Bala'dan...
Abimi severdim ama annemi... İşte onu sevmezdim... Sevemezdim... Hangi evlat kendisini daha ilk günden terk eden kadını severdi ki? Hem de bir koca uğruna...
Tüm kız çocukları okula saçları örgülü şekilde giderken, ben babamın zorla yaptığı at kuyruğu ile giderdim. Ona hiçbir şey belli etmemeye çalışsam da, kaç gece babamın gizli gizli ağladığına şahit olmuştum. Çoğu kez gidip sarılmak istemişimdir ama 'erkekler ağlamaz' lafından ötürü yaklaşamıyordum. Oysa ki erkeklerin de ağladığını ben babamın nefessiz şekilde ağlayışına tanıklık ettikten sonra öğrenmiştim. Acı bir tecrübe olmuştu ama en azından benim yanımdaydı... Annem gibi terk etmemişti.
Kızlar babalarından ötürü hayatlarına giren erkeklere güvenemezken, ben annemden ötürü hiç kimseye güvenemiyordum. Ta ki abimin yanına geldiğim zamanlarda Yiğit'le tanışana kadar... O zamanlar çok güzeldi. Bulutların üstünde gibi hissediyordum kendimi. Çokta güzel ilerliyorduk. O güne kadar...
Bir anda bulutların üstünden betona çakılmıştım. Hiçbir yere sığamıyordum. Tam 3 yıl boyunca sesimin ulaşmadığı hiçbir Sürmene köyü kalmamıştı... Feryadım sadece Yiğit'e değildi... Feryadım beni terk eden annemeydi... Gerçi annesinin bile bırakıp gittiği kızı başkası nasıl sevsin değil mi?
Babam bana onun yokluğunu hissettirmemeye çalışsa da ben hissediyordum... Ben her gün ama her gün onun özlemiyle yanıp tutuşuyordum. Hele bir de kumalarının çocuklarına bile baktığını duyunca...
Gidip hesap sorasım gelmişti. 'Neden... Beni neden sevmedin anne?' diyesim gelmişti. Bir anne şefkatini bana çok görürken başkalarına o sevgiyi vermekten asla çekinmemiş meğersem... Doğduğum toprakların da katkısı olmuştu bu kadar güçlü olmama... Bizim topraklarda güçsüz kadın bulmak zordur...
Her kadın kendi ekmeğini yiyebilecek kadar güçlüydü bizim buralarda... Kadınların yaz kış demeden çalıştığı yerdir bu memleket... Ben de çalıştım! Ben de çabaladım! Kafamı dağıtmak için çalıştım... Bahçe işlerini yapacak annem olmadığı için yaptım! Ben hem okul okudum, hem de ev işlerini yaptım!
Babam sırf benim geleceğim için gece gündüz çalışırken, yan gelip yatmak ağrıma gidiyordu. Bu yüzden ben de çalışıp, biraz da olsa yükünü hafifletmek istedim. Sakın ama sakın... Kimse bana gelipte anneni affet demesin! O kadın affedilmeyi çoktan kaybetti...
***
Kapıya çekinerekte olsa vurmuştum çünkü bu sefer evde olduğunu biliyordum. Günlerdir yeni evlenen kızının yanında konaklıyordu. Ben yeri geldi evde anne oldum, iş yerinde çalışan oldum, bahçede bahçıvan oldum, hastanede hemşire oldum ama bir Yaren olamadım... Annemin gözünde bir Yaren kadar değer sahibi olamadım...
İçimden 'umuyorum ki yoktur' diye dua ederken, açılan kapının ardında gördüğüm kadın ile ayaklarımın titrediğini hissettim. Yıllar sonra ilk defa yüz yüze geliyorduk. Ben onu yanağındaki beninden bile tanırken, o kendi doğurduğu kızını tanıyamadı...
"Kimsin kızım, kime baktın?" demesiyle beraber zorla yutkundum. Doğduğum günden beri duymak istediğim o kelime... Ama beni tanımamıştı. Nefes aldım ve yumruğumu sıktım. Beni ağlarken görmemesi lazımdı.
"Ozan'a bakmıştım ben." dememle beraber kaşlarını çattı. "Ozan mı? Ben annesiyim kızım. Bir şey mi oldu?"
'Annesiyim...'
'Annesiyim...'
Kelime beynimde yankılanıp duruyordu. "Kızım eyi misin? Betin benzin attı. Gel hele otur istersen..."
Ben de onu tanımıyormuş gibi yapacaktım. Yumruğumu iyice sıkıp, gözünün tam içine bakarak konuşmaya başladım. İlk baş elimi uzattım. "Ben Ozan'ın Trabzon'da yaşayan kardeşiyim." dememle kadın sendeledi. Kadın... Anneme kadın demek çok ağrıma gidiyordu. Ama o benim için sadece bir kadındı ve bundan öteye geçemezdi!
Tam düşecekken kolundan tuttum. Kafasını kaldırıp gözümün içine baktı ve "Tıpkı gençliğime benziyorsun!" demesiyle anında kolunu bıraktım. Tek istediğim; ordan bir an önce uzaklaşmaktı.
Arkamı dönmüş giderken "Gitme!" diye bağırdı. Durdum... Artık gözümden akan yaşları tutamıyordum. Ben eksik yanıma dayanamıyordum artık. Arkamı dönüp "Anne!" diye sarılmak istiyordum ama ona çok öfkeliydim. Harem kurmuş bir adam için insan kızını bırakır mı hiç? Ya bu kadın göz göre göre kaç kadınlı eve gelmiş!
"Gitme Bala!" dedi titreyen sesiyle. Yanıma geldi ve önüme geçti. "Bala'ydı dimi? Adın Bala'ydı..." Onun da gözlerinden yaşlar akıyordu ama benim tek gece de akıttığım yaşa denk olarak onun ömrü yetmezdi... Yetemezdi...
"Gözümün içine bile bakmazsın... Bu kadar mı nefret ediyorsun benden Bala'm"
Dediği son kelimeden sonra sinirden çattığım kaşlarım ile yüzüne baktım. "Bala'm öyle mi?" diyerek elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Bala'm he! Şimdi mi aklına geldim Berivan Hanım!" dememle beraber bağırarak ağlamaya başladı. "Berivan Hanım?" dedi buruk bir gülümseme ile. "Anne diyemeyecek kadar nefret edersin benden."
"Ben seni nefret edecek kadar bile sevmiyorum!" dediğim gibi eliyle kalbini tuttu. Oysa ben her gece elim kalbimde uyumuştum...
"Deme öyle... Kalbim kaldırmıyor... Deme öyle bana... Bakma öyle... Bana düşmanınmışım gibi bakma..."
Öyle mi bakıyordum cidden? Ama ben tüm bu olanlara rağmen yine de öfkemi göstermemek adına mücadele veriyordum. "Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Şimdi izninizle... Abime, Trabzon'a geri döndüğümü, bir daha da bu topraklara ayak basmayacağımı söylersiniz." dememle beraber arkadan gelen ses ile bulunduğum yerde kalakaldım.
"Ne oluyor Berivan anne? Hayırdır..." Yiğit... Yüzünü görmesem bile sesinden, gölgesinin duruşundan bile tanıyacağım o kişi... "Anne!" diyerek, annem olacak kadının diğer kızı koştu Berivan hanımın yanına... "Anne iyi misin? Bir şey mi oldu?"
"Berivan anne gel hele içeri geçelim."
Kimse umurumda değildi. Gözyaşlarımı tekrardan silip, o kadının gözünün içine bakmaya devam ettim. "Dediklerimi Ozan'a iletirseniz sevinirim Berivan Hanım! Abim bundan sonra beni görmek istiyorsa Trabzon'a gelir artık! Gayrı beni buraya bağlayan hiçbir şey kalmamıştır!" dememle beraber, Yiğit lafa atladı.
"Komple mi gidiyorsun?" diyerek yutkundu. Cevap vermeden, kaşlarımı çatarak ona baktım. "Benim yüzümden gidersin dimi?" diyen kadına döndüm yeniden.
"Gitme Bala, gitme kızım!"
"Bırak anne! Şu kıza 'kızım kızım' diyip durma! Yetmedi mi onun için akıttığın gözyaşların?"
Ağzım açık şekilde Yaren'i dinliyordum. Bu nasıl bir zihniyetti? "Korkma! Anneni senin elinden alma gibi bir niyetim yok."
"Kim kimi kimin elinden alıyor? Laflarına dikkat et Yaren!" Abim gelmişti. Koşarak ona sarıldım ve omzunda ağlamaya başladım. "Ne oldu güzelim? Biri bir şey mi yaptı?"
"Abi götür beni... Trabzon'a dönmek istiyorum... Bir daha buraya gelmeyeceğim... Götür beni..." dememle beraber hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Bunu seninle konuştuk Bala. Babanla da konuştun. Bir kaç ay burda kalman lazım güzelim. Babanın işleri var biliyorsun."
"Ne işi bu abi? Ben gitmek istiyorum... Tek başıma kalırım orda. Yeter ki gideyim."
"Bunu sonra konuşalım. Hadi sen de gel içeri, hep beraber bir yemek yiyelim." dediği gibi omzundan ayrılıp, Berivan Hanımın yüzüne baktım. "Gelmicem ben." diyerek kafamı salladım.
Abim anlamıştı. "Benim için gel, onun için değil tamam mı?"
"Abi..." diye söze girip itiraz edecekken abim lafımı böldü. "Sadece bir yemek!" dedi kafasını eğerek. Gül'de sessiz bir şekilde bizi izliyordu. Yanıma geldi ve kolumdan tutarak bana destek oldu. "Gel bacım..."
Gözünün içine baktım. Onun da acısı derindendi... Mavi gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. "Sen bakma Yaren'e! Onu ben de sevmiyorum." diyerek biraz gülümsedi ve beni de tebessüm ettirdi. "Abim ne bulduysa onda..." diyip göz de devirdi.
***
Yemekleri Ozan'ın üvey annesi yapmıştı o yüzden yemiştim ama o kadınla aynı sofraya oturmamıştım. Ondan kaçsam da, Yiğit'ten kaçamamıştım. Yaren bilerek mi yapıyordu diye düşünmeye başlamıştım artık. Çünkü Yiğit ile ne zaman göz göze gelsek, hemen ilgi odağını kendisine kaydırmak adına uğraş veriyordu.
"Senin gözlerin ne güzelmiş kız." diyen Gül'e döndüm. "Benim mi? Yok canım... Senin gözlerinin yanından bile geçemez..."
"Saçmalama! Benim ki düz mavi işte. Yani pek bi numarası yok. Ama seninkini her gördüğümde farklı. Bir bal rengi, bir yeşil, bir ela... Cidden acayip rengi var. Aynı Berivan annenin göz rengi gibi." demesiyle gözlerim yine doldu.
"Ee sular bitmiş, onu doldurayım ben en iyisi." diyerek masadan kalkıp, kaçtım. Mutfaktan içeri girmemle beraber elimi tezgaha yaslayıp derin bir nefes aldım.
"Gidiyor musun cidden?" sesiyle beraber arkamı döndüm. Dönmemle Yiğit'i dibimde bulmam bir oldu. "Ay Bismillah!" diyip geri çıkmak istedim ama arkamda tezgah vardı. "Çekil Yiğit!" desemde yerinden bir milim bile oynamadı.
"Çekil diyorum sana ya!" diyerek göğsüne vurdum ama bileklerimden kavradı. "Gidiyor musun dedim sana Bala..." dedi ve sessizce "Bala'm" dedi ama ben duymuştum. Ne de çok özlemişim onun ağzından bu kelimeyi...
Aklıma düşen gerçekle bileklerimi kurtardım ve kolunun arasından sıvıştım. O evliydi... Hem de benim kız kardeşimle evliydi...
"Gidiyorum evet! Tıpkı senin yıllar önce yaptığın gibi... Sessiz ve sedasız gidiyorum."
Arkamı döndüm ama 'Gitme!' demesini bekliyordum. Fakat o tek kelam bile etmedi... Yine ve yeniden hiç kırılmamışım, yıkılmamışım gibi kırıldım ve yıkıldım. Enkazımın altında bir enkaz daha oluşmuştu. Kimsenin göremediği bir enkaz...
Sofraya geri döndüğümde Yaren "Sürahi nerde?" diye sordu.
"Ne sürahisi?" dedim ama Yiğit arkamdan "Ben de sürahi." dedi. Masaya oturduğum an da Yiğit'in o bakışlarını tekrardan üstümde hissetmiştim. Bakmamaya çalışıyordum ama ben de insandım... Ne kadar kızgın ve kırgın olsam da hâlâ ona aşıktım. O benim ilkimdi... Kalbime ilk aldığım kişiydi.
"Seni göndermeme konusunda kararlıyım Bala haberin olsun." dedi abim, tabağındaki yemeği çatallarken. Benim gözlerim hemen Yiğit'in gözlerine baktı. Cevabımı bekler gibi bakıyordu bana.
"Buralar beni boğuyor abi. Ben uyandığımda yeşil dağlarıma bakmaya alışmışım. Gözümü betonlara açınca kendimi tuhaf hissediyorum." dedim Yiğit'e kaçamak şekilde bakarak.
"İnatçı keçi!" diye mırıldanınca abim "Ne dedin duyamadım?" diye sordu Yiğit'e. Muhtemelen sesli düşündüğünü anlamamıştı. Kafasını kaldırdı ve sersemlemiş şekilde abime baktı. "He... Bir şey demedim ya..." diyerek geçiştirmeye çalıştı.
"Gitmesen olmaz mı kızım?" diyen kadına döndü bakışlarım. Gelmeyecek demişlerdi... Yemeğe gelmeyecek demişlerdi bana! Sandalyeden kalkacakken abim kolumdan tuttu. "Otur yerine Bala! Sürekli böyle kaçacak mısın annemden?"
"Ben kaçmıyorum! Beni bu yaşıma getiren adamın yanına gidiyorum! Bana tek başına bakan, hem annelik hem de babalık yapan adamın yanına gidiyorum!"
"Yetmedi mi bu kinin?" diye sordu Yaren. Ben de aynı hızla geri dönüş yaparak güldüm ve ellerimi yukarı kaldırdım. "Yetmedi!" diye bağırarak önümdeki bardağı yere attım.
"İyi bakın şu bardağa! Kırıldı ve paramparça oldu dimi? Şimdi sen onu almak için eğilsen Yaren... Elini kessen... Annen yanına koşar ve yaranı sarar dimi? Pekiyi ben?" diyerek elimle göğsüme vurdum. "Ben elimi kessem ne olur biliyor musun? Bir elimle gözyaşımı silerken diğer elimle pansumanımı kendim yaparım! Yaramı kendim sararım! Şimdi bana söyle! Ömrümün yarısı gitti! Diğer yarısında anam olsa ne olur olmasa ne olur? Bu yaşa beni babam getirdi babam! O çok sevdiğin ananın bırakıp gittiği babam!" dememle gözyaşlarımı daha fazla tutamadım.
"O yüzden bu masadaki hiç kimse..." diyerek hepsini parmağımla işaret ettim. "Ama hiç kimse beni eleştiremez. Ben bu günlere el bebek gül bebek gelmedim! Yeri geldi babamla aç kaldık biz! Senin ananın gidişi benim babamı yıktı! Beni büyütürken yıprandı be adam! Hasta olduğumda sıcak çorbamı babam yaptı benim! Ya da düştüğümde elimden o tuttu!"
Bir taraftan söylüyor, bir taraftan ağlıyordum. Sanki yılların birikmişliğini içimden şu an boşaltıyor gibiydim. Berivan Hanım'da ağlıyordu ama onun gözyaşı benimkine denk bile düşemezdi!
"Boşuna ağlama!" diyerek çığlık attım. "Karşımda boşuna ağlama! Sanki tüm bunların sorumlusu sen değilmişsin gibi ağlama Berivan Hanım! Ağlayıpta kendini acındırmaya çalışma!" dedim ve gözyaşlarımı sildim. "Ya da ağla... Ben de çok ağladım biliyor musun? Senin yokluğuna... Beni ilk günden terk edip gitmene çok ağladım... Biraz da sen ağla!"
"Tamam Bala otur!" dedi abim... Yüzüme bile bakmaya cesareti olmadığı için, kafası yere bakıyordu. "Oturmam!" diyerek kafamı salladım. Gözyaşlarım yanaklarımı sırılsıklam etmişti. Kenarda duran çantamı alarak dışarı çıkacaktım ki, o feryad beni yerimde durdurdu.
"Ben sana ana olamadım Bala! Beni affet yavrum!" Çenem titredi... Gözyaşlarım sanki hiç akmıyormuş gibi yeniden akmaya başladı... Arkamı bile dönmeden çıkıp gittim.
Kaldığım oteldeki bavulumu topladım ve havalimanına geçtim. Belki... Belki dedim birisi gelir beni durdurur ama yok... Biletimi kestirdim ve uçuş saatini beklemeye başladım. Anons geçildikten sonra bavulumu elime alarak ilerlemeye başlamıştım ki, ardımdan bir ses geldi. Titreyen ve ağlayan o ses...
"Gitme... Gitme Bala!"