Güneşin sıcak selamı aydınlıkla birlikte yüzlerine vuruyordu. Sara elini Queen’in göğsünün üstünden çekerek aydınlığın gözünü almasını engellemeye çalışıyordu. Kendine gelip doğrulduğunda gözleri fal taşı gibi açıldı. Queen üstsüz bir şekilde uzanmış güneş bedeninin güzelliğini daha da netleştirmek istercesine çarpıyordu. Dün geceden beri sarılarak uyumuşlardı anlaşılan. Sara bu yeni duruma alışamamıştı ne kadar hoşuna gitmiş olsa da Queen uyanmadan bir çırpıda yataktan fırladı. Öyle bir fırlamıştı ki Queen de bu sesten irkilip yerinden sıçradı. Önemli bir durum olmadığını fark ettikten sonra yatakta gerinerek kendine gelmeye çalıştı. Sara mahcup bir ses tonuyla: “kusura bakma uyandırdım seni sanırım. Güneş ışınları rahatsız etti beni ona uyandım, uyanmışken seni rahatsız etmemek için yanından kalkmak istedim de kalkmasam daha az rahatsız olurdun herhalde.” Diyerek mahcubiyet dolu sesini gülümsemeye bıraktı.
Queen Sara’nın mahcubiyetini gidermek için onunla gülümseyip “yok ya öyle bir şey olur mu zaten uyanacaktım ben de saat dokuz buçuk olmuş. Saat bir de işe gideceğim unuttun mu, bugün ilk iş günüm.” Sara unutmamıştı. Sadece hatırlamak istemediğinden bu duyguyu bastırıyordu. Kötü niyetinden değil belki biraz bencillik gibi anlaşılacak ama ilk defa koca şehirde evde tek başına kalacaktı. Ama bunu Queen’e belli etmemeye çalışıyordu çünkü küçük bir kız çocuğu imajı yaratmak istemiyor ve bu güzel adımın önünde engel olmaya hakkı olmadığını düşünüyordu. Sara düşüncelerini dağıtıp ‘’ Hiç unutur muyum? Bugün önemli bir gün. Güzel bir başlangıç olacak bizim için. Bunun şerefine hemen gidip kahve yapıyorum ardından güzel bir kahvaltı ile bol enerjili bir şekilde seni uğurlayacağım evden. Hepsini planladım akıllım ne unutmasından bahsediyorsun, hiç unutur muyum?’’ Queen bu güzel yürekli kızın yanağına teşekkür maiyetinde bir öpücük kondurdu. Sara’nın yanakları domates gibi kırmızı olmuş, kalbi yerinden çıkacakmışçasına atmaya başlamıştı. Kekeleyerek ‘’ been, been kahveyi koyayım o zaman’’ diyerek fırladı mutfağa. Queen de onun bu tatlı hallerinden hoşnut olduğu için biraz daha şımartarak bu tatlı hallerine hayranlıkla bakmak istedi. ‘’ Kaç bakalım kaç güzellik, utanınca çok tatlı oluyorsun güzelim.’’ Diyerek kahkaha fırlattı. Sara mutfakta içi kıpır kıpır ve yüzünde muzip bir gülümseme ile dinliyordu Queen’i. Beş dakika sonra kahveleri alıp Queen’in yanına geldi. Manzaraya karşı kahvelerini yudumlayıp sohbete tutuştular. Kahkahalar sohbetlerine eşlik etti. Zaman ise sanki onların mutluluğunu kıskanıyor da bir an önce ayrılmaları için hızlıca akıp gidiyordu. Saat on biri gösteriyordu. Queen’in az vakti kalmış Sara telaşa kapılmıştı. Aklındaki planı uygulayabilmesi için az bir zaman kalmıştı telaşla ayaklandı. Queen şaşkınlıkla bakakaldı. Bir şey olduğunu düşünerek yüzündeki şaşkın ifade yerini tedirginliğe bıraktı. Tedirginlikle sordu: ‘’ Ne oluyor Sara, iyi misin?’’
Uzaktan duyulan ses ‘’iyiyim merak etmee, vakit daralıyor, kahvaltı hazırlığı başlasınn..’’ Queen, bir kahkaha patlatıp ceylan gibi seke seke mutfağa koştu. ‘’ deli kızz, senin bu tatlı hallerine bayılıyorum, ben de kötü bir şey oldu diye telaşlandım.’’ Diyerek Sara’yı omuzlarından tutup kendine doğru çevirerek öpücüklere boğdu. Sara halinden memnun, bir taraftan da kalp krizi geçirecek kadar heyecanlıydı. Toparlanabilmek için Queen’i ittirerek ‘’ hadi hadi şirinlik yapmanın zamanı değil vaktimiz daraldı hemen kahvaltı hazırlamak lazım, oyalanmayalım. Tut şu çaydanlığı su doldur da çayı kaynatalım. Keyifli bir kahvaltı yapalım.’’ Anın tadını çıkarmak istese de heyecanı ve vaktin darlığı buna izin vermemişti. Neyse şu an bunu düşünecek vakti yoktu. Zaman at koştururcasına hızlı ilerliyordu. Queen hemen kendinden isteneni yapmıştı. Çaydanlık ocak üstünde kaynamak için yerini almıştı. Sara da mükemmel kahvaltı masası için kolları sıvayıp diğer kahvaltılıkları hazırlamaya koyuldu. Buzdolabında ne bulduysa masaya güzel güzel sunumladı. Her şey vardı masada. Göze hitap eden görüntüsü ve lezzetiyle iştah açıyordu. Çayın da fokurdama sesiyle kaynadığı anlaşıldı ve bu mükellef sofra aşk dolu çiftin midesine inmek için bekliyordu. Hemen oturdular. Saat on biri kırk geçiyordu. Neyseki vakitleri vardı. Neyi yemekle başlayacaklarını bilemiyorlardı. O kadar çeşit vardı ki hepsinden az az yemeye başladılar. Artık rutin haline gelen kahkahalar eşliğinde yemek yeme fasılları başlamıştı. Zamanın nasıl aktığını düşünmeden iştahla kahvaltılarını ettiler. Saat on iki buçuk olmuştu bile. Queen kalkıp hazırlandı. Sara’nın yüzüne buruk bir ifade yerleşmişti. Queen hazırlığını tamamlayıp Sara’nın yanına gelmiş Sara’nın yüzündeki ifadeyi hemen anlamıştı. ‘’Ne oldu sana, yüzünden düşen bin parça. Daha yeni kahkahalarımız sustu.’’
Sara, ‘’iyiyim ya bu güzel gün hiç bitmese keşke, ona üzüldüm biraz. Önemli bir şey yok, beni merak etme sen.’’
Queen, çekici bir yürüyüşle Sara’nın yanına geldi yanağından bir makas alarak, ‘’ Sen üzüldün mü bakalım sevdiğin işe gidiyor diye hıı. Seni tatlı şey seni’’
Sara çocuksu bir tavra bürünerek, ‘’ hıhhııı, keşke gitmesen,’’ diyerek sarıldı Queen’e.
Tatlı çift kısa bir süre öylece kaldı. Taa ki Queen saate bakana kadar. Saat on iki kırk olmuştu. Queen Sara’nın alnına bir öpücük kondurarak, ‘’ hadi ben kaçıyorum, gelene kadar kendine cici bak, bu güzel yüzü üzüntünün kollarına bırakma sakın.’’
Sara, ‘’tamam merak etme sen beni, bugün güzel bir gün olsun.’’ Deyip Queen’in yanağına bir öpücük kondurup uğurladı onu.
Queen gitmişti. Sara evde tek başına kalmanın verdiği buruklukla sandalyeye oturduğu gibi sicim sicim akan gözyaşlarına hâkim olamadı. Kendini çok yalnız hissediyordu. Öylece oturup içini iyice dökmek istedi. Gözyaşları ile bütün kötü düşünceleri akıp gitsin istedi. Yarım saat boyunca öyle kalakaldı. Yarım saat sonra kalkıp masadakileri toparlayıp temizlik yaparak zaman öldürmek için harekete geçti. Müzik açıp dans ederek yavaş yavaş yaptı temizliğini. Biraz kendine gelmişti. Az önceki ruh hali dağılmış modu yükselmişti. Ortalığı ve kendini toparladıktan sonra Queen’i aramaya koyuldu. Endişelenmesin diye neşeli bir ses tonuyla konuştu. Queen’in de sesi iyi geliyordu. ‘’Selam güzelim, bugün biraz yoğunluk var, ilk iş günü olduğu için de biraz yoruluyorum. Sen de iyisin değil mi?’’
Sara, ‘’ Eline sağlık, ben iyiyim merak etme. Sesini duymak iyi geldi. Akşama görüşürüz.’’
Queen, ‘’ görüşürüz güzelim öpüyorum seni.’’
Telefon kapanmıştı, Sara yine gözyaşlarına boğulmuştu. Anlam veremiyordu bu hallerine. Bugün duygusal anlamda iyi değildi anlaşılan. Zamanın durduğunu fark etti ya da psikolojikmen öyle hissediyordu sanki Queen ileyken at koşturan zaman tek başınayken akmaz oldu, ya da o öyle hissediyordu. Saate baktı saat beşe geliyordu. Queen’in işten çıkmasına az kalmıştı. Güzel bir akşam yemeği hazırlayıp yemek eşliğinde günün analizini yapmayı geçirdi aklından. Hemen kolları sıvayıp mutfağa geçti. Güzel bir tavuk sote yanına da salata yaptı. Queen’e mesaj atıp bu güzel yemeklerin yanına bir şişe şarap getirmesini istedi. Queen’in mesaja dönüş yapmasını beklerken o sırada hazırlıkları tamamlamakla meşgul oldu. Bütün hazırlıklar tamamdı. Telefonu eline aldı Queen’den hala mesaj gelmemişti. Aklı hemen kötüye çalıştı Sara’nın. Başına bir şey gelmiş olabileceğini düşünüyordu ki telefonuna mesaj geldi. ‘’Tamam güzelim getiririm tabi ki.’’ Diye yazmıştı Queen. Sata hemen kadehleri de çıkarıp masaya yerleştirdi. Her şey hazırdı. Sara’da üstünü başını düzeltti hafif makyaj yaptı Queen’i beklemeye koyuldu. Bir saat sonra zil çaldı. Sara yerinden fırladı kapıyı açtı, gelen Queen idi. Hemen boynuna atladı, Queen’e sımsıkı sarılarak ‘’hoş geldin’’. Dedi
Queen böylesine güzel bir karşılamayı beklemiyordu, yüzündeki ifadeden anlaşılan buydu. Yine de tebessümle cevapladı ‘’hoş bulduk güzelim.’’
Sara, Queen’in elindekileri aldı, ‘’hadi elini yıka gel, masa hazır’’
Queen donatılmış masayı gördü, ‘’ oooo benim hamarat sevgilim yine döktürmüş, ellerine sağlık.’’ Diyerek bir öpücük kondurdu dudaklarına. Sara kıpkırmızı olmuştu. Eli ayağına dolaşmış ne konuşacağını bilemez hale gelmişti. Hemen yanından uzaklaştı masada eksik olup olmadığına baktı. Eksikleri tamamlayıp yemek ve içkiyi sunana kadar Queen gelmişti. İkisi aynı anda oturdu. Queen sohbeti Sara’nın gününün nasıl geçtiğini sorarak başlattı. Sara buruk geçen anları es geçip kısa cevaplarla, ‘’güzeldi, sen gidince biraz temizlik yaptım, akşamda yemekleri hazırladım dedi.’’ Kısa cevaplar verip Queen’in gününü sormak istedi. Bir an önce ilk iş gününün nasıl geçtiğini öğrenmek istiyordu. Queen ise Sara’nın verdiği cevaptan tatmin olmamış, yüzündeki yorgunluğu hissetmişti ki üstelemeye başladı. ‘’iyi olduğuna emin misin, sanki yorgun görünüyorsun.’’
Sara sabırsızlığını belli ederek, ‘’İyiyim iyiyim cidden. Biraz temizlik yaptım ya onun yorgunluğu var belki sana yansıyan odur. Sen anlat günün nasıl geçti.’’
Queen üstelemek istemedi daha fazla. Sara’nın merakını gidermek için söze başlamadan önce kadehini kaldırarak, ‘’ güzel günlerimizin şerefine içelim güzelim.’’ Dedi ve konuya başladı. Güzel geçti. Bugün yoğundu, ortam farklı alışkın olmadığım bir mekân ama alıştım sayılır. Yavaş yavaş daha da alışacağım. Onun dışında herhangi bir durum yaşanmadı. Ha iki yüz TL bahşiş verdiler bugün bana, şarabımız beleşe geldi anlayacağın.’’ Diyerek kahkahaya boğuldular. Kahkahaları güzel esprilerle devam etti. Gülüp eğlenerek içkilerini bitirdiler. Sara’nın kafası biraz hoş olmuştu her şeye gülmesinden anlaşılıyordu. Queen ayıktı. Masayı öylece bırakıp Çekyata uzanmak için ayağa kalktılar. Sara yamuk yumuk yürüyordu. Queen belinden sararak çekyata kadar ona eşlik etti. Sara çekyata uzandığı gibi biraz gülüp direkt sızdı. Queen üstünü örtmek için bir battaniye kaptı. Sara uyurken saçlarını okşayıp onu seyre daldı. Çok geçmeden içkinin etkisiyle o da mayışıp Sara’nın yanında uyuyakaldı.
Yeni gün için perde kapanmıştı. Güneş yeni gün ve yeni hikayeler için doğacaktı yarın…