KAÇIŞ...

1223 Words
"Aptal kadın seni! Para verdim, seni aldım. Şimdi istediğim her şeyi yapmak zorundasın. Kalk ve soyun!" Korkudan titreyen ellerim, buz tutan kalbim ve vücudumdan komple çekilen kanım... Daha ne olabilir diye düşünürken her seferinde bir kademe üste çıkıyorum. Kopan tokam ile uzun saçlarım yüzüme doğru geldi. "Ben kimsenin eşyası falan değilim. Lütfen bırakta gideyim." Kendini yatağın üstüne atarak korkunç bir şekilde kahkaha atmaya başladı. "Sen artık benim hizmetçim gibi bir şeyimsin." Yüzünü sert bir hâle sokarak yerinden kalktı. "Madem arzularımı yerine getirmeyeceksin, o zaman ben de istediğim kadını bu eve sokar çıkarırım. "Tamam, ne istiyorsan onu yap ama bana dokunma." Yerimden kalkarak banyoya doğru yürüdüm. Bir günde hayatım değişmiş, daha adını bile yeni öğrendiğim bir adamın evine karısı olarak gelmiştim. Gerçi daha evlenmemiştik ama amcamın yaptığı kalleşlik beni o nikah masasına mecburen oturtacaktı. ... Elimi yüzümü yıkayıp odaya geçtiğimda sert görünümlü adamı göremedim. Rahat bir nefes alarak, kaçmak için yol aramaya başladım. Kapının önü korumarla doluydu. Ben nasıl bir eve gelmiştim, bu kadar adam niye vardı hiçbir şey bilmiyorum... Yaklaşık 1 kaç saat sonra bahçeye baktığımda kimseyi göremedim. Muhtemelen yemeğe çıkmışlardı. Fırsattan istifa odanın kapısını usulca açıp holü kontrol ettim. Kalbim ağzımda atıyor ama bunu yapmak zorundaydım. Temkinli adımlarla merdiven başına kadar geldiğimde hızlıca aşağı indim. Tam köşeyi dönüyordum ki, Boran denilen adamı birisiyle konuşurken duydum. "Ben az sonra çıkacağım Salih. Sen kızı diğer evde tut, bu küçük öğretmen de burda kalsın. Aman diyim gözünüzü dört açın. Eğer kız kaçar falansa hepinizin topuğuna sıkarım, haberiniz olsun." Duyduğum cümlelerin verdiği şaşkınlıkla ağzımı kapattım. Arkasını dönüp giderken belinde gördüğüm silah acaba geri mi dönsem diye beni düşündürürken, geleceğim için bunu yapmak zorunda olduğum aklıma geldi. Onlarda ortalıktan çekildikten sonra villanın dışına çıktım ve kapıya doğru koştum. Hiç kimse yoktu. Açtığım gibi tabana kuvvet koşmaya başladım. Bu inin cinin top oynadığı yerde ne arıyordum bilmiyorum ama ben buraya ait değildim... BORAN ASAF KOZCUOĞLU Merdivenleri çıkıp son kez küçük öğretmene bakmak istedim. Odanın kapısını aralık görünce bir şeylerden şüphelensem de, böyle bir şey yapmaya cesaret edememiştir diye kendimi avuttum. Ta ki bomboş bir oda görene kadar... Banyoya baktım, terasa baktım... Ama yoktu. Belki susamıştır, mutfağa inmiştir diye oraya da baktım, orda da yoktu. Silahı belimden çıkarıp tüm adamları karşıma dizdim. "Sizi işe yaramaz beceriksiz herifler! Ulan bir kadına sahip çıkamadınız lan! Şimdi söyleyin bana, hanginizin topuğundan başlayayım he!" Ayağımı kenardaki masaya vurup silahı da belime koyarak dışarı çıktım. Fazla uzaklaşmış olamazdı. Tam nereye gitmiş olabilir diye bakıyordum ki, yerdeki ıslak ayak izleri kendini ele verdirtti. Temizlikçi Yasemin abla bile bu akılsız heriflerden daha çok işime yarıyor. Muhtemelen temizlik yaptıktan sonra suyu dışarı dökmüştü ve küçük öğretmen de bu suya basarak ardında iz oluşturmuştu. İzleri takip ettiğim de doğal olarak bir yerde kesildi. Belimdeki silahı çıkartıp havaya ateş edince gelen hafif çığlık sesi doğru yolda olduğumun kanıtıydı. "Karıcığım, benden niye kaçıyorsun ama! Bak nereye gidersen git seni bulurum ve o bacaklarını kırarım!" Çığlık sesi ormanın içinden gelmişti. "Dolunay, hadi ama bir ses ver!" Yavaş yavaş ve dalga geçer ses tonuyla nerde olduğunu çözmeye çalışıyordum. Sağ taraftan gelen çalı sesleriyle kafamı o tarafa döndüm. Hedef görülmüş, küçük ceylan seke seke kaçıyordu... DOLUNAY Duyduğum silah sesi istemsizce çığlık atmama sebebiyet verdi. Beni buraya kadar nasıl bulmuştu bilmiyorum ama attığım çığlık açık şekilde yerimi belli etmişti. "Karıcığım, benden niye kaçıyorsun ama! Bak nereye gidersen git seni bulurum ve o bacaklarını kırarım!" Cümlesiyle sesin daha çok yaklaştığını anladım. Saklandığım ağacın ardından bakarken, gözüktüğünü görünce bulunduğum yerden çıkarak kaçmaya başladım. "Dolunay bak kaçışın yok! Dur diyorum sana!" Havaya ateş edince kulaklarımı tıkadım ve yine çığlık attım. "Bak eninde sonunda yakalayacağım seni, yorma ikimizi de!" Yakalanacağımı bile bile koşmaya devam ediyordum. Kaçarken düşüp incittiğim bileğim ikinci kez aldığı darbe ile acımı katladı. Düştüğüm yerden hemen kalkarak seke seke koşmaya devam ettim. "Bak bileğini de incitmişsin, sana söz veriyorum doktora gideceğiz." İkna kabiliyeti pek yüksek bu adamın ayağına taş düşse de peşimden gelemese diye dua ediyordum. "Aramızdaki mesafe kapanıyor, günün sonunda yine benimsin karıcığım!" Bileğimin acısı benim için dayanılmaz boyuta ulaşmak üzereydi. Ağlayarak koşmaya devam ediyor, ağrımı unutmaya çalışıyordum ama nafile... Bilek acım tüm vücuduma yayılmış gibiydi. Zaten aradaki mesafede iyice kapanıyordu. "Bileğin şişecek bak, hadi doktora götüreyim seni." Ne çene vardı adamda! Ve acımdan dolayı pes edip kendimi yere attım. Ayak sesleri kesildiğinde tam olarak arkamda olduğunu anladım. "Niye boşu boşuna koşturuyorsun beni?" Yavaşça eğilip yanıma oturdu. Ayak bileğime uzandığı zaman korkudan geri çekildim. "Bir şey yapmayacağım, izin ver de bileğine bakayım." Yavaşça elimi çekip izin verdim. "Kötü incinmiş. Doktora gitmemiz lazım." Dediği gibi kucaklayarak beni kaldırdı. Ben daha ne olduğunu anlamadan 1.80 adamın kucağında buldum kendimi. "Başına buyruk olup kaçarsan böyle acı çekersin işte." Biraz çırpındım. "Beni aşağı bırakır mısın? Kendim yürüyebilirim." Gözlerini kısarak derin şekilde yüzüme baktı. "Bende seni taşımaya merak değilim ama biraz daha üstüne basarsan bileğin çok kötü olur. O yüzden anın tadını çıkart ve kollarımda olmanın keyfini sür. Bu kollara dokunabilmek için bile kızlar g*tümden ayrılmıyor." Bu saçma sapan cümlelerinin elbette ki bir karşılığı yoktu. Yollar engebeli olduğu için mecburen sarılmak zorunda kaldım. Yüzüne bakmasam da güldüğünü anlıyor, düştüğüm bu durumdan zevk aldığını biliyordum. "Çok ağırsın sen ya! Ne yiyorsun böyle?" Evin önüne vardığımızda beni kucağından indirip beklememi söyledi. "Bu sefer de kaçarsan diğer bacağını da ben incitirim." Zaten istesem de kaçamazdım. Lüks bir arabayla yanıma gelip durduğunda mecburen binmek zorunda kaldım. Bir hastane yerine küçük, nostaljik eve gitmiştik. "Sevgi abla bileğini incitti. Sana zahmet bir baksan!" Kadın niye dik dik bakıyordu bilmiyorum ama çabuk olsa iyi olacaktı. "İçeri buyrun o zaman." "Siz halledin, ben bekliyorum." Kadınla beraber içeri girdiğimizde beni bir koltuğa oturtup bileğimi eliyle muayene etti. "Yerinden çıkmış şimdi oturtuyorum." dediği gibi acıyla bağırdım. "Tamam güzel kızım, eskisi gibi ağrın olmaz ama sarmam lazım. Sen burda bekle." Ayağımı sardıktan sonra Boran'ı içeri çağırdı. "Bu güzel kızımız bir kaç gün boyunca ayağının üstüne basmayacak. Asaf oğlum, ne derse ayağına gidecek tamam mı? Yoksa iyice şişmeye başlar." "Tamam Sevgi abla. Gidebilir miyiz artık?" Kadın Boran'ı kolundan tutup sessizce bir şeyler söyledi. Boran yüzü kızararak gülünce ne dediğini merak etmiştim. Suratı sirke satan bu adam niye bu kadar utandı ve güldü? Ayağa kalkıp yürümeye niyetlenince kadın başıyla beni işaret etti odadan çıktı. "Sen ne inatçı bir şeysin? Sevgi abla az önce dedi daha, ayağının üstüne basma diye." Demesiyle tekrardan kucağına alması bir oldu. Arabaya bindiğimizde uyuya kalmış olmalıyım ki, gözümü açtığımda kaçtığım odanın içinde buldum kendimi. Tek başımaydım ve başladığım noktaya geri dönmüştüm. Odada tek olduğumu düşünerek banyonun açılma sesiyle biraz ürktüm. Kafamı o tarafa çevirince Boran sadece altında küçük bir havluyla karşımda duruyordu. Hemen başımı çevirip gözlerimi kapattım. İçimden bildiğim tüm küfürleri ederken dışımdan sadece sinirli surat ifademle duruyordum. "Gözlerini niye kapatıyorsun? Ben senin kocan olacağım küçük öğretmen. Eğer istersen evlenmeden de görebilirsin." Beni gıcık etmek istediği ses tonundan belliydi. Havlunun düşme sesiyle kalbim ağzımda atmaya başladı. "Bak giyiniyorum sonra her şey için geç olabilir." İğrenir şekilde yüzümü ekşittim. "Gamze nerde, ona bir şey yapmadınız değil mi?" "Şimdilik keyfi yerinde. Ama bir daha kaçmaya çalışırsan ilk onun canını yakarım haberin olsun!" Cidden tehditlerinden sıkılmıştım. Üstünü komple giyindikten sonra yanımda duran telefonunu almak için üzerime doğru eğildi. "Senin parfüm markan ne?" Diye sorduğunda gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Yavaş yavaş üstüme eğilirken ben de kendimi geri çekmeye başladım. "Korkma benden!" Sessiz ve tehditkâr sesi zaten yeterince korkutuyordu. Kendini bir anda geri çekip hiçbir şey demeden odadan çıktı. Onu üstüme eğdiren şey sahiden de kokum muydu yoksa başka bir şey mi bilmiyorum...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD