BORAN ASAF KOZCUOĞLU

1531 Words
Koşar adımlarla ilerleyip bir taksiye bindim. İyi ki amcamdan gizlediğim beş on kuruşum vardı yanımda. Bu adam beni mi takip ediyordu ki ilk gittiğim yerde karşıma çıktı. Taksiye kendimi attığımda derin bir oh çektim. Taksici amca korkup arkasına döndü. "Hayrola kızım, birisi falan mı peşinde?" Titreyen ellerimi kontrol altına alıp cevap verdim. "Yok amca, biraz şekerim düştü sanırım ondan böyleyim." Gamze'de mesajımı görmüş, tamam yazmıştı. İlk kez bu kadar geç bir saatte eve gidiyordum. Sokaklar tehlike çanlarıyla sessizliğe bürünmüştü. Bu saatte bu kıyafetle dışarılarda gezmemem gerektiğini izlediğim kadın cinayetlerinden yeterince öğrenmiştim. Bizim sokağa girdiğimde arkamdan gelen ayak sesleri yüreğimi ağzıma getirdi. Ne dönüp bakabiliyordum, ne de koşarak kaçabiliyordum. En ufak bir hissiyatımda arkadan birisi beni kaçıracakmış gibi hissediyordum. Yavaşça adımlarımı hızlandırmaya başladığımda onun da aynı şekilde hızlandığını hissettim. Aradaki mesafeyi kapatmak üzere olduğunda ayağımdaki topuklularla tabana kuvvet koştum. Koşmamla mesafeyi açmış, bir evin bahçesine sığınmıştım. Nerde olduğumu anlamasın diye nefes sesimi bile elimle kapatıp engel olmaya çalıştım. Yaklaşık olarak 5 dakika bekledikten sonra sokağı kontrol edip korkar adımlarla dışarı çıktım. Biraz ilerlemiştim ki, bir el ağzımı kapattı. Parmaklarının arasından sesimi kimseye duyuramadım. Korkudan dizlerimin bağı çözülmüştü sanki. Ayakta durmakta zorluk çekiyordum. "Yav dur kızım biraz sakin ol!" Bu sessiz uyarıyı veren kişiyi tanımanın verdiği rahatlıkla kendimi saldım ve yere düştüm. "Gecenin bu saati dışarda tek başına ne işin var senin?" Kesik kesik aldığım nefesimi düzeltmeye çalışıyordum. Mert ellerimin titrediğini görünce çantasındaki su şişesini çıkarıp bana verdi. "Çok mu korktun? Ben korkutmak istememiştim aslında Dolunay." Sert bakışlarımı ona çevirip cevabımı gözlerimle verdim. Elini uzattı, düşürdüğü yerden kalkmam için. Yerden destek alarak ayağa kalktım ve topukluları çıkartıp öyle yürümeye başladım. "Ayağına bir şey batar Dolunay. Giy şunları." Topukluların topuğunu göstererek göz dağı verdim. "Bu sefer kafanı taşla değil bununla yararım Mert!" Bu uyarımla eve kadar sessizce yürüdük. Bahçeye girdiğimizde Mert kolumdan tuttu. "Bu akşam benimleydin tamam mı? Yoksa annem yakanı bırakmaz." Bana bu iyiliği neden yapmıştı bilmiyorum ama işime gelmişti. İçeri girdiğimizde yengem yüzümden yukarı aldı. "Neredeydin sen? Bu saate kadar partide miydin?" Mert bu geceki çıkış kapımı açmıştı bana. "Benimleydi anne. Bir itirazın varsa eğer bana et." Canan yenge tek bir laf bile etmeden odasına çekildi. Muhtemelen amcamın yanına gidip rapor verecekti. İyi ki kızlar uyumuştu da bir de onlar tarafından sorguya çekilmedim. Zaten kendimi biraz düze çıkardıktan sonra hemen ayrı eve çıkacaktım. Cama çıkıp hava almak istediğimde bir araç dikkatimi çekti. Tam camımın önünde durmuş, sanki benim odamı gözetliyordu. Duyduğum rahatsızlıktan ötürü penceremi kapattım, sıkıca perdelerimi çektim. Kafamı yastığa koyduğumda o adamın siması gözümde canlandı. Yarın okulda da eğer karşıma çıkarsa diye korkmaktan kendimi alıkoyamadım. ... Yıllardır bu odanın içinde kimsesizliğime ağlamış, yalnızlığıma dert yanmıştım. Her gün bu evden kurtulacağım vakti bekledim, bu umutla yaşadım. Bu yaşadığım evi bile mumla arayacağımı bilmeden umut ettim... Amcam kapımı tıklatınca yerimden doğruldum ve kilidimi açtım. İçeri buyur ettiğim amcamı ömrüm boyunca ilk kez bana merhametle bakarken gördüm. Kumar masasından kalkmayan amcam ne olmuşta bu akşam evdeydi? "Gel otur hele kızım." Amcam bana kızım dediyse eğer sorun büyük. Gözlerimi iyice açmış, ağzından çıkacak kelimelere dikkat kesilmiştim. "Yaşın geldi artık." Tamamdır, konunun nereye gideceği belli oldu. "Önümüzdeki ay seni Kozcuoğlu'nun oğluyla evlendireceğiz." ..Direceğiz? Oldum olası emir kiplerinden ve benim adıma karar alınmasından nefret etmişimdir. Öfkeyle ayağa kalktım. "Sen ne diyorsun amca? Bu dediğini ne sen söyledin, ne de ben duydum. Evde kalmam sorunsa eğer önümüzdeki ay zaten kendi evime çıkacağım." "Bu yaşa kadar baktım büyüttüm seni. Ben ne dediysem o!" "Sana son sözümü söyledim amca!" Amcam ayağa kalktığı gibi yüzüme ağır bir tokat indirdi. "Nankör köpek! Adamlarla anlaştık, yarın gelip seni alacaklar. Sakın sorun çıkartma!" Kitlenen kapı ardında bedenim kaldı, umutlarım kaldı, hayallerim kaldı... Dışarıda yaşanan hayatlara yıllardır uzak penceremden bakıp, her zaman özenmiştim. Bir kaç ay sonra şimdiki yaşadığım hayatıma özeneceğim aklımın ucundan bile geçmezdi... Ama bu sefer boyun eğmeyecektim, baş kaldıracaktım. Gecenin sessizliğini de fırsat bilerek bavulumu topladığım gibi camdan kaçtım. Giriş katta oturduğumuz için şanslıydım ve hayatımdaki tek şansımı da şimdi kullanmıştım. Telefonumdan Gamze'yi arayarak haber verdim. Kalbim ağzımda atıyor, her an yakalanacağım korkusuyla sürekli ardıma bakarak gidiyordum... BORAN ASAF KOZCUOĞLU Ben Kozcuoğlu namını yürütecek kişi, Boran Asaf Kozcuoğlu! Babamın baskılarına karşı evlenmeyi kabul etmiştim belki ama onun bulduğu kızı kabul etmemiştim. Yeğenimin okulunda gördüğüm o öğretmenle evlenecek, zamanında annemin dedikodusunu çıkartan Ziya Demir'den intikamımızı alacaktım. Zaten kumar masasından kalkmayan bir insanı tuzağa düşürmek o kadar da zor olmadı. Aylardır kendime borçlandırmış, onu yeğenini bana verecek hâle sokmuştum. Amacım kızlarından birisini almak olsa da, o sünepe kızların bana layık olamayacağını anlamıştım. Hem ana babası ölmüş bir kızın amcası gözündeki değerinin daha yüksek olduğunu düşünüyordum. Ziya Demir borç altında yüzerken, onun borçlarını yeğenini bana vermesi karşılığında sileceğimi söyledim. İlk başta karşı çıksa da bir kaç kez dayak yemeyle mecbur kabul etmek zorunda kalmıştı. O kızı hamile bırakıp veliahtımı kucağıma aldıktan sonra bir çöp gibi kapıya atacaktım. Yıllar anama yapılanı unutsa da ben unutmamıştım! Yeğenimin İngilizce öğretmeni olduğunu öğrendiğimde sık sık okula gidiyor, denk gelmemizi bekliyordum. İlk karşı karşıya gelmemizde etkilenmedim desem yalan olurdu. Şimdi sıra daima karşısına çıkıp kendini bana alıştırmasını sağlamaktaydı. Anlaşmamıza göre az sonra yola çıkarak kızı evime getirecektim. 28 yaşında olmama rağmen kadınlardan hevesimi almıştım ama yine de bu küçük öğretmen beni heyecanlandırıyordu. Kapısına geldiğim bu küçük köpek kulübesinden az sonra karımı da alıp çıkacaktım. Açılan kapı ardında Ziya'yı görünce anlık suratını dümdüz edesim gelse de kendimi zor tuttum. "Yeğenin nerde Ziya?" "Hemen çağırıp geliyorum." Giden geri gelmedi. "Ziya kızı getirecek misin artık?" Beti benzi atmış şekilde yanıma geldi. "Kız nerde Ziya?" İçeriye doğru göz gezdirdim. "Kız evde yok Asaf Bey'im." Sıktığım yumruğumu kapıya vurdum. "Ne demek yok Ziya? Bir kızı evde tutamadınız mı? Anlaşmaya uy ve kızı bana getir! Yoksa bu evi bir gece ateşe verip hepinizi cayır cayır yakarım!" Ortamdan ayrıldığım gibi ben de o küçük öğretmenin peşine düştüm. Hangi cesaretle kaçıyor, beni küçük düşünüyordu? "Salih arabayı direk küçük öğretmenin arkadaşının evine sür. Kesin oraya gitmiştir, başka gidecek yeri yok çünkü." Kravatı gevşetip gömleğin düğmelerini çözdüm. Yarım saatlik yolculuğun ardından şoför geldiğimizi söyledi. Çıktığım merdivenlerin sonunda küçük öğretmene ulaşacaktım. "Hangi kattaydı Salih?" "O gün geldiğinde 5. katın sağ tarafına girdi efendim." Ellerimi ovuşturarak katları çıkmaya başladım. "Ulan keşke asansöre binseydik, nefesim kesildi." Biraz duraksadıktan sonra kapıyı çaldım. Yaklaşık yarım dakika sonra hedefimdeki kadın güleç şekilde kapıyı açtı. Tabii ki de sık sık karşısında bulduğu beni tekrardan görmek korkmasına neden oldu. Açtığı kapıyı hafifçe araladı ve içeri girecek mesafemi sıfıra indirdi. "Buyrun kime baktınız?" "Sana baktım." Zorla yutkunduğunu gördüğümde korkması hoşuma gitti. "Murat için geldiyseniz eğer okulda konuşuruz beyefendi." Kapıyı kapatacakken ayağımı arasına koydum. "Ne yapıyorsunuz, çekilir misiniz?" "Amcan sana bahsetmedi mi?" Çatılan kaşlarıyla her şeyden bir haber olduğunu anladım. "Amcan seni bana sattı güzelim. Şimdi bana zorluk çıkarma da gidip nikahımızı kıyalım." Kolları iki yana düşünce kapıyı tutan hiçbir şey kalmadı. Fırsat bu fırsat diyerek sonuna kadar açtığım kapının ardındaki küçük öğretmeni kolundan tuttum. Sertçe çektiği bileğini tam kavrayamadığım için kendini kurtardı. "Ne demek sattı beni? Siz beni başkasıyla karıştırıyorsunuz beyefendi." "Senin adın Dolunay Demir değil mi?" Yüzüne çarpan bu gerçekle olduğu yerde donakaldı. "Kim geldi kız çatla-... Hass*kt*r! Asaf Kozcuoğlu!" "Asaf Kozcuoğlu mu? O kim?" Süper bir şey! Küçük öğretmen daha tanıma bile tanımıyor beni. Anlaşılan o ki her şey çok daha eğlenceli olacak. Şöyle bir alıcı gözüyle bakınca taş gibi bebek! Hafif dolgun ve pembe dudakları beni öp diye bağırıyor. "Yetti bu kadar goy goy! Haydi gidiyoruz!" "Nereye gidiyorsunuz anlamadım?" "Evlenmeye." Kolundan tuttuğum kadını peşimden sürükledim. Amcasının anneme yaptıkları aklıma geldikçe kolunu daha da çok sıkıyordum. Acıdan dolayı kıvrandığını hissediyordum ama kendimi bunu yapmaktan alıkoyamıyordum. "Bırak arkadaşımı Asaf! Polisi arayacağım!" Verdiğim talimatla kızın elindeki telefonu alarak, onu da yanımızda getirdik. "Ben satılık değilim, bırak kolumu! Derdin kiminleyse git onun kızını al!" "Onları beğenmedim, sen daha güzelsin." Sürükleye sürükleye arabaya bindirdiğim kız çırpınmaya hâlâ devam ediyordu. Arkadaşını da diğer arabaya bindirip yola çıktık. Korkudan titrediğini görmek beni daha da çok sinirlendiriyordu. "Nikahımızı yarına erteledim, bugünlük evimize gidiyoruz!" "Lütfen beni bırak! Ben sana hiçbir şey yapmadım." Ağlayan insanlardan oldum olası nefret etmişimdir. "Ağlama! Eğer ağlarsan seni şimdi burda beceririm!" Ettiğim bu lafla kan bedeninden çekildi. Eve gidene kadar da tek kelime daha etmedi. Yalıya vardığımızda kolundan çekerek eve doğru sürükledim. Annem ve babam kızı görünce kinlerinin hâlâ diri olduğunu anladım. "Yürü odamıza gidiyoruz!" "Lütfen bırak beni, lütfen!" Odanın kapısını açtığım gibi içeri fırlattım. Ben de girdikten sonra yavaşça kollarımı sıyırmaya başladım. "Acaba düğünü mü beklesem, yoksa işimi şimdi mi halletsem?" Vücudunu geri geri çekerek hızlı nefeslerle kaçmaya çalışıyordu. Kravatımı da çıkartıp üstüne doğru yürüdüm. "Yaklaşma bana!" Geri geri çekilmeye devam ediyordu. "Hadi ama naz yapma güzelim. Bu güzelliğe kim dayanır ki ben dayanayım?" Yüzüne düşen saç telleri hızlı nefes alıp vermesiyle öne doğru gidip geliyordu. Üstüne doğru eğilip yüzüne iyice yaklaştım. "Amcan seni bana sattığı gün sen Kozcuoğlu oldun küçük öğretmen. O yüzden direnme bana." Özel bölgeme geçirdiği dizi ile acı içinde yere düştüm. Normalde bu kadar yakınlık kurduğum her kadın çoktan yatağıma girerdi. Zor olacağı belliydi... DOLUNAY Amcam bana bir bunu yapmamıştı. Kumar masasında kaybettiği paraları benimle kapatmaya çalışmış, beni bu adını bile bilmediğim şerefsize satmıştı. Korku tüm bedenimi sarmışken beni daha çok deli etmek için ağır ağır hareket etmesi iyice kanımı donduruyordu. Pes edip teslim olacak halim yoktu elbette ki. Dizimi bacak arasına geçirdiğim gibi acıyla kıvrandı. Şimdilik kurtulmuştum ama kaybedeceğim savaşa bile bile bulaşmış gibi gözüküyorum...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD