soru sorma konusunda Lily de çok başarılı sayılmaz , diye düşündü Eren. Sonra bıçağın asıl kime saplandığını fark etti derin mavilikte. Gerçekten Eren'in ondan başka kimseyi önemsemediği belli olmuyor muydu? Sıla'ya er ya da geç "Hoşçakal" denecekti, bu her zaman böyle olmuştu. Üstelik bu sefer sadece fazla ileri gitmesin diye değil, karşısında onu delip geçen bıçak gibi gözler için yapacaktı bunu. Ama Eren bu konuda pek başarılı sayılmazdı ki.. Bu güne kadar kızlar ilgisizliğinden yakınıp gitmişlerdi. Kyane gelene kadar bir kişiye bile ilgi duymanın, aşkın, baharın, gerçeklerin ne kadar mucizevi olduğunun farkına varmamıştı hiç Eren. Birden bir süredir konuşmadan Lily'ye dalıp gittiğini fark etti. Yüzü mürdüm eriğine dönerken, hemen o söylemek istediklerini saklayan dili yardımına koştu. "Deneme sınavında" dedi Eren, umursamaz tavrını gizlemeden. Lily ise buna hiç bozulmuşa benzemiyordu. Belki de şimdi , şu anda rüyalarında hep onu gördüğünü anlatmalıydı, ama onu büsbütün kaybedebilirdi de. Delirdiğini düşünebilirdi. Ya O düşlerinde gördüğü adama, aynı tutkuyla aşık değilse, diye sordu Eren kendine. Acımasızca Sıla'yı sorarken hiç de üzülmüşe benzemiyordu. Eren içinde bir yerde kor olan kalbinin alevlendiğini hissetti, yüzü bütün bunları Lily'ye anlatmak istercesine mümkünmüş gibi renk değiştirdi yeniden. "Unutmuşum sınavı, hiç çalışmadı da, hep gitar çaldı hafta sonu." dedi Lily. Kesinlikle konu Sıla olmamalıydı. Kesinlikle konu değişmeliydi. Dahası Eren salak salak gülümsemeye başlamıştı Lily konuştukça ve devam ederse kız onun salak olduğunu düşünecekti! Eren yanına basket takımına bu sene seçilen Peter'ın gelmesiyle ona selam vermek zorunda kaldı. Peter yarım yamalak türkçesiyle Alman taktiklerini anlatmaya çabalarken Lily de el sallayarak arkadaşlarıyla uzaklaştı, ikisi de hala birbirlerine bakıyorlardı. Gece boyu uyumadı Eren, belki ertesi gün ellerini tutacaktı provada. Rüyasındaki gibi elleri yanar mıydı? Elini sıktığında bir şey olmamıştı, gerçi değil yansa, erise bile çekemezdi Kyane'den ellerini. Sonra kendisine kızdı yine aynı öfkeyle, bir an önce Sıla'dan kurtulup karşısına çıkacağına, anca dili tutuluyordu kızın karşısında. Yıllardır o rahat tavırlarıyla, istediğini yapan Eren, içindeki hükümdarlığın sona erdiğini biliyordu. Artık her hücresi, kalbindeki Tanrıça'ya hizmet ediyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD