Gül'den...
Eze eze çiğnediği çiçeklerin, yok olmasına sitem edecek kadar nankör ve kördür insanoğlu. Ayaklar altında çiğnenen masum yaprakların altına sığınmış çiçekler...
Ben o çiçeklerdim ve herkes üstüme basa basa hedefine varmaya çalışıyordu. Az sonra gelin olarak çıkıp gideceğim bu eve bir daha dönüp bakmak istedim. Odama, yaşadığım bu huzur dolu evime...
Gözlerimden akan yaşlar, her gelinin akıtması gereken damlalarıydı değil mi? Ama benim neden öyle değildi? Gözümden akan yaşlar birer ateş gibi yüreğimi yakıyordu. O çok gitmek istediğim eve gidiyordum fakat başka bir adamın koynuna girecektim. Zorla da olsa üstüme geçirdiğim gelinliğimle beklemeye başladım.
Her genç kızın hayali olan gelinlik; bugün benim kefenim olmuştu. Kaçsam mı diye düşünüyordum bazen. Her ne olursa olsun ardımda durup beni destekleyen abim, bir hain gibi sırtını dönmüştü bana.
Kapım açıldı... Daha yeni yeni iyileşmeye başlayan can dostum yarasını bile umursamadan yanımda oldu. Hangi yerimiz çiçek açmıştı ki, yarasız bir yanımız olsun?...
Kapıyı ani şekilde kapatıp, hızlıca yanıma geldi. Asla özenmemişti. Normal, gündelik kıyafetlerle gelmişti. "Gonca!" diyerek kollarımı açtığım gibi bana sımsıkı sarıldı ve bu sefer tek ağlamadım! En yakın bildiğimde benimle ağlamaya başladı. "Özür dilerim hiçbir şey yapamıyorum Gül! Affet beni, ne olursun affet. Ben... Ben hiçbir şey yapamıyorum... Elimden hiçbir şey gelmiyor bacım. Ömer'le konuştum, kaç kere denedim ama olmadı. Seni bu pisliğin içinden çekip alamadım!" demesiyle bağıra bağıra ağlamaya başladı.
"Ben yapamadım! Bu düzeni bozamadım. Seni ateşlere atmalarını izledim..." Her cümlesinde sesi bir tık daha artıyordu. Kurulu düzeni kim bozabilmişti ki o bozsun? Karaya vurmuş gemiyi ilerletmeye çalışıyordu. Boşa kürek çekiyordu ama çekmekten de vazgeçmiyordu.
"Senin ne suçun var bacım?" dememle ben de bağırarak ağlamaya başladım. İçimdeki haykırışların, çığlıkların dışarı çıkmasını durduramıyordum artık.
Biz iki kardeş, ağlayarak dertlerimizi bir tutmak isterken, odaya pat diye girilmesiyle kafamızı omuzlarımızdan kaldırdık. Ozan'ın burda ne işi vardı ki? Gözyaşlarımı kolumla silip, gözünün içine baktım.
"Hazır mısın?" diye sorduğunda afalladım. "Neye hazır mıyım?"
"Düğünümüze Gül'üm! Gaye ile boşandım. Artık tek gerçek sensin benim için. Evleneceğiz ve boy boy çocuklarımız olacak."
Şaşkınlıkla sadece onu dinliyordum. Yanıma gelip, elimi tuttuğunda kalbimin kelebek misali pır pır edişini duydum. "Sen benim bu hayatta sevdiğim ve seveceğim tek kadınsın!" demesiyle yüzüme doğru yaklaştı... Yaklaştı... Ateşli dudaklarını dudaklarımın üstüne kondurduğunda kendimden geçmeye başladım. Rüya gibiydi...
"Gül! Gül uyansana kızım! Bacım uyuya mı kaldın?" Omuzlarımdan tutup silkelenmemle beraber rüya olduğunu anladım. Gerçek olmayacak kadar güzel bir rüyaydı zaten...
"Kızım omzumda nasıl uyuya kaldın hemen?" demesiyle uyumadığımı, acımdan bayıldığımı anladım ama bunu söyleyemedim. Ayağa kalkarak kapıya doğru ilerlemeye başladım.
Kulbunun inmesiyle beraber hayatımı derin bir çukura atıp, beni de yan tarafına gömen abimle göz göze geldik. Derin bir nefes alarak yanıma geldi ve cebindeki kırmızı kurdeleyi çıkarttı. "O kırmızı kurdeleyi sana yedirmeden, yerine geri sok!" diyen Gonca'ya baktık ikimizde. "Sakın Yiğit! Sakın! Zaten seni evire çevire, kızılcık sopasıyla dövmemek için kendimi zor tutuyorum! Bu yüzden böyle saçma sapan şeyler yapmaya sakın kalkma."
Abim mahcuptu... Bu yüzden de ses çıkartmaya yüzü yoktu. Kapı tekrardan aralanınca, Ozan'ın Karadenizli kardeşi içeri girdi. "Merhaba!" diyerek kapıyı kapattı ve kaçamak şekilde abime göz attı.
"Eksik bir şeyiniz var mı?"
"Olursa biz hallederiz." diye tersledi Gonca. "İyi o zaman... Hazırsanız çıkalım artık. Cihan aşağıda bizi bekliyor."
Gözlerinin dolu dolu olması dikkatimi çekti. Abim ise yerinde duramıyordu. "Ee hani senin kurdelen takılmamış güzelim." demesiyle Gonca yine ters tepti.
"Sen buraya kaynanalığa mı geldin kızım? Hayde yandan yandan ilerle!" diyerek kolundan tuttu ve dışarı çıkarmaya çalıştı. "Gonca saçma sapan hareketler yapma!" diye olaya balıklama atladı abim. "Siz beni gerçekten yanlış anlıyorsunuz. Ben kötü birisi değilim." dediği gibi dolan gözleri dikkatimi çekti.
Doğru söylüyordu... Ozan, babamla konuşurken bir kaç kez şahit olmuştum bu konuya. Her zaman Bala'dan bahseder, ne kadar naif ve saf yürekli olduğunu söylerdi. "Birak benu yav! Zimidini çikarurum havorda!" demesiyle Bala durakladı.
"Sen nerelisin?"
"Trabzon, niye sordun?"
"Ee ben da oraluyum."
"Neresunden?"
"Sürmene."
"Ben de Maçka. E giz hemşeri çıktuk ya! Ee Cihan senin abin... Onlar Mardinli... Sen nasıl..."
"Cihan benim öz abim değil. Ben, Ozan ve Yaren ile kardeşim. Annelerimiz bir, babalarımız ayrı."
"Hee sen Yiğit'in baldızısın!" demesiyle ikisi de birbirine dönüp baktı. Bunların arasında bir şeyler vardı... Kesinlikle vardı...
Gelin olmuş gitmeme mi şaşırsaydım yoksa bu ikisinin arasındaki bağlantıya mı? Yaren içeri girdiği gibi, abimin koluna yapıştı. "Canım kocam! Neredeydin sen?" demesiyle Bala bakışlarını yere çevirdi. Düğün günümde bile kişi analizi yapabiliyordum!
"Of çekilin şuradan ya! Karımı alacağım çıkın!" diyen sesi duyunca nefesim daralmaya başladı. Karşıma dikildiği zaman, bir pislik gibi baştan aşağı süzdü. "Çok güzelsin yavrum. Hayalimdekinden daha güzelsin."
Midem ağzıma gelmişti. Ben bu gece ne yapacaktım? Şimdi... Tam da şimdi ölsem şuracıkta... "Hadi gidelim!" demesiyle koluma girdi ve Bala'da arkadan duvağımı kapattı.
Son kez dönerek odama baktım. Ne hayaller kurmuştum burda... Ne mutluluk gözyaşları dökmüştüm... Ozan ile ilk göz göze geldiğimiz anı burda anlatmıştım Gonca'ya... Ya da sınavımdan yüksek puan aldığımı burda öğrenmiştim.
Şimdi ise gidiyordum... Hiç bilmediğim bir eve, hiç bilmediğim bir adama...
Gonca'nın gözündeki siyah gözlükler dikkatimi çekti. Bu kız nasıl oluyorda her olayda beni güldürebiliyor?
Kapıdan çıkarken, herkes ellerini açtı ve hoca duaya başladı. Acaba kimse anlamıyor muydu benim isteksiz olduğumu? Hiç kimse mi görmüyordu beni?
Dua bittikten sonra, Yaren patapatsızlık yaptı. "Sen de düğüne mi gelmişsin, cenazeye mi belli değil." diyerek herkesin içinde Gonca'yı ezebileceğini düşündü. Altını çiziyorum; düşündü!
"Benim için cenazeden farksız olduğu için olabilir mi acaba? Tabii sen başkasının sözlüsünün aklını çelerek kaçtığın için, böyle ince şeyleri bilemezsin. Eğer kendini tekrardan beyazların içinde görmek istemiyorsan, benimle bir daha sakın uğraşma!"
Tekrardan beyazların içi demek, kefendi. "Asaletim fakir ruhunla kıyaslanamaz..." şarkısının çalınması gereken tam yeriydi şu an.
***
Bir kişi... Sadece bir kişi çıksa ortaya ve bu düğüne engel olsa...
Son kez... Son kez baktım babamın gözlerinin içine. Biliyordu... Bu evliliğe rızam olmadığını, günlerdir kanlı yaşla ağladığımı çok iyi biliyordu.
Kafasını yere eğdi ve bir daha bana bakmadı. Belki... Belki abim bu berdeli bozar düşüncesiyle baktım gözlerine ama yok... Ömer abiye de baktım... Yapsa yapsa o yapardı. Gözünden akan yaşlara takıldım... Yapmak istiyordu fakat cesaret edemiyordu o da...
Hiç kimse benim sessizce ölüşüme baş kaldırmıyordu. Evet ben ölüyordum... Ayakta ölüyordum ve mezarıma toprak atmaya bile başlamışlardı... İlk kürekte abimden gelmişti.
Cihan koluna girmem için alan oluşturunca mecburen de olsa bunu yapmıştım. Duvağımın altında döktüğüm gözyaşlarımı herkes farklı anlıyordu belki de... Hiç kimseyle vedalaşmadım. Vedalar insanların sevdikleriyle olurdu. Ben ise şimdilik kimseyi sevmiyordum, sevemiyordum...
Kol kola girmiş Gaye ve Ozan'a takılı kaldı bakışlarım. Gaye'nin karnı iyice çıkmaya başlamıştı. Bu sefer kırık bir tebessüm bıraktım hepsine. Kızgınlık geçiyordu da, kırgınlık... İşte o hiç geçmiyordu.
Arabaya doğru ilerlerken önümüze atılan paralar bile tıpkı benim gibi rüzgara kapılarak savrulup gidiyordu.
Gonca'nın gözlerine baktım... Benimle gelsin diye baktım. Zaten beni bir bakışımla anlayan tek kişi oydu. Ömer abinin elini bırakarak yanıma geldi. "Bu içine ettiğim gelinliği kefenleri yapmazsam bana da Gonca demesinler hemi!" diye söylene söylene arabaya binmeme yardım etti. Sağımda Gonca, solumda Cihan vardı. Şoför koltuğuna ise Ozan oturmuştu.
Bu adam benimle sahiden de kafa buluyordu. "Başka şoför yok muydu?" diye sordu Gonca. Sormakta da haklıydı. "Sen in, ben sürerim Ozan."
"Kadının gelin arabası sürdüğü nerde görülmüş? Bak işine!"
"Sana tepeden bir bakacağım, göreceksin Ozan! Bak bu aralar sana çok pis kıl oluyorum ayağını denk al! Senin sümsük karına benzemem ben! Ağzının ortasına vurdum mu kendini Mardin'in yollarında bulursun!"
Bu kızın dilinin ayarı yoktu. Aklına geleni hiç düşünmeden diline döküyordu. Ozan bize döndü ve sinirli şekilde Gonca'ya baktı. "Kadınsın diye bir şey yapmıyorum ama hududunu aşma! Ömer'in nişanlısı falan demicem, bir tane yapıştırıcam şimdi!"
Gonca'nın kolunu sıkarak uyarımı yaptım. Zaten stresliydim... Bir de bunların kapışmalarını izleyemezdim. "Limuzin yok muydu Cihan?" diyerek bu sefer okun ucunu Cihan'a doğrulttu.
"Bunun nesi var?"
"Limuzin olsaydı en azından karşı tarafa otururdun. Seninle aynı sırada olmayı bile hazmediyorumda!"
Bu günü kavgasız şekilde bitireceğimize olan inancım git gide azalıyordu. Cama vurulmasıyla birlikte tartışma yarıda kaldı. Kafamı kaldırdığım gibi Ömer abiyi gördüm. Eliyle 'camı açın!' işareti yaptı.
Eğildi ve Gonca'nın kulağına doğru konuştu ama duyuyordum. "İki saattir ağzın durmuyor, dışarıdan seni görüyorum Gonca. Lütfen biraz sus! Biliyorum zor olduğunu... Benim içinde çok zor ama biraz sükutta kal!" diyerek uyarısını yaptı. "Ama Ömer!" der demez, Ömer abi eliyle ağzını kapattı.
"Sen en iyisi benimle gel! Yoksa susmayacaksın biliyorum." Kapıyı açıp, Gonca'yı çekerek götürdü. Yanımda olmasını istiyordum ama olmaması daha iyi gibi gözüküyordu.
Ben, sevdiğim adam ve kocam... Biz kocaman bir aileyiz...
***
Ömer'den...
"Ya bir insan hiç mi susmaz? Hiç mi susmaz! Seni izliyorum... Kaç dakikadır sadece seni izliyorum ama ağzın üstüne gitmiyor."
Millete gelince bülbül kesilen canım nişanlım, bana gelince dut yemiş bülbüle dönüyordu. "Kızım senin daha yaraların bile iyileşmedi. Niye kendini böyle üzüyorsun, yıpratıyorsun?"
Sesimi yükseltmek istemiyordum ama ara ara ayarı kaçırıyordum. Daha ölümden yeni dönmüştü. Ben de onun iyiliği için yapıyordum her şeyi. O hastane önünde geçirdiğim saatler benim için ölümden beterdi.
"Ömer ben çok mu kötü arkadaşım?" diyerek eliyle yüzünü kapattı ve ağlamaya başladı. Düğün falan umurumda değildi. Arabayı kenara çektim. "Gonca daha yeni iyileştin güzelim. Niye kendini üzüyorsun?"
"Ben... Ben arkadaşımı kurtaramadım. Keşke... Keşke o gün ölseydim!" demesiyle ruhumu cımbızla çekip almışlar gibi hissettim. Ellerini yüzünden çekip, avuçlarımın içine koydum.
"Elden bir şey gelseydi, abisi olarak bunu ben yapardım güzelim. Yapacak hiçbir şey yok! Bizim törelerimiz böyle ama ben o şerefsiz Yiğit'e yapacağımı iyi biliyorum. S.kicem onun gelmişini geçmişini!"
Gözlerimin içine baktı ve dünya benim için saniyeler içinde güzelleşti. "İyi ki seni tanımışım Ömer." dedi.
"Hadi şimdi çalıştır arabayı da, düğüne geç kalmayalım. Malûm, bu muhteşem düğün için gün sayıyordum da..."
Kemerini takarak, ellerini önünde bağladı. Baştan aşağı simsiyah giyinmişti. Bu kadın beni sinirden dört köşe ediyordu. Hayatım boyunca bu kadar asi, dik başlı, burnunun dikine giden, ağzında laf saklamayan birisi tanımamıştım.
Ama çokta güzeldi. Bakmaya kıyamıyordum. Sıkışan kemerle kavga etmeye başlayınca sinirimden güldüm. "Ne gülüyorsun ya? Görmüyor musun şu kemerin bana yaptığını?"
"Ha yok!" diyip elimle ağzımı kapattım. "Gülmüyorum ben ya!"
"Gülüyorsun işte! Herkes bana gülüyor zaten."
Kemeri çıkarmak için yan döndüğünda sırtındaki ıslaklık dikkatimi çekti. "Ne kadar terlemişsin kızım." dedim.
Önüne dönerek bana baktı. "Ben mi? Yoo ben terlemedim Ömer."
"Kızım arkan ıslanmış, terlemişsin işte."
"Baksana ya çok mu terlemişim?" diyerek arkasını döndü. Elimle t-shirt ünü üstünden sıktım. Gözlerimi avuç içime çevirdiğimde elime bulaşan kanla nevrim döndü. "Gonca senin dikişlerin açılmış!" diyerek direksiyonu hastane yönüne döndürdüm. Simsiyah giyinmiş, kanadığı belli bile olmuyordu ki!
"Sonra baktırırız Ömer. Gül'ün yanında olmam lazım."
Saçmalamakta nirvanaya ulaşmak üzereydi. Kaç gündür baktıralım diyordum ama keçilerin laf dinlediği nerde görülmüş? Dediklerini duymamaya karar vererek, hastanenin önüne kadar susmayı tercih ettim.
***
Doktor bizi bir azarladı... Meğersem Gonca hanım, bana haber verme tenezzülünde bile bulunmadan köyüne gitmiş! Hatta hiç kimseye haber bile vermemiş. Ailesiyle hâlâ mesafeliydi fakat onlara söyleyebilirdi en azından.
"Sen daha yeni iyileştin Gonca. Trabzon'a gidip çay mı kesiyorsun? Ya varya... Sen akıllanmazsın!"
"Sana bir şey diyeceğim ama aramızda kalacak Ömer." demesiyle dikkatimi ona verdim.