Gonca'dan...
...Bugün günlerden Yağız'ın kına gecesi. Ve ben kınayı onun başka yerine yakmak için hazırlanıyordum. Belki yüzsüz diyeceksiniz, belki gurursuz diyeceksiniz ama hiçte öyle değil. Tam aksine, yüzüme bakacak yüzü var mı diye gidecektim kınaya.
Hem 3 sene onu beklemiş birisi olarak gitmek en doğal hakkım değil mi? Düğün yerine kınaya gitmeye karar vermiştim zaten. Sadece kadınların olduğu bir yerde o kadar dikkat çekmezdim. Dolabımdaki kırmızı elbiseye gözüm gitse de giymedim.
Yağız şerefsiz olabilirdi ama kızın hiçbir suçu yoktu. O yüzden kırmızılı elbisenin yanındaki siyah olanı aldım. Bedenimi sarıp sarmalamasının dışında bir numarası yoktu. Ne çok kısaydı ne de çok uzun, tam diz kapağımda bitiyordu. Askıları inceydi ve elbiseye zariflik katıyordu. Saçlarım da doğuştan siyahtı. Bir de gözüme siyah gözlük taktım mı, cenaze kombinim hazırdı.
Yağız'a olan duygularımı gömmeye gidecektim bu akşam. Çoktan yapmam gereken bir şeyi bu kadar geciktirmem de benim salaklığımdı ya...
Sanki saatler sonra ağlayıp o makyaj hiç akmayacakmış gibi boyuyordum yüzümü. Gül'de geleceğini söyleyerek bana destekte bulundu.
"Gül ben yarım saate çıkıyorum haberin olsun. 10 dakikaya da sizin kapıda olurum."
"He yok. Beni Ömer abi bırakacak."
"Ömer bir yerden eksik kalsa." diye içimden söylendim. "Bir şey mi dedin?"
"Yok demedim. Orda buluşuruz o zaman."
Kapanan telefon ile son dokunuşlarımı yaparak evden çıktım. Deli diye diye delirttiler beni en sonunda.
Oysaki bu deliliğim tek bana zarar veriyordu. Abimin onca uyarısına kulak tıkayıp, Yağız'la sevgili olmaya devam ettim. Keşke dinleseydim demem de bir fayda sağlamıyordu artık. Kendi ektiğimi mi biçiyordum acaba?
Yağız'dan önce memlekette olan annemin akrabası vardı, beni seviyordu. Kaç kez denemek istese de ben asla izin vermemiştim. O kadar çok sık boğaz ediyordu ki beni, en son dayanamayıp köyün ortasında bağıra bağıra istemediğimi söylemiştim ve bir sürü kişi de buna şahit olmuştu.
Dolan gözleri, sıktığı yumruk hâlâ dün gibi canlanır hatırımda. Ama ben kötü bir şey yapmamıştım. Benden sana yar olmaz, sevmediğim birisiyle evlenemem demiştim.
Belki seversin, bir kere deneyelim demişti. Şimdi çok daha iyi anlıyorum babaannemin dediğini. "Sevdiğinle değil, seni sevenle evleneceksin. Sevdiğin seni bırakırken, seven bırakmaz kızım." Ne kadar doğru söylüyormuş. Benim sevdiğim beni bıraktı ama sevenim bırakmadı. Hâlâ arada bir mesaj atar, hâlimi hatrımı sorardı.
Çok nankörmüşüm. Sevene fırsat vermeyecek kadar da bencilmişim. Şimdi ise cezamı çekiyor, acıdan kıvranıyordum.
Ya Gonca gül olacaktım, yahut diken. Fakat ben mevsiminde açmayı unutmuş gül gibiydim. Bu yüzden de geriye sadece diken olmam kalıyordu.
Bence diken de olmak gerekir. Yaprağını koparana dikenini batırman gerekir.
Ben dikenlerimi çıkarttım ve ilk batıracağım kişiyi asla tahmin edemiyordum...
...
"Gül ben mekâna geldim, sen nerdesin?"
"Bak ilerideki siyah arabadayım."
Kafamı çevirip siyah araba aramaya başladım. Az ileride içinden el sallayan birisini görünce tanıdım. "He gördüm bacım hadi gel."
Ömer bırakıp gider diye tahmin ederken, o da tıpış tıpış geliyordu. "Kadınlara özel sen gidebilirsin." dedim göz devirerek.
Bakışlarıyla içeriyi işaret etti. "Emin misin? Bir sürü adam giriyor içeriye." Sonra Gül'e döndü. "Ayrıca benim burda ne işim var Gül? Ben en iyisi gideyim."
Gül kolundan tutup durdurdu. "Abi biz kız başımıza bize bakanlara nasıl had bildirelim?" Ağzım açık dinledim. Bu kıza kurnazlık dersi verirken biraz ileri gitmişim sanırım.
"Kızım daha bir kaç gün önce adamın ağzını burnunu kırdım."
"Abi evlenen kızın babası benim ortağım demedin mi sen? Bahanen de hazır işte. Zaten direk o adamın yanına geçersin, bizde biraz takılırız işte."
Ortak buluşmayı sevdim. En azından Ömer'in içeri girmesinin bir bahanesi vardı. "Bu kız da pek meraklıymış kendisini aldatan adamı evlendirmeye. İstiyorsa düğün masraflarını karşılasın."
Eğer bu akşam önemli bir akşam olmasaydı burda durup onunla çene çalardım ama şimdilik duymamayı tercih ettim.
Gül koluma girince sinirden ağlayasım geldi. "Millet sevgilisiyle kol kola girer, ben arkadaşımla." diye hayıfta bulundum.
"Çok istiyorsan partner var arkada." Hiç peste etmiyor. Gülerek önüme bakmaya devam ettim. Korumamız da ardımızdaydı.
İçeri girer girmez kulağıma bizim kınamız için beraber seçtiğimiz müzik ilişti.
Ömer, "Ortalıkta fazla dolanmayın." dedikten sonra ortağının yanına geçti. İş camiasında bilindik biri olduğu çok belliydi. İçeri girdiğinden beri nerdeyse 10 kişiyle tokalaştı.
Yağız bey ise hâlâ ortalıklarda yoktu. Çalan kemençe ile kemiklerim oynamaya başladı. Bir Karadenizlinin en büyük zaaflarından birisidir kemençe. "Gül biraz oynasam ya!"
"Saçmalama kızım. Sevdiğin adamın düğününde mi oynayacaksın?"
"Oynamayacaksam niye geldim?" dedikten bir kaç saniye sonra kalabalığın yanına gittim. "Az çekil!" dediğim oğlan beni görür görmez elini uzattı.
Bende sırf inadından yanındaki çocuğun eline girdim. Trajikomik şekilde sevdiğim adamın düğününde oynuyordum.
Gül'den...
Acısını bastırmak için kendini oyuna vurduğu çok belliydi. Sırf Yağız ile yüz yüze gelmemek için debeleniyordu. Ee madem korkuyorsun, o zaman niye geldin bacım? Ne yaparsam yapayım bu kızı çözemiyorum.
Benim sevdiğim adam evlenecek, ben de onun düğününe gideceğim? Düşüncesi bile gözlerimin dolmasına yetti.
"Arkadaşın nerde?" lafıyla yanıma gelen Ömer abiye odaklandım. "Oyun oynuyor." diyerek pisti gösterdim.
"Bol bol oynasın o zaman! Nasıl olsa bir kaç saate ağlamaya başlar."
Bir erkeğin böyle bir şeyi tahmin edebilmesi biraz tuhafıma gitti. Ömer abi ne yaşadı da bu kadar ince bir konuya vakıf anlamadım. Kısılan müzik sesinden sonra anons geçildi.
"Ve şimdide de gelin hanımla damat beyi davet ediyorum." Kopan alkış arkadaşımın acısının sesiydi. O kadar kalabalık arasından beni bularak gözüme baktı. Bakışlarımla gel diyerek yanıma çektim. Eğer çekmeseydim yıkılırdı. Yıkılırsa kimse kaldıramazdı...
Topuklularıyla yeri delercesine geldi yanıma. Tam düşeceği anda Ömer abi tuttu kolundan. "İyi misin? Bak bunu kendine yapma, hadi geri gidelim."
"Yok, ben görmek istiyorum. Bana baktığı gibi o kıza da bakıyor mu görmek istiyorum."
Acı çekmek istiyorum da diyebilirdin bence bacım. Gamsız adam hiç düşünür mü ardında bıraktığını? Merdivenlerden indikten sonra ikisi de kına tahtına oturdu. Ya ben bu kızı bir yerlerden tanıyorum ama nerden?
Ömer'den...
Gül'ün kınaya gitmek için başımın etini yemesini es geçemiyordum. Günlerce yedi bitirdi beni. Amcam da ben gitmezsem izin vermeyeceğini söyledi. Ya bir insan kendisini aldatan adamın kınasına niye gider ki?
Bu kadınları anlamak sahiden de çok güç. Benim gelmem apayrı bir saçmalıktı zaten. Tamam ortağım özel olarak arayıp davet etti ama damadının yüzünü gözünü dağıtan kişinin ben olduğunu muhtemelen bilmiyordu.
Sendeleyen Gonca'yı son anda kolundan tuttum. Göz göre göre yarasına tuz basıyordu. Canının acıyacağını bildiği halde bıçakların üstünde yürümeye devam ediyordu.
Yüzünün atmış rengi dikkatimi çekti. Gerçi 10 kilo makyaj vardı ama ondan bile belli oluyordu.
Hele bir de ayağa kalkıp dans ederek öpüştükleri yerde ipleri hepten kopardı.
Ben olsam 40 gün fakire yemek dağıtırdım. Böyle pislik, böyle adi bir heriften kurtulduğum için...
"Koca bir alkış çiftimize!" diyerek bir anda ayağa kalkıp bağırdı. Artık kendimi göstermenin vakti geldi hareketiydi bu. Yağız, Gonca'yı görür görmez sarardı soldu.
Sanırım şimdi daha iyi anlayabiliyordum Gonca'nın niye ısrarla geldiğini. Onu sıkıştırmak ve korkutmak istiyordu. Güzel taktik, sevdim bunu.
Zaten 10 dakikanın ardından Yağız yanımıza gelip oturdu. Bir bana baktı bir Gonca'ya. "Lan sizin burda ne işiniz var?"
Bende bilmiyorum dememek için ağzımı zor tuttum. "Gonca sen manyak mısın? Bir de süslenipte gelmişsin. Ne yaparsan yap, istersen kraliyet tacınla gel yine de sana geri dönmeyeceğim. Yuvamı kurmadan bozmaya mı çalışıyorsun sen?"
Gonca yeşil gözlerini kararttı. Çok farklı bir şey yapacağı kesindi ama ne?
Ansızın elimi tutup kendini bana yaklaştırdı. "Sevgilimin ortağının kınasına geldim ben, kendini nimetten sayma."
Neye uğradığımı şaşırdım ama bozmakta istemiyordum. Karşımda oturan herifin dediği laflar o kadar ağırdı ki, bunu kalp yarasından yaptığını biliyordum ama madem bir oyuna girişti, hakkını vermesi gerekiyordu değil mi?
Elini sıkıca tutarak karşımdaki itin gözünün içine baktım. "Muharrem Günay benim ortağım ve sevgilimi buraya ben getirdim. Eğer bir itirazın varsa bana et!" Biraz daha ileriye giderek sandalyemi dibine kadar çektim ve yanağına bir öpücük kondurdum.
İstemediğim bir oyuna sürükleniyorsam, kendi kurallarımı devreye sokmaktan asla çekinmem. Şu anda burda yaptığı bu hareket tüm insanlara evleneceğim imajını çoktan vermiştir. İş piyasasında saygın biriydim ve çoğu kişinin gözü de bendeydi.
"Şimdi s.ktir git masadan yoksa yeni toplanan yüzünü tekrardan dağıtırım."
Sandalyeyi yere düşürerek ayağa kalkıp gitti. Gonca'nın yaptığı bu hareket sinirlerimi epey zorlamıştı. Elini bile bırakmadan ayağa kaldırdım. "Gidiyoruz! Sen de kalk Gül hadi gidiyoruz!"
Yaptığı şeyin yeterince farkında olmasından ötürü ses bile çıkarmadı. "Ben kendi arabamla giderim."
"Az önce sevgiliyiz diyordun ya!" diyip yüzüne döndüm. "Madem sevgiliyiz, beraber gitmemiz icap eder!"
"Ya cidden sinirden gözüm döndü Ömer. Seni de zor durumda bıraktım özür dilerim."
Dilediği özür ne yazık ki zamanı geriye almıyordu. "Yaptığın bu saçma sapan hareket benim hayatımı alt üst etti Gonca! İçeride bir sürü tanıdığım adam var ve yarın muhtemelen manşetlerde ilk biz olacağız."
Şaşkın dolu bakışlarla bakıyordu. "Nasıl yani?"
"Bak ben senin gibi sıradan bir insan değilim. Dünyanın her yerinden bir sürü insan tanır beni ve yanımda bir kadınla asla gözükmem. Madem ki bir oyun oynadın, o zaman hazırlıklarını yap, yarın istemeye geliyoruz."
Suratının aldığı şekle gülmemek için kendimi sıktım.
"Allah! Sonunda be! Sonunda evleniyorsunuz!" Zil takıp oynayan Gül'e kaydı bakışlarım.
"Az dur Gül! Sen ne saçmalıyorsun, ne istemesi?"
"Yaptığın hatanın bedelini ödeyeceksin! Elimi tutarken bunları hesaba katmadın sanırım."
İşte kızışma şimdi başlıyordu. İstemediğim bir duruma sokulmamın cezasını çok pis kesecektim. Ben başkasına sinirlenipte, oyuncak edilecek adam asla değilim!