Saat neredeyse öğleni geçiyordu. Sohbet ederken saatin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Tatilde zamanın su gibi akıp geçmesi sanki bir kuraldı.
Restoranda öğle yemeği için tüm hazırlıklar tamamlanmış, müşteriler yemeklerini yemeye başlamışlardı.
-Hakan seninle konuşmak çok güzelmiş, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
-Seninle de öyle Ece, kendimi rahatlamış hissettim.
-Saat öğlen oldu, yine yemek yiyeceğiz. Oturup, kalkıp yemek yemekten başka bir aktivite yapmadık, farkında mısın?
-Yemekten sonra etrafı keşfe çıkalım, hem belki balık tutacak güzel bir yer buluruz.
-Ay sen kararlısın
-Ben avukatım Ece, her zaman kararlıyımdır.
-Allahım bu adamın yanı bile tehlikeli iken ne olur beni onun karşısına düşürme.
Ece başını gökyüzüne kaldırmış yakarırken Hakan, gülümseyerek onu omuzlarından tutup restoranın içine doğru yönlendirdi.
Hafif bir yemek yedikten sonra odalarına gitmek için resepsiyonun önünden geçiyorlardı ki Ece durup bankonun arkasındaki kıza seslendi.
-Dün 102 numaraya ek yatak istemiştim, ne oldu?
-Ek yatak kalmamış efendim.
Kızın sesi korkudan cılız çıkmıştı. Zaten karşısındaki çifte karşı mahcuplardı ve onların tavırları karşısında ezilmişlerdi. Birde ek yatak olmaması tuz biber olmuştu.
Ece ağır adımlarla bankoya yaklaştı. Avına yaklaşan vahşi bir hayvan gibiydi. Gözlerini kıstı ve kıza doğru uzandı. Zavallı kız, o an bankoyu yüksek yapan adama ve ailesine içinden hayır duaları okuyordu. Yoksa karşısındaki kadının elinde kalacaktı.
-Siz bizimle alay mı ediyorsunuz?
-Yok efendim, olur mu öyle şey?
Hakan bir Ece'ye bir kıza baktı. Eğer biraz daha dururlarsa Ece kızı parçalayacaktı. Kız titremeye başlayınca, Ece'nin kolundan tutup çekti. Kulağına eğildi.
-Ece, kızın ömründen üç seneyi aldın, birak biraz daha yaşasın
-Haksız mıyım Hakan?
-Haklısın ve sonuna kadar yanındayım.
Hakan konuşurken bir yandan Ece'yi oradan uzaklaştırıp odaya doğru götürüyordu. Ece bunu fark ettiğinde durup "ya" dedi ama Hakan'ın kaşlarını kaldırmış uyarı dolu bakışları karşısında üfleyerek odaya gitti.
-Hakan, iki gün daha seni o koltukta yatırdım mı, yatağı gidip kendin alırsın
-Almam çünkü iki gün daha o koltukta yatmayacağım.
-Ne yapacaksın?
-Bir gün sen, bir gün ben yatacağız
-A a nedenmiş?
-Çünkü odamız ortak, ortaklıkta her şey paylaşılır.
Ece'nin şaşkınlıkla açılmış ağzına bakıp göz kırptı ve odaya girdi. Ece'de peşinden. Sırayla banyoda mayolarını giyip, havlularını aldılar ve spor ayakkabılarını giydiler. Hazır olduklarında sahile inip keşif için yürümeye başladılar.
Su kenarında yürüyerek ormanın içine girdikçe Ece'nin heyecanı ve hayranlığı artıyordu. Ağaçlar gölgelik görevi görüyor ve sıcağı hissetmiyorlardı. Yürüyüş yolunun kenarında gördüğü çiçekleri koklayıp, seviyordu. Kimisine iltifatlar edip kimisini öpüyordu.
Hakan, onun çiçeklerle olan aşkını şaşkınlıkla izliyor bazen gülüyor bazen de deli olduğunu düşünüyordu. Epey bir ilerledikten sonra ortam iyice ıssızlaştı.
Ece bak burası güzelmiş. Akşam buraya gelelim mi?
Ece'nin içini korku ve endişe sardı. Yüzündeki ifade içinde neler olduğunu açıkça anlatıyordu. Yanağını kemirip etrafına baktı.
-Çok ıssız değil mi?
-Evet seni doğrayıp, suya attığımı kimse görmez.
Ece'nin korku dolu bakışlarını görünce, yaptığı şakanın yersiz olduğunu anladı. Erkeklere karşı güvenini kaybetmiş bir kadına söylenecek söz değildi.
-Hey, şaka yaptım. Amacım seni korkutmak değildi, özür dilerim. Ece, bana güvenebilirsin. Benden sana asla zarar gelmez.
-Tamam ama bir daha beni korkutma, şaka bile olsa.
-Bir daha yapmam, söz.
Biraz dinlendikten sonra dönmeye karar verdiler. Daha yürüyecek çok yol vardı. Dönüş yolu yine aynı keyifle devam etti. Kayıkla denizde dolaşan çiftlere baktılar. Ece, gördüğü çiçekler hakkında bilgiler verdi.
Sonunda otelin önündeki sahile ulaştılar. İkisi de yorulmuştu, kendilerini şezlongun üzerine bıraktılar. Uzun bir süre vücutlarını dinlendirip denize girdiler. Akşam yemek saatine kadar güneşin etkisiyle şezlongta uyuya kaldılar.
Ece uyandığında Hakan'a baktı. O da uyanmış, oturuyor ve esneyerek saçlarını karıştırıyordu. Ece'de kalkıp bağdaş kurdu.
-Bu gün içi uykuları hiç iyi değil Ece. Buna alışmamam lazım.
-Küçükken annem öğlen uykusuna yatırınca kızardım, uyumak istemezdim.
-Bende uyuyor numarası yapardım, o odadan çıktıktan sonra oyun oynardım. Bazen abim 'ben uyuturum' derdi. Beraber oynardık.
Ece omuzlarını titreterek güldü, yine gözleri ışıl ışıldı. Ece'nin gülüşünü izlemek çok keyifli idi. O güldükçe, Hakan'ın da içinde gülme hissi uyanıyordu. Üzerlerinden uyku mahmurluğunu attıktan sonra Hakan, hazırlanması için Ece'yi odaya gönderdi. Kendisi de balık malzemelerini almak için arabasına gitti.
Ece akşam yemeğini yerken Hakan elinde tabak ile yanına geldi
-Oturabilir miyim?
-Lütfen, sormana gerek yok.
Hakan, tabağını masaya koyup, Ece'nin karşısına oturdu.Bir kendi et dolu tabağına birde Ece'nin ot dolu tabağına baktı.Ece, ağzındaki brokoliyi yutmaya çalışırken Hakan'ın onun tabağına merak dolu bakışlarını anlamaya çalıştı. Göz göze gelince ellerini iki yana açtı.
-Hani hayvan fanatikleti et yemeyip vejeteryan oluyor ya, bende seni bitki fanatiği olduğun için et obur olacağını düşündüm.
-Hakan bunu gerçekten düşündün mü?
-Evet
-Artık senin sıkıcı olduğunu düşünmüyorum, gerçekten komiksin.
Gülüşerek yemeklerini yemeye devam ettiler. Tabakları boşaldığında Hakan, tatlı reyonundan iki tabak sütlaç alıp geldi. Ece, yememek için ne kadar diretse de Hakan'ın kararlı tavrı sayesinde yemek zorunda kaldı.
Bir süre daha masada vakit geçirdikten sonra Hakan, saatine baktı "Hadi gidiyoruz" dedi. Ece çaresizce kalktı. Kaçması mümkün değildi. Hayatında hiç anlam veremediği ve sıkıcı olduğunu düşündüğü aktiviteyi daha yeni tanıştığı adamla gerçekleştirmek için yola çıkıyordu. Hakan onun bezgin yürüyüşüne baktı
-Hadi ama Ece, o kadar da kötü değil. Bundan sonrada senin istediğin yere gideceğiz, tamam mı?
-Nereye istersem mi?
-Bu sorudan sonra içimden bir his korkmamı söylüyor ama laf ağzımdan çıktı bir kere. Nereye istersen.
Ece'nin keyfi yerine geldi.Adil bir anlaşma olduğunu düşünerek Hakan'ı takip etti. Resepsiyon görevlisinden istediği çantayı alan Hakan, Ece ile beraber arabasına gitti. Bagajdan unuttuğu battaniyeyi aldı.
-Bu kadar çok şey gerekli mi? Alt tarafı balık tutacağız.
-Oltalar balık için, diğerleri bizim için.
Gündüz yürüdükleri yolu gece sadece bir fenerin aydınlattığı ışık ile kat ettiler. Ormanın derinliklerine girdikçe Ece'nin tedirginliği artmaya başladı, biraz daha Hakan'a yanaşarak yürümeye başladı. Gündüz gözüne sanat eseri gibi gözüken doğa şu an korku filmi sahnesine dönüşmüştü.
Ormanda yürüyüşe çıkan çift, önce vahşi hayvanların saldırısına uğrar sonra bir sapık tarafından kovalanır, biri ölür diğeri yaralanır. Filim sahnesi Ece'nin kafasında canlanmaya başlayınca, tedirginliğinin yerini korku aldı.
Kararlaştırdıkları yere gelince Hakan, gülümseyerek döndüğü kadının korku dolu bakuşları ile karşılaştı ve ciddileşti.
-Ece, iyi misin?
-Şey Hakan, ben biraz korkuyorum.
-Gündüz kırmızı başlıklı kız gibi ormanın içinde seke seke yürüyordun
-Ya masaldaki kurt karşımıza çıkarsa?
Hakan sırıtarak yere çömeldi ve çantasını açtı. İçinden büyük bir ışıldak çıkartarak yaktı. Ortam artık daha aydınlıktı.
-Ece, otuzuna gelmiş bir kadınsın, masalların gerçek olmadığını bilirsin.
-Ben otuzunun sonuna gelmiş bir kadınım.
Hakan, baştan ayağa Ece'yi süzdü.
-Gerçekten mi? Hiç göstermiyorsun. O zaman düzeltiyorum. Kırkına gelmiş bir kadınsın
-Otuz dokuz
-Ah pardon, benim eşşekliğim.
Ece gülerek elinin tersi ile onun omzuna vurdu. Kendini biraz daha iyi hissediyordu. Korkusu tam olarak geçmemiş olsa da Hakan, ona hiç ummadığı bir şekilde güven vermeye başlamıştı. Zaten şu an ona güvenmekten başka çaresi yoktu.
Hakan, kendi oltasının ucuna ve Ece'ye vereceği oltaya sülünez taktı. Oltayı Ece'ye uzattı. Ece boş boş bir oltaya bir Hakan'a bakıyordu. Hakan onun arkasına geçerek oltayı nasıl tutacağını ve nasıl atacağını uygulamalı olarak göstermeye başladı. Beraber tutarak oltayı geriye alıp denize doğru fırlattılar.
Ece, uzun zamandır vücudunda bir erkeğin kokusunu ve sıcaklığını hissetmemişti. Hakan'ın vücudundan yayılan ve sırtında hissettiği sıcaklık ve kulağında hissettiği sıcak nefes ile gözlerini kapattı. Bunu gerçekten özlemişti. Birine güvenmeyi, onun kollarında rahatlamayı, sevgiyi, tekrar yaşamak istiyordu.
Hakan, oltanın boşluğunu aldıktan sonra Ece'nin yüzüne baktı. Gözlerinin kapalı olduğunu görünce merak etti. Ece'nin kendisinden rahatsız olmasını istemiyordu. Ona sarmış olduğu kollarını yavaşça indirdi. Ece gözlerini açtı, sarmalandığı kollar gidince kendini çıplak hissetti.
-Neden gözlerin kapalıydı Ece?
-Şey, ben, dua ediyordum. Balık gelsin diye
-Şu an rahat mısın?
-Tabii rahatım Hakan. Yanlış bir şey düşünmene neden olduysam özür dilerim
-Sen yanımdayken ben çok rahatım, bana iyi geliyorsun.
-Teşekkür ederim, sanırım sende bana iyi geldin.
Hakan, duyduğu sözlerden mutlu olup Ece'nin burnundan makas aldıktan sonra kendi oltasını da denize savurdu. Oltaları tripota yerleştirdikten sonra beklemeye başladılar.
-Ee şimdi ne olacak?
-İki alık bekleyeceğiz Ece. Belki bu arada sohbet ederiz.
-O çantada kahve var mı?
-Çay var
-O da olur
-Gönül dosttan ne kahve ister ne çay
Gönül sohbet ister sözler bahane
-Dostu olan dost kıymeti bilir
Gönül dostun yanında huzur bulur
İnsan sohbet ile bahtiyar olur
Gönül sohbet ister sözler bahane
-Demek şiirde seviyorsunuz Ece Hanım
-Ben güzel olan her şeyi severim
-O zaman kendini de seviyorsun
-Vaayy çok ince bir iltifattı, teşekkür ederim
Arkalarındaki kayaya yaslanıp sıcak çaylarını yudumladılar. Gözlerini oltaların ucuna taktıkları oltadan ayırmadan sessizce beklediler.
-Hakan, senin çocuğun var mı?
-Yok. Çok istedim ama eski eşim vücudu bozulur diye istemedi.
-Bencilce bir düşünce
-Her konuda bencildi. Senin var mı?
-Dört aylık hamile iken karnımda öldü.
-Yaa, neden?
-Bilmiyorum. Doktorlarda bir neden bulamadı. Bazen benimki gibi sebepsiz bebek ölümleri olabiliyormuş.
-Tekrar istemedin mi?
-Çok kötü günler yaşadım Hakan, ölümden döndüm. Bir anda kanamam başladı, beni zor hastaneye yetiştirdiler. Her yer kıpkırmızıydı. Bir hafta hastanede kaldım. Kanlar, serumlar verdiler. Sonrası zaten malum.
-Her şerde bir hayır vardır derler
-Öyle
-Benim bir yeğenim var, abimin kızı, Sudem. On beş yaşında. Ben çocuk sevgimi, özlemimi onunla gidermeye çalıştım. Küçük prensesim.
Sudem'i hatırlamak Hakan'ın yüzünü güldürdü. Onu anlatırken ki sevgisini, heyecanını Ece, gözlerinde görmüştü. Küçükken yaptığı yaramazlıkları ve anılarını anlatırken ikisi de eğlendi.
-Anladığım kadarıyla Sudem'e çok düşkünsün.
-Elimde büyüdü Ece. Bir "amcam" diye sarılışı var, o an dünya durur.
Ece, hayranlıkla Hakan'a bakarken o yerinden fırladı. Öne kıvrılan oltayı tuttu ve makarayı sarmaya başladı. Balık Ece'nin oltasına vurmuştu. Ece'yi önüne alıp beraber balığı çekmeye başladılar. Ece'nin bu zevki hissetmesini istiyordu.
Ece heyecanlıydı. İlk defa balık tutuyordu. Oltanın ucunu merakla bekledi. Balığın çırpınışlarını hissediyordu, çok kuvvetliydi. Hakan yardımcı olmasa başaramazdı, oltayı elinden kaçırabilirdi.
Misinanın ucu gözüktüğünde, kocaman bir çipura, kuyruğunu sağa sola sallıyordu. Hakan oltayı Ece'ye verip balığı tuttu. Ağzından iğneyi çıkarttı.Köşede duran torbayı işaret etti
-Yaşatmayı verir misin?
-O ne?
-Şu torbanın içinde tel kafes var. Balığı onun içine koyup denize bırakacağız. Böylece tuttuğumuz balık canlı kalacak.
-Madem yaşatacaktık, neden tuttuk?
-Gidene kadar bozulmasın diye
-Haa, mantıklıymış
Hakan balığı yaşatmanın içine koyup denize bıraktı. Ucuna bağladığı ipi de yanında duran kayaya sabitledi. Oltalara yeni yem takıp Ece'ye verdi. "At bakalım" dedi. Ece, onun gösterdiği şekilde oltayı denize gönderdi. Kurşun biraz yakına düşmüştü ama ilk atış için fena değildi. Ece, şımarık gülüşüyle Hakan'ın yanına oturdu.
-Ne o? hoşuna gitti galiba
-Evet, düşündüğüm kadar kötü değilmiş.
Gecenin ilerleyen saatleri oldukça soğuk olmaya başladı. Hakan oltaların ucundaki yemleri yenileyip tekrar oturdu. Çantadan büyük battaniyeyi çıkartıp onzuna attı. Kolunu yana açarak Ece'yi yanına çağırdı. Ece bir an tereddüt etse de ona sokuldu. Çok üşüyordu ve ısınmaya ihtiyacı vardı. Hakan, kolunu Ece'ye sarıp battaniyeyi iyice üzerine örttü.
-Hakan?
-Efendim
-Yanlış anlamazsan bir şey söyleyebilir miyim?
-Tabii Ece
-Bir kadın ne kadar ayakları üzerinde duruyorsa, dışarıya ben güçlüyüm imajı veriyorsa o kadarda sevilmeye ve korunmaya ihtiyaç duyuyordur. Bende yıllardır bunu yapıyorum. İçimdeki korunma ve sevilme ihtiyacını gizliyorum. Seninle bir kaç gündür tanışıyoruz ama arkadaşlığın benim bu eksik duygularımı tamamladı, teşekkür ederim.
Hakan, biraz daha sıkı sarıldı, yanağını Ece'nin başına yasladı. Tatile kafasını boşaltmak ve huzur bulmak için çıkmıştı ve aradığı huzurun kollarında olması çok güzeldi. Kalbi, heyecanının sesi olmuş, hızlı hızlı atıyordu. Ece onu etkiliyordu. Hiç ummadığı bir zamanda, ummadığı bir yerde, tamda ihtiyacı olduğu anda karşısına çıkan peri kızı gibi.