Simsiyah…
Artık hayatım gibi bedenim de simsiyahtı. Ben kirlenmiştim. O masum Alya artık yoktu. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken en çok da kendime üzüldüm. Demir Bey’in dokunuşlarını ve öpüşlerini hâlâ vücudumun her noktasında hissediyordum.
Hemen buradan çıkıp bir daha gelmemem gerekiyordu. Soyunma odasına gidip dosyayı sırt çantamın içine koydum. Eşyalarımı da içine sıkıştırıp kulüpten çıktım. Arkamı dönüp baktığımda gözyaşlarım da akıp gidiyordu.
Buraya bir daha asla gelmeyecektim. Şahin’e mesaj gönderdim. Beni sahilde bekliyordu. Oraya ilerlerken yıkılmış, enkazın altında kalmış gibi hissediyordum. Yanımdan insanlar, arabalar geçiyor ama ben hiçbirini umursamıyordum. Sanki herkes benim kirlendiğimi fark etmiş gibi kollarımı kendime sardım.
Ben masumum diye bağırmak istiyordum. Sahile geldiğimde bir banka oturdum. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Dolunay vardı. Yıldızlar da ışıl ışıl parlıyordu. Ben ise simsiyahtım. Ben gecenin ta kendisiydim.
“Alya,” diyen Şahin’in sesini duydum. Ona döndüğümde sırıtıyordu.
“Bu kadar erken yapabileceğini bilmiyordum. Aferin sana! Şimdi dosyayı bana ver!” dediğinde çantamı önüme aldım. Ona hâlâ güvenmiyordum. Her an sözünden dönecek gibi hissediyordum. Çantamın içinden dosyayı çıkarttım.
Dosyaya bakarken gözleri parlıyordu. Elini uzatırken diğer elimle onu durdurdum. “İstediğini yaptım. Bundan sonra Betül abladan ve benden uzak duracağına şerefim üzerine yemin ederim diye söz vermeni istiyorum.”
“Bu dosyanın ne kadar önemli olduğunu bilmiyorsun Alya! Bu dosya için her şeyden, herkesten vazgeçerim.”
“Evet, duyamadım!” dediğimde kafasını salladı.
“Bundan sonra sana ve Betül’e yaklaşmayacağıma şerefim üzerine yemin ederim!” dediğinde dosyayı ona uzattım. Dosyayı aldıktan sonra kahkaha atmaya başladı. Ona şaşkın şaşkın bakarken ne yaşadığını anlamıyordum.
Ayağa kalktı. “Demir’den uzak durun. Gözüne de gözükme. Senin dosyayı ondan aldığını hemen öğrenir. Seni bulursa adımı anarsan işte o zaman Betül’ü gebertirim. İsmimi söylediğine pişman olursun! Duydun mu?”
Kafamı salladım. Demir Bey’in beni bulmaması gerekiyordu. Şahin yanımdan ayrılırken bir süre daha orada oturdum. Gecenin sessizliğini dinlerken içimde fırtınalar kopuyordu. Yavaşça ayağa kalkıp yine kollarımı kendime sardım. Eve giderken ruh gibiydim. Korkuyordum. Eve geldiğimde Betül abla hemen kapıyı açtı. Beni o halde bulunca hemen içeriye aldı. Kollarını bana sarınca hıçkırarak ağlamaya başladım.
“Alya ne oldu?” diye sordu.
“Ben artık o masum Alya değilim! Ben kirlendim!” dediğimde o da hıçkırdı. Elimden tuttu. Banyoya geldiğimizde beni duş kabinin içine soktu. Üzerimdekileri ağlayarak çıkarttı. Onun karşısında sadece iç çamaşırla kaldığımda ağlayamıyordum. Gözyaşlarım kurumuştu. Suyu açtı. Keşke suyla beraber bütün kirlerimden de arınsaydım.
Betül abla ağlayarak bütün vücudumu yıkadı. Onun gözlerinde benim yüzümde yankıları devam ederken çoğunlukla da gözlerime bakamadı. Kendini suçladığı belliydi. Beni yıkadıktan sonra da havluyu bana sardı. Odaya geldiğimizde bir bebek gibi üzerimi giydirdi. Saçlarımı tarayıp ördü.
Sonra da koynunda uyuttu. “Çok özür dilerim Alya. Sana bunları yaşattığım için kendimden nefret ediyorum.”
Kafamı, göğsünden kaldırdım. “Yine olsa yine yapardım. Senin için her şeyi yapmaya hazırım.”
Sessizce gözyaşlarımızı akıttık. Gözlerim kapanırken son duyduğum Betül ablanın bana binlerce kez özür dilemesiydi.
1 Ay Sonra
Tam bir aydır Demir Bey benim peşimdeydi. Şahin haklıydı. O, benim çaldığımı anlamıştı. Onun bize bir şey yapmasından çok korkuyordum. Betül abla her yerde beni aradığını söylediğinde kafamı pencereden dışarıya bile çıkartamıyordum. Ondan köşe bucak kaçmak zorundaydık.
Betül Abla evden çıkarken kafasını kapatıyordu. Demir Bey’in adamları bütün mahalleyi ararken bize yan taraftaki Hasibe teyze yardımcı olmuştu. Bizi evine almıştı. Hikayemizi tam olarak bilmese de peşimizde kötü adamların olduğunu biliyordu. Onun sayesinde kurtulmuştuk. Kendi evimize gidemiyorduk. Betül abla şehir dışında bir yer ayarlayana kadar burada kalmak zorundayık.
Tam bir aydır evde ruhsuz gibi yatarken son günlerde başlayan mide bulantısı ve halsizlikten yataktan bile kalkamıyordum. Bazen başım dönüyor, aniden midem ağzıma geliyordu. Hasibe teyze de üşüttüğümü söyleyip ıhlamur kaynatmıştı.
Midemin bulantısı devam ederken akşam yemeği için kalktığım bir vakit başım öyle bir döndü ki kalktığım yere geri düştüm. Betül abla hemen koluma dokundu. “Alya böyle olmayacak, bir doktora gidelim.”
Kafamı iki yana salladım. “Abla her yerde beni arıyor. Buradan çıkarsam hemen bulur,” dediğimde bir şey sormak istiyor ama soramıyor gibi bana baktı.
Hasibe teyze mutfaktaydı. Onun duymasını istemiyor gibiydi. “Alya en son ne zaman regl oldun?” diye sordu.
O an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Ben korunmamıştım ki… Gözlerimden yaşlar akarken “Betül abla, ben hamile olabilir miyim?” diye sordum.
Hemen önümde diz çöktü. “Ben, eczaneye gidiyorum. Sana ilaç alacağımı söyleyeceğim ama gebelik testi alacağım. Sakın Hasibe teyzeye bir şey söyleme.”
Kafamı salladım. Betül abla evden çıkınca içim içimi yiyordu. Ben, o geceden sonra hiçbir önlem almamıştım. Elimi, karnıma bastırdım. Gerçekten hamile olabilir miydim? Demir Bey’in bebeği şu an karnımda olabilirdi. Olmaması için dua ederken çok geçmeden Betül abla geldi.
Yemekten sonra Hasibe teyze hemen uyuyordu. O uyuyunca Betül abla bana kaş göz yaptı. O salonu ve mutfağı toplarken ben banyoya gittim. Talimatlara uyarak yaptım. Ellerim titriyordu. Beş dakika beklediğimde sonuca korka korka baktım.
Çift çizgiydi. Ben hamileydim. Gözlerimden yaşlar akarken Betül abla, banyo kapısına vurdu. Kapıyı açtığımda içeriye girdi. Ona sonucu gösterdiğimde çenesi titredi. Beni hemen göğsüne çekti.
“Alya.”
“Betül abla ben şimdi ne yapacağım? Bu bebeği doğuramam!” dediğimde saçlarımı okşamaya başladı.
Eğer bu bebeği doğurmaya kalkarsam Demir Bey beni bulurdu. Yapamazdım. “Alya, sakin ol. Bir çaresini bulacağız. Eğer istersen ben sana ve yeğenime sonsuza kadar bakarım. Gideriz buralardan.”
Demir Bey’den çok korkuyordum. “Betül abla ben ondan çok korkuyorum. Lütfen, bir şey yap!” dediğimde saçlarıma öpücükler kondurdu.
“Güzelim benim, ben senin her zaman yanındayım!” dediğinde testi de alıp odamıza götürdü. Yatağın içini açtı. Yine Betül ablaya sığındım.
“Betül abla…”
“Şu an aldırmak istediğine eminim ama yapamazsın Alya. O daha minicik. Nasıl kıyarsın ona? Eğer onu aldırırsan yıllarca asla kendini affedemezsin.”
“Ya o öğrenirse ne yaparız?”
“Öğrenmeyecek çünkü buradan gideceğiz,” dediğinde hâlâ emin değildim ama haklıydı. Onun günahı yoktu. Elimi, karnıma bastırdım. O günahkâr gecenin tek masumiyeti oydu. Ondan vazgeçemezdim.
**
Günler geçerken bebeği doğurmaya karar vermiştim. Yakında Betül ablayla bu şehirden ayrılacaktık. Hasibe teyze hamile olduğumu anlamadan gitmemiz gerekiyordu. Betül abla sabah erkenden evden çıktı. Birkaç güne buradan gidecektik. Fasulye ayıklarken kapı çalmaya başladı.
Hasibe teyzeyle birbirimize baktık. Kafasındaki örtüyü düzeltti, ayağa kalktı. Benim kalbim ağzımda atarken istemsiz bir şekilde çok korkuyordum. Pencereden baktığında gözleri telaşla açıldı.
“Hemen evden çık! Yine o adamlar gelmiş,” dediğinde kafamı salladım. Hemen arka kapıdan çıktım. Sırtımı, o duvara yasladım. İçerideki sesleri de duyuyordum.
“Buyrun oğlum. Kime bakmıştınız?”
“Teyze artık oyunu bırak! O kızın bu evde olduğunu biliyoruz. Demir Bey, şu an arabada eğer buraya gelirse evinizi başınıza yıkar, hemen o kızı bize ver!” dediğinde gözlerimden yaşlar aktı.
Gelmişti. Demir Bey beni bulmuştu. Buraya kadar geldiğine göre çok sinirliydi. “Evladım neyden bahsediyorsun? İstersen evi gez ama kimse yok!” dediğinde içeriye girme seslerini duydum.
Benim hemen buradan kaçmam gerekiyordu. Arka taraftan öne baktım. Demir Bey’i arabanın içinde görebiliyordum. Tam dönerken göz göze geldik. Böyle bir şeyi nasıl yapardım?
“Allah kahretsin! Gördü beni!” deyip koşmaya başladım.
Arabadan inme sesini duydum. “Yakalayın kız kaçıyor!” diye bağırdı.
Kendisi de arkamdan gelirken bundan sonra yapacak hiçbir şeyim yoktu. Buğulu gözlerle koşmaya devam ederken onların seslerini çok yakından duyuyordum. En sonunda biri belimden yakaladı ve ağzıma bezi dayadı.
“Buldum seni!” son duyduğum sözler oldu.
**
“Ben size bir şey yapmadım. Kimsiniz siz? Bırakın beni!”
Bağırışlarım boşunaydı. Onun kim olduğunu biliyordum. Oydu işte. Neredeyse bir aydır köşe bucak kaçmıştım ama sonunda beni yakalamıştı. Beni bulacağını biliyordum. Yine de şansımı deneyip ondan kaçmıştım. Her yer karanlıktı çünkü kafama çuval geçirmişlerdi. Zangır zangır titriyordum. Gözlerimden de yaşlar akarken çuvalı kafamdan çekip çıkarttı. Tam karşımdaydı ve öfkeli gözlerle bana bakıyordu.
Kim mi? O işte… Demir Sertsoy… Namı değer Koyu…
Kendi ayaklarımla inine girdiğim, kendimi ona sunduğum ve bir gecede hayatımı değiştiren adam… O yer altının en tehlikeli ve acımasız mafyalarından biriydi. Onun inine girerek hayatımın en büyük hatasını yapmıştım ama başka şansım yoktu. Beni mecbur bırakmışlardı. Gözlerimiz onunla çakıştığında daha fazla korktum. Bana yaklaştı ve çenemi sertçe kavradı. Yemyeşil gözleri şimdi koyulaşmıştı ve ateşler fışkırıyordu.
“Kimim ben, Alya?” diye sordu.
“Ben neden buradayım?” diye sordum kekeleyerek.
“Sen neden burada olduğunu çok iyi biliyorsun Alya. Benden aldığını bana geri vereceksin!” dediğinde derdinin dosya olduğunu anlamıştım. Yutkundum.
“Yemin ederim ben sizden bir şey almadım. Bırakın gideyim. Polise falan gitmem!” diye yalvardım ama soğukça gülmeye başladı.
O gülmezdi. Aksine somurturdu. Yanındaki adama döndü. Tek değildi. Yanında en yakın arkadaşı Karanlığın Sahibi lakaplı o adam da vardı: Mirza Hanoğlu. Ben nasıl olur da onlara bulaşırdım?
“Duydun mu Mirza? Bir şey yapmamış!” dediğinde daha çok korkmuştum.
O beni kesin öldürecekti. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. Sonra yüzündeki o ifade yerini büyük bir öfkeye bıraktı. Onun bu duygu değişimleri beni korkutuyordu. Çenemi hâlâ bırakmamış, daha çok sıkıyordu.
“Yalan söyleyenleri hiç sevmem Alya! Benden çalıp Şahin denen şerefsize verdiğin o dosya nerede?” diye sordu.
Bunu tane tane sormuştu. Başıma ne geldiyse o dosya yüzünden gelmişti. O dosya yüzünden Demir’in inine girmiştim. O dosya şu an Şahin’in elindeydi. Ondan almam imkansızdı. Bunun karşılığında ablam Betül’ü o herifin elinden kurtarmıştım. Şu an ona yalan söylemekten başka şansım yoktu.
“Ne dosyasından bahsediyorsunuz? Ben bir şey almadım!”
Demir dişlerini sıktı. “Sen beni salak mı sandın? Sen o dosya için önce mekanıma girdin sonra da kendini becertmedin mi?” diye sordu.
Kafamı iki yana salladım. “Yemin ederim, ben dosya falan görmedim! O gece de siz çok sarhoştunuz.” diye yalvarmaya devam ederken çenemi daha fazla sıktı.
“O küçük aklınla beni kandırabileceğini zannediyorsan yanılıyorsun. Bakire bir kızın benim inimde ne işi vardı? Ben sana cevabını vereyim. Seni masum sanayım diye gönderdi ama ben bu oyunları yemem Alya! Şimdi bana gerçekleri anlat!”
Her şey bitmişti. İç sesim ona gerçekleri söyle diye bas bas bağırmaya başladı. Çok büyük bir gerçek vardı ama onu söylersem benim hayatım biterdi. Ona hala yalvarmaya devam etmeliydim.
“Demir Bey, gerçek falan yok! Ben sizden bir şey almadım. Ne olur bırakın!”
Demir çenemi sertçe bıraktı. Sağa sola gidip gelmeye devam ederken cebinden silahını çıkartıp alnıma dayadı.
“Şimdi son duanı et çünkü gebereceksin! O verdiğin dosyanın ne kadar önemli olduğunun farkında mısın? Bunun bedeli ölüm!”
Silahın soğuk namlusu şu an alnımdaydı. Demir tetiği çektiğinde “Dur! Size önemli bir şey söylemek zorundayım. Beni öldüremezsin!” dediğimde bunu yapmak zorundaydım.
Demir de kaşlarını çatarak bana baktı. “Ben hamileyim, bebeğini taşıyorum.”