Gül'den...
Bunlar olacaklar... Hemde öyle bir olacaklar ki...
Ah ah! Keşke bende Ozan'la böyle kavga etsem.
Kapıdan çıkmamızla Yağız'la karşı karşıya gelmemiz bir oldu. Gonca arkası dönük hâlâ Ömer abiye laf yetiştirdiği için göremedi ve sonunda freni patlamış kamyon gibi çarptı. Dengesini kaybederek bir kaç adım geri gitti.
"Yemekler, eve gidip gelmeler falan... İşi ilerletmişsiniz siz."
Şimdi şu an kendimi yere atıp kahkahalar eşliğinde gülsem deli derler mi acaba bana? Herkeste kusur gören Yağız bey, bir tek kendine kör bakıyordu.
Gonca'nın bakışlarına gözüm kaydı. Önceden Yağız'ı gördüğü an parlardı gözlerinin içi. Şimdi ise sadece öfke vardı o gözlerde. Cevap bile verme tenezzülünde bulunmadan yol almaya çalıştı ama tabii ki de bizim hikayenin şerefsiz karakteri buna izin vermedi.
Kolundan tutup kendine doğru sertçe çekti. Elleri saçlarında dolaşınca benim de kanımda sinir dolaşmaya başladı. "Nereye gidiyorsun Gonca'm?" Eller saçlarda, gözler dudaklarda...
Bu ne kadar iğrenç bir herif böyle? Tam harekete geçiyordum, Gonca güzel bir tükürdü yüzüne. "Oh! Ağzına sağlık bacım." Tuttuğum gibi kendi yanıma çektim.
"Valla tükürmeni bile özlemişim kız. Ama ilk önce soruma cevap ver. Senin bu adamla ilişkin mi var?"
Gonca cevap vermemekte kararlıydı. Parmağındaki yüzüğü hiçe sayan bu şerefsizle evlenecek olan kıza üzülüyorum... Düğmeye bastığı gibi bana döndü. "Hadi bacım arabayı açtım." Ve Yağız yine bırakmadı.
"Gonca beni böyle cezalandıramazsın biliyorsun değil mi?"
Gözlerini kapatıp, dişlerini sıktı. "Ya sabır, ya sabır..." Dedi, bir müddet bekledi. Son söyleyeceği o kadar sesli oldu ki, Ömer abi her an kapıya çıkabilirdi. "Ya sabır!" diye çığlık attı resmen. Ahtapot Yağız bırakmıyordu kızı.
"Bıraksana kızı hayvan herif!" desemde bana karşı sağırdı. "Gonca!" Sesinden bile pislik akıyordu. Gözleri kapalı, elleri Gonca'yı kavramış. Yaklaşmama fırsat vermiyordu.
"Gonca dudaklarını çok özledim."
"Bırak kollarımı Yağız!" Gonca debelendikçe Yağız daha sıkı tutuyordu. Yüzüne doğru iyice yaklaştı. "Gonca gül müsün nesin sen? Niye senden ayrı kalamıyorum? Üç gün sonra düğünüm var ama aklımdan çıkmıyorsun güzelim."
Hasta manyak. Şu anı bir atlatalım, can dostum bu şerefsizden kurtuldu diye bizim köye lokum dağıtacağım. "Yağız şimdi sapık var diye bağıracağım, kollarımı bırak!"
"Ben içeri girip yardım çağıracağım." dememle Yağız bağırdı. "Dur durduğun yerde! Sevgilimle konuşurken başkasından izin mi alacağım?"
Hâlâ sevgilim diyordu. Keşke beyin cerrahı olsaydım da, şimdi burda baksaydım beynine. Yerini mi terk etmiş yoksa mekanına mı hiç uğraşamamıştı anlam veremiyorum.
Bağırması bittikten sonra pisliğine devam etmeye başladı. "Gonca!" diyip dudağına yaklaşınca Gonca kafasını sağa sola çevirdi. "Gonca söz bir kere sadece."
Bu herif resmen şizofren. Ne hayırdan anlıyor ne de suratına tükürülmesinden. Yağız'ı bir kaç görmüştüm, denk gelmiştik ama böyle pislik olduğunu asla bilmezdim. "İstemiyorum! İmdat, yardım edin sapık var!"
Şimdi dananın kuyruğu kopacaktı. Gözüm bir kapıya gidiyordu birde pisliğe. Ama konu öyle bir raddeye geldi ki, dananın kuyruğunun kopması herkes için daha hayırlı. "Yardım edin sapık var!"
Yağız kocaman eliyle kızın ağzını kapattı. Kapanması gereken başka yerler vardı aslında. Mesela eski defterler gibi... İhanetin affı olmadığını mı anlamıyordu ya da her şeyi şerefsizliğine mi vuruyordu kestiremiyorum. "Sussana kızım." dedi geldiğinden beri kocakarı gibi susmayan adam.
Sertçe açılan kapı ile yüreğim ağzıma geldi. "Ne oluyor lan burda!"
Ömer Karanlık, tüm heybetiyle kapıdan çıktı. Ağzı kapalı olan Gonca çırpınmaya başladı. "Ne oluyor burda? Kim bağırıyordu sapık var diye?" Gözlerinde sorun mu var abi demek istesem de diyemedim ve hemen olaya el attım.
"Abi bu şerefsiz Gonca'yı zorla tutuyor." Ağzı kapalı olsa da başıyla onayladı dediklerimi.
İşte şimdi Ömer abiyi kimse tutamazdı. Zaten bacak boyu uzundu, bir kaç adımda yanlarına varıp, Yağız'ı yakasından aldı. "Sen misin lan sapık!" demesiyle kafasını yüzüne geçirdi. O bile ona fazlaydı bence. Sen 3 sene boyunca kızı aldat, sonra evleneceğiz diye kandırıp bir başkasıyla yüzük tak, ondan sonra da gel bir kere öpeyim de! Yok öyle bir dünya! Öyle bir dünya olsa bile gitmezdim ya yine de...
Aslında sadece pislik insanların olduğu bir dünya fena fikir değilmiş.
İkimizde çığlık atınca Ömer abiden ilk uyarı geldi. "İkinizde içeri geçin!"
Pisliğin kollarından kurtulan Gonca'yı uzaklaştırmak istesem de yerinden salınmadı. "Gonca hadi, abim kızacak bak!"
"İçeri gidin!" Her söylediğinde sesi daha da gür çıkıyordu. Abimin bu siniri hayra alamet değildi. İnsan duygu beslemediği bir kıza niye bu derece sahip çıkardı ki?
"Seni köpek! Bir daha bu kızın yamacında gezecek olursan s.kerim lan belanı!"
Gonca laf dinler mi hiç? Koşarak ikisinin yanına vardı. "Tamam Ömer, kalkıp gidecek şimdi." Ömer abi diyilenleri duymuyor gibiydi. "Utanmıyor musun lan, parmağındaki yüzüktende mi utanmıyorsun?"
Yağız çoktan kendinden geçmişti. Yediği yumruklar kafasını bir sağa bir sola çeviriyordu. "Tamam öldüreceksin kalk!"
Ömer Karanlık'ın gözleri yeşillerle buluşunca durdu. Yumruğu havada, gözü Gonca'da kaldı. "Size içeri geçin demedim mi?" diye kükremesiyle Gonca'nın yüzündeki saçlar geri gitti. "Ne bağırıyorsun öküz gibi?" İkisi de ayağa kalkıp tartışmaya başladı.
Sanki Yağız yerde baygın yatmıyormuş gibiydiler. "Ben burda seni kurtarıyorum, bir de üstüne öküz mü oluyorum?"
"Yüzüme çalacaksan kurtarmasaydın."
"He iyilikte bilmem diyorsun yani!"
Şimdilik müdahale etmiyordum. Çünkü bunlar sadece kavga yoluyla iletişim kurabiliyorlar. Hayvanlar koklaşa koklaşa, bizimkiler kavga ede ede olacaklardı sanırım.
"İyilik bilirim de yüzüme vurulana sinir olurum."
"Adamın kollarında rahattım, niye kurtardın modundasın herhalde." Oo bu ağır oldu abi ya!
"Ulan ben senin!" demesiyle artık araya girmem gerektiğine kanaat getirdim. "Hop hop! Kendinize gelin ya!"
"Bırak şunun kafasını kırayım! Bırak ula bırak!"
"Bırakta görelim kırabiliyor muymuş?"
"Dağ ayısı! Senden gelecek yardım hiç gelmeseymişte olurmuş." Bu kızda da ne güç varmış! Tutmakta zorluk çekiyorum resmen.
"O zaman sapık var diye bağırmasaydın!"
Kavga gittikçe büyüyordu ve müdahale edemiyordum. "Ya yeter! Siz daha evlenmeden başladınız kavgaya!" sözümle sonunda ikisi de durdu. Hatta yerdeki baygın adam bile hortladı ayağa kalktı. Vay gereksiz! Demek ki numara yapıyormuş.
"Evlenmek mi?" diye şaşkınca sordu. Sen evlenirken her yer nikah dairesi, bir tek bizimkiler evlenmeye karar verince mi sorun oluyor? Bu çocuk evleneceği hâlde yoluma ve planlarıma taş koyacak belli oldu. Yalnız benim adım da Gül ise, Ömer abi o taşlarla onun kafasını yarar.
Belki başta anlaşmalı bir evlilik yapacaklar ama ilerleyen vakitlerde elbette ki aralarında duygu akışı olur. Sonuçta aynı odada iki yabancı gibi ömür geçiremezler. Taş olsa çatlar, kaplumbağa olsa çoktan hedefine varır.
Zaten düzgün fiziği ve güzel yüz hatları ile gecelik giymesine bile gerek kalmaz Gonca'nın. Arada bir önü açık elbiseyle hallederler bu işi. Bir ilişkiyi kadın isterse adam hayli hayli ister...
Ömer abi sendeleyerek ayağa kalkan Yağız'ın üstüne yürüdü tekrardan. Gonca araya girince burnundan soludu. "Çıksana kızım aradan!"
"Çıkmıyorum, bir şey mi yapacaksın?"
"Gonca'm hadi gidelim de sakin bir yerde konuşalım. Evlilik falan, bir şeyler saçmalıyorsunuz." dedi, tek saçmalayanın kendisi olduğunun farkına varmadan.
Birisi artık şu kavgaya dur desin! Sona kalan çürük yumurta gibi olmuştum. Kafamı konuşanlara çevirmekten ağrılar girmişti artık.
"Ay yeter! Hepiniz kapayın çenenizi!" Nihayet sükutu sağladılar. Gonca fırsattan istifade Yağız'ı tuttuğu gibi arabasına bindirdi.
"Git bir daha gözüm görmesin seni. Yüzünü gözünü düzleştir hadi!"
"Gonca hadi sende gel de konuşalım."
Tam Ömer abi harekete geçmişti ki, Gonca eliyle durdurdu. "Bana bak Yağız!" diyerek arabanın içindekinin yakasına yapıştı. "Sende hiç mi utanma yok lan?" Elini tutup parmağındaki yüzüğü çıkarttı. Çıkarmasıyla ağzına sokması bir oldu. "Taşımasını bilmiyorsan takma parmağına!"
Gonca'nın deli olduğunu biliyordum ama bu kadarını ben bile tahmin edemiyordum. Yakasını bırakıp yüzüne bir kere daha tükürdü. "Bir daha yanıma yamacıma gelme. Eğer gelecek olursan, seni o düğünde herkese rezil ederim anladın mı beni!"
Yağız ağzındaki yüzüğü çıkarıp parmağına geri soktu. "En çokta bu hallerinin hastasıyım Gonca'm"
"Ula bu sefer o yüzüğü ağzına değil başka yerine sokarım senin he! Kaybol git!"
Gaza yüklenip uzaklaştı. Kaldık yine muhteşem üçlü. "Ne b.ktan bir gün ya!" Bunlar sadece birbiriyle kavga etmeyi beceriyorlar.
"Az önce adamı dövüyorum diye beni kesmediğin kaldı." Yere çöküp, başımı ellerimin arasına aldım. Araya girmek istemiyordum ve sadece izledim.
"Sende kararında bırak o zaman."
Ömer abi sinirle içeri girip, kapıyı üstüne vurdu. "Manyak bu ha! Bir de Ağa olacak! Pabucumun Ağa'sı!" diye arkasından bağırınca Ömer abi aynı hızla geri çıktı.
"Ne dedin duyamadım?"
Aleve odun atmak gibi bir şeydi Gonca'nın yaptığı. Bizde bu kelime farklı bir konuma sahipti. Ağa diyildiği zaman kendine çeki düzen verilir, akan sular durulurdu.
"Bana bak manyak kadın!" diyerek parmağını Gonca'ya doğrulttu. "Bir daha sakın ama sakın! Anlamını ve önemini bilmediğin kelimeleri bana karşı kullanma!"
Sinirle sarf ettiği sözler karşısında Gonca ağzını bıçak açmadı. Hatta Ömer abi konuşmaya devam ederken, cümlenin sonunu beklemeden arabaya binip gitti.
İşte bu hiç iyi olmamıştı. Ömer abi haklıydı ama Gonca'da haklıydı. Ben bu bakışı her yerde tanırdım. Bacım alındı ve burda ağlamamak için kendini arabaya atıp uzaklaştı. Tam puzzleyi tamamlamışken, paramparça olup her biri bir köşeye dağıldı. Başa dönüyorduk ve ben bu baştan sıkılmaya başlamıştım.
Benim ne yapıp ne edip Yağız'ın düğününe giderken, Ömer abiyi de oraya göndermem lazım. Çünkü arkadaşımı birazcıkta olsa tanıyorsam, Yağız'ın inadına tutardı Ömer abinin elini.
Yazardan...
Herkesin kaderinin değişeceği o düğün günü geliyordu. Evlenen Yağız olacakken, mutlu olacak olanlar başkalarıydı. Eden çeker hesabı. Yağız yaptıklarını çekecek ve bir yaprak gibi oradan oraya savrulacaktı.
Ama zamanında yamacına bile varmadığı o küçük fidan büyüyüp ağaç olmuştu ve meyve vermeye başlamıştı. O meyveyi dalından ilk koparan kapardı en güzelini. Altına düşen çürükleri toplamakta Yağız'a kalırdı artık.
Bu bir aşk savaşından çok gurur müsabakasına dönüşecekti. Yağız bir taraftan, Ömer'in teyzesi ve kuzeni diğer taraftan...
Pekiyi diğer aşıklar... Onların hikâyesi henüz başlamamıştı. Ozan kalbini İzmirli bir güzele kaptırmıştı da, Mardin'in mavi gözlü kızını kaçırmıştı.
Yiğit... Vurdumduymaz Yiğit'in yaptığı bir hata kardeşini sevdiği adama sürüklerken, peşinden mezarını da kazıyordu.
Öfke, nefret ve aşk... Üçü aynı kefeye giremeyecek kadar zıt kutuplardı ama üçünü de aynı teraziye koyacak kadar deliydi bizim aşıklar...