PİK NOKTA
İstanbul'un kalbinde, tarihle çağdaşlığın buluşma noktasında, Pera semti gizemli ve büyüleyici bir dünya sunar. Daracık sokaklarında geçmişle gelecek, gelenekle modernite iç içe geçer.
Sokaklarda dolaşırken, tarih nefes alır gibi soluklanır; her taş, her bina, her dükkan, geçmişin derinliklerinden anılar fısıldar. Rumeli'den Anadolu'ya uzanan tarihî köprü, Galata Kulesi'nin yükselen silueti, İstanbul'un büyüsünü hissettiren ikonlardır.
Pera, eski zamanların aristokratlarının ve entelektüellerinin izlerini taşırken, bugün de sanat, kültür ve moda meraklılarını cezbeder. Gençlerin modern kafelerinde çaylarını yudumlarken, eski hanların ve pasajların gizemli atmosferi hala hissedilir.
Gece ise Pera'nın sokakları başka bir hayata bürünür. Işıklarla dans eden Galata Kulesi, geceyi aydınlatırken, müzik sesleri, kahkahalar ve sohbetler sokaklarda yankılanır. Gece hayatının ritmi, semtin ruhunu zenginleştirir, her anında bir hikaye gizlidir.
Pera, İstanbul'un karmaşık dokusunda, bir zamanlar diplomatların, tüccarların ve sanatçıların uğrak noktasıydı. Bugünse hala o eski cazibesini korurken, yeniliklere de kucak açar. Pera, İstanbul'un renkli mozaiklerinden biridir, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine, göz alıcı ve eşsiz.
Pera'nın dar sokaklarından birinde, tarihî bir yapıya sıkışmış gibi duran modern bir hukuk bürosu vardı. Adı, "Özkan & Şahin Hukuk Bürosu" idi. Büronun vitrininde, altın harflerle yazılmış adı, semtin tarihî dokusuna rağmen modern bir çizgi oluşturuyordu.
Büro, yüksek tavanlı bir binanın giriş katında yer alıyordu. Giriş kapısından içeri adım attığınızda, modern bir tasarımla döşenmiş resepsiyon alanı sizi karşılıyordu. Geniş cam pencereler, içeriye gün ışığını davet ederken, duvarlarda çağdaş sanat eserleri ve hukuki belgelerin asılı olduğu çerçeveler dikkat çekiyordu.
Aylin, Özkan & Şahin Hukuk Bürosu'nun en başarılı avukatlarından biriydi. Hukukun karmaşık dünyasında kendini kanıtlamış, sıkı çalışması ve tutkulu doğasıyla saygı kazanmıştı. Pera semtindeki bu modern hukuk merkezinde, Aylin, adalet arayışında önemli bir rol oynuyordu.
Aylin, hukuki sorunlarla başa çıkmak için hem akademik bilgisi hem de pratik deneyimiyle donanmıştı. Her gün, müvekkillerin çeşitli hukuki meseleleriyle ilgilenirken, Pera'nın büyüleyici atmosferi ve Özkan & Şahin Hukuk Bürosu'nun dinamik ortamıyla çevriliydi. Onun için, bu büro sadece bir iş yeri değil, aynı zamanda adaletin bir kalesi ve kendi güçlü kişiliğinin yansımasıydı.
Pera'nın dar sokaklarından birinde, tarihî bir yapıya sıkışmış gibi duran modern bir hukuk bürosu vardı. Adı, "Özkan & Şahin Hukuk Bürosu" idi. Büronun vitrininde, altın harflerle yazılmış adı, semtin tarihî dokusuna rağmen modern bir çizgi oluşturuyordu.
Büro, yüksek tavanlı bir binanın giriş katında yer alıyordu. Giriş kapısından içeri adım attığınızda, modern bir tasarımla döşenmiş resepsiyon alanı sizi karşılıyordu. Geniş cam pencereler, içeriye gün ışığını davet ederken, duvarlarda çağdaş sanat eserleri ve hukuki belgelerin asılı olduğu çerçeveler dikkat çekiyordu.
Aylin, Özkan & Şahin Hukuk Bürosu'nun en başarılı avukatlarından biriydi. Hukukun karmaşık dünyasında kendini kanıtlamış, sıkı çalışması ve tutkulu doğasıyla saygı kazanmıştı. Pera semtindeki bu modern hukuk merkezinde, Aylin, adalet arayışında önemli bir rol oynuyordu.
Aylin, hukuki sorunlarla başa çıkmak için hem akademik bilgisi hem de pratik deneyimiyle donanmıştı. Her gün, müvekkillerin çeşitli hukuki meseleleriyle ilgilenirken, Pera'nın büyüleyici atmosferi ve Özkan & Şahin Hukuk Bürosu'nun dinamik ortamıyla çevriliydi. Onun için, bu büro sadece bir iş yeri değil, aynı zamanda adaletin bir kalesi ve kendi güçlü kişiliğinin yansımasıydı.
Günlerden bir pazartesiydi ve haftanin tum yorgunlugunu hafta sonu atamayan Aylin sabahin köründe kalkip geldiği is yerinde ayilabilmek için kendisine sert bir espresso yapıyordu. Normalde de her insan bu pazartesi sendromunu yaşar fakat Aylin'in şu anda yaşadığı yorgunluk bundan biraz daha farklıydı. haftasonu çok kötü ve onu derinden etkileyen bir rüya görmüştü ve hâlâ daha etkisinden çıkamıyordu. Bu denli etkilenmesinin sebebi gördüğü rüyanın çok gerçekçi olmasının yanı sıra ona çok aşina gelmesi de cabası idi. Ayrıca 2 gündür de aynı rüyayı görüyordu. Bir anlık titreme ile uyanıp gerisin geri uyuduğuda da kâbus kaldığı yerden devam ediyordu.
Cumartesi sabahı şu şekilde idi: Aylin, gözlerini hafifçe aralamıştı. Odasının loş ışıkları, duvarlarda dans eden gölgelerle doluydu. Derin bir nefes aldı ve rüyadan henüz sıyrılamadığı hissini bastırmaya çalıştı. Gördüğü rüya, hâlâ kafasında net bir şekilde canlanıyordu.
Rüyada, Aylin çocukluğundan kalma eski evlerindeydi. Bu ev İzmir'in Çeşme ilçesinde ormanin icinde olan bir tas evdi. Ev, sessizce aydınlanmış koridorlarında unutulmuş anılarla doluydu. Aylin 16 yaşındayken ailesi ve kardesi ile bu evden tasinmislardi. Aylin tuhaf bir şekilde yaşı o kadar da küçük olmamasına rağmen bu eve dair neredeyse hiç bir şey hatırlamıyordu. Fakat aile fotoğraf albümlerindeki fotoğraflara baktıklarında evin çokça sıcak bir aile ortamına sahip olduğu belliydi.Ancak bu sefer evin atmosferi, beklenmedik bir karanlığın hüküm sürdüğü bir labirent gibi hissettiriyordu. Her adımda, geçmişten gelen gizemli bir ses duyuluyor, gölgeler arasında birileri gizleniyormuş gibi hissettiriyordu.
Aylin, kardeşiyle birlikte evin derinliklerine doğru ilerliyordu. Aylinin kardeşi ile arası her zaman cok iyiydi. Onu adeta bir anne gibi sahiplenirdi. Ancak bu kez, kardeşiyle arasındaki bağ kopmuş gibiydi. Kardeşi, gözlerindeki derin bir karanlıkla Aylin'e doğru bakıyor, ama onu tanıyamıyordu. Korkuyla dolmuş bir kalple, Aylin, kardeşinin izini sürerken, evin her köşesinde sinsi bir tehdit hissetti. Aylin kardeşindeki bu yabanciliga karsi yine de elini sıkı sıkı tutuyordu ve karanlık koridorlarda ilerliyorlardı iki kardeş korku ile. Ayline her gecen dakika elini sıkı sıkı tuttuğu kardeşi Nermin daha da yabancı hissettirmeye başlıyordu. Bu soğukluk sadece manevî anlamda değil aynı zamanda gerçek anlamda da hissediliyordu. her geçen saniye sıkı sıkı tuttuğu Nerminin eli daha da sogumaya ve hatta sonun da soğuktan elini acitmaya başlamıştı. Sanki Aylinin kardesi Nerminin kiligina girmiş bir hayaletin elini tutuyordu. veya nermin gitgide daha fazla ölüye benzemeye başlıyordu. Bu nedenle Aylin kafasini cevirip de Nerminin suratına bakmıyordu. Her geçen saniye daha fazla hizli soluyordu ve fakat Nermin de hiç bir değişiklik yoktu. sanki nefes bile almıyordu. yalnizca hareket ediyordu. Koridor cok uzun olmamasına rağmen yürü yürü bitmiyordu. sanki oldukları yerde duruyorlardı. koridorun duvarlarında aylinin aşina olduğu mutlu aile fotograflari vardi. bir an durdu ve Nerminin elini birakarak bir fotografa dikkatlice bakmak istedi. çünkü bu fotoğraf Aylinin hayatınin en mutlu olduğu ana aitti. Fotoğrafta Nermin daha bebekti ve babalari Hüseyin onlari bahcede hortumla suluyolardi. onlar da islanmamak için kaçıyorlardı. Bu eve daha yeni tasindiklarinda bahceyi dizayn ederken cekindikleri bir fotoğrafti. Aylinin şuan bu fotografi görmeye çok ihtiyacı vardi. Olduğu yerde durdu ve fotografa yaklaştı. fakat aniden irkildi. Çünkü fotoğrafta çıkan Nerminin ve babası Hüseyinin gozleri yoktu. yerinde kapkaranlik bir bosluk vardi ve zalimce bir surat ifadeleri vardi. aslinda hayatinin en mutlu oldugu gun olan bu an suan da fotografta sanki Aylini kardesi ve babasi öldürmek için kovaliyorlarmis gibi duruyordu. Aylin'in korkusu her gecen saniye daha da artıyordu. şuan fotoğrafta gördüğü Nerminin yanindaki ile ayni olmasi ihtimali onu dehşete düşürüyordu ve bu nedenle ona dönüp bakamiyordu bile. ama yine de elini gerisin geri sıkı sıkı tuttu. Bu sefer eli daha da soğuktu. Hemen ardından koridorun sonunda nihayet bir kapi belirdi. bu kapinin diğer tarafında hayirli bir şey olmadigi kesindi fakat burada oylece Nerminin elini tutarak da kalamazdi da.
Aylin, kardeşi Nermin'in elini sıkıca tutarak kapının ardındaki korkunç sırlarla yüzleşmeye kararlı bir şekilde ilerledi. Kapının ardında bekleyen karanlık koridorun sonuna doğru adımlarını sıklaştırdılar. Her adım, Aylin'in kalbinin daha hızlı atmasına neden oldu.
Sonunda, koridorun sonunda bir oda belirdi. Kapının önünde durdular. Aylin, elini kardeşinin elinden çekti ve kapıyı yavaşça açtı. Oda, loş bir ışıkla aydınlatılmıştı ve ortasında eski bir koltuk bulunuyordu. Ancak koltukta oturan figür, Aylin'in tüylerini diken diken etti.
Koltukta oturan, Aylin'in babası Hüseyin'di. Ancak bu Hüseyin, Aylin'in hatırladığı babası değildi. Hüseyinin normalde kahverengi dalgali saçları ve derin derin bakan gozleri vardi. fakat bu Hüseyinin yüzü solgun ve yorgundu, gözlerinde delilik vardı.Sanki teni de gümüş tutmuş gibi grilesmisti.Bir elinde eski bir fotoğraf albümü tutuyor, diğer elinde ise bir bıçak bulunuyordu. Bu bıçağın kanlar içinde olduğunu görünce Aylin ne yapacağını bilemedi. Nermin ise hala ayni hayalet halindeydi. nefes aldığından bile şüpheliydi Aylin.
Aylin, dehşet içinde babasının karşısında durdu. Ancak bu sefer, Nermin de aynı şekilde korkuya kapılmış görünmüyordu. Onun gözlerinde de babasınınkinden bir parça delilik ve soğukluk hissediliyordu.
"Babam, ne yapıyorsun?" diye sordu Aylin, sesi kararlıydı ve babası Hüseyinin gözlerindeki soğuk bakışları Aylin'i ürperdirdi.
Babaları, albümü koltuğun üzerine koydu ve karanlık bir sesle konuştu: "Sırlarımızı açığa çıkarmak zorundayız. Onları görmelisiniz. Ve sonra... her şey bitecek."
Aylin korku içinde geri adım attı. Elini tuttuğu kişi artık kardeşi Nermin olmadigina emin olmasına rağmen halen daha o soguk cansız eli tutarak Nermini de arkasina aldi. Ancak o an, odanın kapısı aniden kapanıp kilitlendi. Aylin, kapının üzerine yaslanarak çaresizce dışarı bakmaya çalıştı, ama hiçbir şey yapamadılar.
Babaları, o bir az onceki yorgun ve olu halinden sıyrılıp delirmis gibi fotoğraf albümünü tekrar hışım ile açtı ve bıçağı sallayarak, "Şimdi, sırların gün ışığına çıkma zamanı geldi," dedi. Adeta delirmiş gibi bir ses ile " Ben o işe hiç girmemeliydim, girmemeliydim! bitirdim her şeyi mahvettim!", diyerek bıçağı acımasızca albüme sokup sokup çıkarıyordu. ve albumden adeta simsiyah bir kan oluk oluk akıyordu. ve Aylin'in babasi Hüseyin de ayni zaman da kafayi yemis gibi bağırıyordu. sanki albümden çıkıp oluk oluk akan kan ondan akıyor gibiydi
Aylin, babasinin karşısında titreyerek duruyorlardı. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı, ama biliyorlardı ki, bu oda onların kabusunun sonu olmayacaktı. Gerçek kabus, henüz başlamamıştı.
En sonunda babası Hüseyinin elinde parcalayacak bir albüm kalmayinca adam yavasca oturduğu yerden kalktı. ayakta kambur bir şekilde her an çocuklarının üstüne atlayacakmis gibi onlerinde durdu. hızlı hızlı soluk alıyordu Hüseyin. aylinde kapinin onunde ayni şekilde idi. aylin kulaklarina inanamadi ama bu sefer Nerminin bile bir yasam belirtisi versigine şahit oldu. Nermin den hırıltılı bir nefes geliyordu. bir an aylin cesaret edip bakacak oldu ki. nermin de ayline ayni fotograftaki gozler ve surat gibi simsiyah gozler ve bembeyaz hayalet bir surat ile bakiyor ve bu bedenden hiriltili bir nefes geliyordu. Adeta avina yaklaşmış bir avcidaki heyecan vardi hem nermin de hem de babasinda. ve tam ikisi de Aylin'in üstüne düşüyordu ki aylin yatagindan sıçrayarak uyandı. kan ter icinde kalmıştı. Aylin, ter içinde ve nefesi hızlı hızlı alarak uyanırken, rüyanın etkisi hala üzerindeydi. Yatağından sıçradı ve etrafına hızla bakındı, gerçek dünyada olduğunu fark edene kadar. Ancak kabusun gerçekliği hala zihninde canlıydı.
Nefesini düzeltmeye çalışırken, rüyadaki o korkunç anı hatırladı. Nermin'in hayalet gibi suratı ve bembeyaz gözleri, onu hala ürpertiyordu. Aynı zamanda, babasının delice bakışları ve bıçağıyla rüyanın karanlık köşelerinde saklanan sırları açığa çıkarmaya çalışması, Aylin'in içindeki korkuyu arttırıyordu..
Aylin, yatağının kenarına oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. Kalbinin hızlı hızlı attığını hissediyordu ve terlediği kadar ürktüğünü hatırlamıyordu. Ancak korkusu, onu hareket etmekten alıkoydu. Ne yapacağını bilmiyordu. Rüya, sadece rüya olabilir miydi yoksa gerçekte yaşanan bir şeyin işareti miydi?
O an, yan odadan sevgilisi Yasin içeri girdi. Aylin'in endişeli halini görünce hemen yanına koştu. "Aylin, ne oldu? Her şey yolunda mı?" diye sordu, kızının ürkmüş görünümü karşısında endişelenerek.
Aylin, derin bir nefes alarak Yasin'e baktı. "Evet, sadece kötü bir rüya gördüm, hepsi bu," dedi, korkunun etkisi hala üstünde.
Yasin, Aylin'in elini sıkarak yanına oturdu. "Üzgünüm canım. Korkunç bir rüya olmuş olmalı. Ben buradayım, yanındayım," dedi, onu teselli etmeye çalışarak.
Aylin, Yasin'in desteğini hissederek biraz daha rahatladı. Ancak içindeki endişe hala sönmemişti. Rüyanın gerçekliğinden emin olmak istiyordu. Ama bir yandan da, o karanlık köşelerde saklanan sırların gerçek dünyaya sızmasından korkuyordu. Aylin, hala ter içinde ve korku dolu bir şekilde odasında otururken, saati kontrol etti. Saat 8:30'u gösteriyordu ve işe geç kalmış olabileceğini fark etti. Aniden panikleyerek yatağından kalktı ve hızla hazırlanmaya başladı.
Yatak odasından çıktıktan sonra, banyoya giderek hızlıca duş aldı. Su, vücudunu terin ve korkunun etkilerinden arındırdı. Ardından, giyinmek için odasına döndü ve en hızlı şekilde kıyafetlerini seçmeye başladı.
Aylin, seçtiği kıyafetleri giydi ve makyajını hızlıca yaptı. Saçlarını dağılmış halinden kurtarmak için aceleyle bir fırça geçirdi. Ardından, çantasını alarak hızla evden çıktı ve işe gitmek için yola koyuldu.
Yolda, endişe dolu düşünceler zihnini işgal etti. Rüyanın etkileri hala üzerindeydi ve korkunç anılarından kurtulmak için çaba sarf ediyordu. Ancak işe gitmek ve günlük rutinine dönmek, belki de normalleşmesine yardımcı olabilirdi.
Sonunda, iş yerine vardığında, Saat 9:15'i gösteriyordu. Kapıdan içeri girdiğinde, iş arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında ilerledi. Ancak kendini toparlayarak, güne başlamak için çalışma masasına yöneldi. İşte, normal hayatına geri dönme ve rüyanın etkilerinden kurtulma zamanı gelmişti. Kendi masasina geçip çantasını yerleştirdi ve birden ne kadar aç olduğunu fark etti. midesi adeta sanki rüyanın etkisinden uyuşmuş ve bunca zaman aç olduğunu fark etmemiş gibiydi. bilgisayarini açıp sistemin acilmasini bekler iken o da mutfağa geçti ve dünden bıraktığı dolaptaki kahvaltiliklari çıkartıp masaya karnini doyurmaya başladı. bu esnada da aci bir kahveye ihtiyaci olduğunu fark etti ve kahve yapmaya koyuldu. bu esnada kafasinda binbir türlü soru vardi. acaba neden bu ruyayi üst üste görüyordu? neden bu kadar gerçekçi idi? burada almasi gereken bir mesaj mi vardi? ailesi ile irtibata geçmenin vakti gelmiş idi anlaşılan..