Günlerden pazartesi...
Cuma gününden bu yana Alisya ve Vena hiç haberleşmemiş hiç konuşmamışlardı. Bu ikisinin de alışkın olmadığı bir durumdu çünkü normalde birbirleriyle çok sık zaman geçirir, her anlarına ortak olmaya gayret ederlerdi.
Pazartesi günleri Alisya fırsat buldukça işletmesine gider, çeşit çeşit kurabiyelerin taptaze, kıyır kıyır olup olmadığını denetler, müşterilerine "günaydınlar" deyip evine dönerdi. İşletmeye çok sık uğramasa da Alisya, müşterileriyle sıkı bir bağı olan ve sevilen bir kişiydi. Müşteriler onu her gördüklerinde gülücükler saçar, ayaküstü sohbetler edip güzel dileklerde bulunurdu. Özellikle sevimli bir çift var ki Dünya Teyze ve Farid Amca. Farid amca sessiz sakin kendi halinde bir amcaydı. Alisya’yı sevdiği belliydi ama sadece samimi bir tebessüm etmekle yetinirdi. Ama Dünya Teyze öyle değildi. Saf, tertemiz bir kalbi olan kalbinin temizliği yüzüne yansıyan şirin, güleç ve oldukça konuşkan biriydi. Ne zaman Alisya’yı görse ayaküstü muhakkak bir on dakika sohbete tutardı. Alisya bu duruma çok memnun olurdu. Dünya teyzeyi çok seviyor hoş sohbetini de dinlemeyi hep özlüyordu. O gün de Dünya Teyze ve Farid Amca kapının yanındaki masada oturmuşlardı. Alisya’yı görür görmez yüzlerinde kocaman bir gülümseme oluştu. Dünya teyze yine Alisya ile hoş sohbetini yaptı Farid Amca ise onları bütün masumiyeti ile dinliyordu. Ara sıra yüzünde beliren sıcak tebessüm ile onları dinlediğini ve onlara katıldığını belli ediyordu. Alisya bu güzel çitfi bırakmak istemiyordu ama işe koyulması gerektiğini düşünerek onlardan müsaade istedi ve işin başına koyuldu.
Alisya, cuma gününün etkisinden çıkamamıştır. Çıkmak o kadar kolay mı ki!
Vena ise hâlâ durumdan habersiz, meraklı ve bir o kadarda şaşkındı. Alisya işletmede işini bitirip eve dönerken Vena’yı aradı. “Vena Nasılsın?”
Vena Mahur bir sesle, “iyiyim Alisya seni sormalı?”
Alisya, “Ben de iyiyim. Bugün müsaitsen görüşelim mi?” diyerek sözüne devam etti. Vena hem Alisya’yı merak ediyor hem de artık olanları tam anlamıyla öğrenmenin vakti geldiğini düşünüyordu. “Olur olur görüşelim, müsaitim” dedi ve saat 14. 00’da Aşıklar Caddesi’nde buluşmak üzere sözleştiler. Saat 13.00 idi. İkisi de hazırlandılar ve kararlaştırdıkları mekana, Aşıklar Caddesi’ne, gittiler. Önce iyice bir soluklandılar, hal hatır sordular daha sonra bir sessizlik oldu.
Alisya söze nasıl başlayacağını bilemez halde, Vena ise meraklı gözlerle ve sabırsızlıkla onu dinlemeye koyulmuştu. Alisya en nihayetinde söze başladı
Ah Vena,
Geçen kış, seninle gittiğimiz Cafe Moscow’u hatırlıyorsun değil mi? Hani şu sarmaşık ve begonvillerle örülü çitleri, sıcak, nezih bir ortamı olan. Hatta tadı damakta kalan tatlıları ve insanın içini ferahlatan, insanı kendine getiren eşsiz kahve kokularının etrafta hüküm sürdüğü mekanı, hatırladın değil mi?
Evet, hatırladım, “bütün bu saydığın özellikleri hoşuna gittiği için bütün bir kışı o mekanda geçirmiştik, unutmak mümkün mü öyle bir yeri” der Vena ve kendince eğlendiğini belli eden küçük bir gülümseme belirir yüzünde.
Alisya işi şakaya vuracak halde değildi çünkü kalbinin esiri olan aklı ve karmaşık duygular içindeydi, hararetli bir şekilde konuşmayı sürdürdü.
“Peki ya orada sahne alan müzisyen genci hatırlıyor musun?”
“Evet, onu da hatırlıyorum, hayranlıkla dinlediğin şu müzisyen genci,” Vena eğlenmeye devam ediyordu. “Sesi de gerçekten güzeldi ha” derken bir anda merakına yenildi ve ses tonunu hafif yükselterek, “evet Alisya, bu kadar soruyu neden soruyorsun ki hadi sadede gel, çok merak ettim neler oluyor.”
Solist Band grubunun solisti idi. Çekik ela gözlü, buğday tenli, iri yarı bir çocuk, adı Joseph’ti arkadaşları ona seslenirken öğrendim. Sesinin tınısı, diksiyonunun güzelliği ve duruluğu çok ilgi çekiciydi. Sahneden inip dinleyicileri selamlamıştı, hatta bizim masaya pek yanaşmamış, tanıdık birkaç kişiyi gördüğü için onlarla sohbete dalmıştı. Hoş sohbet ve güzel gülüşlü biriydi.
Vena, “evet hayal meyal hatırlar gibiyim o anı. Bahsettiğin kadar incelememiştim olup biteni ama elbetteki müzisyen genci hatırlıyorum. Uzun lafın kısası Alisya, sen lafları o kadar dolandırmayı sevmezdin, beni şaşırtıyorsun ve meraklanıyorum. Çıkar artık şu ağzındaki baklayı, bahsettiğin gence ne olmuş?”
Alisya Vena’nın sinirlenip meraklandığını anlamış ve daha fazla uzatmadan başlamıştı söze.
"Geçen gün, Aşıklar Caddesi'ndeyim, hava ayaz, rüzgar delicesine esiyordu. Havanın o durumu beni rahatsız etmiyordu, herkes can havliyle bir sığınak ararken ben o anın tadını çıkarıyor bir yandan da düşünceli bir şekilde yürüyordum. Arkadan yine o alımlı ses duyuldu kulağıma, nerde olsa tanırdım o tınıyı… arkama döndüm bir de baktım ki Joseph, elinde bir gitar ile caddenin bir köşesinde şarkı söylüyor, gelen geçen sesin büyüsüne kapılmışçasına onu dinliyor, kimileri o güzel müziklere eşlik ediyordu.
Havanın o şiddetli ve kasvetli hali benim için birdenbire yerini yaz havasına bırakmış, kuş cıvıltıları gibi ortamı alacalı bir neşeye sürüklemişti. Kendimi şarkılara eşlik ederken ve Joseph ile kaçamak bakışmaların içinde buldum. Hani derler ya karnımda kelebekler uçuşuyor, adeta böyle bir duyguya kapıldım. Bana neler olduğunu anlayamamıştım, anlayamadığım gibi de kendimi bu büyülü ortamdan alıkoyamamıştım. İlk defa öyle duygular yaşıyordum, ne yapacağımı nasıl davranacağımı kestirememiştim. İlk defa birinin sesi bana adeta ninni gibi rahatlatıcı , içimi adeta huzurla doldurur gibi etkileyici geliyordu. Saatlerce orada, o soğukta öylece kaldım. Aralıksızca Joseph’i dinledim. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Tahminimce iki saati aşkın bir süre büyülü bir an yaşamıştım. Daha sonra Joseph şarkı söylemeyi bitirmiş, herkese teşekkür edip toparlanıyordu ki ben de o büyülü anın etkisinden çıkabildim. Kendime geldiğimde etrafta sadece ben ve birkaç kişi kalmıştık, herkes sıcak ortamlara, kafelere doluşmuştu. Ben de gitme vakti geldiğini düşündüm ve aklımda düşünceler, kalbimde pırpır eden bir canlılıkla yola koyuldum. O günden sonra Joseph ve o büyülü sesi, sesinin tınısı aklımdan çıkmıyordu. Sanırım ben de aşkın o saf ve şatafatlı dünyasına giriyordum. Hiç alışkın olmadığım bu Dünya beni hiç beklemediğim bir anda davet etmişti kendi eksenine. Biliyorum o kadar aceleci davranmamalıyım, ama ben bu anlam veremediğim duyguların nasıl üstesinden geleceğimi bilemiyorum. Sanırım artık Aşıklar Caddesi benim de aşkımın başlangıç noktası olacaktı."
Alisya bütün bu olanları anlattıktan sonra Vena’ya baktı. Vena şaşkınlık ve heyecanla olanları dinliyordu. Adeta bir masal dinlermişçesine dalmış gidiyordu.
Alisya bir an tereddüt etti, “beni dinliyorsun değil mi Vena” diyerek, Vena’nın nabzını yokladı.
Vena silkinerek “Evet evet dinliyorum, dalmışım sadece” diyerek kendini toparladı.
Alisya, “Ee, bir şey demeyecek misin? bu durumda ne yapabilirim bana senden başka kimse yardımcı olamaz” diyerek sözünü tamamladı.
Vena sözlerine şu şekilde başladı, “Alisya, sen benim en yakın arkadaşımsın, bu zamana kadar iyi günümüzde de kötü günümüzde de hep sırt sırta verdik, her şeyi birlikte göğüsledik. Bu süreçte de en yakın destekçin ben olacağım, bunu bilmeni isterim. Senin de belirttiğin gibi aceleci davranmamanı öneririm. Elbette ki aşk güzel, saf ve bir o kadar da sürprizlerle dolu bir duygudur. Sana şatafatlı dünyasını sunar fakat o şatafatın içinde kaybolmanı da sağlar. Bu yüzden temkinli olmanı isterim. Ki zaten aşk, habersiz gelir. Hiç ummadığın anda kalbini sarıverir. Şu an için henüz yeni bir başlangıç olduğunu düşünüyorum henüz Joseph’i tanımıyorsun ona duygularını açmadın. Hemen kendini kaptırma! Ben de bu sürecin nasıl ilerleyeceğini görüp her zaman yanında olacağım,” der.
Zaman su gibi akıp geçmişti hava kararmış ve soğumuştu. Vena sözlerinin ardından saate baktı. “ohooo zaman ne de çabuk geçmiş, hadi yavaştan kalkıp eve gidelim,”
Alisya, Vena ile konuşmanın verdiği biraz rahatlama ve huzur dolu bir ses ile “olur, hadi kalkalım” der ve yola koyulurlar.
Hava bayağı soğumuştu. Kış gerçek yüzünü akşama saklamış gibi, sert soğuğu ile insanları kendine getirmek istiyordu sanki. Aceleyle yürüdüler, evlerine varıp sıcacık yuvalarına girmek için sabırsızlanıyorlardı. Alisya bu konuda Vena’ya göre biraz daha şanslıydı çünkü evi Vena’nınkinden daha yakındı. Hızlı adımlarla yürüdüler. Sanki onlar yürüdükçe hava daha da soğuyor gibi geliyordu. Alisya evine vardı. Daha fazla dışarda kalmak istemiyorlardı. Hemen lafı kısa kesip, Vena’nın bu soğukta eve kadar yürümesini istemeyen Alisya Vena'yı bugün onunla kalması için davet etti. Ama Vena bunu kabul etmemişti. Soğuktan tir tir titriyor ve Alisya'nın evnşnşn önünde oyalanmadan bir an önce evine gitmek istiyordu. Vena Alisya'nın bu teklifini çok hızlı bir şekilde reddederek "hava git gide soğuyor Alisya hadi sen de oyalanma eve gir ben de bir an önce evime gidip dinlenmek istiyorum biraz daha burada durursak şifayı kapacağız" Alisya Vena’ya hak vererek içeri doğru girmeye başladı. Arkasını dönüp Vena’ya el sallayarak girdi evine. Vena da koşar adımlarla evine doğru yola koyuldu. Soğuktan tir tir titriyor ara aea koşuyordu adeta. Evine vardı nihayetinde. Varır varmaz içeri girip o sıcaklığı hissetmek istedi. Burnu buz tutmuş kıpkırmızı olmuştur. Ellerini de hissetmiyordu. Hemen kendine bir çay kaynattı. Battaniyesini de alıp koltuğunda oturarak içti çayını. Alisya onu merak etmişti. "Eve vardın mı?" diye bir mesaj attı. Vena "evet vardım. Kendime çay kaynattı sen de sıcak bir şeyler iç yoksa hasta olacağız" diyerek yolladı mesajı. İkisi de sıcak yuvalarında sıcak içeceklerini içip seyre daldı gecenin ayaz soğuğunun penceredeki yansımasını. Çaylarını bitirdikten sonra hemen başuçlarına bırakıp fincanlarını o sıcaklığın verdiği mahurlukla uykuya daldılar...