Yepyeni bir gün yepyeni bir macera demekti. Alisya’nın lügatinde bu yazar hep. Hayat mottosu şuydu, yeni bir gün iyi veya kötü ama muhakkak bir macera kapısı aralar ona. Her yeni macera ise yeni heyecanlar yeni mutluluklar sunardı.
Alisya dünün yorgunluğunu üstünden atamamıştı. Bu yüzden bugünkü yeni maceralara hazır mıydı değil miydi pek emin olamıyordu. Bunlar bir yandan, içindeki huzursuzluk ise bir yandan onu sıkıştırıyordu. Huzursuzluğun sebebi ise dün Vena’nın yanından çıktıktan sonra Joseph ile karşılaşıp yaşadığı büyülü anı onunla paylaşmamış olmasıydı. Normalde ne olursa olsun hemen Vena’ya anlatır, heyecanına heyecan, mutluluğuna mutluluk katardı. Ama dün öyle olmamıştı ve bu onda bayağı huzursuzluk yaratmıştı. Geçen gün Vena’dan azar işitmişti. Ondan çekinip her şeyi ona anlatmanın yük olduğunu düşündüğü için ama yine de akıllanmamıştı.
Aklını başka şeylere yormuştu, içindeki huzursuzluğu biraz olsun azaltıp güzel bir kahvaltı ettikten sonra Vena’yı aramak üzere kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Kahvaltısını hazırladıktan sonra ilk iş olarak Vena’yı aradı. Ama ararken tedirgin olmamış değildi çünkü Vena yine onu azarlayabilirdi. Her şeyi göze alarak aradı Vena’yı aramasa delirecek, içindeki bu enerji birikimi ile biraz daha cebelleşmek zorunda kalacaktı. Telefona sarıldı. İkinci çalışta açılmıştı telefon.
“Vena, nasılsın?”
“İyiyim Alisya sen.”
“Ben de iyiyim, bugün birlikte vakit geçirmeye ne dersin?”
Vena, “ olur” diye sevinçle cevap verdi.
Alisya, “süper, ama bu sefer Aşıklar Caddesi’ne gitmeyelim. Yeni yerler keşfedelim istiyorum seninle. Ne dersin?”
Vena, “olur, güzel olur ama nereyi keşfedeceğiz ki, şehrin dışına çıktığımız yok, bildiğimiz yerler şehrin içi, Aşıklar Caddesi ile sınırlı.”
Alisya aklında dolaşan hain fikirlerle yeni bir macera arayışındaydı. “sen bana takıl, gerisini merak etme,” hadi vakit kaybetmeden hazırlanalım, gidecek uzun bir yolumuz var. Hazırlan evimin önünde buluşalım.”
Vena, yine ne işler peşindesin acaba deli kız diyerek geçirdi içinden. Telefon çoktan kapanmıştı. Vena’ya da hazırlanıp Alisya’nın evine gitmek kaldı.
Vena, sportif, rahat kıyafetlerini giydi. Onu nelerin beklediğini bilmiyordu ama uzun yok gideceklerini bildiği için ona göre rahat hissedeceği şekilde gitmek istedi.
Alisya ise Vena’yı dünkü olanlardan haberdar etmek için aramıştı ama aniden aklına delen bir delilik ve macera isteği onu bambaşka yerlere götürmüştü. Bugün Çiçekli Köyünü tanımak istedi. Joseph madem ki böyle bahar kokulu, ismiyle insanın içinde çiçekler açtıran bir yerde yaşıyordu Alisya’ya da bu yeri tanımak, keşfetmek düşerdi. Tabii Vena Alisya’nın en yakın arkadaşı olduğu için bu serüvende onun da Alisya’ya eşlik etmesi gerekirdi. “Dün olanları ise 1 saatlik yol gittikleri esnada, dolmuştayken anlatırım. Ya da yok yok o anın tadını çıkarmam, her anı ilmek ilmek, karış karış aklıma kazımam lazımdı. Akşam Vena ile bir kahve eşliğinde bu konuyu konuşuruz” diye ikna etti kendini.
Vena kapının önünde Alisya’yı bekliyordu. Havalar yavaş yavaş ısınıyor, baharın ılıklığı hafiften hissettiriyordu kendini.
Birbirleriyle selamlaştılar. Vena meraklıydı. Alisya ise henüz hiçbir şeyden bahsetmemişti Vena’ya. Hiçbir şey konuşmadan yürüdüler. Alisya nasıl gidileceğini, nerede olduğunu bilmiyordu. Endişeliydi. Vena’ya da durumu nasıl anlayacağını bilemiyordu. Büyük bir bilinmezlik ve tedirginlik içinde yürümeye başladılar. Alisya tedirgin, Vena meraklıydı. Sessizliği bozan Vena’nın meraklı sesi oldu. “Alisya nereye gittiğimizi söyleyecek misin artık?”
Alisya, “Çiçekli Köyü’ne gidiyoruz. Seninle yeni bir yer keşfedip, yeni maceralara atılacağız.”
Vena yüzünde beliren garipseme ifadesi ile “Çiçekli Köyü mü? Orası da neresi? Nerden duydun ki bu yeri sen? Hem gidip orada ne yapacağız ki?” peşi sıra sordu sorularını.
Alisya, sakinliğini koruyordu, Vena’nın bunca soruyu art arda sormasına hak veriyordu. Çünkü hiçbir şeyden haberi yoktu. Bir yola çıkmışlardı ama sonu hayır mı şer mi ikisinin de gıdım fikri yoktu. Alisya, geçen gece olanları anlatmanın tam zamanı olduğunu düşündü. Çiçekli Köyü’nü Joseph’ten duyduğunu söylese Vena inanmaz ve herhalde ciddi ciddi delirdiğimi düşünürdü. Alisya bir yerden konuya başladı. Ancak anlatırdı. Dolmuşa varıp Çiçekli Köyü’ne nasıl gideceklerini öğrenmeleri gerekirdi. Alisya’nın evi ile dolmuş durağı arasında yarım saatlik mesafe vardı. Yürümek kimi zaman yorucu olsa da şu an sohbet ede ede gidilecek olan yolun keyifleneceğini düşünerek yürümeye başladılar. Alisya, Vena’yı daha fazla meraklandırmak istemiyordu. Konuya başladı. Hazırsan sana Çiçekli Köyü ile tanışma maceram anlatayım Vena.
Vena, sabırsız bir ses tonuyla “hiç olmadığım kadar hazırım Alisya hadi lafı dolandırma, çatlayacağım meraktan.”
“Tamam tamam, kulağını iyice aç ve beni dinle o zaman. Hani geçen gece senin yanından çıkıp eve doğru gidiyordum ya işte o gün senin evinden çıktığım zaman ben biriyle karşılaştım. Hadi tahmin et bakalım kim bu.”
Vena, tam konuya odaklanmış ve merakla dinliyordu ki bu soru karşısında öfkesini gizleyemedi. “Alisya, merakta bırakmak bir yana kelime oyunlarıyla beyin fırtınası yapmayı da seviyormuşsun anlaşılan. Kim olduğun tahmin edemiyorum şu an. Lütfen kesintisiz bir şekilde, merakta bırakmadan anlatır mısın yoksa burada meraktan çatlayacağım.”
Alisya Vena’nın ciddiyetini anlamıştı. “peki peki devam ediyorum. Nerde kalmıştım. Hıh, hatırladım. Senin evinden çıktığım gece yolda Joseph ile karşılaştım.
Bu cümle karşısında Vena’nın şaşkınlığı yüzünden okunuyordu fakat o kadar merak etmişti ki devamını, sorularını konuşmanın sonuna sakladığını belli eden ve hadii sabırsızlanıyorum diyen bir ifade ile dinliyordu beni.
Daha fazla meraklandırmadan devam ettim. “birbirimizi görür görmez şaşırmıştık. Selamlaştık ve sonrasında ayaküstü sohbet ettik. Onu buralarda pek görmediğimi, burada ne yaptığını sordum. Bir iş için görüşmeye geldiğini söyledi. Daha sonra laf lafı açtı ve her gün buralara Çiçekli köyünden geldiğini, 1 saatlik mesafe kastettiğini söyledi. Çiçekli Köyünü daha önce hiç duymamıştım. Bunu Joseph’e söylediğimde ilk başta garipsemiş gibiydi. Daha sonra haklı olduğumu ifade ederek köyün oldukça küçük ve şirin bir yer olduğunu, çoğu kişinin orayı bilmediğini hatta köyde kalan insanların bile git gide şehre yerleştiğini söyledi.
Aslında bugün seni arama sebebim bütün bu olanları anlatmaktı. Ama bir çılgınlık yapıp Joseph’in yaşadığı o küçük köyü, Çiçekli Köyünü keşfetmemiz gerektiğini, anılarımıza bir yenisini eklememizin vakti geldiğini düşündüm. Bu deliliğe seni de ortak etmek istedim.”
Vena öncelikle yaşananlara şaşırmış ve daha sonra Alisya’nın öyle bir deliliğe kalkışmasına daha çok şaşırmıştı. Şaşkınlıkların katlanarak arttığı bu anlarda Vena’nın ilk cümlesi “sen cidden delirmişsin Alisya.”oldu. Sözlerine ise şaşkınlık ve merak ile devam etti. “ O gece böyle tatlı bir an yaşamış olmana ben de heyecanlandım ve şaşırdım Alisya. Gerçekten güzel bir tesadüf ve hoş bir sohbet olmuş anlaşılan. Aşk da tesadüfleri sever ya zaten. Artık öyle tesadüfi olayların sıklığını alışan iyi olur derim. Küçük bir dost tavsiyesi. Diyerek esprisini de işin içine kattı. Daha sonra devam etti. Ah deli kız, yeni maceralara elbette ki bayılırım ve keşif yapmaktan oldukça heyecan duyarım. Ama biz şimdi bu Çiçekli köyüne nasıl gideceğiz, bu yer nerede? Hiçbir fikrimiz yokken ne diye bir adım atıyoruz ki.”
Vena, umutlu bir ses tonuyla “buluruz ya ne olacak ki canım. İşte bak dolmuş durağına vardık zaten. Şimdi bir şoföre sorar yardım alırız. Yardım edecek, bizi yönlendirecek birileri illaki çıkar.” Lafını bitirir bitirmez gördüğü ilk şoföre Çiçekli Köyünü sordu. Şoför onları 5.peronda yer alan mavi renkli dolmuşa yönlendirdi. Sadece bu bilgiyi almış dolmuşa doğru gitmişlerdi. Dolmuşa bindiklerinde şoföre bu köye ilk defa gittiklerini, vardıklarında inmeleri gereken durağı onlara söylemesini rica ettiler. Şoför hafiften garipsemiş ve Allah Allah Çiçekli Köyü küçücük yer ne diye oraya gidiyorlardı ki dercesine, “tabi hanım kızım söylerim. Zaten son durak Çiçekli Köyüdür. Oraya vardığımızda size haber veririm”
Alisya teşekkür eder ve hemen şoförün arkasında yer alan koltuğa oturarak macera dolu seyahate hazırlanırlar. Alisya’nın aklında o gece karşılaştıklarında Joseph’in söyledikleri dönüp duruyordu. Dolmuşu, dolmuştaki yolcuları, doğanın ona sunacaklarını pür dikkat gözlemliyordu. Vena ise yarı gergin yarı hoşnut bir halde etrafına bakıyordu. İkisi için yeni bir deneyim olacaktı. Çiçekli Köyü macerasına doğru dolmuş hareket etti. Dolmuş ilerliyor, Alisya ve Vena yeni bir yer keşfetme heyecanı ile etrafı pür dikkat inceliyorlardı. Gözlerinden kaçan bir ayrıntı olunca camdan geriye doğru bakıyor, hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan dolu dolu bir seyahat yapmak istiyorlardı. Sanki bu gidişin dönüşü yokmuş gibi heyecanla ilerliyorlardı. Yollar oldukça virajı, ama bir o kadar da yemyeşil ve boyuna uzanan meşelerle kaplıydı. Üstünde silik bir yazı ile Çiçekli Köyüne Hoş geldiniz yazan kocaman masmavi bir tabela gördüler. Heyecanları ikiye katlanmıştı. Hedefe az kaldığının habercisi olan bu tabela ile birbirlerine bakıp gülümsediler. Yarım saatlik bir yol gelmişlerdi. Alisya hemen o gece Joseph’in “1 saatlik yol geliyorum” dediğini hatırladı ve sanki daha önce buraya gelmiş de her yerini avucunun içi gibi biliyormuş gibi bir edayla Vena’ya bakarak, “yarım saat sonra hedefe varmış olacağız” dedi göğsünü kabarta kabarta.
Vena, “ sen bunu nerden biliyorsun, sanki daha önce gelmişsin de tecrübe edinmişssin ha,” diyerek gülümsedi.
Alisya, “geçen gün Joseph söyledi. 1 saatlik yol geliyorum diye. İşte oradan bir çıkarım yaptım. Gülme de izle bakalım yarım saat sonra varıyor muyuz varmıyor muyuz.”
Vena, gülümseyerek karşılık verdi bu sözlerine ve ikisi birden yolun tadını çıkarmak için camdan dışarıyı seyretmeye döndüler.
Yarım saat geçmişti. Alisya haklı olmanın müthiş gururu ile Vena’ya baktı ve şoförün sesi birden onların keyfini bölmüştü. “hanım kızım işte Çiçekli Köyü burası. Dönüşte de buradan dolmuş kalkıyor. Saat 18.00 da son servis vardır ona göre sakın ola ki kaçırmayın yoksa şuracıkta kalırsınız bir başınıza.”
Alisya ve Vena hep bir ağızdan teşekkür ederek dolmuşta indiler. İlk iş olarak saate baktılar, planlamalarını yapıp köyü keşfe sağlam adımlarla başlamaya karar verdiler. Saat 13. 00 idi. Yaklaşık 5 saatlik bir zamanları vardı. Gayet iyi bir zaman dilimi olduğunu düşündüler. Saat 17.30 da burada olmak şartıyla yola koyuldular. Daha doğrusu nereye gideceklerini bilmedikleri için köyden birine sorup hareket ettiler.
Köy gerçekten küçücük şirin bir yerdi ve insan sayısı oldukça azdı. Yolda gördükleri ilk kişiye köyü genel olarak keşfetmek istediklerini söyleyerek yardım istediler. Karşılaştıkları insana o kadar samimi, o kadar doğal ve yardımseverdi ki hemen o şirin aksanıyla “buyurun ben size yolu göstereyim, Çiçekli Köyü ha şu tepenin ardındadır. Küçük bir köydür. Öyle gösterişli bir şey beklemeyin sakın, yoksa sonra üzülürsünüz.”
Vena ve Alisya bu güzel aksanı ve bir o kadar da güzel yürekli insanla tanışmak istediler. “biz Vena ve Alisya, senin ismin nedir?” güzel insan ilk defa öyle modern isimlerle karşılamış ve telaffuz etmekte zorlandığını belli edercesine “Ben de Asiye, muhtarın kızıyım. Sahi siz neden buraya geldiniz ki akrabanız mı oturuyor burada?”
Alisya ve Vena hep bir ağızdan “Hayır, biz sadece köyü keşfetmeye geldik. Şehir merkezinden geliyoruz. Buranın ismini duyduk ve tanımak istedik.”
Bu küçük ve şirin köyü tanımaya, keşfetmeye gelen insan sayısı çok azdır. Bu yüzden Asiye şaşkın bir tavırla, “İyi etmişsiniz, hoş gelmişsiniz” diyerek tepeye vardıklarını ve buradan aşağı indiklerinde köyün orada yer aldığını, bir camii gördüklerinde köyün bittiğini ve aynı yolda geri dönerek buraya ulaşabileceklerini söyleyerek onları köyü keşfetmek üzere yalnız bıraktı.
Alisya ve Vena heyecanlıydılar. Yalnız kalmışlardı. Tepeden aşağı indiklerinde bu kadar büyük bir fark gözlemleyecekleri akıllarını ucuna bile gelmezdi. Tepeden aşağı indiklerinde boydan boya sarmaşıklar, mor, sarı, kırmızı, pembe çiçekler, begonviller, papatyalar köyü baştan sona sarmıştı. Sanki tepede bir kuş günü hakimken, tepeden sonrası Çiçekli Köyü ile baharlanıyordu.
Hayret ve huzur ile yol boyunca yürüdüler. Birden karşılarında beliren camiyi gördüklerinde köyün sonuna geldiklerini ve Asiye’nin söylediklerini anımsadılar. Köy bitmişti. Öyle büyülü bir atmosferi vardı ki ne ara bitti, köyde başka yerleşim yerleri var mıydı hiç fark etmeden bir sürü ayrıntıyı es geçerek varmışlardı köyün sonuna. Dönüşte daha ayrıntılı ve daha dikkatli bir şekilde köyün geri kalan kısmını incelediler. Fark ettiler ki kaybettikleri pek bir ayrıntı yokmuş. Çünkü köy zaten hepitopu 10 minik evden oluşuyordu. Alisya’nın kulağına hemen Joseph’in söyledikleri çalındı. “herkes yavaş yavaş şehit merkezine taşınıyor.” Evlerin bu kadar az olma sebebi buydu diye geçirdi içinden.
Hayretle geçen bir serüven sonunda Çiçekli Köyü macerasının başlangıç ve bitişini haberdar eden tepeye vardılar. Asiye yine oradaydı. Herhalde evleri orada diye düşünerek yanına gittiler.
Asiye, “nasıl köyümüzü beğendiniz mi? Buyurun gelin size bir çay ikram edeyim. Muhtarlık binası hemen şurada. Babam köylü ile bir yere kadar gitti. Ben kalıyorum muhtarlığın başında.”
Alisya ve Vena pek farkında olmasalar da yorulmuşlardı. Asiye’nin teklifini kabul edip birer çay içmek üzere binaya girdiler. Vena bir şey anımsamışçasına saate baktı. Saat 17.00 idi. “biz dolmuş saatini hepten unuttuk. Ama tam zamanında gelmişiz. Henüz dolmuşun gelmesine 1 saat var.”
Asiye o sırada çayları getirmişti. Meraklı gözlerle onları süzerken birden soru yağmuruna tuttu.
Vena, peşi sıra gelen bu sorular karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Alisya ise oralı bile değildi. Alisya, o güzel yürekli, baharı müjdeleyen ses tonuna sahip çocuk elbette ki böyle büyüleyici ve muhteşem atmosferi olan bir köyden çıkardı. Köyün bütün büyüsü, bütün güzelliği, baharı andıran muhteşemliği adeta Joseph’ de toplanmıştı diye düşünüyordu. Alisya bunları düşünürken Vena, Asiye’nin soluksuzca ve peşi sıra sorulan sorularına cevap vermekle uğraşıyordu.
Asiye o kadar konuşkan o kadar meraklıydı ki Vena bir an için öfkelenmişti ama bir yandan da köylerine yeni gelen bu iki yabancıyı tanımanın Asiye'nin de hakkı olduğunu düşünerek sakinleştirdi kendini.
Asiye, “şehirde mi oturuyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz, kardeş misiniz?” gibi soruları sıralıyordu.
Vena, sakin sakin “Evet şehir merkezinde oturuyoruz. Ben şu an aktif olarak çalışmıyorum, arkadaşım bir kafe işletiyor. Az önce de belirttiğim gibi kardeş değil arkadaşız.” diyerek cevapladı Asiye'nin sorularını. Ardından Alisya’yı ayağıyla dürttü. Alisya ruhen orada olmadığını belli eden irkilme ile baktı Vena’ya. Vena, “Alisya sen de katılsana sohbete” diye imalı bir sesle topu Alisya’ya attı. Alisya tam sohbete dahil olacaktı ki birden dolmuş kornası Vena’nın imdadına yetişmiş gibi duyuldu uzaklardan. Vena rahatlamış, Alisya ise hiçbir şeyin farkında değilmişçesine Asiye'ye teşekkür ederek dolmuşa doğru yürüdüler. Hava kararmıştı ama göz gözü görüyordu. Bu durum Alisya ve Vena’nın heyecanını canlı tutuyordu. Köye gelirken doğanın onlara sunduğu güzelliklerden herhangi bir ayrıntıyı kaçırmış olma ihtimaline karşı pencereden dışarı bakmaya başladılar. Hatıra heybelerine bir sürü güzellik eklemeniz heyecanıyla seyahate başladılar. Dolmuş şehir merkezine doğru hareket etmişti. Az önceki heyecan yerini rehavete, yorgunluğa bırakmıştı. Vena başını pencere kenarına yasladı ve yorulduğunu belli eden göz kapakları bu yorgunluğa daha fazla direnemeyerek kapandı. Alisya ise yorgunluğuna meydan okurcasına o büyülü andan çıkamayarak yol boyunca Joseph’i ve çiçekli köyünü düşünmüştü. İçten içe kendini tebrik ediyor ve iyi ki de keşfettim Çiçekli Köyü’nü gerçekten ismi gibi çiçeklendirdi dünyamı. Joseph’e karşı ilgisinin de arttığını hissetmişti. En nihayetinde şehir merkezine vardılar. Vena yok boyunca uyumuştu. Alisya Vena’yı uyandırarak “Hadi Vena vardık.” Vena dolmuşta olduğunu unutmuş, uyku sersemi olduğu halinden anlaşılıyordu. Alisya Vena’nın koluna girdi. Vena’nın kendine gelmesi için durakta yer alan bankalardan birine oturdular. Yüzlerine çarpan soğuk hava hemen kendine getirmişti Vena’yı. Dolmuş durağı ile evleri arasında yarım saatlik mesafe vardı bu yarım saatte kritik yapmak maksadıyla ayaklandılar ve kol kola girip evlerine doğru yürümeye başladılar.
Alisya hâlâ köyün etkisinde kaldığını belli eden bir ses tonuyla, “gerçekten çok büyüleyici bir yer değil miydi sanki dört mevsim baharı yaşayan ve yaşatan bir köy. Bu soğuk kış günlerinde ruhumu çiçeklendirdi adeta. Şirin ve büyüleyici bir köy değil miydi sence de? Ben bayıldım. İyi ki de gidip tanıdık ve şehrin kalabalığından sıyrılıp huzurlu ve sakin bir zaman geçirdik. Asiye de çok şirindi, sıcakkanlı ve samimiydi. Sanki iki yabancı değilmişiz de birbirimizi yıllardır tanıyan iki insanmışız gibi karşıladı bizi.
Vena Asiye'nin O soru yağmurunu hatırlayıp, bunalmış bir ses tonuyla “evet evet köy gerçekten büyüleyiciydi ben de çok beğendim. Bize bambaşka bir an, muhteşem bir görsel şölen yaşamıştı. Asiye’de dediğin gibi sıcakkanlı ve samimiydi ama çok fazla soru sormasaydı daha fazla memnun olurdum” diyerek gülümsedi. Hoş gerçi Alisya’nın bu soru yağmurundan haberi bile yoktu, o an bedenen orada olsa bile ruhu Allah bilir neredeydi. Alisya, bir şey itiraf edeceğini belli eden çekingen bir ses tonuyla, “Vena bu köyü İyi ki keşfettik. Bu bahar kokulu, görsel şölen sunan muhteşem köy beni Joseph’e bir adım daha yaklaştırmıştı.”
Vena, gülümseyerek “kaçınılmaz son. Böyle bir şey olması muhtemeldi zaten duyguların henüz taptaze, henüz capcanlı iken Joseph’i andıran her şey seni ona bir tık daha yaklaştıracaktı.” Evlerine varmışlardı. İkisi de oldukça yorgundu. Alisya Vena’ya bu güzel macerada ona eşlik ettiği için teşekkür etti. “İyi geceler canım arkadaşım.” diyerek evine geçti.
Vena zifiri karanlık ve gecenin ayaz soğuğunda hızlı adımlarla evine doğru yürüdü. O da evine varmıştı hemen sıcacık evine girdi ve koltuğuna uzanıp uykuya daldı.
Alisya o gece hiç uyumamıştı. Çünkü artık tamamen sırılsıklam aşık olmuştu. Bunu iliklerine kadar hissediyordu. Daha önce tanımlayamadığı bu duygu artık aşk diye çıkıyordu dudaklarından. Onun için bir hayal gibi gözüken Joseph artık büsbütün gerçekti. Onunla tekrar karşılaşıp ona Çiçekli Köyü ile tanıştığını ve hayran kaldığını ballandıra ballandıra anlatmayı sabırsızlıkla bekliyordu. Heyecan tutsak etmişti Alisya’yı “nasıl anlatsam ki, konuya nasıl girsem.” diye kendi kendine sorduğu bir sürü soru ile kafasını kurcaladı. Uyumak o gece için sadece bir kavram olarak kaldı dudaklarında. Sabaha kadar gözlerini yummadan öylece izledi etrafı.
Güneşin doğuşu ile gözlerinin kapanışı bir olmuştu. Sabaha karşı bitap düşmüş ve uyumuştu.