Bu hikaye karanlıkta kaybolmuş bir kadının hikayesi…
Efsun, açılan büyük kapının sesiyle içinde bir korku hissetti. Tam üç senedir o kapıdan çıkmak için gün saysa da içinde bastıramadığı bir ürperti vardı. Ayakları ondan bağımsız hareket ettiğinde elinde tuttuğu valizi daha çok sıktı. Burada geçirdiği her saniye, dakika değişmişti. Onu ayakta tutan tek şey ise oğlu Eymen’di. Üç sene önce beş yaşında olan oğlu artık sekiz yaşında olmuştu. O zamanlar neler döndüğünü anlamasa da büyüdükçe fark ettiğine emindi. Küçük kalbine bu kadar ağır bir yük yüklediği için kendinden nefret ediyordu. Suçlu ben değilim baban da diyemiyordu. Kimi kime şikayet edecekti? Bir zamanlar sevdiği, güvendiği, hayatını paylaştığı adam yüzünden dört duvar arasına hapsolduğunu kimseye anlatamamıştı ki…
Dışarıdaki ilk adımında karşısında ailesi bulmanın buruk sevinci vardı. Yanlarında meraklı gözlerle bakan oğluna adım atacağı anda “Sonunda çıktın.” sesiyle sıçradı. Korkuyla sesin geldiği yöne döndüğünde o adam karşısındaydı. Onu unutması mümkün değildi. Kocasının zarar verdiklerinden sadece biriydi. Defalarca ben suçlu değilim dese de inanmamıştı. Ona göre kocası ile birlikte herkesi dolandırmıştı. Kocası yani Alpaslan kaçmış o ise polise yakalanmıştı. Kocasının tüm işlerinde kendi imzası olduğu içinde nerede olduğunu bilmediğine kimseye inandıramamıştı. Neyi varsa giderken çalınan para daha büyük olduğu için yeterli gelmemişti. Bu yüzden hapis bile yatmıştı, ama bu adamdan kurtulamamıştı. İçeri de bile bir şekilde ulaşmayı başarmıştı. Ondan ne çalındıysa sonuna kadar alacağını söylemişti. Özgür kararan gözlerle ona doğru adım atınca kaçmak istese de ayakları kitlenmiş gibiydi.
Kızlarının yanlarına yaklaşan adamı gördükleri gibi telaşla koşan Nevra ve Tahir onu korumak istediler. Neler olduğundan habersin annesine sığınan Eymen uzun adama korkuya bakıyordu. Kararan gözlerle annesini izlediğini görüyordu. Bu onu daha çok korkutuyordu. Annesini sıkıca sardığında kocaman olup onu korumak istedi. Sonunda ona kavuşmuşken bir daha kaybedemezdi. Babası yoktu ve annesinden de uzun bir zamandır ayrı yaşıyordu. Nenesi ve dedesi artık annen yanında olacak demişti. Sarılacaksın, doyasıya öpeceksin demişlerdi. Bunun kimsenin bozmasını istemiyordu.
-Kızımdan uzak dur. Sana kaç kere onun suçu yok dedim.
Özgür üç senedir bu yalanı dinliyordu. Gençlik heyecanı ile bir dolandırıcıya bütün parasını kaptırmıştı. Tekrar toparlanması da hiç kolay olmamıştı. Adam kaçtığı gibi kadın hapis yatarak kurtulacağını sanıyordu. Birlikte yaptıklarına emindi ve bu saatten sonra da hiçbir şey olmamış gibi de hayatlarına devam etmelerine izin vermeyecekti.
Nevra kızını arkasına almıştı. “Çektikleri yetmedi mi? Kızımın peşini bırakın. Gidin o adamı bulun.” diye bağırdı.
Efsun ailesinin telaşını anlasa da oğlu duydukları karşısında daha çok korkuyordu. Bu yüzden bir an önce müdahale etmeliydi.
-Anne baba Eymen’i ile beni bekleyin.
İkisi de şaşkın gözlerle ona baktığında oğlunu gösterdi. Ne olursa olsun onun için güçlü kalmalıydı. Bugün hayatının yeni bir sayfası açılıyordu, ama kocasının bıraktığı acılar yüzünden pekte kolay görünmüyordu.
Tahir hiç evet demek istemese de torununu elini mecburen tuttu. Karısına döndüğünde “Gidelim.” dedi. Nevra bundan hiç hoşnut değildi. Kızı o adam yüzünden zaten daha ne yaşayacaktı? Adam onu kullanıp herkesi dolandırmış ortadan kaybolmuştu. Bütün suç kızının üstüne kalmıştı. Yıllarca çocuğuna hasret kalmıştı. Yapmadığı bir şey yüzünden suçlanmıştı. Bu kadar yeterdi.
Özgür olanları sadece koca bir yalan olarak izliyordu. Üç yıldır ‘ben suçlu değilim’ diyen kadına yaklaştı. Sinirini tutuyorsa kadın olduğu içindi, ama sabrını zorlarsa hiç ummadığı biriyle karşılaşırdı.
Efsun üstüne gelen adamın karşısında güçlü kalmaya çalışsa da korkusu daha ağır basıyordu. Ne dese de inanmadığını biliyordu. Nefretle bakan gözlere karşısında dik durmaya çalıştıkça yıpranan vücudu izin vermiyordu. Gözleri dolarken “Benden ne istiyorsun? Sana kaç kere söyledim…”desede ‘sus!’ tepkisiyle kaldı. Dudakları titrerken kendinden daha çok ailesine ya da çocuğuna verecekleri zarardan korkuyordu.
-O kocanı bulacağım. İkiniz de yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz. Hapisten çıkman benden kurtulacağın anlamına gelmiyor.
Efsun artık ölmek istese de oğlu için yaşıyordu. Titreyen sesiyle “O kocamı bulursan acısını ondan çıkar.” diyebildi. Ona karşı kızgınlığı dinmezdi, ama belki içi biraz soğurdu.
-Bu yalanların ile başkasını kandır. Benimle geliyorsun!
Şaşkın gözlerle karşısında ki adamı izledi. Söylediği tam bir saçmalıktı. Daha yeni içeriden çıkmıştı ve tek istediği oğlu ile olmaktı. Kaybettiği yılları telafi edip güzel bir hayat sürmekti.
-Seninle bir yere gelmiyorum.
Özgür uzaktan izleyen ailesini gösterdikten sonra korksa da cesaretli olmaya çalışan kadının gözlerine döndü. O kocasını olacak adamı bulmak istiyorsa bu kadını yanından ayırmamalıydı. Herkes vazgeç, giden gitti dese de aldatılmanın öfkesi bir türlü dinmemişti. Üç yıl her gün o adamdan bir iz bulmalarını beklemişti. Karısı ya da oğlu ile iletişime geçmesini ummuştu, ama olmamıştı. İyi organize olmuşlardı. Belki de başka biri üstünden görüşüyorlardı. O adamı bulacak ve çaldığı her kuruşu geri alacaktı.
-Bir daha düşün. Oğlunun gözünün önünde zorla götürülmek istemezsin. Bunu yapacağımı da biliyorsun.
Tedirgin ya da panikle bakana gözler ona hiç geçmiyordu. Bunların hepsi bir oyundu ve bu kadın üç yıldır iyi oynuyordu.
Efsun ailesine baktığında oğlunun korku dolu gözleriyle karşılaştı. Gitmezse zorluk çıkaracağını biliyordu. Giderse de dönebilecek miydi? Karşısında ki adam onu fazlasıyla korkutuyordu. Tek başına gelmiş olsa da gideceği yerde öldürüp bir köşeye de atabilirdi.
-İki dakika içinde arabada ol. Yoksa olacaklar beni ilgilendirmez.
Kadını kolundan tutup arabaya atmak istese de yine insanlık yapıyordu. Bu kadarı bile onun için fazlaydı. Sert bakışlarını o korku dolu gözlerin derinliklerinde gezdirirken istediğini alacağını da ilan ediyordu.
Efsun’un gözleri dolarken “Bana izin ver onları eve göndereyim.” diyebildi.
-Hızlı ol!
Ailesinin yanına doğru yürüdüğü gibi valizini babasının eline verdi. Kendine dönen gözlere “Ben bir yere gidip geliyorum.” dedi.
-Kızım ne diyorsun?!
Tahir kızının elini tuttuğunda Nevra da telaşla baktı. Efsun oğluna gülümseyerek “Bir sorun yok. Ben geleceğim.” dedi. Eğilip öptüğünde “Annen sana ne alsın?” diye sordu. İlk günden oğluna bunları yaşatmak çok üzücüydü.
Eymen annesine sıkıca sarılıp “Bende geleyim.” dedi. Küçük yüreği onu bir daha görmeme korkusu ile dolmuştu. O adam annesine hiç iyi bakmıyordu.
Efsun dizlerin üstüne eğilip oğlunu kucağına çekti. Dışarı çıkmıştı, ama ona bile doya doya sarılamamıştı. Göz yaşlarını tutarken ailesine de baktı.
-Hemen geleceğim. Bundan sonra hiç ayrılmayacağız.
Hayatta kalıp oğlu ile mutlu olmak için her şeyi yapmalıydı. Oğlunun kokusunu içine çekip yanağını kocaman öptü. Ayağa kalktığında ailesine “Eve gidin. Geleceğim.” diyebildi. En azından onlar emin elde olmalıydı.
Tahir bundan hiç hoşlanmamıştı. Kızını tutup “Ben konuşayım. Sen gitme.” dedi. Çıktığı gibi kocası olacak adamın yaptıkları yine ayağına bulaşması haksızlıktı.
-Baba lütfen. Eymen’in yanında ol.
Efsun daha fazla oyalanmadan yürüdüğünde ailesi tedirgin gözlerle izliyordu. Özgür arabasına doğru yürüyen kadının oğluna dönüp gülümsediğini gördü. Bu hikayenin masumu varsa sadece o çocuktu. Böyle bir anne ve babaya sahip olmuştu. Büyüdüğünde yüzlerine bile bakmayacağına emindi. Arabaya bindiğinde yana baktı. Hala oğlunu izlediğini görse de bu onun için bir şey ifadele etmiyordu.
-Kemerini tak!
Efsun adamın her sesini duyduğunda sıçramaktan ya da korkmaktan yorulmuştu. Öyle bir sesi vardı ki içini ürpertiyordu. Bir an önce ne olacaksa olsun diyerek kemerini taktığında karanlık bir yolda yürüyor gibiydi. En önemlisi yolunu aydınlatacak küçük bir ışık olacak mıydı?