Artan Kıvılcımlar

1765 Words
Sonbahar; sarımtırak, kırmızı ve türevi renklerini barındıran renk cümbüşü ile bize kollarını açmışken aynı zamanda akşam saatlerinde de insanın hoşuna giden esintisiyle ruhu, ,bedeni sarmalayan içini titreten mayhoş bir havası vardı. Dinginlikle bağdaştırırdım hep sonbaharı oysaki bununla beraber bir koşuşturmaca da içeriyormuş. İstemsiz durgun bir su iken sebepsiz bir anda kuruyup ateşi körükleyen ufak kıvılcımlar gibi. Karmaşa hakimdi beynimde işin içine girdikçe değişiyor ve dönüşüyordu bilincim. Bazı olgular kafamda yeni yeni otururken karşımda ayak ayak üstüne atmış sanki alışkanlık gereği rahatlığı barındıran bir tavır ile kahvesini aheste aheste içen Melih'e baktım. Sadece kafamı karıştırmakla kalmıyordu, savunma mekanizmamda çatlaklar oluşturup içine sızıyordu. Şaşırtıcı olan ise bunu tam olarak fiili bir şekilde gerçekleştirmiyordu. En garibi buydu, bunu hissettiriyordu. Çekiciliği yalnız bir sebep ama onun dışında da en büyük unsur siz daha ne olduğunu anlamazken bir anda beyaz küme halinde pamuk gibi bulutların içerisinde hissettiren bir alanı çepeçevre etrafınıza saran geniş ruhsal huzuruydu. Korkutucuydu çünkü insanı ikilemde bırakıyordu, ürkütücüydü çünkü bunu abartılı, komplike ya da ekstra bir çaba sarfederek yapmıyor gelişigüzel, alışılmış, sıradan ve içinize işleyen bir rahatlıkla yapıyordu. Açıkçası daha katı, kontrollü, korkutucu olmasını beklerken umulmadık yapısı hayret vericiydi. Gözleri bir an olsun üstümden ayrılmadı ki benden de karşılığını aynı şekilde alıyordu. Sıyrıklarımız ve muhtemel yaralarımız için kendisini es geçerken bendekiler için pansuman yapmayı önermiş ama reddetmiştim. Nezaket gereği üstünkörü kahve teklifimi de ikiletmeden kabul etmişti. Sakinliği bozan taraf olmak istemezken onun konuşmayı başlatmasını bekliyordum. Bana göre uzun bir sessizliğin ardından kahve fincanını ortadaki sehpaya bırakıp " Kahve teklifini kabul ettiğim için pişman gibisin." dedi. Gülümseyerek "Hayır pişman değilim sadece meraklıyım her zaman böyle rahat mı davranırsın?" Oturuşunu dikleştirerek biraz öne kaydı. " Sana karşı hoşuna gitmeyen bir tavır mı sergiledim." " Kaba ya da yanlış bir davranışın olmadı sorduğun buysa eğer, benim kastettiğim ise genel tavrın doğal bir rahatlığın var pek rastlamadığım." Sözlerimin hoşuna gittiğini açıkça gösterip eski haline geri döndü. " Kasıntı olmak istediğim son şeydir." Anladığım kadarıyla ona bunu söyleyen ilk kişi değildim. Daha fazla bunun üstünde durmak istemediğimden farklı bir konu açtım. " Buluşmamız baya heyecanlı geçti diye düşünüyorum." Gür ve onu çekici kılan güzel kahkahası ile ortamdaki sessizliği bozdu. "Kesinlikle heyecanlı ve adrenalin doluydu fakat istediğim gibi geçtiğini söyleyemeyeceğim." Gülümsemem yüzüme yayılırken "Pekala senin istediğin nasıldı?" Suratında hınzır ve altında birçok şey barındıran gözbebeklerindeki parıltıları ile "Baş başa olduğumuz birkaç saat benim için daha özel olabilirdi." Elimi gelişigüzel sallayıp olduğumuz yeri işaret ederek "Şu anda da baş başayız." "Benim istediğim daha romantik bir ortamdı." "Ha yani bahçem romantiklikten uzak." Kaşlarımı kaldırarak söylediğim cümle onda etki yaratmış olmalı ki tüm vücudunu ortadaki sehpaya daha fazla yaslayarak bana baktı. Farkında olmadan bende sehpaya doğru eğilmiştim. Aramızdaki bu engel saçma bir sebepten fazlalık gibi geliyordu. Kalın bariton sesi ile " Bahçene lafım yok, korumaların bize mahremiyet sağlasada onların da bizimle olduğu gerçeği var sadece." "Hadi canım, onlar gerekli mesafeyi koruyorlar ayrıca anlaşılan senin evinin etrafında korumaların yok." Bakışları insanı daha fazla etkisine alırken yerimde kıpırdandım bunun farkında olması beni utandırmadı aksine hoşuma gitti. "Var elbette sadece bu kadar aşikar değiller." " Demek mahremiyet istiyorsun?" "Tabiki kim istemez ki?" "Sanırım ben alışkınım garip gelmiyor." Alt dudağını ısırıp dudaklarıma bakarken cevap verdi. "Bundan sonra alışkanlıkların biraz değişecek gibi görünüyor." Ortamdaki yüksek gerilimli çekimi daha fazla kaldıramayacağımı farkedip gözlerimi ellerine indirdim. Ayağa kalkınca bir an şaşırdı sonra kendini toplayıp sorgular bir biçimde baktı. "Hemen geliyorum." deyip salondan mutfağa doğru gidip buzdolabının yanındaki dolaptan kutuyu alıp bahçeye doğru ilerledim. Oturduğu üç kişilik koltukta yanına oturup ecza kutusunu açmamı izlerken itiraz etmedi. Sağ elini kucağıma koyarken hala sesi çıkmıyordu. Öncelikle kutudan batikonu alıp yaralara sürdüm ardından da küçük gazlı bez ile geniş sıyrıkları kapatıp bant ile de bantladım. Elini ellerimde tutmak garip bir güven ve sıcaklık hissi veriyordu. Sol elini de elime aldığımda çok fazla derin kesiklerin olmadığını görüp sadece batikon sürüp bıraktım. Yaptığım işlemden sonra kafamı kaldırıp ona baktığımda onun da kafasını bana doğru eğdiğini fark ettim. Hemen önümde çok az bir mesafe ile bana yakın olması kalbimde olağandışı bir ritmin oluşmasına sebebiyet verdi. Sağ elini kaldırıp yanağımdaki hafif gezintisi içimi ürpertti. Yüzüme daha fazla eğilip gözlerimden izin alır gibi bakması ile aramızdaki ufacık mesafeyi ben kapatıp dudaklarını dudaklarıma değdirdim. Dokunuşum onu etkisine almış olmalı ki yanağımdaki eli hemen belime geçti ve beni kendine doğru çekti. Dudaklarımdaki baskısı ve hükmü kendini ortaya koyarcasına ilkeldi. Umulmadık bir şekilde rahatlığı baskın bir arzuya dönüşürken üst dudağımı dudakları arasına alıp küçük ısırıklar ile kendine çekip öpüyordu. Tüm hakimiyet ondayken daha fazla dayanamayıp ellerimi ensesinde birleştirip ordaki saçlarıyla oynadım. Öpüşündeki sertlik artarken ondan geri kalmamış aynı biçimde karşılık vermiştim. Alt dudağını ısırıp emdiğimde minik iniltisi bana bir zafer kazandırmış gibi daha hırçın ve hoyrat davranmaya devam ettim. Dudaklarımız üzerindeki vahşi dans ikimizinde artık nefes almamız gerektiğini fark edip küçük bir mesafe bırakarak soluklanmamız ile son buldu. Ondan hırıltılı nefesler gelirken benden kesik kesik nefes sesleri geliyordu. Önce dudaklarıma kısa bir öpücük bırakıp alnını alnıma dayadı. Nefeslerimiz birbirine karışırken koyulaşmış gözlerine çevirdim gözlerimi. İnsanı içine çeken ve orda ömür boyu kalmayı istemenize sebep olabilecek bir dehlizdi. Belimdeki eli yukarı aşağı hareketler ile vücudumu okşarken garip bir elektrik akımı tüm bedenime yayılıyordu. Uzun zamandır kendimi bu kadar zinde aynı zamanda uyuşmuş ve sarhoş hissetmemiştim. Kafamı kaldırıp burnumu burnuna sürttüm sonra alınlarımızı tekrar birleştirdim. Boğazını temizleyip sessizliğimizi bozdu. "Etkileyicisin elimde olmadan sana çekiliyorum." "Benimde senden pek farkım yok." Bunu söylememden memnun bir şekilde gülümseyip sol eli ile saçımı okşadı. Ortamdaki arzu elle tutulur halde aramızdaki olmayan sınırdan dahi süzülüp ikimizin etrafında dönüyordu. Hissetmek bir yana dokunabiliyor ve görebiliyorduk. Yavaşça alnını çekip yanağıma minik bir buse bıraktı ve kulağıma eğildi. "Şu an net bir şekilde anladığım tek bir şey var seni elde etmek benim için büyük bir zevk ve aynı zamanda başıma aldığım en büyük bela olacakmış gibi hissediyorum." Genzimden kopup gelen bir hıçkırık dışa vururken " Birbirimizi yakıp kül edeceğiz." Tehlikeli bir gülüş sunarken kulağımın köşesini öpüp geri çekildi ve belki de bizim sonumuzu başlattı. " Yakıp kül edene ve tekrar tekrar harlamaya devam edene kadar durmayacağız." Bir an gözlerimi kapattım sözlerini sindirmeye çalıştım. Belki ikimizde birbirimizden bir şeyler saklıyorduk. Lakin bizi çember ile çepeçevre saran bu etkiyi de inkar edemiyorduk. Elbette daha fazla yara alacaktık, elbette birbirimize zarar verecektik ve elbette sürekli yakmak ve yanmak için geri durmayacaktık. En önemlisi de ikimizde bu oyuna baştan bilerek ve yenilerek başlayacaktık. İkimizden de daha fazla ses çıkmayınca kafamı omzuna yasladım. O da beni daha fazla kendine çekebilirmiş gibi kolları ile bedenimi sardı. Yorgunluk tüm vücudumu esir almışken mayışmış bir halde göğsüne daha fazla sığındım. Karanlık sadece bedenimi değil gözlerimi de esareti içine almışken daha bir hayret içerisinde olduğumuz konumu yargılıyordum. Huzur daha baskın çıkmış olmalı ki kendimi bu yoğun ana bırakmam kaçınılmaz gibiydi. *** Bilincim yerine gelirken yatağımda gerinip kendime gelmeye çalıştım. Hem tatlı bir mayışıklık hem de tüm benliğimi kaplayan eskiden kalma bir huzur vardı. Mantığım yerine gelirken yavaş yavaş gece yaşanan her şey zihnime dolmaya başladı. Yatağımda olmamı garipsem en son düşünmem gereken şeydi. Melih ile yaşadığımız o özel an bana ne hissettirmişti ya da daha fenası ben ne yapmıştım? Karmaşık bir ip yumağının içindeymişim, ipler birbirine dolanmış yer yer de düğümlenmiş gibiydi. Ne kadar çözmeye çaba göstersem de tek tek düğümleri açmaya çalışsamda sanki bir adım öteye gitmiyormuşum gibi hissettiriyordu. Kendime bende şaşırır hale gelmiştim. Dün geceki halimiz elbette ihtimaller dahilindeydi lakin mesele yaşanması değil benim değişen hislerim idi. Gittikçe karmaşıklaşmaya başlıyordu ve her yeni sorun beni daha da ileri gitmeye zorluyor gibiydi. Komidine baktığımda telefonumu görmem ile saate baktım hemen. Saat sabahın sekiziydi, bugün zamanımı evde çalışarak geçirmeyi planlanmıştım. Telefondaki bildirimi görmem ile Melih olduğunu idrak etmem sanki ağır çekimde işler gibi süzülüyordu beynime. 'Güzel başlangıçlara, dudaklarının tadı hala damağımda.' mesaja sadece bakıyordum öylece. Cidden bu kadar rahat ve arsız olması mümkün müydü? Bu beni rahatsız etmiyor aksine hoşuma gidiyordu. Melih'in yanındayken her an duyduğum o tehlike çanları yine tiz bir biçimde kulağımda yankılanıyordu. Telefonun mesaj kısmına girip hemen bir cevap yazdım. 'Beni yatağa sen mi taşıdın? Hatırlamıyorum.' Bir anlamda mesajını görmezden gelmiş kendi istediğim sorunun cevabını bekliyordum. Yataktan çıkmak istemiyor aksine tüm günü yatakta sersem bir şekilde geçirmek istiyordum. Alışkın olmadığım duygulara bir yenisi eklenmişti. Sorumun cevabını çok beklemem gerekmemişti birkaç dakika sonra elimdeki telefon titredi ve Melih'ten cevap geldi. 'Gün yeni aydı.' Sadece kısa bir günaydın mesajı ile karşılık verip yine beklemeye koyuldum. Öylece telefona bakarak beklerken devamı da geldi. 'Sanırım biraz desteğe ihtiyacımız olacak.' yazdığı bu mesaj üzerine soru işareti yazdığımda sadece kısa bir 'evet ben taşıdım.' oldu. Üzerine başka bir şey söylemediğim gibi o da ekleme yapmamıştı. Birbirimizi anlamak ile anlamamak arasında gidip geliyorduk. Ağır ağır kalkıp duşa girerken tüm bu hislerden arınıp verimli bir gün geçirmeye odaklandım. Pekte mümkün olmadığını kahvaltı için indiğim sofrada Selim'i bulmam ile anladım. Selim beni gördüğü gibi bakışlarını üzerimde gezdirip direk konuya girdi. "İyi misin? Dün gece Abidin haber verdi ama dinlenmen için yanına gelmedim. Abidin de ısrarla iyi olduğunu söyleyince." "Sorun yok iyiyim asıl mevzunun özünü naptınız." "Tabiki halledildi şu gerzek Fatih'in kardeşi kendince işlere kalkışmış gereken yapıldı. Ama Fatih mevzusu biraz başımızı ağrıtacak gibi çünkü Konsey 3 gün sonrası için toplantı talebi gönderdi tüm üyelere." Derin bir nefes verip ellerini masanın üzerinde bağladı. "Konu tahmin ettiğin üzere Fatih." Gözleri beni incelemeye devam ederken ela hareleri bendeki en ufak değişimi gözlemlemek için pusuda gibiydi. Bu konunun bu kadar uzaması üstelik Konsey'e kadar ulaşması can sıkıcıydı. Ama bu da halledilebilir bir mevzuydu. Konsey, Fatih'e olan ilgimin esas zeminini bilmediği ve anlamadığı müddetçe bana zarar verecek bir problem değildi. Tam karşına oturup önümdeki sudan bir yudum alıp ona döndüm. "Herhangi bir pürüz çıkmayacak, merak etme her zamanki gibi hallederiz." dediğim anda Fatma abla da elinde çaylarımızın olduğu tepsiyi masaya taşıyıp bardakları önümüze bıraktı. Fatma abla kapıdan çıkarken Selim de tabağını kahvaltılıklarla doldurmaya başladı. Sonrasında bana dönüp "Doğru bunun da üstesinden geliriz." dedi ve usulca birlikte kahvaltımızı yaptık. Bizim için uzun bir kahvaltı seremonisinin ardından Selim ile gerekli gördüğümüz konuları irdeleyen bir Konsey konuşması üzerine fikir alışverişinde bulunduktan sonra beni yalnız bırakmıştı. Çalışma odasına kapanıp maillerim ve biriken iş dosyaları üzerine yoğunlaşmak neredeyse tüm günümü almıştı. Akşam serinliğinde önümde büyük bir kupadaki kahvem ile halimden memnun bir biçimde anın tadını çıkarırken aniden omuzlarımda bir el hissetmem beni hazırlıksız yakalamıştı. Başım arkaya döndüğünde karşımda beyaz tişortü ve soluk kot pantolonuyla tüm çekiciliği üzerine zırh gibi giyinmiş Melih'i gördüm. Sandığımdan hızlı ve apansız ilerliyordu bu durum. Bakışlarının derinliği içimde bir yerlerde yarım kalmış bir hikayeyi anımsatıyordu. Aynı zamanda kendime gelmem içinde sürekli dürtüyordu. Yokuş aşağı süratlı bir hız ile freni tutmayan bir araba gibi büyük bir çarpışmaya ve enkaza yol açacak gibi duruyordu. Korku barındırmıyordum ama sanki olacak tüm yangınları görebiliyordum. Olacak olan tüm yanlışlar gözlerimin önünden geçerken tutunabildiğim, yaşamamı sağlayan tek sebebe, intikam hırsıma sımsıkı sarıldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD