İLK AKŞAM YEMEĞİ

1739 Words
SALİH Gamze Hanım'ı da alarak eve geri döndüm. Asaf abi aynı eve gideceğiz diyordu ama, ben bunun çenesiyle uğraşamam diyerek bizi yine eski eve gönderdi. Sabırlı beni bile bazen bezdiriyordu bu kadın. "Sizden rica ediyorum lütfen artık susun!" "Niye susacak mışım? Bizi zorla tutuyorsunuz ve kaba kuvvet uyguluyorsunuz. Ben susarsam eğer kadınların hakkını kim savunacak? Siz beni tanıyor musunuz? Mahvederim hepinizi..." ... Allah'ım susmuyordu resmen! En son kapıyı çarpıp çıktığımda hâlâ konuşmaya devam ediyordu. "Fatih kapıdan sakın ayrılma! Ben biraz hava alacağım." Kravatımı gevşeterek dışarı çıktım. Açık pencereden bile gelen sesi artık kulaklarımı tırmalıyordu. Telefonu cebimden aldığım gibi Asaf abiyi aradım. "Abi bu kadını ne zaman bırakacağız, hiç susmuyor." Telefonun karşısındaki Asaf abinin gülüşüne sinir olsam da patronum olduğu için ses edemedim. "Hâlâ konuşuyor mu Salih?" "Abi susmuyor ki konuşsun!" "Hadi sana kolay gelsin kardeşim çünkü 1 hafta daha yanında kalacak." Suratıma kapanan telefonla bir süre bakıştık. 1 hafta mı? Düşüp bayılsam acaba tuhaf karşılanır mıydı? Hızlı adımlarla bahçenin kapısından çıkarak kendimi arabaya attım. Aradan daha 5 dakika bile geçmedi! Fatih'in araması arabaya bağlı olan ekrana düştü. Açmamla Fatih'in astığı beyaz bayrağı görür gibi oldum. "Salih abi ne zaman gelirsin?" "Daha yeni çıktım oğlum." "Abi bu kadın kapıyı tekmeliyor, ayrıca hiç susmuyor." Demek ki sorun bende değilmiş, sahiden de çok konuşuyormuş. "Biraz idare et oğlum bir kaç saate döneceğim." "Abi anamın ilaçlarını yazdıracağım çıkmam lazım." Herkesin kaçıp kurtulduğu bu kadından ben neden kurtulamıyorum? U dönüşü yaparak eve geri döndüm. ... Ama cidden yeter yani! Bu kadın hiç mi durup dinlenmiyor? "Sana kolay gelsin abi." Fatih omzuma dokunarak arkasına bile bakmadan kaçtı. Hayatımda ilk kez sinirimi dışarı vuracaktım. Sinirle kapıyı açıp içeri girdim. "Oo gelebildiniz sonunda Salih Bey! Ne zaman çıkacağım, ne istiyorsunuz bizden?" "Sus artık kadın sus!" Ömrüm boyunca sesim ilk defa bu kadar yüksek çıkmıştı. Ama işe yaramıştı, sonunda susmuştu. Oluşan sessizlik baş ağrımı meydana çıkarttı. Köşedeki küçük koltuğa oturup elimle başımı ovdum. "Başımı ağrıttınız. Ne çene varmış sizde ya!" "Ama haklıyım, hâlâ daha sorularıma cevap vermiyorsun. Neden biz, nede-..." Yine başlamıştı. Hızlıca kalkarak elimle ağzını kapattım. "Bugünlük konuşma kotanızı doldurdunuz. Rica ediyorum bakın başım ağrıyor." İlk defa yüzüne böyle dikkatlice bakıyordum. Ela gözleri yeşile çalmıştı. Dudağının üstündeki küçük ben ayrı bir seksilik katıyordu bu kadına. Kendimi toplayarak elimi ağzından çektim. Ben böyle bir insan değildim, böyle düşüncelere sahip bir insan değildim... "Çenen çok düşük, susmazsan eğer ağzını kapatmak zorunda kalacağım." Geri çekilerek yatağın üstüne oturdu. Kapıyı açarak aşağı indim ve 4-5 saat boyunca televizyon izledim. Bu sessizlik tuhafıma gitmişti. Kadının ortası yoktu. Ya sonuna kadar konuşuyor ya da sonuna kadar susuyordu. Merakıma yenilerek yukarı çıktım. Aralık kapıdan içeri baktığımda Gamze'yi ağlarken görmek kalbimi tuhaf hislere bürüdü. İçeri girmek istesem de yapamadım... İnsan bazen sadece yalnız kalmak istiyor... Elimi yumruk yaparak aşağı indim. Ulan bu kız kaç saattir yemek yemiyor lan! Hemen mutfağa geçip kolları sıvadım. Soğan doğrarken birinin burnunu yukarı çekme sesiyle Gamze'nin arkamda olduğunu anladım. Yüzüne dönüp baktığımda ağlamaktan kızaran gözleri ve burnu dikkatimi çekti. Kafasını uzatarak tencerenin içine baktı. "Ne yapıyorsun?" "Menemen." Yüzünü ekşitti. "Menemen soğansız olur bir kere." Gözlerine bakmaktan cümlelerine odaklanamıyordum. "Bana soğansız yapar mısın?" Dalmış gitmiştim. "Ay senin algıların kapalı herhalde. Çık ben yaparım." Kalçasıyla beni kenara iterek yemeğin başına geçti. "Menemen sabah soğanlı, akşam soğansız yenir." Doğradığım soğanları başka bir tencereye aktararak buzdolabının kapağını açtı. "Et yok mu? Biraz kavurma yapardım soğanlarla." "Hiç bilmiyorum Gamze Hanım." "Aha buldum! Sen kettleye su koyda etlerin buzu çözülsün." Hiç itiraz etmeden sadece dediklerini yapıyordum. Yaklaşık 2 saatin ardından harika bir sofra çıkarttı ortaya. Bu kadarını ben bile beklemiyordum. "Bir tek ekmekler kaldı, onları da getirir misin?" "Oo vay vay! Birileri döktürmüş burda!" Asaf abi ve yenge gelmişti. "Hoşgeldin abi, hoşgeldin yenge." "Dolunay sende akşama kadar odanın içinde oturuyorsun." Birbirlerini gördüğü gibi hasretle sarılan iki kadına gözüm kaydı. İkisi de muazzam derecede güzel ve terbiyeliydi... BORAN ASAF "Ne işin var lan senin burda?" Elbette ki Dolunay'a attığı bakışları yakalamıştım. "Dolunay Hanım camdan çok kötü duruyordu, onu merak ettim." Yakasından tutarak kendime çektim. "Sana ne lan Dolunay'dan! Düşünmek sana mı kaldı?" Ellerini açarak iki yana doğru kaldırdı. "Ben iyi niyetimden ötürü diyorum." "S*ktir git evimden Kaya! Yoksa elimden bir kaza çıkacak bak!" "Ben göreceğimi gördüm, hadi düğünde görüşürüz kardeşim." "Eski dosttan düşman olmaz demişler ama yanılmışlar Kaya!" Son sözümü söyledikten sonra giden Kaya'ya baktım. Evden dışarı çıkana kadar da bekledim. Çalan telefonla dikkatimi ona verdim. Salih arıyordu. Telefonu açmamla Salih'in sesi kulaklarıma doldu. "Abi bu kadını ne zaman bırakacağız, hiç susmuyor." Gülmemi engelleyemiyordum. "Hâlâ konuşuyor mu Salih?" "Abi susmuyor ki konuşsun!" Salih'in bile sabrının son noktaya geldiği bu durumda ben ne yapabilirdim? "Hadi sana kolay gelsin kardeşim çünkü 1 hafta daha yanında kalacak." Diyerek telefonu suratına kapattım çünkü biraz daha konuşacak olursam kahkahalar eşliğinde gülecektim. Hızlı adımlarla Dolunay'ın yanına çıktım. Kapıyı açmamla beni karşılayan sessizlik ne kadar şanslı olduğumu bana bir kere daha gösterdi. Evlenmek için kaçırdığım kadın Gamze'de olabilirdi. Düşüncesi bile kötüydü. "Hadi hazırlan. Senin arkadaşın Gamze Salih'in ebesini s*km*ş. Biraz gidelim de çocuk rahat etsin." "Ne biçim konuşuyorsun sen? Ağzını topla biraz." Hafif şaşkınlıkla yüzüne baktıktan sonra kendimi toparladım. "Kalk üstünü giyin, seni bekliyorum." Oflayarak yerinden kalkıp giyinme odasına gitti. "Oflama bana!" Sesini bile çıkartmadan bir kaç saniye içinde elinde bir elbiseyle banyoya girdi. Dışarı çıktığında sinirden delirmek üzereydim. "Kıyafetin içerde kalmış sanırım." Gözleriyle üstüne baktı. "Yoo üstümde işte görmüyor musun?" Aslında giydiği pek açık sayılmazdı ama dizinin hizasında olması bile beni tahrik ediyordu. "Git daha uzun bir şey giyin." İtiraz etmeden giyinme odasına gidip başka bir elbiseyle banyoya girdi. Çıktığında yine sinirlerim tepeme fırladı. "Sen düzgün kıyafet giyemiyor musun?" "Yine ne oldu? Sizin yerleştirdiğiniz kıyafetlerden giyiyorum." Hafif açık olan dekoltesine gözüm kaydı. "Elbise bileğime geliyor işte daha ne istiyorsun Boran?" İş başa düşmüştü. Ayağa kalkarak elbiselerin içinden en kapalı olanını seçtim ve eline tutuşturdum. "Bunu giyin." Yine itiraz etmeden giyinip geldi. Elbise kapalıydı ama ben hâlâ tatmin olmamıştım. Kapı tıklatılınca kafamı Dolunay'dan çevirdim. "Sen burda bekle ve diğer tarafa geç." Dolunay diğer tarafa geçince kapıyı açıp korumanın konuşmasını bekledim. "Abi Kaya Kuyucu evin etrafına adamını bırakmış. Sürekli bu odayı gözlüyor adam." Kaya'nın ne yapmaya çalıştığını az buz tahmin edebiliyordum ama şimdilik görmemezlikten gelecektim. "Tamam aslanım. Sen gözünü dört aç." Gönderdiğim korumanın ardından içeri girince Dolunay'ı camda gördüm. "İçeri geç Dolunay!" Şiddetli çıkan sesim Dolunay'ı hayrete uğrattı. "Camdan bakmakta mı yasak?" "Evet bundan sonra yasak! Hadi gidiyoruz artık!" Kolundan tutarak peşimden sürükledim. "Ama..." Bu kadın yüzünden işleri de epeyce salmıştım ama annemin intikamını almak bana düşmüştü. Arabaya binip dışarı çıkmıştık ki, Kaya'nın adamını görmemle direksiyonu sıkmam bir oldu. Düğmeli elbiseyi nerden bulupta verdim ben bu kadına? "Önünü kapat Dolunay!" Kafasını önüne eğip, kızaran yanaklarıyla yüzüme baktı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Hemen açık düğmelerini kapatarak önüne döndü. Gidene kadar bilmem kaç kere tam da göğsünün üstündeki düğme açıldı. Artık sinirlerim bozuluyordu. "En iyisi geri dönüp elbiseyi değiştirelim." dediğimde tuhaf şekilde yüzüme baktı. "Bir elbise için o kadar yolu geri mi döneceğiz?" "Senin açılan düğmelerinlen mi uğraşacağım ben?" "Oturduğum için böyle oluyor, ayaktayken açılmaz." Şimdilik beni ikna etmeyi başarmıştı. Eve vardığımızda Dolunay arabadan inip gözlerini kapatarak derin bir soluk aldı. "Çok güzel bir yermiş." Gözümün içine küçük bir çocuk gibi bakıyordu. Bu kızda eksik parçalar vardı ama ne? "Sen bir de içeriyi gör!" diyerek cebimden anahtarı çıkarttım. İçeriye girer girmez burnuma vuran yemek kokusu midemi kazındırdı. Hemen mutfağa geçtim. "Oo vay vay! Birileri döktürmüş burda!" Salih ve Gamze hemen bize döndüler. "Hoşgeldin abi, hoşgeldin yenge." Yüzümü arkamda duran Dolunay'a çevirdim. "Dolunay sende akşama kadar odanın içinde oturuyorsun." İki kadın da birbirine hasretle sarıldı. "Bak arkadaşın neler yapıyor, sen ise anca oturuyorsun." "En son mutfağa girdiğimde gördüklerimi anlatmamı ister misin Boran?" Ortamda sessizlik oluştu. Salih'in dışarı çıkan gözlerinin sebebini biliyordum ama şimdi sırası değildi. "Boran mı?" demesiyle kızlar Salih'in yüzüne baktı. "Niye Boran değil mi adı? Başka ne diyecektim?" Salih bana baktığında dolan gözlerim beni zor durumda bırakmıştı. "Off acı biberli bir şey mi yaptınız? Gözüme kaçtı ya!" Konuyu değiştirerek dağıtmaya çalıştım. "Yoo hiçbir yemekte acı biber yok. Neyse artık sofraya geçelim, yemekler soğumasın." Salih elini omzuma atarak destek vermek istese de aklıma gelen hüznüm ile sağ gözümden akan yaşa engel olamadım. Kimse farketmeden silerek sofraya geçtim. Uzun bir süreden sonra ilk kez bu kadar huzurlu ve mutlu yemek yiyordum. Bu zamana kadar hiç farketmemiştim ama Dolunay'ın diksiyonu harikaydı. Konuşurken ellerini çok kullanıyor ve Salih ile göz teması kurarak konuşuyordu. Pekiyi neden benim gözüme kaçamak şekilde bakıyordu? Aha yine düğmesi açılmış. Gözümün içine bakmasını bekliyordum ama bir türlü bakmıyordu. Öksürdüm, sağa sola kaydım ama yine de dikkatini çekemedim. Salih'le sohbetin dibine vurmuşlardı. Sonunda gözlerimiz buluştuğunda kaş göz yaparak önünü gösterdim. Ne var der gibisinden kafasını salladı. İşaretlerimden bir b*k anlamıyordu. Gamze farketmiş olacak ki pat diye atladı. "Ay düğmen açılmış göğsün gözüküyor Dolunay, iki saattir onu anlatmaya çalışıyor." Sinirden sandalyede kudurdum. Salih'in yanında rahatça dediği şeye bak! Dolunay'ın yüzü kıpkırmızı oldu. Salih'te aynı şekilde. İkisi de utandıklarından dolayı kızarırken, ben sinirden kızarmıştım. Dolunay apar topar düğmesini ilikleyip korkuyla gözümün içine baktı. Ben bu kadını sahiden de çok mu korkutmuştum? "Bilerek olmadı Boran, özür dilerim." "Niye özür diliyorsun Dolunay? Madem seni karısı yapmak istiyor o zaman muhteşem fiziğinin sergilediği harika görüntülere alışsın." Bence ben buraya gelerek en büyük hatayı yapmıştım. "Sen mi susarsın yoksa ben mi susturayım Gamze?" diyerek korkutmaya çalışsam da Gamze bu akşam susmamak için her yolu deniyordu. "Bana bak Asaf Kozcuoğlu! Karın olaysa milletin suçu ne!" Ellerini masaya vuruyor birde. Bu kadın beni çok zorlayacaktı belli. "Kes sesini! Yürü gidiyoruz Dolunay, bu saçma sapan muhabbete daha fazla dayanamayacağım!" Patapatsız kadın! Nerde ne konuşacağını bilmiyor daha. "Salih biz gidiyoruz, sen de şu kadına sahip çık!" "Mal mıyım ben be! Neyden bahsediyorsun sen?" "Salih kapa şunun ağzını!" Dolunay'ı kaldırdığım gibi arabaya götürdüm. Hiç sesini çıkartmıyordu ve hareketlerime ayak uyduruyordu. Bu kadar sessiz ve sakin olması bazen sinirlerimi aşırı derece de bozuyordu. Asaf Kozcuoğlu'nun karısı böyle olamazdı! Ona öğretecek çok şeyim vardı... Ama artık erteleye erteleye seneye olacak düğünü erkene çekmem gerekiyordu. "Yarın hazırlan da yıldırım nikahıyla evlenelim." "Yarın mı?" "Yok seneye!" Eve varana kadar aramızda başka konuşma olmadı. Artık o da alışmış, kendi başına odasına doğru ilerliyordu. Annemin önünü kesmesiyle duraksadı. "Oğlumu kandırıp dışarılara mı çıkarmaya başladın şerefsiz!" Annemin eli Dolunay'ın yüzüyle buluşunca şaşkınlığımdan ne yapacağımı da şaşırdım. "Ben hiçbir şey yapmadım efendim. Oğlunuz kendisi çıkarttı." "Sus!" Annem bana dönerek zehir cümlelerini aktarmaya devam etti. "Sen babanın yerini böyle mı alacaksın Asaf! Seninle böyle mi anlaştık biz? Çabuk işini hallet ve bu kızı bu evden gönder!" Dolunay duyduğu cümle ile zümrüt gözlerini bana çevirdi. Şimdi ben ne diyecektim, ne diyecektim de bu kadının yürek yangınını dindirecektim?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD