1. Bölüm

1507 Words
Eve gelen misafirin terliğini giymişim de çok uzaklara gitmişim gibi bir hisle uyanmıştım o lanet cumartesi sabahına. Öğlene kadar uyurken her şey normaldi. Üniversiteyi son sınıfta bırakmışsın haliyle kargalar bokunu yemeden önce uyanmıyorsun... Okuduğum bölümün bana göre olmadığını düşünerek okulu bırakmış, tekrar hazırlanmaya karar vermiştim. 'Bunu çok erken fark etmişsin' dediğinizi duyar gibiyim. Zaman hiçbir şey için engel değildi. Hayata gecikmek yoktu, hayatı yakalamak vardı. İster 20 yaşında yakala, ister 30, ister 40. İnsan kendi cenazesine geç kalmasın... Neyse edebiyatı bırakıp olaya dönüyorum. O gün normalliği bozan olayla birlikte akşama kadar uyumam gerekirken öğlen vakti uyanmış ve kulaklarımı sağır eden mehter marşı nedeniyle odamın balkonuna koşmuştum. Ya dün gece çok fazla ders çalıştığımdan halüsinasyon görüyordum... Ya da uykuya dalarken Muhteşem Yüzyıl açık kalmıştı. Camı açtığımda iki ihtimali de uykum açılmadan elemek zorunda kalmıştım. Babam... Gözlerime önce aylardır işi nedeniyle Mısır'da olan babam görünmüştü, sonra ise Yeniçeri kılığındaki insanlar, deve üzerinde gelinlikli bir kadın ve tezahüratta bulunan kalabalık takılmıştı. Olayın garipliğini hazmedemediğim sırada babam beni farketmiş ve yanındaki adamlara işarette bulunarak bir pankart açtırmıştı. SANA MISIR'DAN CİCİ ANNE GETİRDİM MİNİK PRENSESİM! Normal bir baba ne getirirdi? Kıyafet, oyuncak ayı, telefon, bilgisayar, çikolata, olmadı firavun yani... Semih Arıkan ne getirirdi? Cici anne. Ah anne ah... Sağ olaydın da göreydin şu adamın yokluktan geldiği son noktayı. Devenin üstündeki kötü anne tipli kadına ters bakışlar atmış, penceremi kapatmış, kulaklıklarımı takmış ve köşenin birine kıvrılarak olan bitenleri görmemeye çalışmıştım. Umursamamaya ve kendi dünyama çekilmeye... Babam o gün deve üstünde bir gelin getirdi evimize. Ve ben... Şebnem Arıkan. O gün çıktım o evden. Ruhen çıktım ve geriye kalan tek şey kaldırmaya üşendiğim lanet olası bedenim oldu. Komşunun çocuklarına örnek gösterilecek Şebnem yoktu artık. Kendini YouTube videolarına, bilgisayar oyunlarına, yabancı dizilere ve canlı yayınlara adamış asosyal bir evlat vardı. Kızın büyüdü baba... Kızını o kadını bu eve getirdiğin gün büyüttün. Ve artık karşında örnek evlat Şebnem yok. Asosyal bir tehlike, pimi çekilmiş bir bomba var! *** Hayat genel olarak zordur evet ama eğer yanlış bölümü tercih edip 4 yıl okuduktan sonra bunun yanlış bölüm olduğunu anlayıp üstüne okulu bırakıp yeniden sınava hazırlanıyorsanız daha zordur. Derin düşüncelere dalmış... içten içe derin analizler yaparken Rüya'nın sesi gerçek hayata dönmeme neden oldu. "Bir daha anlatsana Şebnem, baban neden Sagira'yı o gün devenin üzerinde getirmiş?" Bu; en yakın arkadaşım Rüya... Tam anlamıyla bir bela. O da benim gibi kader mahkumu. Elinizi verip kolunuzu kaptıracağınız türden biri. Üstelik kertenkelem ona aşık. Kromozomlarından birinin kesinlikle eksik olduğunu düşündüğüm arkadaşım Rüya ile Younow yayınındaydık ve sırf izleyici kaybetmemek için özelime girmişti Arizona kertenkelesi. Kromozom sayısındaki eksikliğe bir kez daha kanaat getirirken dişlerimi sıktım. Sagira üvey annemdi ve bu meselelerle ilgili konuşmaktan hazetmediğimi biliyordu. İzleyici kitlemizi düşürmemek adına yayına döndüm ve yapmacık bir sırıtmayla cevap verdim. "Babam Mısır'ın kızgın kumları Sahra'da kazıdayken ekibini kaybetmiş ve haftalarca tek başına yaşam mücadelesi verirken devesiyle bir kadın çıkagelmiş... Sagira! Sonuç olarak kadına aşık olmuş." Ben hala yokluktan olduğunu düşünüyorum. "Deve de onlar için bu bakımdan anlam taşıyormuş ve gelin gelme merasimini deveyle gerçekleştirmek istemişler." Olay izleyicilerin gram dikkatini çekmezken suratım düştü, hemen ardından göz devirdim ve aniden yayını kapatarak derin bir nefes aldım. Bugün de popülaritenin zirvelerine çıkamamış, o hissi tadamamıştık.  Anında telefonumun zil sesi yükseldi. Yatağa atlayarak kulağıma götürdüm. "Ne var Rüya?" "Bok var. Yayında mal gibi bıraktın beni, sonra saplantılının teki yardırmaya başladı. Beni yayına al bir kavanoz süs biberi yiyeceğim diye. Yiyesi varmış adamın, bana musallat oldu anasını satayım." "Eee?" dedim esneyerek. "İzleyici artıyordu, aldım yayına. Deli gibi süs biberi yedi. Güzel kızlar eklesin diye numarasını bıraktı ve çıktı gitti psikopat. Hep beni bulur zaten amın-" Küfür edecekti ki sözünü kestim. "Tamam canım arkadaşım, şu an sakin oluyorsun ve nasıl yayın alemine bomba bir giriş yaparız buna kafa yoruyorsun. Anlaştık mı?" derken telefonu kapatmaya hazırlanıyordum. "Ha ders kasmıyoruz yani?" Panda misali gerinip esnedikten sonra "Kertenkeleler aşkına Rüya, daha sınava 7 ay var," diyerek vicdanımı ve Rüya'yı rahatlatıp telefonu kapattım. Akşam yemeğine inmeliydim ama o cenabet karının suratını görmek istemiyordum. Bunun yerine cam akvaryumdaki kertenkelemin önüne çöktüm ve ona yemini attıktan sonra yatağıma yeniden kuruldum. Sagira'dan daha iyi gelmişti bana büyük kertenkelem. Kapımın çalma saatleri geliyordu. Hafiften gelen bir tık sesiyle babam içeriye girdi. Semih Arıkan. Dünyaca ünlü bir arkeoloji şirketinin kurucusundan sonraki 4'üncü varisiydi ve işine körü körüne bağlıydı. Onlarda bu iş aile mesleğiydi ve saltanat gibi babadan oğula geçiyordu. Babam için önce işi sonra bendim. O derece önemliydi onun açısından. "Prensesim, yemeğe gelmeyecek misin?" Afrikadan transfer edilen futbolcu tipli kızın var, hala prensesim diyorsun be Semih reis. Bronz denilecek esmerlikte bir tenim ve siyahi kadınları anımsatacak kıvırcıklıkta kömür siyahı saçlarım vardı. Babam annem ile Afrika'da bir kazı sırasında tanışmış ve uzun süren bir ilişkiden sonra evlenmişlerdi. Ten rengim siyahi denilecek kadar esmer olmasa da fiziki yapımı, kıvrımlı vücudumu, kıvırcık saçlarımı tamamen annemden almıştım. Ama ne yazık ki annemi ben daha çocukken kaybetmiştik. Babam ise annemin aksine bembeyaz tene sarışınımsı saçlara ve masmavi gözlere sahipti. Her akşam yemeğe gel faslını yaşamadan hayatımıza devam edemiyorduk. "Ben yemeğimi yedim baba." Babam mızmızlansa da her zaman olduğu gibi şakaya vurdu ve çıkıp gitti odamdan. Bana düşkün gibi dursa da tavırlarımın altında yatan şeyleri kurcalamıyor ve her şeyi bana bırakıyordu. Kafamı yeniden yastığa koymuştum ki bildirim sesi telefona dönmeme neden oldu. Telefonu baş ucumdan aldım, parlaklığı açtım ve kayıtlı olmayan numaradan gelen mesaja yönelirken bir video olduğunu anladım. Aklıma aniden binbir türlü şey gelirken sapığın tekinin orasını burasını çekip yolladığı ihtimali aklımı kemirmeye başlamıştı bile. Videoyu açmadan ilete tıkladım ve Rüya'ya da yolladım. Rüya bu video yabancı bir numaradan geldi, aynı anda açalım. Kötü bir şeyse de etkisini aramızda bölüşmüş oluruz. Çok geçmeden cevap vermişti. Kertenkelenin Rüyası: Tamam kanka, indirelim hadi. Eğer çok değer verdiğiniz kertenkeleniz en yakın arkadaşınızı görünce kuduruyorsa emin olun ki sizde bu ismi tercih ederdiniz. En yakın arkadaşım kertenkelemin rüyalarını süslüyordu... Ve şüphesiz ki bir kişi sizinle hiç sorgusuz bir işe atılabiliyorsa bilin ki o kişi ya gerçekten dosttunuzdur, ya da kromozomlarından birkaçı ciddi anlamda eksiktir. Kertenkelenin Rüyası: Tam 00.00'da açalım kanka, kaslı erkek videosu falandır belki. Gelen mesaj kromozom şıkkını doğrulamıştı bile. Ona uyarak son bir dakikayı bekledim ve saat tam 00.00 olduğunda videoyu açtım. Eski ve karanlık bir depo vardı görüntüde. İki silüet gördüm. Erkek silüetiydi. İkisi de uzun boylu ve yapılıydı. Biri diğerine göre cılız kalıyordu. Görüntü yaklaşınca daha yapılı olanın elinde bir silah olduğunu gördüm. Kameraya iyice yaklaşınca elindeki silahı bir noktaya doğrulttu ve bir küfür savurduktan sonra iki el ateş etti. Ateş ettiği noktayı göremiyordum ama bir adam çığlığı duyuldu. Aynı anda video kapanırken dehşet içinde ekrana bakıyordum. Tam o sırada aynı numaradan bir mesaj daha geldi. 'Pardon yanlışlıkla oldu.' Gözlerim büyümüş şekilde yutkunurken üç şeyden emindim. Bu video bana yanlışlıkla atılmıştı, başım beladaydı ve ben bu belaya Rüya'yı da dahil etmiştim. *** "Biz neye bulaştık abi? Neye bulaştık biz? Resmen bir cinayete şahit olduk!" Rüya zırlamaya devam ederken ben hâlâ düşünceliydim. "Biraz daha bağır herkes duysun anasını satayım." Kısık sesle konuşurken sokağın başına çıkmıştık. Önce videonun şokunu atlatmış sonra ise evlerimizin ortasındaki sokağın başında acil bir buluşma ayarlayarak duruma anlam vermeye çalışmıştık. Köşe başında oturan üç apaçiyi yok saymaya çalışarak Rüya'ya döndüm. Yüksek sesle Arsız Bela dinledikleri için yok saymak mümkün olmuyordu gerçi. "Biraz kısar mısınız kardeşim?" dedikten sonra yeniden Rüya'ya dönerek konuştum. Neyse ki kısmışlardı. "Mesajın geldiği numarayı engelliyoruz, videoyu siliyoruz ve hiç böyle bir şeye şahit olmamış gibi hayatımıza devam ediyoruz. Plan tam olarak bu. Birbirimize bile bahsetmeyeceğiz bundan." Hızlı hızlı konuşuyordum ki şarkının sesi yeniden yükseldi. "Siktirin gidin lan buradan!" Apaçiler çöktükleri köşeden çekirge misali zıplayarak kalktıklarında yeniden Rüya'ya döndüm. "Planına sıçayım! Adamlar peşimize düşmeyecek mi Şebnem!" Bağırmasını beklemiyordum tabii. Hâlâ şoku atlatamamıştı ve bağırmaya devam ediyordu. Elimi çeneme koyarak cevap verdim. "Dua edelim de düşmesinler." Bu belaya onu ben karıştırmıştım. Pişman mıydım? Hayır. Dost dediğin iyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta... Pardon o eşti galiba. "Şimdi," dedim yeniden. "Böyle bir şey olmadı." Hemen ardından ise ona arkamı döndüm. "Yarın bize gel, yayınla ilgili yeni fikirlerim var." Konuyu kapatmasam laçka bir hale gelene kadar uzayacak, güneşli havada asfaltta kalmış sakız gibi iğrençleşecek ve daha fazla büyüyecekti. "Tamam," diye onaylarken modunun düştüğünü hissettim. Birkaç adım atmıştım ki evine gitmek yerine peşimden gelerek bana yetişti. "Konuyu babama açsam." Babası mesleğinde ün yapmış bir avukattı ve Rüya'nın bazen beyninin çalışmadığını, kertenkelemle aynı seviyede olduğunu düşünüyordum. Shipleme sebebim de buydu zannımca. "Sakın," dedim çıkışarak. "Bunu yapan adamlar bizi 81 parçaya bölüp her parçamızı farklı bir ile saklayabilirler. Düşünsene Rüya! Ailemizin cesetlerimizi bulması bile yıllar sürebilir. Bu gece hiç yaşanmadı." Onaylar şekilde başını salladığında içim içimi kemiriyordu. Büyük bir belanın içerisinde olduğumuzun farkındaydım ama belki farkında değilmişiz gibi yaparsak her şey kendiliğinden düzene girerdi. Ne demişler... Su akar yatağını bulur... Tüm bu düşüncelerle aylak adımlar atarak eve geçtim ve uykuma devam etmeye çalıştım. Ama pek mümkün olmuyordu. Peşimizde bir bela varken gamsızca uyumak bana göre değildi. Bu sebeple telefonu elime aldım ve Rüya'yı aradım. Birkaç çalıştan sonra uykulu sesi geldi. "Ne var Şebnem?" "Oha Rüya! Hemen uyuyabildin mi cidden?" "Napsaydım Şebo? Koyun mu saysaydım uyudum tabii," dedi uyku sersemi. İç çektim ve ağırlaşan gözlerimi yumdum. "Tamam iyi geceler," diyip kapattıktan sonra kendimi sırtüstü yatağa bıraktım. Tam anlamıyla aptaldık...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD