Gonca'dan...
Tam tamına bir aydır beni vuran kişiyi bulmak için çırpınıyordum. Sanki yer yarılmışta içine girmiş gibiydi. Babam bir taraftan, abim bir taraftan... Didik didik araştırıyorduk ama hiçbir sonuca varamamıştık. Telefon konuşmamız bittikten sonra abimi uykusundan uyandırarak Yaren konusunu araştırmasını istedim. "Of Gonca! Sabahın bu saatinde ne işi bu?"
"Ya şu araştırma işi abi. Beni vuran kişiyle ilgili." dememle çivi gibi ayağa dikildi. "Buldun mu yoksa?"
"Maalesef!" diyip iç çektim. O da dalgın şekilde yere bakarken konuya giriş yaptım.
"Abi bir de Yaren'e baksana sen." dememle yüzüme baktı. "Yaren kim kızım?"
"Ozan'ın kardeşi abi."
"Ozan'ın kardeşi mi? O ne alaka lan?"
"Abi itiraz etme de araştır daa yav!"
Yaren'de içime sinmeyen bir şeyler vardı. Bakışları, konuşma tarzı, hareketleri... Çok itici duruyordu. Ben birisini sevemediysem onda kesinlikle bir şeyler çıkıyordu.
"Hatta sen Aslanlar'ın evini incelemeye al. Bak bakalım Yaren bir yerlere çıkmış mı? Ya da dur!" dedim aklıma gelen şeyle. "Sen düğünü incele abi. Yiğitle Yaren'in düğününü. Çabuk ol çabuk!"
"Az dur sakin ol. Düğün salonunun adını ver."
Zihnimi zorlayarak salonun ismini bulduktan sonra abimin ulaşacağı bilgiler için yerimde duramıyordum. Abim sürekli telefon iletişimine girerek, zar zor da olsa salonun o gün ki görüntülerine ulaşmıştı. "Oldu kardeşim, çok sağol Burak." Telefonu kapatmasıyla önüne çöktüm. "Ne dedi abi? Ulaşabildin mi?"
"Ulaştım. Şimdi gelecek ama ben izleyeceğim ilk baş. Ahanda geldi!" diyerek bilgisayarın içine içine gömüldü. Yarım saattir videoyu izliyordu ve artık sıkılmıştım. Kafasını ekranın içine sokacak gibi duruyordu. "Bacım saat kaçta vuruldun sen hatırlıyor musun?" demesiyle beraber zihnimi biraz zorlayıp cevap verdim.
"Akşam 6-7 civarı abi."
"Tam kesin bir saat ver bana. Altı mı yedi mi?" Zihnimi biraz daha zorlayarak saat analizi yaptım. "Altı buçuk abi." dedim. Ömer beni sırtına attığında o sırada gözüm kolumdaki saatime değmişti. "Emin misin?"
"Evet abi o ara saate bakmıştım eminim." dememle derin bir nefes çekti. "Şüphelerinde haklı olabilirsin Gonca." demesiyle elim ayağım birbirine dolandı. "Gel izle." diyerek ekranı bana çevirdi. "Bak saat tam 6:20'de ayağa kalkıyor ve terasa doğru gidiyor. Bak dikkatli bak! Gözü hep arkada. Telefonla bir şeyler konuşup ordan ayrılıyor ve sonra abisinin yanına..." dedi ve sustu abim. "Dur bir dakika! Bunu ben de görmemiştim."
İkimizde bilgisayarın içine girmek üzereydik. "Abi benim gördüğümü sen de gördün dimi? Ozan'ın telefonunu aldı ve bir şeyler yaptı."
"He valla yaptı. Gonca bu kadın şeytan lan!"
Hem de ne şeytandı... Ozan'ın telefonundan kime mesaj atmıştı bu?...
"Abi ben çaktım olayı!" diyerek ellerimi birbirine vurdum. "Bu kız sırf hastaneye gelebilmek için abisinin telefonundan kendisine mesaj çekmiş. 'Bakın bana abim haber verdi, o yüzden geldim' izlenimi için. Baksana telefonu açık şekilde eline almış yani. Ozan onun yanında söyledi, 'Telefonumu kimse ellemedi' dedi ama hiç sesini çıkarmadı. Saatler ve zamanlar da uyuşuyor. Biliyordu abi... 'Kimden öğrendin?' diye soracağımızı biliyordu. Ozan'ın eli kolu uzun olduğu için illa ki bir yerlerden duymuştur diye düşüneceğimizi de biliyordu. İlk baş kimse sorgulamasa da, gerçekler ortaya çıkınca hiç bozuntuya vermeden mesajı başkasının çektiğini düşündürdü bize. Güzel plan... Buna benim bile kafam çalışmazdı. Ama neden... Neden ben?" diye düşünmeye başladım.
"Senin kafa farklı çalışıyor bacım. Ben pes ediyorum artık!" diyerek ellerini havaya kaldırdı. "Kafam zehir gibi çalışmasa dünya çapındaki restorana nasıl sokayım kendimi?" diyerek göz kırptım.
"Abi ya..." dedim yanındaki sandalyeye oturarak. "Yaren sence niye böyle bir şey yaptı? Benim yanıma gelmesinin amacı neydi? Niye yani niye? Ömer'e aşık desem, Yiğit ile kaçarak evlendi. Aklım basmıyor abi. Benim vurulmam da ne gibi bir payı var? Ozan'da ayrı salak zaten. Senin telefonundan birisi mesaj çekiyor ama sen bunu kim çekti diye araştırmıyorsun. Yoksa..." dedim ve abime döndüm.
"Abi yoksa bu kız mı vurdurdu beni?"
Ufak çaplı kahkaha atıp, konuşmaya başladı. "İyice saçmaladın Gonca. Seni niye vurdursun kadın? Eline bir amaç geçmediği sürece ne alaka yani?"
"Bence saçmalamadım. Şu anda tam olarak emin oldum ki, bu oyunun içinde Yaren'de var. Ama bu üç kişiyle sınırlı değil bence. Başka kim olabilir?" diye düşünürken abim kendini yatağa atarak uyuyacağını söyledi. Yine ve yeniden birisi bana inanmadı...
Odadan çıkıp, babamın eski kıyafetlerinden bir kaç parça alarak kendi odama çekildim ve hazırlanmaya başladım...
***
Ömer'den...
Hüküm saati yaklaştıkça stresim artıyordu. Adamlarımı gizliden evin her yerine yaymıştım. En ufak bir olumsuzlukta hepsi silah çekecekti. Umuyorum ki buna ihtiyaç kalınmaz...
***
Kapının önüne herkesten önce gelmiştim ve beklemeye başlamıştım. Bana doğru gelen değişik giyimli bir adam dikkatimi çekti. Ağzını yüzünü kapatmış, öylece yürüyordu. Önümde durunca biraz gerildim ve belimdeki silahın varlığından emin olarak temkinli davranmaya başladım. "Sen kimsin?" diye sordum tüm ciddiyetimle.
"Ben Malkoçoğlu Aşiretinin başı, Gökhan Malkoçoğlu." dediği gibi kaşlarımı çattım. "Malkoçoğlu mu? Buralarda öyle bir Aşiret yoktur." Adamın tipi kadar sesi de tuhaftı.
"Kimsin lan doğruyu söyle!" diyerek bir anda boğazına yapıştım. Düşman her yerden gelebilirdi...
"Ay dur Ömer!" diyilmesiyle dumura uğradım. Ses tanıdıktı. Yüzüne yaklaşarak gözlerine iyice baktım. "Gonca!" dedim tüm şaşkınlığımla. Kahkaha atmaya başlayınca onu evin önünde evire çevire öpesim gelmişti. Ben de iyice arsız olmuştum. Her seferinde onu öpme isteği oluşuyordu içimde.
"Gonca bu hâl ne ya? Sen beni deli mi etmek istiyorsun? Cidden yeter ya!" diyerek yaka silkeledim.
"Ömer lütfen beni de alın içeriye. Bak söz veriyorum sessizce izlerim ama lütfen! Erkek kılığına da girdim işte. Sabahtan beri canım çıktı kıyafetleri bir araya getirene kadar lütfen! Kendime aşiret ismi bile buldum n'olur Ömer!"
Beni deli etme çabası takdire şayandı! Laftan anlamaz bir tabiatı vardı. İçeri girse millet sanki yabancı olduğunu anlamayacaktı. "Gonca saçmalama! İçeri girdiğin an anlarlar yabancı birisi olduğunu. Bu mesele iki aşiret arasında görülecek bir olay. Ayrıca sen benim katil olmamı falan mı istiyorsun?" dememle peçesi yüzünden düştü. Gülmemek için alt dudağımı ısırıyordum çünkü aşırı komik duruyordu.
Bunca şeyi yaparken hiç mi üşenmiyor bu kız? "Adamlar gözünün içine baka baka seninle irtibat kurduğu an hepsinin başına sıkarım!" Yaklaştım ve yüzünü iyice açtım. Yanağından buse alıp gözünün içine baktım. "Çünkü bu güzel gözlere yalnızca ben bakabilirim. Yeşillerinde yalnızca ben yeşerebilirim. Bu yüzden şimdi gidiyorsun ve benden haber bekliyorsun tamam mı güzelim?" diyerek peçesini geri örterek adamıma seslendim.
"Bulut yenge... Ee abiyi benim gizli evime bırak ve sakın dışarı salma!" dememle Gonca gözlerini belertti. "Ne demek salma Ömer?"
"Erkek kılığına girip buralara kadar gelen kızdan ben her şey beklerim. Bu yüzden ben bekleyeceğime sen bekle! Hadi Bulut, misafirimize nazik davran!" diyerek gitmelerini izledim. Gonca arkasını döndüğü anda sesli şekilde kahkaha atmaktan kendimi alıkoyamadım. Arkasını döndü ve bana sinirli şekilde baktı. "Gülme bana Ömer! Sizin yüzünüzden bir erkek olmadığım kalmıştı!" demesiyle Bulut değişik ifadeyle Gonca'ya baktı.
Anlamadığı apaçık belliydi fakat Gonca'nın yapacaklarına akıl sır ermiyordu bu yüzden ben de her seferinde şaşırıyordum. "Ne bakıyorsun yüzüme? Hayatında ilk defa mı erkek kılığına girmiş kadın gördün? Ayrıca bu şalvar da pek rahatmış. Acaba artık bundan mı giysem? Ağlamak istiyorum ya! Ben içeri girerim sanmıştım."
Söylene söylene gitti hatun. Arkasından onu öyle bir izledim ki... Zekası göz yaşartıcı türden. "Seviyorum seni kadın." diye mırıldanınca kendimi silkeledim ve önüme döndüm. "Ne sevmesi salak Ömer? Bir daha karşılıksız aşka tutulmak yok unutma!" diyerek evin kapısını çalıp beklemeye başladım.
Kapı yavaşça aralandı ve içeri davet edildim. "Buyur Ömer! Amcan yok mudur?"
"Amcam ayrı gelecek." diyip ciddiyetimi tekrardan yüzüme yükledim. İçeri girmemle etrafa göz gezdirdim. Gül ne haldeydi acaba?
Ciwan Ağa baş köşede oturmuş, gelenleri bekliyordu. "Hoş geldin Ömer! Gel hele otur!" diyerek az ötedeki minderi işaret etti.
"Erkenden gelmen iyi oldu oğlum." diyerek ortalığı kolacan etti. "Hele yaklaş." dedi oturduğum yerden yanına gelmemi isteyerek. "Bak oğlum sen aklı başında bir adamsın biliyorum. Bu yüzden bunu seninle konuşacağım. Neden toplandığımızı bilirsin dimi?" demesiyle kafamı aşağı yukarı salladım. Dilinin altından çıkacak baklayı merak ediyordum.
"Gül'ün böyle bir şey yapmayacağını ben de biliyorum." demesiyle dengem şaştı. Ciwan Ağa Gül'e inanıyordu. O zaman bu meclisi niye kurdu?
"Aklından geçenleri tahmin edebiliyorum oğlum. 'Madem inanıyordun, bu meclis niye kuruldu?' diyeceksin dimi? Çünkü Ozan başka türlü Gül ile evlenmezdi. Yavrum, güzel kızım Cihan'ın ellerinde ziyan oluyordu. Boşayacağını tahmin etmiyordum ama işime geldi. Gaye'nin ne b.k olduğunu da az çok biliyorum. Oğlum da iyi bir şey değil. O da Gül'e iftira atmıştır. Ama bu gün, bu mecliste Ozan, Gül'ün ölümüne izin vermeyecek çünkü ona sevdalıdır." dediği anda daha büyük çaplı şok yaşadım. Gonca haklı mıydı yani?
"Ben oğlumu gözlerinden tanırım. O kız bu eve geldiğinden beri gözlerini alamaz ondan." dedi ve arkasına yaslandı. "Şimdi diyeceksin ki 'Bunları bana niye anlatıyorsun?' Amcana sahip çıkman için. Bu gün konuşacağım hiçbir şeyi içimden geçerek demeyeceğim onu bil. Gül'ü kendi kızımdan ayırmam. O bu evin gelecekteki Hanım Ağasıdır! Amcanı ikna et! İkna et ki bu ev o pislik kadından kurtulsun." demesiyle sözün bana geldiğini anladım.
Ağırlığımı ortaya koyarak, kaşlarımı çattım. "Oğlun hiçbir sebep yokken benim bacıma iftira atmıştır öyle mi? Bunun hükmü ölümdür Ciwan Ağa!" diyerek sesimi biraz yükselttim.
"Onun cezasını ben keseceğim Ömer! Bu konuyu bugün sakın ortaya sürme! Yoksa Ozan evliliği kabul etmeden Gül, baba evine geri döner! Onu kaybetmek istemiyorum! Bunu benim için değil, bacın Gül için yap... Onun da Ozan'a sevdalı olduğunu biliyorsun..." demesiyle gerçekler yüzüme çarptı. En azından bunu Gül'e borçluydum dimi? Ozan'ı sevdiği için değil... Gonca'nın da dediği gibi 'Bunu kendin için yapmak zorundasın yoksa o meclisten sağ çıkamazsın!'
Öyle ya da böyle Ciwan bu konuyu meclise taşımıştı. Gerçi o taşımasaydı oğlu dilden dile yayarak daha beter hâle getirirdi ya kızı... Nerden baksan mantıklı hareketti Ciwan Ağa'nın yaptığı. Oğlu olmasa bile Gaye'nin ortalığı karıştıracağını iyi biliyordu. Bu yüzden erken davranıp adımını onlardan önce atmış.
Ama Cihan'ın yaptığına sessiz kalmaya gönlüm razı gelmiyordu... "O zaman o şerefsiz oğlunu sürgün edeceksin! Onu ne burda ne de Mardin'de bir daha asla görmeyeceğim! Gördüğüm yerde kafasına sıkan ilk kişi ben olurum!" dememle Ciwan Ağa yüzünü yere eğdi.
"Tamam Ozan." dedi. Zaten sonrasında kapı ardına kadar açılıp, misafirlerin gelmesi için beklemeye başladık.
Herkes gelmişti ama amcam hâlâ ortalıkta yoktu. Sonunda kapıdan içeri heybetli şekilde girmesiyle herkes ayağa kalktı. "Hoşgeldin Şiyar Ağam!" diye selam verdiler. Amcam başı dik bir şekilde gelip, Ciwan'ın yanına oturdu.
Oysa hepsi amcamın kafasının yerde olmasını bekliyordu. Evde de demişti... 'Ben kızımı böyle yetiştirmedim! Ona iki gözüm gibi inanırım!' diye konağı ayağa kaldırmıştı.
"Anlat Ciwan!" diyerek bağırdı. "Aşiretinin sağ kalması için anlat!" Önüne uzanan çay tepsisini elinin tersiyle vurarak yere düşürdü. "Çay zamanı mıdır? Kadınlardan kimseyi burda görmek istemiyorum!"
Öfkesi beni bile korkutuyordu. Amcam için Gül diyince akan sular durulurdu. Mecliste Cihan yoktu. İyi ki de yoktu yoksa elimde kalırdı...
"Hele sakin ol Şiyar! Kızının yaptığı şeyden ötürü buradayız bilirsin! Dün gece oğlumun sarhoş halinden yararlanıyordu!" demesiyle amcam elini havaya kaldırdı. "Kapa çeneni yoksa ben kafana sıkıp, tüm defterini kapatırım! Benim kızım asla böyle bir şey yapmaz!"
İşte örnek aldığım kişi... Dışarıdaki herkes ondan korkarken, ailesi kesinlikle korkmazdı... "Kızımı buraya getirin onu da dinleyeceğim!" demesiyle Ciwan Ağa kafasıyla işaret edip, getirmelerini belirtti. Yaklaşık 1 dakika sonra Gül elleri önünde bağlı bir şekilde en köşeye geçip bekledi.
"Kafanı yukarı kaldır güzel kızım!" diye kükredi amcam. "Sen bir Karanlık'sın! Bu yüzden kafanı asla indirme!" demesiyle beraber, Gül yüzünü yukarı çevirdi. Babasının ona olan inancı özgüvenini yerine getirmişti. "Anlat kızım! Doğruları anlat!"
"Baba!" dedi... Sesi titriyordu. "Baba valla suçum yok. Ozan sarhoştu... Bir anda odama daldı ama onun da suçu yok baba. Çok içmişti muhtemelen kendi odası sanıyordu. Sonra... Sonra odadan çıktığı an Ciwan Ağa bizi gördü ve yanlış anladı. Ardından Gaye onun kocasını elinden almamla beni suçladı."
Gül devam edecekti ama amcam eliyle kesti. "Ben kızıma inanırım! Pekiyi siz ne düşünüyorsunuz Ağalar?"
Hepsi korkusundan sustu... "Ya bir şey dersiniz ya da bu avludan sadece ölünüz çıkar!" demesiyle Ciwan Ağa söz aldı. "Bu evden ölüsü çıkacak kişi var zaten; o da kızın!" demesiyle amcam kıpkırmızı oldu. "Bu ne demek oluyor!" diyerek esti gürledi. "Buna asla izin vermem! Bunu benden sakın beklemeyin!"
Şiyar Ağa tüm heybetiyle ayağa kalkıp belinden silahı çıkarttığı an Ozan çıkageldi.
"Kimse ölmeyecek!" demesiyle herkes kellesini ona çevirdi. "Ne diyorsun sen Ozan!" dedi amcam. "Ölmeyecek çünkü Gül'ü nikahıma alacağım Şiyar Ağa!" Hem konuşuyor hem de yanımıza gelmek için yürüyordu.
"Madem benimle adı çıkmıştır... Ben de onu nikahıma alarak bu kargaşaya son veriyorum! Kardeşim Cihan, nikahı dün gece bozmuştur. İddet süresi sona erdiği gibi Gül'ü nikahıma alacağım."
"O zaman sen diyilenleri kabul edersin Ozan!" diyen sesin sahibine döndüm. Ramazan Ağa'nın dili çözülmüştü. "Kimsenin bir şeyi kabul ettiği yok! Bazı yanlış anlaşılmalar sonucunda bu konu meclise kadar taşınmıştır. Hükmünüz ölüm ise, cesedimi çiğnemeden bunu yapamazsınız! Ben onu her haliyle kabul ediyorum. Gül bu evin yeni Hanım Ağası olacaktır! Bu da böyle biline! İtirazı olan varsa bana etsin!"
"Hiç mi utanma yok sende? Daha ölmemiş olan kardeşinin eski karısını ilk günden yatağına mı alacaksın?" Ramazan Ağa bugün dayak yemek için elinden geleni ardına koymuyordu.
"Alan memnun, satan memnun sana ne lan!" diyerek bağırdı Ozan. "Benim kızım satılık değildir! Ne ölümü kabul ederim ne de bu saçma sapan evliliği!"
"Ya evlenir ya da ölür Şiyar! Yeter artık! Geldiğinden beri anca bağırıyorsun... Hiçbir şeye de razı gelmiyorsun! Gül'ün bu evden çıkıp senin yanına gelmesi imkânsızdır! Oğlum büyüklük ederek onu nikahına alacağını söyledi. Sen de bir şeye razı gel artık!"
"Bu ne saçmalıktır? Nerde görülmüş yaşayan oğlanın karısının kardeşe verildiği? Kızımı kimseye vermem bu saatten sonra!"
"O zaman tek çıkış kalıyor Şiyar! Kızın burada can verecek!" demesiyle oturduğum yerde gerildim. Adamlarımı yerleştirdiğim yerlere bakarak, teyakkuzda beklemeye başladım.
Amcam yutkundu ve silahı Ozan'a çevirdi. "Bunu niye kabul ediyorsun Ozan?"
"Böyle olması gerekiyordu! Zaten ilk günden hata ederek, Gül'ün Cihan'la evlenmesine razı geldim! Yaren benim bacımdır! Bu yüzden Gül'de bana düşerdi! Cihan kendini ortaya atınca geri çekilmek zorunda kaldım amma o karısının kıymetini bilemedi. Şimdi ilk günden yapmam gerekeni yaparak, onu kendi nikahıma alacağım."
"Sende gözü vardır derlerdi demek ki doğruymuş. Allem etti kullem etti evleniyor seninle." lafını söyleyen, bugün ölmek için her yolu deneyen Ramazan Ağa kefenine kendi ayaklarıyla gidiyordu. "Yemin olsun ki sıkarım başına Ramazan! Kızım hakkında doğru konuş! Gül bu zamana kadar böyle bir şey yapmadı, bundan sonra da yapmaz! Ben kızıma kefilim! Madem ki bunu uygun görürsünüz... Ben de kızıma sorarım. Eğer kabul ederse kendi seçimidir... Eğer etmezse... Yemin olsun ki omuz üstünde baş bırakmayarak kızımı çeker alırım burdan! Beyler... Sizler Şiyar Ağa'nın kim olduğunu unutmuşsunuz herhal! Biraz kocadık diye meydanı boş bulup davarlar gibi yayılmaya sakın kalkmayın! Şimdi bana bak güzel kızım!" demesiyle Gül tekrardan kafasını kaldırıp amcama baktı. "Kabul ediyor musun evliliği?"
Ortam sessizleşti. Hiç kimse de çıt yoktu... Gül sessizce "Ediyorum baba!" dedi. Amcamın bu cevabı beklemediği kesindi. "Yapma kızım! Bu yılanlar seni yerler etme! Gel baban seni eve geri götürsün."
"Kızın aklını çelme Şiyar! Hükmün ne olduğunu iyi bilirsin. Dua et ki oğlum insaflı çıktı da, kızını kabul ediyor."
"Sen hatırlamaz mısın Ozan? Söylesene oğlum! 'Ben Gül'ün odasına yanlışlıkla girdim' desene..."
Amcamın çırpınışları gözlerimi doldurdu. Kızı için her yola başvuruyordu. Onu çekip almak istiyordu burdan ama hükmü de bildiği için yapamıyordu. Normal şartlarda bir kadın evli olduğu halde başka bir adamla görüşür ya da konuşursa ucu ölüme giderdi ama bu durum farklıydı. Aile bu işe razıysa eğer, başkalarına anca arkadan konuşmak düşerdi.
"Hatırlamıyorum Şiyar Ağa! Hatırımda hiçbir şey yoktur dün geceye dair. Bu yüzden... Emin olamadığım için Gül'ü kendi nikahıma alarak önünü açacağım. Benimle adı çıkmıştır! Başkasıyla değildir! Ben ise ilk günden beri bana düşen kadını nikahıma alacağım! Bu konuda burda bitmiştir!" diyerek Gül'ün yanına doğru yürümeye başladı. Tam sağında durarak elini tuttu ve havaya kaldırdı. "Gül bundan sonra Ozan'ın namusudur. Bu kapıdan çıktığınızda onun hakkında herhangi bir şekilde dedikodu çıkartıp, namusunu dilinize dolarsanız ahtım olsun ki bunu yapan kişiyi bulup, sülalesi kuruyana kadar öldürürüm!"
Ozan'ın tavrını gözler önüne sermesi iyi olmuştu. İnsanlara göz dağı vererek önlerini kapattı. "Ve ayrıca... Bu konu sadece burda kalacak. Bunun da dışarı çıktığını duymayacağım. Şimdi selametle! Karımla gidip boşanma davasını açacağız! Cihan'da gayrı bu evde kalmayacaktır!"
Hüküm verilmişti... Gonca'm yine haklı çıkmıştı. Onun o yeşil gözlerinden hiçbir şey kaçmıyordu. Amcam ise kızının ölümündense, buna razı gelmeyi seçti. Ama bu iş açığa çıktığı an onu burda bırakmadan alacağı kesindi...
"Her şey yeni başlıyor Ciwan! Kızımı asla burda bırakmayacağım. Ömer... Ağalar... Kalkın gidiyoruz hayde!"
Sessiz şekilde kalkıp evin dışına çıktık. "Bana bakın Ağalar! Siz beni bilirsiniz, ben de sizi bilirim. Kızımın suçsuz olduğuna canı gönülden inanırım. Şimdilik... Sadece şimdilik evliliğine razı geleceğim. Ama kızım temize çıktığı ilk anda onu çekip alacağım burdan! Siz diyin hele bana... Kızımın sözüne itibar eder misiniz?"
"O nasıl kelamdır Ağa'm? Kızını nasıl yetiştirdiğini tüm Mardin bilir. Hiç tasalanma! Biz her daim senin ardındayız."
***
Amcam alması gereken desteği almış, herkes yavaştan evlerine dağılmıştı. Şirkette çıkan acil işimle beraber gece geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalmıştım. Gonca'dan da haberim yoktu... Ne Bulut'a ulaşabiliyordum ne de Gonca'ya...
***
Gül'den...
"Herkes gittiğine göre gel peşimden!" diyerek peşinden sürüklemeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" Soruma cevap vermek yerine yürümeye ve yürütmeye devam etti. Beni boş bir odanın içine çekip, kapıyı kilitledi.
"Bana bak Gül!" dedi ve gözlerini gözlerimden bir saniye olsun çekmeden konuşmaya başladı. "Aşağıda dediklerim sakın sana cesaret vermesin! Neden öyle konuştuğumu biliyorsun! Ben sana kocalık yapm..." Elimi kaldırarak lafını kestim.
"Başkasının teninde soluklanan bir adamın asla koynuna girmem! Senin aklında plan varsa benim de var Ozan Aslan... Bekle ve gör... Ama sakın beni hafife alma! Tek şunu bil ki, zamanı geldiğinde bu evden gözünün içine baka baka çıkıp gideceğim. O gün... İşte o gün yapabileceğin tek şey; arkamdan yaşlı gözlerle bana bakmak olacak." diyerek elindeki anahtarı alıp kilidi açtım ve koşar adımlarla odama kaçtım.