3. Bölüm

2013 Words
"Girecekleri sınavdan başka dertleri olmayan masum insanlardık. Şimdi ise elleri kanla kirlenmiş, kirletilmiş iki pisliğin tekiyiz." Öyleydik. Tek derimiz şu hayatta ne istediğimizi gerçek anlamda bulup yolumuza bakmak, tüm bunları yaparken gerçek aşkı tatmaktı. Henüz onu bile tadamadan belanın içine batmıştık. Rüya elindeki sütten bir fırt daha çekip müziğin sesini açtığında ben bile efkarlanmıştım. "Dertler derya olmuş, ben de bir sandal... Devrilip batmışım..." diye bağıra bağıra İbrahim Tatlıses'e eşlik ederken odamın kapısı açıldı. "Kızım ne bu hal?" Kendisini gerçek annem sanan üvey annem Sagira'ydı gelen. "Sanane SİGARA rahat bırak bizi!" Kadına ısrarla sigara diyordu. Rüya bağırdığında gözlerim kocaman açılmış gülmeye başlamıştım. Elindeki sütü çektim. "Bırak şunu çok içtin." Sonra ise kapıda şaşkın şaşkın duran Sagira'ya döndüm. "Bizi rahat bırak Sagira, çok kötüyüz." "Neyiniz var?" dedi merakla. "Üvey annem var!" diye cırladığımda neyseki fazla söyletmeden çıkmıştı ama kapıyı çarparken "Seni babana söyleyeceğim terbiyesiz!" diye bağırdığını işitmiştim. Misafir çocuğu mu evin kadını mı belli değil ki... Sürekli beni babama şikayet etmeyi bıraksa belki bir nebze iyi anlaşabilirdik. "Kızım kendine gel Rüya, iyice mala bağladın. Biraz daha kendine gelmekte gecikirsen seni ufak parçalara ayırır kertenkeleme yem ederim." "Kes sesini sürtük!" İyice kayışı kopmuştu kızın. Ona onun gibi yaklaşmadım ve sakinleştirmeye çalıştım. "Kankacığım bırak o sütü ve bana bak." O dediklerimi yaparken yanına çöktüm. "Heh şöyle. Seni ne rahatlatacak söyle şimdi." Gözleri dolu doluydu. "Eğer w******pı silip yeniden yüklersek temizlenmiş olur muyuz?" Bir süre düşündüm ve buna verecek bir yanıt bulamadım. "Bilmiyorum ama istersen Nihat Hatipoğlu'na sorabilirim." "Hayır Şebo, dikkatleri üzerimize çekmeyelim." Tam o sırada telefonumun bildirim sesi gelince Rüya'yı bırakarak mesajı açtım. Kaydetmediğim bir numaradandı ve bizi mesajda yazılan bir adrese çağırıyorlardı. "Sence kim?" dedi Rüya kim olduğundan emin olarak. Kim olduklarını biliyorduk ve el mahkum kalkıp gidecektik. Yarım saate babamlara alışverişe diyerek çıkıp dedikleri yere gelmiştik bile. Elimde kertenkelemle... Herhangi bir tehlikenin karşısında onu bizi savunması adına öne sürerdim. Umarım beni bunu yapmaya zorlamazlar. "Vay bacılar hoş geldiniz." Koray onu son gördüğümüzdeki gibi tüm bunlardan kendi değil de dedesi sorumluymuş gibi davranmaya devam ediyordu. "Umarım gidip birilerine ötmemişsinizdir." Bunu söyleyen Cüneyt'ti. "Ötmedik," diye cevap verdiğimde ise dikkatini başka bir şeye verip konuşan Serdar oldu. "Kertenkele mi o?" "Evet," dedi Rüya sanki kavanozdaki kavanozdaki kertenkele değilmişte balıkmış gibi normal bir tavırla. "Biz nereye o oraya. Bu konuda herhangi bir itirazınız varsa red yemiştir." "Yok bacım o da Allahın yarattığı bir canlı sonuçta. Biz ne diyebiliriz ki?" Onlar ayakta biz ayakta. Karşılıklı birbirlerine ateş etmeye hazırlanan kovboylar gibi duruyorduk. "Mesele nedir?" Uzun bir bakışmadan sonra konuşan ben oldum. "Ailelerinizden izin işini hızlandırmanızı istiyoruz." Serdar cevaplamıştı. "Ne diyeceğiz bilmiyoruz, karar vermedik." Rüya hayatında nadir gerçekleştirdiği üzere  mantıklıydı. "Aynen. Bize yalan bulun." Ben ise açık sözlü. "Sınava hazırlanmak adına bir kampa gideceğinizi falan söyleyin." Çözüm Cüneyt'ten gelmişti. Rüya şaşkınlıkla bana döndü. "Biz niye bunu düşünemedik Şebo." "Akıl mı bıraktıklar ki düşünelim. Sanki biz dedik şu salağa o videoyu bize at diye. Hayır yani madem cinayet işleyeceksin bunu ne diye videoya alıyorsun ki." "Onu bizimkinin salaklığını veriyoruz." Serdar dişini sıkarak Koray'a sert bir bakış atmıştı. "Size döneceğiz biz," dedim cool görünmeye çalışarak ve arkamı dönerek birkaç adım attım. "Dur bakalım orada küçük hanım." Cüneyt'in sesiyle durdum ve yeniden döndüm. "Dönmek zorundasınız." "Anladık." Tavırlı bir şekilde Rüya ile aynı anda  döndük ve oradan uzaklaştık. "Önce benim babamla konuşalım," dedi Rüya. "Allah Kuran çarpsın Ünal Amca." "Çarpılacaksınız Şebnem!" Yaklaşık bir saattir Rüya'nın babası Ünal amcaya dil döküyorduk. "Sizi bilmez miyim ben? Ders çalışmak dışında ne varsa her şeyi yaparsınız orada." "Baba söz veriyoruz. Ayrıca biz her şeyden uzaklaştığımızda daha rahat çalışacağımıza inanıyoruz. Bunu riske atamayız baba. Sonuç olarak hayatımız 2.5 saatlik bir sınava bağlı." Rüya yine babasının izinden giderek avukat gibi konuşuyordu ve izin alana kadar susturmak mümkün olmayacaktı. Yaklaşık bir 25 dakika sonra başarmıştı bunu. "Tebrikler Rüya, şimdi aynı çabayı benim babam için de göstermeni bekliyorum." *** "Baba bizim kendimizle, kertenkelemin doğayla yüzleşmesi lazım neden anlamıyorsun." "Hem Semih amca kalacağımız yer güvenli. 150 öğrenci kapasiteli..." Rüya'nın konuşmasını bölerek öksürmüştüm ki babamı düşünceli bir hal aldı. "Sizin etütte o kadar kişi var mı?" Öksürmeye devam ederken genzimi temizledim ve cevap verdim. "Üçüncü sınıfları da getiriyorlar baba." "Bakarız kızım." "Hayır Semih amca! Bakarız dediğiniz her şeye sadece bakıyoruz, gerçekleşmiyor." "Gitsinler Semih. Rahat bırak çocukları," dedi Sagira. Ve babam her zamanki gibi onu kıramadı. "Pekala tamam. Ama yanınıza kalın giysiler alın." "Helal Semih amcama." Şükür halletmiştik en zor işi. Şimdi ise ufak valizler hazırlamak kalmıştı. Rüya evine gider gitmez bugün bana gelen numaraya mesaj attım. "Hallettik." Daha sonra ise valizi hazırlamaya koyuldum. Ara sıra telefona da bakıyordum ama cevap gelmemişti. Hazırlıklardan sonra yatış moduna geçmiştim ki cevap geldi. "Müsaitsen evinin oradaki parka çıkar mısın?" Yattığım yerden doğrularak cevap yazdım. "Beni de vurmayacağını nereden bileceğim." "Görüldü." Üzerime bir hırka alıp hızlıca çıkmıştım görüldüden sonra. Cüneyt elleri paltosunun cebinde beni bekliyordu. "Hayırdır bu saatte?" "Seninle yalnız konuşmak istedim," diye cevap verdiğinde kollarımı kavuşturdum. "Konuş." "Bize inandığınız için teşekkür ederim Şebnem. Ve aynı zamanda yardımlarınız için. Bu bizim için tahmin edemeyeceğiniz kadar önemli bir mesele." Gözleri dolu dolu dururken bile ses tonu sertti. "Mesele sadece okuldan kovulmanız değil di mi?" dedim özgüvenim tavan bir tavırla. "Değil," diye cevap verdi tek kelimeyle. "Ama bunu bana anlatmayacaksındır eminim." "Akıllı kızsın." Gülmüştü. Tek kaşımı şüpheci bir şekilde havaya kaldırdım. "Söz dinleyen herkes akıllıdır değil mi?" Cevap vermeden devam etmemi bekledi. "Size inandığımız için teşekkür etme Cüneyt," dedim suratımda yapmacık bir gülümsemeyle. "Senin de dediğin gibi... Akıllı kızlarız ve siz bu Şahin değil Ferrari diyorsunuz diye size inanacak değiliz. Sadece yardım ediyoruz. Bunun teşekkürünü kabul edebilirim." Bu sözleri söyledikten hemen sonra hızla oradan uzaklaşmıştım. Kalsam tüm kastığım egoya keleş kurşunuyla ateş ederdim çünkü. *** Hemen ertesi günü kendimizi yollarda bulmuştuk. Büyük bir jeepti. Cüneyt direksiyonda, Serdar onun yanında oturuyordu. Ben, Koray ve Rüya'da arkada oturuyorduk. Rüya ile yan yana oturmak istemiştik ama Koray ben ortada oturacağım diye tutturmuştu ve artık zırlama derecesine geldiği için ona bırakmıştık. "Yolumuz uzun, sıkıntılarımız büyük ama erik dalı da gevrektir neticesinde," dedi ve telefonunu kabloya bağladıktan sonra ciddi ciddi erik dalı açmıştı Koray. Suratımız istikrarlı bir şekilde asıktı ve asla konuşmuyorduk. "Hayırdır kızlar, pek bir hüzünlüsünüz." Uzun bir erik dalı performansından sonra konuşan Serdar olmuştu. "Çok mutluyuz canım. Olur mu hiç? Salağın teki yüzünden cinayete tanık olmuşuz, suçlulara yataklık yapmışız, ailemize bir sürü yalan söyleyerek katillerin peşine düşmüşüz. Çok mutluyuz." Rüya tüm bunları hızlı hızlı söyleyince onun yerine biz nefes almıştık. "Helal valla bacım, taramalı tüfek gibisin." "Kapa çeneni yoksa üzerine sıkarım mermilerimi." Rüya tıslar gibi konuştuğunda kahkaha attım. "O kadar hayvanseverim ki sürüngenlere bayılıyorum." Şaşkın gözlerle bana döndüklerinde gülerek devam ettim. "Kertenkelem ve yılan misali tıslayan bir kankam var." Rüya'nın bakışları beni hedef alırken Koray gereğinden fazla gülmüştü. "İlahi Şebo bacım. Çok güldürüyorsun beni." "Bana Şebo diyebilme hakkını kim verdi sana?" Düşünceli bir tavırla bana döndü. "Birinden almam mı gerekiyordu, anlamadım bacım." Derin bir iç çekip ona laf anlatmaktan vazgeçtim. "Ne zaman mola vereceğiz?" diye sordu Rüya. Sonra bana ters bir bakış attı. "Malum deri değiştirmem gerekiyor, mevsimi geldi." Kahkaha atmıştım. İçerlenmişti canım kankam. "Daha çıkalı yarım saat oldu?" diye cevap verdi Serdar. "Belki çişimiz geldi. Onuda mı soracağız kardeşim." Rüya iyice atara binmişti. Serdar ona yan bir bakış attı. "Kardeş deme lazım olur." "Nereye doğru kusuyoruz?" Bunu dememle birlikte Koray'ın yüzünü tiksinirmiş gibi bir ifade aldı ve avucunu açtı. "Avucuma kus." Adam kendiyle tamamen ters orantılıydı. "Bir susmadınız ama." Sesini yükselterek konuşan Cüneyt olmuştu. "Bir mola verirsek içimizi döküp geleceğiz." Rüya göz devirerek cevap verdiğinde içini ne anlamda dökeceği konusunda teoriler yürütüyordum da neyse, ponçik midem daha fazlasını kaldıramayacak. "Kankam haklı, zor günlerden geçiyoruz. Bunca yaşadığımız psikolojik travmadan sonra bağırsak sorunları yaşaması çok normal." Bunu söylememle birlikte eli ağır çekimde enseme geliyordu ki eğildim ve Koray'a vurdu. "Sebebi neydi ki?" Koray ağlamaklı bir ifadeyle konuştuğunda hunharca gülmeye devam ediyordum. Rüya'yla birbirimize girmiştik. "Yeter!" Serdar bağırdığında anlık bir sessizlik oluştu. "Mola veriyoruz, kendinize geliyorsunuz ve sen... Şebnem. Ön koltuğa geçiyorsun. Beynimizi si-" "Şşşş yavaş." Cüneyt onun sözünü kestiğinde derin bir nefes aldı. "La havlee." Mola verdiğimizde Rüya'yla kanka hallerimize geri dönmüştük. Tartışmalarımız anlık oluyordu ve küs kalma sınırımız 1 dakikayı geçmiyordu zaten. Yine de ön koltuğa geçecektim, hiç olmazsa müziğe ben yön verirdim, yolculuk daha çekilir olurdu. "Ne tutuldum be," dedi Rüya gerinerek. "Yuh kızım hayatınızda hiç mi yolculuk yapmadınız siz, yarım saat oldu daha." Serdar şaşkın şaşkın Rüya'ya bakıyordu. "Yanlış uzaylılara bulaştınız beyler." Semt abisi duruşu sergileyerek cevap vermiştim. "Bizi akıllısı bulsa şaşardım zaten! Kertenkele besleyen insanlardan normallik beklemek hataydı. Özür diliyorum kızlar. Buyrun dinlenme tesisi sizin." Rüya'ya dönüp kıkırdadım. "Serdar olanı dize getirdik, yürü şimdi lavaboya gidelim." "Yahu nakitimiz yok diyorum kardeşim, kart çekeceksen buyur." Elimdeki kartı bilmem kaçıncı kez tuvalet görevlesine uzatıyordum. Ama adam bana mısın demiyordum. Biliyorum uzun yola çıkarken para çekmemek hataydı ama ATM uzaktı yani üşendim napayım. Rüya bana lanetler bakışlar atıyordu. Surat astım. "Biraz daha öyle bakarsan felçli kalacağım yalnız." "Sıkıştım Şebo sıkıştım. Ne demek nakit para almamak." "Sen niye almadın?" Dünyanın en mantıklı sorusunu yöneltmiştim ona. "Sana güvenmiştim." Bir kez daha adama dönerek kartı fırlattım. "Al bunu nerenle çekiyorsan çek, biz giriyoruz." Hemen ardından havalı bir şekilde tuvalete girmeyi planlıyorduk ama öyle olmadı. Adam bize kindar bakışlar atarak güvenliği çağırdı ve dışarıya atmasını söyledi. Şaka gibiydi ama resmen görevlilerle kavga ediyorduk. Tam o sırada bir ses yükseldi. "Borcumuz ne kadar abi?" Cüneyt adamla konuşuyordu. Adam bize ters bakışlar atarak "2'si beraber 3 TL," dedi ve hayatımızın rezilliğini yaşadık. Söz baba... bundan sonra nakit para olmadan dolaşmayacağım. ATM ne kadar uzak olursa olsun gidip çekeceğim. Böyle bir şey için kavga etmemiz ve sonucunda Cüneyt'in müdahale etmesi kötü hissettirmişti doğrusu. Tam anlamıyla rezil olmuştuk. Rüya'yla hızlıca ordan ayrıldık ve kendimizi tuvalete attık. "Ne yaşadık kızım az önce biz?" Sesli bir şekilde nefes verdi. "Bilmiyorum ama psikolojimiz iyi değil Şebo, biz böyle kızlar mıydık?" Birkaç saniye düşündüm. "Evet." "Tek fark şu çocuklara rezil olmamız tabii, olmasaydık iyiydi." "Neyse bundan sonra daha dikkatli oluruz," diye cevap verip tuvalete girdi. Ben de saçımı başımı düzeltip onu bekledim. Arabaya döndüğümüzde üçüde olayın makarasını yapmaya hazır görünüyorlardı. Bu defa öne oturmuştum. İlk konuşan Serdar oldu. "Bilseydik sizi geride bırakırdık, bu şekilde daha çok iş açacaksınız galiba başımıza." "+1 diyorum gardaş. Adam kredi kartını neresiyle çekeceğini şaşırdı." Cüneyt konu hakkında konuşmamış, sessiz kalmıştı. Rüya hışımla Serdar ve Koray'a döndü. "Adamın insanlığı öldüyse napalım? Diriltemeyeceğimize göre toprak attık biz de." "Bu felsefik tavırların beni çok etkiliyor doğrusu." Serdar gülerek Rüya'ya bakıyordu. "Hıı," dedim. "Kertenkelemi de öyle." Bu durum onları şaşırtmış olmalı ki bir sessizlik hakim oldu. Ben de bir süre sustum ama çok uzun sürmedi. Hedefim Cüneyt olmuştu. Tüm ciddiyetiyle yola odaklanmış, araba kullanıyordu ve asla bizim muhabbetimize dahil olmuyordu. Adına da pek muhabbet denemezdi ya neyse... "Peki ya sen? Kim kırdı seni?" Gülmüştüm. "İşine baksan da bana bulaşmasan keşke." Net bir tavırla cevap verdiğinden bozulmuştum. "Aman, katil dediği adamlarla muhabbet etmeye çalışan da hata." Ağır gelmiş olmalıydı ki bakışlarını yoldan çekip bir anlıkta olsa bana odakladı ve gülen ifadem anında soldu. Bu şekilde konuşmam zoruna gitmişti ama yapacak bir şey yok. Katil olmadıklarına inansam da bir yanım ya öyleyse demekten kendini alamıyordu. "Sana zahmet oynak bir şeyler çal bacım." Koray'ın sesi düşüncelerimi bölerken kabloya uzanıp telefonuma taktım ve listeme girdim. "Baran Bayraktar-Gol" Şarkıyı açtığımda herkes memnun gibi görünüyordu. Durumumuzu ancak İbrahim Tatlıses, beni benden alırsan seni sana bırakmam diyerek özetleyebilirdi ama daha fazla rezil olmak istemiyordum. Kotamızı doldurmuştuk bugün. Yaklaşık bir saatlik sessizlikten sonra Rüya konuşmuştu. "Uzaya çıkmıyoruz di mi? Nerede bu Ankara?" "İç Anadoluda," dedi Koray. "Hadi ya, Doğu Anadolu olması lazım," diye cevap verdiğimde bana iğrenir bakışlar atıyorlardı. "Gidince napacağız?" Dayanamamış sormuştum sonunda. Bir süre hiçbiri cevap vermedi ve sonra Cüneyt konuştu. "Biz bazı kanıtlar ararken siz uslu uslu bekleyeceksiniz otelde." "Sizinle gelmeyecek miyiz?" "Hayır." Üçü aynı anda cevap verdiğinde kaşlarımı çattım. Alt tarafı tuvalet görevlisiyle kavga etmiştik. Daha kötüsünü yapmış gibi muamele görüyorduk. "İyi be, çok meraklıydık zaten sizin antin kuntin işlerinize." Hemen ardından Rüya'ya döndüm. "Kertenkelemi ver bana Rüyacım." Arkadaki kutuyu bana uzattığında kucağıma aldım ve kafamı cama yasladım. "Biz de ailelerimize dediğimiz gibi ders kampına girer, soru çözeriz." Aha bu dediğimi yapanın kertenkelesini tavuklar kovalasın. Onların peşine düşecek, olayın aslını öğrenecektim. Öğrenecektik... Bu kadar kaygısız olmamız biraz rahatsız hissettirse de içimde onlara karşı sebepsiz ve saçma bir güven duygusu vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD