Serap, Dağhan’ın keyifle gülümseyen ve kendini yemyeşil gözlerinin verdiği huzurla sarmalanırken nasıl nefessiz kaldığını düşünmeye itti. Bakışlarındaki ifade ise neredeyse ölmeyi isteyecek kadar utanmasına neden oluyordu. Aklı bir yerlerde kahvesini yudumluyor gibiydi. Çünkü tavrına bakılacak olursa
Sana beş kurala kesinlikle uy demiştim. Şimdi başının çaresine bak der gibiydi.
Gözlerini adamın bakışlarından ayırmadan sakince bir nefes almayı ve kendine gelmeyi umduğunda adam sanki aklını okumuşçasına ondan uzaklaşarak, istediği nefes alma alanını ona yarattı. Fakat bakışları her mimiğini takip edercesine yüzünde dolanıyordu. Ne diyeceğini, bu durumu nasıl kıvıracağını bilmiyordu. Onun için birkaç saniye sadece gözlerine bakmakla yetindi. Neyse ki aklı
Tamam, rezil olmana sinir oluyorum dercesine yerine geldi ve
“Çok içmiştim ve kendimde değildim” dediğinde bu söylediğinin yalan olduğunu Dağhan’ın anlamaması için dua ediyordu. Yosun yeşili bakışlarında bir gülümseme beliren Dağhan ise kadının sesindeki utangaçlığı, yanaklarındaki kızarmayı nasıl mükemmel bulduğuyla ilgili bir dizi zevk yaşıyor gibi hissediyordu. Bu beş aylık kaçışı tamda tahmin ettiği gibi olduğuna da fazlasıyla memnundu. Dağhan, karşısında gözlerine bakmaya çekinen ve yanakları utançtan kıpkırmızı olmuş kadına seksi bir sırıtış daha göndererek, bir tık daha kızarmasını sağlarken kısık, derin ve en seksi ses tonu ile
“Şu var ki” dedikten sonra birkaç saniye daha sesiz kalıp bekledi. Bakışlarını genç kadının şaşkınlık dolu mavi gözlerinden ayırmadan ona baktı. Neredeyse kalp atışını duyabildiği için memnun kaldı. Ardından ise
“Hiç içmedim ve tamamıyla kendimdeyim.” Diye söylediğinde genç kadın nefes almayı bile kesmişti. Adamın bakışlarında samimiyet, ateş ve karanlık vardı. Lanet olsun istediği bu değildi. Yapmak istediği anlık bir şeydi ve kendini kontrol edememişti. Onu tanımayacağını düşündüğü için gerçekten rahattı. Şimdi ise onu tanıyordu ve bu aralarındaki ateşi daha da yükseltecekti. Dağhan, kadının karşısında sanki tilkiler kafasında savaşa girmiş gibi düşüncelerle kaçış yoku aramasına bayılmıştı. Bu kadının, zor anlarda bile aklından bin tane seçenek geçirebilme özelliğine hayrandı. Onu defalarca kaos ortamında izlemişti. Her bir sorunu sabırla, sakin ve net bir şekilde halletmesini defalarca taktir etmişti. Zaten hiçbir erkeğin o sert maviler ile karşılaştığında ürkmedim demesi palavra olurdu. Buna kendisi de dahil.
“Şimdi, beş ay önceki ve şu anı kesinlikle unutuyoruz. “Dediğinde karşısındaki adam tamamen yüzüne yayılan bir sırıtma ile başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. Yüzündeki büyüleyici sırıtma karşısında öfkelenmesi gereken Serap, gerçekten kalbinin içindeki atışına anlama veremiyordu. Üstelik bu adamı daha önce bu kadar gülümserken bile görmemişti. Onu keyifli kılan neydi bilmiyordu fakat şu anda onu, ilk öpen kişi olarak onunla kavga falan edemezdi. Derin bir nefes aldı ve
“O zaman hayallerinde yaşatmaya devam edebilirsin. Fakat, tekrarı olmayacak.” Dediğinde adamın tüm bedeni aldığı tepki ile duyduğu hazla doldu. Bu durum, ilk defa reddedilmek ile alakalı olabilirdi. Bu kadının, onu bir öpücük ile kabul etmesini zaten beklemiyordu. Fakat, inatçı, üsten bakan, dediğim dedik halleri de fazla tahrik ediciydi. Bunun için derinden gelen inlemesine dişlerini sıkmak zorunda kalmıştı. Bu kadın, tek bir bakışı ile onu bu hale getirebiliyorsa, bir de onu kollarındayken hayal etmeye çalıştı.
Kesinlikle kalp krizi falan geçirirdi.
O an kadının gözlerindeki derinlerden gelen korkuyu gördü ve bir an duraksadı. Kayıtsız kalamayacağı bir korkuydu. Sanki kadına bir şeyi hatırlatmıştı. Ya da bir ana götürmüş gibiydi. Bu birkaç dakika sürdü. Sonrasında kadın,
“Her neyse bu saçmalık ile uğraşamayacak kadar çok işim var. Bir dahakine stoklarının düzenli gitmesi için en azından kendine aldığın viskileri bildir” dediğinde genç adam şaşkınlıkla onun bar taburesinden inip, yavaş adımlarla uzaklaşmasını izledi. Gözlerinde gördüğü ve hissettiği saf korkunun nedenini de deli gibi merak etti. Ondan korkmuş olamazdı. Lanet olsun bu dişi aslanın bir erkekten, bir hayvandan veya herhangi bir şeyden korktuğuna hiç şahit olmamıştı. Cebindeki telefonu çıkardı ve neredeyse yıllardır dostu olan Sedat’ın numarasını tuşladı.
Sedat, onun 15 yıllık arkadaşıydı. Birçok zorlukta sırt sırta vermişlerdi. Çoğu zaman iyi çocuk o olsa ve onun kıçını birçok kere kurtarmış olsa da ikisi dosttan öte kardeş gibiydiler. Telefon ikinci çalışında kahkaha atılarak açıldığında neredeyse küfredecekti. Fakat, telefonun diğer ucundaki serseri arkadaşı,
“Bana seni parça pinçik ettiğini söyle?” diye sorduğunda ise dişlerini sıkmıştı. Darmadağınık dese daha doğru olurdu. Ya da her neyse kesinlikle paramparça olmuştu. Onun için,
“Bu dişi aslanı benden uzak tut dediğimi hatırlıyorum.” Diye söylendiğinde telefonun diğer ucunda bir kahkaha daha yükseldi. Gerçekten bu kadar eğlenmesi hoşuna gitmiyordu. Ardından dahada keyifli bir sesle
“Sana onu kızdırma demiştim” diyen arkadaşının şu anda karşısında olmasını ve o güzel suratını dağıtmak için sıkı bir yumruk atmayı her şeyden çok diledi. Sert bir sesle
“Bana kızmadığı bir an olduğunu sanmıyorum. Fakat” diyerek sustuğunda arkadaşı da ters giden bir şeylerin olduğunu düşünüp kendini toparladı ve
“Bir sorun mu var? “Diye sordu. Aslında bir sorun olmasını, birbirlerine girmelerini, tahrik olmalarını ve aşkın kollarına atlamalarını istiyordu. İki arkadaşının da fazlasıyla buna ihtiyacı vardı. Serap, yıllar önce yaşadığı bir kötü olay yüzünden ki bunun hakkında tek bir bilgi sahibi değildi. Sadece, erkekçe hislerinden ötürü üniversitedeki sevgilisinin onu incitmiş olabileceğini var sayarak onun aşka, erkeklere, küsüşünü izlemişti. Dağhan ise 5 yıl önce evlenmek istediği kadın tarafından tercih edilmemişti. Kadının daha zengin biri ile evlenmesi sonucu hayata küsüşünü izlemişti. Her ikisinin de kalbini önemsiyordu. Birbirlerine karşı çekimlerini gerçekten görüyordu ve her iki ruhsuz arkadaşının ruhlarını bulması için çöpçatanlık yapması gerekiyorsa onu bile yapacaktı. Çünkü, Dağhan’ın annesi her gün onun için endişeleniyordu. Üstelik kız kardeşi ile evlenebilmesi onun evlenmesine bağlıydı. Tamam, bu konuda gerçekten kendi çıkarı yoktu. En azından varsa bile masum bir çıkardı. Dağhan, arkadaşına tam kadının neyden korktuğunu soracaktı ki bunun saçma bir soru olduğunu düşünüp,
“Pençelerini benden uzak tutsun” diyebildi. Aralarındaki ateş bir kere yanmıştı. Bunun sönmemesi için zamana bırakacaktı. Ya alevler yükselip ortalık yanacak ya da ateş kendiliğinden sönecekti.
Serap, restoranın üst katında kendisine ait çalışma odasına girdiği anda kapıyı arkasından kilitlemişti. Lanet olsun nasıl oluyor da yıllar geçmesine rağmen bu ateşten hala korkuyordu? Nefesi sanki ciğerlerine yetmiyormuş gibi elini göğsüne koydu ve yıllardır kullandığı ilacını içmek için çantasından haplarının bulunduğu kutuyu çıkardı. Bunlar, sakinleştiriciydi. Panik atak veya sinir krizi esnasında içince onu normale çevirip rahatlatıyorlardı. Elinde tuttuğu su bardağı titrek elleri yüzünden neredeyse düşecekti ve bunun için iki elini kullanmak zorunda kalmıştı.
“O değildi! O amaçla bakmadı! “Diye kendi kendine tekrarlamaya başladı. Yıllar geçmişti. Bu yıllar içinde çok fazla terapi almıştı. Ne o anı ne o pislik eski sevgilisini ve yaşadığı acıyı unutmamıştı. Tam 7 yıl olmuştu. 7 yılda bir şeylerin artık hayatında düzene girmesi gerekiyordu. Birçok randevuya çıkmış, hayatına birçok güzel huylu erkeğin girmesine izin vermişti. Yine de o an bir kere bile silinmemişti.
İlişkileri 2 haftadan ileriye gitmemiş ve lanet olası güzel huylu yakışıklı erkeklerin hiçbiri onunla duygusal bir bağ kuramamıştı. Tamam, bunun için kaçmaması ve kendini serbest bırakması gerekiyordu. Fakat, silinmeyen anı onu her seferinde karanlığa çekiyordu. Dağhan’ı öptüğünde gerçekleşmemişti. Bir şeylerin silindiğini hissetmişti fakat görüyordu ki silinmemişti. Bir lanet gibi hala üstünde taşıyordu.
Gözlerinden süzülen yaşa engel olamıyordu ve bir sinir krizi geçirmemek için resmen dua etmek üzereydi. Derin bir nefes aldı ve yüzünü yıkamanın iyi geleceğini düşünerek odasından çıkıp lavaboya gitmeyi düşündü. Kapının kilidini açtığı anda karşısında beliren, endişe dolu bakışlar ile olduğu yerde kalmıştı. Kalbi bir an atmayı bıraktı ve genç adam yanağından süzülen göz yaşını, gözden kaybolana kadar izledi. Eğer bu gözyaşlarına kendi sebep olduysa kadının onu öldürmesini bile isteyebilirdi. Onun için yavaş adımlarla odanın içine girdi ve kapıyı ardından kapattı. Kimsenin aniden girip, durumu yanlış anlamaması içinse kilidi çevirdi. Daha kapıdan elini çekmemişti ki kadın, neredeyse fısıltı gibi çıkan sesi ve korkudan dolan gözlerle
“Kilitleme” diyebildi. Genç adam, bir an duraksadı ve kapının kilidini tekrar geri çevirip kapıyı tamamen açtı. Bu saatte üst katta kimse olmazdı. Sabah, ilk iş bu kat temizlenir ve kimse tekrar temizlemek için yukarıya çıkmazdı. Daha doğrusu muhasebe ile ilgili bir sorun çıkmadıysa merdivenlerden yukarıya adım atmayı bırakın, Serap’ın gözüne kimse görünmemek için üstün çaba sarf ederdi. Fakat, şu anda dişi aslanın gözlerini kim görse Bufalo sürüsünün tam ortasında bir başına kaldığını düşünürdü. Genç adam, ellerini sakince kaldırdı ve
“Özür dilerim” diye fısıldadı ona bir adım yaklaşarak. Serap, titrek bir nefes verirken hala gözlerinden yaşlar akıyordu. Dağhan, o gözyaşlarını elleri ile silmek, ona sıkıca sarılma ve her ne onu bu hale getirdiyse içinden söküp atma ihtiyacı ile yanıp kavruluyordu. Fakat sadece
“Bu şekilde hissetmeni istemedim. Sadece… “Dedi ve kadının hıçkırığı ile olduğu yerde kaldı. Hayatında duyduğu en acı ses gibi düşündü. Kalbinden, ruhundan derinliklerinden kopan bir sesti ve karşısında kim olursa olsun, kalbinde acı çektiğini hissettirebilirdi. Biri bu kadının kalbini acıtmıştı. Deli bir öfkenin tüm bedenini sardığını ve bir gün o her kimse karşısına çıkmasını diledi. Cidden onu şu anda öldürebilirdi bile. Birkaç adım daha yaklaştı ve kadının gözlerine bakmaya devam ederken,
“Yanlış anladığım için özür dilerim. Kesinlikle tekrarı olmayacak” dediğinde kadın hala titriyordu. Lanet olsun onu bu şekilde korkutan her ne ise anlatması için canını bile verebileceğini düşündü. Ardından derin bir nefes aldı ve
“Tamam, bir pislik gibi davranmış olabilirim fakat” dedi ve tekrar duraksayarak doğru kelimeleri bulmaya çalıştı. Ardından daha da seksi bir tona bürünen bir sesle,
“Ben sadece o gece içkili olduğunu düşünmedim. Şansımı denemek istedim diyelim ve bu konuyu sonsuza kadar kapatalım.” Dedikten sonra yüzünü muhasebe evraklarının bulunduğu dolaba döndüren Serap’a bakmaya devam etti. Kadın bir süre sessiz kaldıktan sonra yutkundu ve
“Senin hatan değil başlatan bendim.” Diyebildi. Ardından güçlü görünmeye çalışarak gülümsedi ve
“Sadece bazı sorunlarım var ve benimle ilgili. Teşekkür ederim. Yani tekrarı olmaması ve bu konuyu tamamen unutmak akıllıca bir fikir” diye söylendiğinde genç adam içinde büyük bir acı ile başını sadece sallamak ile yetindi. Daha fazlasını istiyordu. Sorunlarının ne olduğunu, neden gözlerindeki ateşi görmesine rağmen ondan uzak durduğunu, bu gözyaşlarının nedenini deli gibi merak ediyordu. Fakat bir nefes almaya ihtiyacı olduğu kesindi. Onun için gözlerini, deniz mavisi bakışlarından çekmeden odasından çıktı ve kapıyı ardından kapattı. Kalbinde açılan kapıya da gözünün ucu ile bakarak sırıttı. Ne kadar uzun zaman olmuştu bir başka kalp için endişelenmeyeli diye de düşünmeden edemedi.
………………………………….
Serap kendini toparlamak için büyük bir çaba sarf etmiş ve nihayetinde 2 saatin sonunda bunu gerçekten başarmıştı. Gün boyu ofisinden çıkmamış ve neredeyse bir aylık olan tüm evrak işlerini de tamamlamıştı. Birçok kahve içmiş hatta öğlen yemeği bile yememişti. Zihninin yerine gelmesi için kesinlikle sert bir şeylere ihtiyacı vardı. Evi Salda restoranın neredeyse 100 metre ilerisinde sahildeydi. Yatak odasından bile denizi görebiliyor oluşu harika olduğu gibi büyüleyiciydi.
Her akşam evine gidince eline bir kadeh şarap alır ve küçük balkonundan eşsiz manzarasını saatlerce izlerdi. Ailesini yıllar önce bir kazada kaybetmiş ve neredeyse tek akrabası olan teyzesi de gecen senelerde kansere yenik düşmüştü. Sadece tek bir dostu vardı oda adaya 1 yıl önce gelen ve hayatının aşkı ile buraya yerleşen Nazlı’ydı. Onu bazen kıskanmıyor değildi. Dehşet yakışıklı, mükemmel bir eşi, dünyalar tatlısı bir kızı vardı ve olağan üstü bir aileye sahipti.
Kendisinin belki de sadece hayallerde sahip olabileceği bir aile
Diye geçirdi aklından. Bu hayatta tabi ki evlenmek, anne olmak ve mutlu bir aileye sahip olma gibi hayalleri vardı. Fakat, yaşadıklarından kaçamadığı gibi onları silip atamıyordu da. Bu gece eve gitmek için pek acele etmiyordu ve yarın izinli olduğu bir gün olacağından biraz içmenin zararı olmayacağını düşünüp bara inmek için ayağa kalktı. Merdivenlerden inerken gülümsedi. Dağhan gerçekten bu işi bilen bir adamdı. Gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen bar, hınca hınç doluydu ve yüksek müzik kulakları sağır ettiği kadar insanın içini coşturuyordu. Kalabalığın içinden geçmiş ve bar taburelerinden birine oturmuştu. Henüz yeni başlamasına rağmen yeni başlayan çocuklardan birinin kaçıncı bardağı ona uzattığının bile farkında değildi. Barda oturduğu süre içinde Dağhan ona sadece başı ile selam vermişti. Bakışlarını ondan bir saniye olsun ayırmamış ve her hareketini takip etmişti. Onunla ilgilenen geç barmenlerden birinden bardağını tazelemesini istediğinde ise çocuğu kenara çeken Dağhan,
“Çok içtin” diyerek onu uyarmıştı. Bunu komik bulan Serap ise sırıtarak,
“Bakıcıya ihtiyacım yok! Şu anda müşteriyim ve istediğim kadar içme hakkım var!” dediğinde Genç adam kadının düştüğü duygusal bozukluğun farkına vardı. Saat çoktan gece 02:00 olmuştu ve bu saatten sonrasında içmemesi onun için en faydalı olandı. Tam ona daha fazla içmemesi gerektiğini ve onu evine bırakmasını kabul etmesini söyleyecekken, esmer, seksi ve bakışlarında ne istediği belli olan bir kızın kolunu tutması ile duraksadı. Kız elindeki kalem ile koluna bir numara yazdı. Muhtemelen bu numara işin bitince beni ara demenin bir yoluydu ve her gece barda bunun gibi birçok sahne ile karşılaşıyordu. Üstelik bazen aynı kızların tekrar tekrar yaptığına bile şahit olmuştu. Genç kadın, kadının yaptığı harekete kahkaha atarak,
“Onu kesinlikle ara” dedikten sonra oturduğu tabureden sendeleyerek indiğinde Dağhan bir küfür savurup,
“Bekle!” diye bağırdı. Kadın ise onu duymuş olmasına rağmen umursamadan yoluna devam etti. Kendini barın dışına attığında derin bir nefes aldı ve havanın serinliği içini titretti. Yalnızdı. Yalnız olarak kalacaktı. Hatta yalnız ölecekti.
Bu düşünceler ile bir adım atıyordu ki birden sendeledi ve güçlü kolların beline dolanmasıyla yere düşmeden havada asılı kaldı. Tabi ki kim olduğunu düşünmek zorunda kalmamıştı. Bu saygı duyulacak beden Dağhan Kaya’ya aitti. Genç adam, kollarındaki kadını kendine doğru çektiğinde aralarında hiç boşluk bile yoktu. Dudakları lezzetli bir tatlıymış gibi onu çekiyordu ve bakışlarındaki kararma kafa karışıklığına neden oluyordu. Bir an kapıldığı şehvetten kurtulmak adına gözlerini birkaç saniye kapadı ve tekrar açtığında kadının gözlerini bir an olsun ondan ayırmadığını gördü ve
“Bana öyle bakmazsan sana verdiğim sözü tutmaya çalışabilirim” demişti ve kadının damarlarındaki kanın bir anda ısınmasını sağladığında nefes almadığını hissetti. Sonra sırıtarak,
“Seni evine bırakmama izin ver. Güvende olduğunu bilmek istiyorum” dediğinde ise genç kadın kalbinde bir şeylerin erimeye başladığını hissetti. Lanet olsun! Tekrar karanlığa çekilmeyeceğini bilse o dudaklarını nefessiz kalana kadar öpebilirdi. Ona hayır demenin bir çare olmayacağını hissetti ve sadece başını evet anlamında salladı. Dağhan, arabasını getirmesi için kapının önünde bekleyen güvenlik elemanına seslendi ve 15 dakika içinde kadının şirin bir bahçeli, dublex dairesinin öndeydiler. Serap o kadar çok içmişti ki Dağhan’ın pikabından inmek için neredeyse atlaması gerekebilirdi. Ayağındaki yüksek topuklularla ayakta durması zordu. Muhtemelen ayağını burkar ve düşerdi. Dağhan, bunu göze alamadı ve arabadan inip ön taraftan dolaşarak genç kadının kapısını açtı. Ardından ona elini uzatarak,
“Biliyor musun? Sert, korku dolu yöneticilin ağır darbe aldı. Bu geceyi unutmaman için ne gerekiyorsa yapacağım” dediğinde kadın sadece kıkırdamıştı. Bu ses genç adamın duyabileceği en güzel melodiymiş gibi hissetmesine neden oldu. Serap, arabadan Dağhan’ın elini tutarak indiğinde onunla göz göze geldi ve
“Sanırım bana bunun içinde bir söz vermen gerekecek” dediğinde Dağhan kadının tatlı haline tebessüm edip eğlenirken,
“Her zaman söz vermem aslancık” dediğinde ise birkaç adımda çoktan genç kadının evinin kapısına gelmişlerdi. Duyduğu ile keyifli bir şekilde kaşlarını çatan genç kadın,
“Hey!! Dişi aslana ne oldu?” diye sordu ve Dağhan kadının bu halini sabaha kadar çekebileceğini karar verdi. Biraz sarhoş, fazla tatlı, çokça seksi. İçinde,
Bu bir sınavsa kesinlikle kalırım Allah’ım diye söyledi ve kadına gülümseyerek,
“Ah her zaman parçalayıcı ve yok edici bir dişi aslan olduğunu savunmuşumdur. Fakat, bu akşam sadece aslancıksın” dediğinde ise kadın keyiflenmişti. Kapının eşiğinden geçtiği anda yüksek topukluları üzerinde dengesini sağlayamayan kadın tam düşmek üzereyken yine ve yeniden güçlü kollar tarafından tutuldu.
“İkinci defa beni kurtarıyorsun. Kurtarıcım falan mı olmaya karar verdin?” diye sorduğunda hala gülümsüyordu. Saat gecenin 02:30’u olmuştu ve bu kadın nasıl oluyor da hala güneş gibi ışıldayabiliyordu. Gülüşü sanki tüm karanlığı delip geçebilecek gibiydi. Birkaç saniye gözleri birbirine kenetlendi. Kadının gözlerindeki kararmayı gördüğüne yemin bile edebilirdi. İçinde ortaya çıkmayı bekleyen mağara adamını durdurması çok zordu. Yine de bunu başardığında hala aralarında hiç mesafe yoktu. Dağhan’ın güçlü kolları, kadının beline dolanmış ve dudakları aldıkları nefesi birbirlerinin tenine üfleyecek kadar yakındı. Serap, kararmış bakışları ile gözlerine baktı ve yutkunarak,
“Sadece bir şeyi denememe izin ver?” diye sordu. Dağhan ise neyi denemek istediğini sormadı bile sadece
“Ne istersen” diyerek ona her kapıyı açık bıraktı. Serap, bakışlarını karşısındaki iri ve güçlü adamın, huzurlu ve kararmış bakışlarından çekip, saatler önce dudaklarını yakan dudaklarına sabitledi. Ürkekçe ona yaklaştı. Arasındaki milimlik boşluğu kapatıp dudaklarını, dudaklarına değdirdiği anda genzinden bir hırıltı yükselen Dağhan, çelik gibi durmakta zorlanıyordu. Fakat bu kadının ona verdiğini kabul edecek ve eğer ona bir kapı açarsa devam edecekti. Çünkü, bir daha kendini pislik gibi hissetmek istemiyordu. Saniyeler sonra kadının öpüşüne küçük ve tatlı bir hızla karşılık verdi. İçinde yükselen ateşe engel olamayan Dağhan, kollarını kadının kalçalarına doğru indirdi ve kalçalarından kavrayarak onu kendine bastırdı. Öpüşü daha derinlere giderken kadını hemen arkalarında bulunan duvara, sırtı gelecek şekilde yasladı. Tamda o anda duygularını bağlayan iplerden birinin koptuğunu hissetti. Bu bunca yıl üzerine ilk defa hissettiği bir şeydi.
Serap, tüm bedenini yakan ateşin verdiği hisle kendini bu adamın kollarında kaybetmek istiyordu. Yaşadığı kâbusun bitmesini ve o kâbusu derinlere gömmek istiyordu. Hatta söküp atmak ve bir daha hissetmemek istiyordu. Kollarını kavramakta bile zorlandığı kasların üzerine sararken nefes almak adına dudaklarını Dağhan’ın dudaklarından çekti. Adamın, dudakları boynuna ulaştığında ise gözlerini sıkıca yumdu. İşte yine oluyordu. Derin, derin nefes almaya başladı. Kalbi içinde aldığı zevkten değil, sıkışan bir kabusla atmaya başlıyordu. İçinden
“O değil, o değil, o değil “diye fısıldadıkça gözlerinin önünde canlanan karanlığa karşı koyamamaya başladı. Elbisesinin ön tarafında bulunana fermuarının açılması ile bedeni beklenmedik bir şekilde kasıldı. Dağhan, dudaklarını göğüslerinden birine değdirdiği anda kâbus onu içine çekti ve büyük bir panikle
“Bırak beni! Yapma! Yapma!” diye bağırmaya başladı. Adamın kollarından hızla çıktı. Gerçi Dağhan şok olmuş bir şekilde ona bakıyordu. Onu tutmak için hiçbir şey yapmıyor sadece donmuştu. Ne bir hareket etmişti ne de gözünü kırpmıştı. Saniyeler sonra kendine gelen Serap, göz yaşları içinde
“Özür dilerim. Ben.. “Dedi. Ne diyebilirdi ki? Adam onun delirmiş olabileceğini falan düşünüyor olmalıydı. Dağhan, tüm bedenini kasıp kavuran öfkesini dizginlemeye çalışırken çelik gibi soğuk olan bir sesle
“Sana bunu kim yaptı?” diyerek sorduğunda ise kadının bakışlarında neredeyse acının en dibini gördü.