Aylin, vapurdan indikten sonra limana doğru ilerlerken etrafındaki canlılık dikkatini çekti. Limanın karmaşası, her yöne yayılan insanların koşuşturmasıyla doluydu. Balıkçı teknelerinin rengarenk görüntüleri, yelkenli teknelerin rüzgarla dansı ve vapurların uzaklara doğru yolculuğu, limanın dinamizmini yansıtıyordu.
Yürürken burnuna denizin tuzlu kokusu doluyordu. Rüzgarın hafif esintisi, saçlarını okşarken etrafında dans ediyordu. Martıların çığlıkları, limanın enerjisine katkıda bulunuyordu. Aylin, bu canlılık içinde kendi düşüncelerine dalmıştı.
Bir banka oturup denizi izlemeye karar verdi. Bankanın ahşap dokusuna vuran güneş ışıkları, limandaki renk cümbüşünü daha da canlı hale getiriyordu. Denizin mavisine karışan gökyüzü, adeta sonsuzluğu çağrıştırıyordu. Ufuk çizgisinde batan güneşin ışıkları, denizin üzerinde dans ederken Aylin'in içini huzur kapladı.
Bankta otururken yanındaki bankta oturan iki yaşlı adamın sohbetini duydu. İşçi olduklarını tahmin ettiği bu adamlar, denizde yaşadıkları anıları paylaşıyorlardı. Aylin, gizlice bu konuşmaları dinledi. Anlatılan hikayeler, denizin büyüsüne kapılmış gibiydi. Denizin dalgaları, limanın sakinliği ve huzuru içinde yankılanırken, Aylin'in içindeki karmaşık düşünceler biraz da olsa hafifledi.
Aylin, limanda otururken yanındaki bankta oturan iki yaşlı adamın sohbetini dikkatlice dinlemeye başladı. İşçi olduklarını tahmin ettiği bu adamlar, denizde geçirdikleri yıllara dair anılarını paylaşıyorlardı.
Birinin yüzünde yaşlılığın izleri vardı; kırışmış bir yüz, derin çizgiler ve deneyim dolu bir ifade. Diğer adam ise daha dinç görünüyordu, ancak gözlerindeki yaşlılık hali, yaşadığı zorlukları yansıtıyordu. İkisi de birbirlerine sıkı sıkıya bağlı gibiydiler, yılların getirdiği dostluğu hissettiriyorlardı.
Sohbetleri, denizde geçirdikleri gençlik yıllarının hatıralarını canlandırıyordu. Eski teknelerde geçen zorlu yolculuklar, fırtınalarla dolu geceler, balık avıyla geçen uzun saatler... Her bir anı, denizin büyüsüyle birleşerek dinleyenlerin hayal dünyasını genişletiyordu.
Aylin, bu hikayeleri dinlerken kendini zamanın ötesinde bir yolculukta hissediyordu. İşçilerin seslerindeki samimiyet, anıların canlılığı ve denizin melodisi, onun iç dünyasında yeni kapılar açıyordu. Etraftaki hareketlilik arasında, bu sakin anlar Aylin'in iç huzurunu yeniden bulmasına yardımcı oluyordu.
Denizdeki dalgaların ritmi, işçilerin anlattığı hikayelerle uyum içinde ilerliyordu. Aylin'in zihnindeki karmaşık düşünceler, bu doğal uyumla birlikte bir nebze de olsa dağılıyordu. Ancak içindeki merak ve kararlılık, onu hala babasının yaşadığı gizemli geçmişle yüzleşmeye yönlendiriyordu.
Sonunda, güneşin batışıyla birlikte Aylin, limandan kalkıp babasının yaşadığı eve doğru yola çıkmaya karar verdi. Limanın hareketliliği ve denizin huzuru arasında bocalarken, içindeki merak ve kararlılık daha da güçleniyordu. Artık önünde, hem geçmişiyle hem de geleceğiyle yüzleşmek için uzun bir yolculuk vardı.
Aylin, limandan ayrıldıktan sonra, babasının yaşadığı eve doğru kararlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Yolda, hala kafasında dönüp duran sorularıyla mücadele ediyordu. Babasının gizemli geçmişi ve cinayet dosyasındaki bağlantı, onun için bir türlü çözülemeyen bir bulmacaydı.
Eve yaklaştıkça, Aylin'in kalbi hızla atmaya başladı. Kapının önünde durduğunda, bir an için tereddüt etti. Ancak içindeki kararlılık, onu ileri doğru itmeye devam etti. Aylin, evin kapısına geldiğinde kalbi hızlı hızlı atıyordu. Elini kapıya götürdüğünde, içindeki kararsızlık ve endişe bir an için onu durdurdu. Ancak gözlerini sıkıca kapatarak derin bir nefes aldı ve kapıya nazikçe vurdu. İçindeki kararlılık, onu ileri doğru itmeye devam etti.
Kapı açıldığında, Aylin, babasının yaşlı ve yorgun görünen yüzüyle karşılaştı. Babasının gözlerindeki şaşkınlık ve belirsizlik, onun da içindeki duyguları yansıtıyordu. Bir an için ikisi de sessizce birbirlerine baktılar, kelimeleri boğazlarında düğümlenmiş gibi hissediyorlardı.
Sonunda, babası nazikçe adımını geri çekerek Aylin'i içeri davet etti. Aylin, evin içine adım attığında, eski hatıralar ve duygular hemen onu sardı. Evin kokusu, yıllar öncesine ait anıları canlandırdı. Her bir eşya, geçmişin izlerini taşıyordu.
Salonun köşesinde duran eski koltuk, babasının favori yeriydi. Duvarlarda asılı olan aile fotoğrafları, zamanın geçişini ve ailenin değişen yüzlerini gösteriyordu. Aylin, bu manzara karşısında duygusal bir dalgalanma hissetti. Hem geçmişi özlem duyuyor hem de gerçeklerle yüzleşmek için sabırsızlanıyordu.
Babası, sessizce karşıladı Aylin'i ve ona bir bardak su ikram etti. Bir süre sessizlik içinde oturdular, her ikisi de içlerindeki karmaşık duyguları sindirmeye çalışıyordu. Ancak Aylin'in içindeki merak ve kararlılık, onu sessizliği bozmaya itiyordu. Artık sır perdesini kaldırma ve gerçekleri öğrenme vakti gelmişti.
Aylin'in babasının evine girdiğinde, odanın içindeki sessizlik adeta dokunulur bir hal almıştı. Eski ahşap zemin, her adımında geçmişin izlerini hatırlatıyordu. Duvarlardaki eski resimler, aile fotoğrafları ve antika eşyalar, buram buram nostalji kokuyordu. Aylin, bu eski eşyalar arasında kendi çocukluğunu hatırladı; masum günler, ailece geçirilen mutlu anılar...
Babasının yüzündeki sevinç karışık bir şaşkınlık ve endişeyle karışık gibiydi. Yıllar sonra kızını görmek, onun için neşe vericiydi; ancak aynı zamanda aralarındaki mesafenin ve zamanın yarattığı yabancılığın farkındaydı. Aylin ise babasının bu karışık duygularını hissederek içsel bir huzursuzluk yaşıyordu.
Salonun ortasında duran antika koltuklar, eskiden olduğu gibi aynı yerlerinde duruyordu. Aylin'in gözleri, koltukların üzerindeki tozların arasında geçmişin izlerini arıyordu. Babasının sessizliği, odadaki atmosferi daha da ağırlaştırıyordu. Bir süre sonra Aylin, içindeki kararlılıkla babasına doğru yaklaşıp onun karşısına oturdu.
O an, odanın içinde bir gerilim dalgası gibi yayıldı. Babası, kızının karşısında otururken, onun sessizliğinden ve kararlı bakışlarından etkilendi. Ancak içindeki endişeleri ve geçmişte yaşananları düşündükçe, içsel bir sıkıntı hissediyordu. Aylin ise babasının sessizliğini anlamaya çalışırken, içindeki merak ve kararlılıkla dolup taşıyordu. Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmişti.
Salonda, eski bir saat tik-tak sesleriyle zamanı işaret ediyordu. Her tik-tak, geçmişin anılarını canlandırıyordu. Aylin'in gözleri, odanın her köşesini tararken, duvarlardaki aile portreleri ve eski eşyalar arasında kayboluyordu. Geçmişin izleri, salonun her köşesinde yaşam buluyordu.
Babası, Aylin'in sessizliğine saygı gösterirken, içindeki karmaşık duygularla boğuşuyordu. Onun karşısında oturmak, yıllar sonra kaybettikleri zamanı telafi etme fırsatıydı; ancak aynı zamanda endişelerini ve pişmanlıklarını da düşündürüyordu. Aylin ise babasının yüzündeki ifadeleri dikkatle incelerken, içindeki sorularla dolup taşıyordu.
Salonun köşesinde duran antika koltuklar, geçmişte yaşanan mutlu anıları hatırlatıyordu. Aylin, oturduğu sandalyede, kendi çocukluğunu ve ailecek geçirilen o masum günleri düşünüyordu. Ancak şimdi, bu aynı evdeki sessizlik, aralarındaki mesafeyi ve geçmişteki ayrılığın acısını hissettiriyordu.
Babası, Aylin'e karşı kararsız bir şekilde konuşmaya başladı, ancak kelimeleri bir türlü bulamıyordu. Onun sessizliği, Aylin'in içindeki kararlılığı daha da pekiştiriyordu. Artık gerçeklerle yüzleşmenin ve ailenin geçmişindeki gizemleri çözmenin zamanı gelmişti. Odadaki tik-tak sesleri, adeta geçmişin sırlarını çözmek için bir geri sayım başlatmış gibiydi.
Babası, sessizliği bozmak için hafif bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. "Nasıl oldu da buraya kadar geldin?" dedi, ses tonunda hafif bir şaşkınlık vardı. "Seni burada görmek gerçekten sürpriz oldu."
Aylin, babasının sesini duyduğunda biraz rahatladı. "Evet, doğru. Bir anda öylece karar verdim ve buraya gelmeye karar verdim," dedi, gülümseyerek. "Uzun zamandır görüşmedik, biraz sohbet etmek istedim."
Babası, kızının samimi yaklaşımına karşılık verdi. "Evet, haklısın. Gerçekten de uzun zamandır konuşmamıştık," dedi, bir an için sessizce düşünerek. "Neler yapmışsın son zamanlarda? İstanbul'da nasıl geçiyor günlerin?"
Aylin, babasının sorusunu cevaplamak için düşündü. "İstanbul'da her şey yolunda, işler yoğun tabii ki," dedi, kısa bir duraksamadan sonra. "Ama genel olarak iyi diyebilirim. Seninle nasıl? Burada ne yapıyorsun?"
Babası, kızının sorusuna hafif bir gülümsemeyle cevap verdi. "Burada pek fazla değişen bir şey yok, biliyorsun," dedi. "Sakin bir hayat sürdürüyorum, eskisi gibi."
Böylece, baba ve kız, havadan sudan konuşarak zaman geçirdiler. Her cümle, aralarındaki mesafeyi bir nebze olsun azaltıyor, geçmişteki mutlu anıları hatırlatıyordu. Ancak her ikisi de bilinçaltında, asıl konuya ne zaman geçeceklerini ve gerçeklerle yüzleşmenin ne kadar zor olacağını biliyordu.
Sohbetleri bir süre devam ettikten sonra odada tekrar sessizlik hakim oldu. Bu sessizlik, Aylin'in içinde biriken bilgiler daha da genişliyordu. Babasıyla havadan sudan konuşmaktan vazgeçmişti, ancak artık gerçeklere bir adım daha yaklaşmıştı.
Bir an için sessizlik, odadaki tik-tak seslerinden başka hiçbir şey duyulmuyordu. Aylin, içinde biriken cesareti toplamak için bir an bekledi. Sonunda, artık konuya dayanamayıp bir şekilde girmeye karar verdi.
sessizliği bozarak, "Baba, seninle bir şeyler hakkında konuşmalıyız" dedi, sesindeki kararlılık hissediliyordu. Babası, kızının ani değişimine şaşkınlıkla baktı, sanki korktuğu başına gelmiş gibiydi ve aylinin soyliyeceklerinin ayrıntılarını dinlemeye devam etti. Aylin ise içinde biriken incelemeleri sormaya hazırdı ve artık geri adım atmaya niyeti yoktu.
Aylin'in sesi sabit, odadaki sessizlik kesiyordu. "Baba, bir şeyler hakkında konuşmalıyız" dedi, sesindeki ciddiyet hissini veriyordu. Babası, kızının ani değişimine şaşkınlıkla baktı, ancak onu dinlemeye devam etti. Aylin ise içinde biriken ayrıntıları sormaya hazırdı ve artık geri adım atmayı bıraktıdu.
"Bu cinayet dosyası hakkında bir olayı bilmek istiyorum" dedi Aylin, sesindeki kararlılıkla. Babası, merakla ona baktığında, gözlerinde öğrenmek istediği bir şeyler vardı. "Üç yıl önce işlenen cinayetlerin dosyası... Seninle ilgili olduğunu bir detayı fark etmiştin."
Babası kızının diyeceklerini dinlerken, yuzundeki ifade karışık bir hal aldı. "Ne demek istiyorsun Aylin?" diye sordu, sesindeki endişeler tıslıyordu. Aylin ise gözünün kardeşleri gözlerine dikerek devam etti.
"Bu dosyada, cinayetin işlendiği evin sahibinin adı Hüseyin olarak geçiyor" dedi, sesindeki titreyen bir tonla. "Ve senin adın da Hüseyin... Babacığım, bir tek bu değil. biz bu evde yaşadık ve ondan sonra bizi hayatindan kesip attin ve bu cinayet yaşandı. Bu cinayet dosyasinda neden senin adin geçiyor. Bana anlatabilecegin bir seylerin oldugunu, seninle ilgili olduğunu düşünüyorum bu dosyanın."
Babası Aylin'in sözleri karşısında derin bir nefes aldı. Yüzündeki ifade karmaşıklığı; merak, endişe ve üzüntü bir arada bulunuyordu. Aylin ise babasının tepkisini beklerken, içindeki endişelerle baş başa kaldı. Artık gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmişti ve ne kadar uzatmak imkansızdı. Aylin günlerdir aklindan gecen her şeyi şuan en açık şekilde dile getirdiğini düşünüyordu. ve kısa bir süre için de olsa kendisinin rahatladigini hissetti.
Babası, Aylin'in sözlerini duyduğunda bir an için şaşkınlıkla donup kaldı. Aylin'in iddiaları, onu derinden etkilemişti. Ancak bir süre sonra bu şaşkınlık yerini öfkeye bıraktı. Yüzünde beliren kızgın bir ifadeyle, "Ne saçmalıyorsun sen Aylin!" diye bağırdı, sesindeki öfke titreyerek yankılandı.
Aylin, babasının tepkisine hazırlıklı değildi. Babasının öfkeli tepkisi karşısında donup kaldı, şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Baba, bu ciddi bir mesele," diye mırıldandı, sesindeki endişe hissediliyordu.
Ancak babası, Aylin'in sözlerini duymak istemiyordu. "Yeter Aylin, bu saçmalıklara daha fazla katlanamam!" diye bağırdı, sesindeki öfke giderek yükseliyordu. "Hemen buradan git ve bir daha bana böyle saçma iddialarla gelme!"
Aylin, babasının öfkeli tepkisi karşısında şaşkına dönmüştü. Evet bu sordugu soru hoşuna gitmesini zaten beklemiyordu ama gene de bu kadar ciddi bi tepki beklemiyordu. Gözlerinde hüzünlü bir ifadeyle babasına baktı, ancak ne diyeceğini bilemiyordu. Ailesine dair hatirladigi ilk anilar aklina geldi ve şimdi. Babasının evinden kovulmak, onu derinden yaralamıştı. Ancak şu an yapabileceği tek şey sessizce kalkıp odadan ayrılmaktı. Gözyaşlarını tutmaya çalışarak, hızla evin kapısına doğru ilerledi ve dışarı çıktı. Aylin, bir an için dışarıda donup kaldı, ardından hızla uzaklaşmaya başladı. Kalbindeki acı, onu adeta paramparça etmişti. Artık yapacak başka bir şey kalmamıştı; tek başına kaldığı bu zorlu mücadelede, Aylin'in önünde belirsiz bir gelecek vardı.
Yasin'in beklenmedik bir aramasıyla Aylin'in cep telefonu çaldı. Aylin, telefonu titreyen ellerle aldı ve ekrana bakmadan cevapladı. "Alo?" dedi, sesinde hafif bir titreme vardı.
Telefonun diğer ucundan gelen ses, endişeliydi. "Aylin, benimle konuşmak istememiş olabilirsin, ama ben seninle konuşmak zorundayım," dedi Yasin, sesindeki endişe hissediliyordu. "Nasılsın? Neler oluyor?"
Aylin, telefonun diğer ucundan Yasin'in sesini duyunca içinde bir fırtına kopmuş gibiydi. Öfke ve hayal kırıklığı, bedenini kaplayan bir ateş gibi yayılıyordu. "Yasin, senin yüzüne bile bakmak istemiyorum!" diye bağırdı, sesindeki öfke tüm odanın içini dolduruyordu. "Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok!"
Yasin'in şaşkın sesi, "Aylin, sakin ol... Sana açıklama yapmam gerekiyor," dediğinde, Aylin'in sabrı taşmıştı. "Açıklama mı? Seninle ilgili herhangi bir açıklamaya ihtiyacım yok!" diye yanıtladı, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Sen beni aldattın, Yasin! Seninle geçirdiğim her an boşa gitmiş!"
Aylin'in sesi hıçkırıklarla kesiliyordu, ama öfkesi hala yüreğini yakıyordu. "Nasıl yaptın bunu bana, Yasin? Seninle nasıl güven duyabileceğimi düşünebilirim ki?" dedi, sesi hıçkırıklar arasında kırılgan bir hal aldı.
Yasin'in sesi telefonda hala çırpınan bir telaşla, "Aylin, dinle beni lütfen," demeye çalışıyordu, ama Aylin onu duymak istemiyordu. "Seni dinlemek için hiçbir nedenim yok!" diye bağırdı, sesindeki öfke dinmek bilmiyordu. "Sen beni aldatmayı nasıl göze alabilirsin? Ben sana ne yaptım ki böyle bir ihaneti hak ettim?"
Yasin'in karşılığında sadece sessizlik vardı. Aylin'in sözleri karşısında çaresizdi, açıklama yapacak gibi bir şeyi yoktu. Ama Aylin, sessizliği bile bir ihanet olarak algılıyordu.
"Geri dönüp yüzüme bakmak istemiyorum," diye devam etti Aylin, sesi hıçkırıklarla boğulurken. "Seninle olan her şeyi unutmak istiyorum. Beni kandırdığın için asla affetmeyeceğim!"
Telefonu kapatmadan önce, kalbinin paramparça olduğunu hissetti. Yıkılmış, yalnız ve ihanete uğramıştı. Ama içinde bir yerde, bu acı ve öfkenin onu daha güçlü kılacağına dair bir umut parıldıyordu. Artık tek yapabileceği, kendi ayakları üzerinde durmak ve geleceğini yeniden inşa etmekti. Fakat suan buna cok uzak oldugunu zanlediyordu. Ailesine ne olmustu, babasının başı dertte mi, ona nasil yardım edebilirdi, ona yaklasarak mi ondan uzaklasarak mi, yasin ile olan iliskisi neden bu hale geldi, onu cok mu ihmal etmisti, yoksa esas ihmal edilen kisi kendisi miydi? Yasinin sesini duymak Aylini hepten kedere bogmustu. çünkü ihanetini ilk öğrendiğinde icinden hiç bir şey yapmak gelmemisti o an bir bosluktaydi. fakat şimdi hem arkasindaki eve zorla girip babasini zorla sorguya çekmek hem de yasinin karsisina gecip ona tekme tokat girişmek istiyordu. fakat suan elimden ikisini de yapmak gelmiyordu. bu caresizlik anini aylin cok iyi tanıyordu. ne zaman kendini aciz ve zavalli hissetse icinde kabaran bu öfke onu her zaman diri tutmustu. simdi tek ihtiyacı olan şey buydu...