Ömer'den...
Her gün ama her gün yengemin bir kız fotoğrafı göstermesinden sıkılmıştım. "Yok yenge, bunu da beğenmedim!"
Asıl sorun beğenip beğenmemek değildi. İnsan evlendiği kişiye bir şeyler hissetmek ister. Tamam öyle hemen aşık olamam, sevemem ama ilk görüşte de bir şeyler hissetmem lazım. Beğenmek gibi, hoşuma gitmesi gibi...
"Ömer daha ne istiyorsun oğlum? Mardin'in bütün kızlarını gösterdim sana. Onun boyu kısa, bunun saçı uzun, diğerinin kaşları birbirine karışık... Bari bulduğun bahanelerde geçerli sebep olsa." Ellerini dizlerine koyup yüzüme eğildi. "Aklında biri varsa de hele bana oğlum."
Ah yenge! Keşke olsa da söylesem yenge. Sustum. En iyi bildiğim işi yaparak sustum.
"Yok oğlum! Ben daha fazla dayanamıyorum. Git kendi karını kendin bul."
"Ömer 4 ay olacak, hâlâ bir kız beğenemedin mi?"
Amcamın tok sesiyle gözlerimi sıkıca yumdum. "Yok Şiyar Ağa, bu oğlan hiçbir şey beğenmiyor. Kimi göstersem olmaz diyor."
"Madem beğenmiyor, madem kanaat getirmiyor." dedi ve durdu. Gözlerimi amcamın sert gözlerine diktim çünkü az sonra diyeceği şeyi az buz tahmin edebiliyordum. "O zaman sen bul gelini hanım. Sessiz, sakin, ev işi bilen temiz ailenin kızı olsun."
Kaderime razı gelmekten başka yol bırakmadılar bana. Ters bir şey demek istemiyordum. Deseydim nankörlük yapmış olacaktım. Herkes başa kendi çocuğunu getirmeye çalışırken, amcam beni istemişti. Bu da bana verdiği değeri aşikâr ediyordu. Ses etmeden odadan çıktım.
"Kimse ne istediğimi niye sormuyor bana?" dememle Gül karşıma çıktı. "Ne oldu abi, yine kim ne sormadı sana?"
"Yok bir şey, çekil önümden." Yolumu keserek geçmeme izin vermedi. "Evlilik işini kafana taktığını biliyorum. Gonca'yla evlensene abi."
"Tövbe tövbe! Git işine Gül." Yol alıp geçmeme bile fırsat vermiyordu. "Abi ben ciddiyim. Gonca harbi kızdır. Sana da güzel eş olur."
Şu memlekete gelme işini bu yüzden sevmiyordum. Her gelişimde evlen evlen baskılarından gına gelmişti. "Gül bu dediğini ne sen söyledin ne de ben duydum."
Beni bırakmamakta kararlıydı. "Abi gel bir kere dinle beni. Hadi sen avluya geç, ben de az önce çay demlemiştim getireyim."
Bağdaş kurup yere oturdum ve hayatımı sorguladım. Bu zamana kadar onca şeyin üstesinden gelmiştim de, kendime uygun bir eş bulamamıştım. Gül'ün dediği kafamı karıştırsa da bu işin oluru yoktu. Amcam sessiz sakin gelin diyor, Gonca tam tersi. Ayrıca bu mevzu nerden çıktı?
Kız daha yeni ayrıldı sevgilisinden. Hem ben başkasının öptüğü kadını asla istemem. Kim bilir belki de aynı yatağa bile... Düşüncesi bile sinirlerimi hoplatmaya yetiyor.
"Buyur abi." Önüme uzanan çayı aldım. "Ellerine sağlık. Oh mis gibi de kokuyor." Çayı kokladım. "Sahiden bu değişik kokuyor Gül. Farklı bir şey mi koydun içine?"
"Goncalar'ın kendi çayı bunlar abi. Mayıs çayıymış."
Her yerde bu kızın ismi mi çıkacaktı önüme? Bumerang gibiydi, ben attıkça o bir yolunu bulup önüme düşüyordu. "Sadede gel Gül."
"Abi ikiniz de birbirinize denk düşüyorsunuz. Ben Gonca'yı iyi tanıyorum. Bu hafta sonu Yağız'ın düğünü var ve Gonca sırf onun inadına gidip birisiyle evlenecek."
Bu nasıl bir inat böyle? İnsan inadından başkasıyla evlenir mi hiç? "İnadından?" dedim sorgular şekilde. "Saçmalama kızım. İnsan inadından gider düğünü basar, suratına tokat atar falan ama evlenmek ne demek."
"Ah Ömer abi ah! Ne sen sor ne de ben söyleyeyim... Öyle pis inadı var ki! Gururundan, inadından başkasıyla bile evlenir o. Bak şimdi." diyerek yanıma biraz daha yaklaştı.
"Seni de evlendirmek istiyorlar biliyorum. Evet Gonca sivri dillidir ama kusura bakma yani. Seninde teyzenin üstesinden anca o gelir."
Teyzemin adını bile duyunca kanım çekiliyordu. Annemin kardeşi olduğunu bilmesem, dünyada son kişi o kalsa, yine de dönüp yüzüne bakmam. O kadar haset, o kadar kindar, o kadar içi çürük bir insan.
"Anma şu kadını kızım, tüylerim havaya kalkıyor."
"Bak abi, annem sana sessiz, her diyileni yapan bir kız bulacak muhtemelen. Pekiyi teyzen ne yapacak? Sırf kendi kızı seni seviyor, sana aşık diye ne yapıp ne edip yuvanı bozacak. O yüzden Gonca diyorum sana. El ele verirseniz eğer, her şeyin üstesinden gelebilirsiniz."
Dedikleri ilk baş imkansız gibi gelse de, konuşmaya devam ettikçe mantıklılaşmıştı. Ne yazık ki teyzemin kızı bana saplantılı aşıktı. Bence bu aşkta değildi. Sadece bir takıntı.
"Ben başkasını seven kadınla evlenmem Gül."
Ağzını aramam gerektiğini hissettim. Sahiden de teyzemle başa çıksa çıksa Gonca çıkardı. Yengemle amcam zaten başından beri sessiz kız diyip diyip durdular.
"Sen de başkasını seviyordun abi ama unutmadın mı?" Aklıma gelen gerçekler başımdan aşağı kaynar su oldu döküldü.
"Gonca iyi kızdır, merhametlidir. Onun öyle olmasına da bakma he. Elinden her iş gelir. Bağ bahçe bile yapar. Yeri gelir yemeğini eder, yeri gelir kıyafetini ütüler. Sende o gün yedin zaten baklavasını, güzel olmamış mıydı?"
Baklava diyince yine sanki o muazzam tad damağımda belirdi. Şerbeti, pişme süresi, yufkaların inceliği... Hepsi birbiriyle özdeşmiş bir araya gelmişti. "Tamam biraz inattır, hatta bayağı inattır. Elbette ki ilk başlarda sorunda yaşarsınız. Sonuçta o Doğu Karadenizli, sen Güney Doğu Anadolulu'sun. İki farklı yöre, iki farklı aile. Adetlerimiz, törelerimiz, fikirlerimiz bile ayrıdır ama fena mı olur? Bizde bir kere dışarıdan kız alırız işte he."
Doğru söylüyordu. Şimdi bunlar da sıralanınca daha bir imkansız geldi gözüme. Evlilik gibi bir karar alsak kültür çatışmalarının arasında kalacaktık. Biri o tarafa çekecekti diğeri bu tarafa. "Olmaz Gül. Bak kendi ağzınla söylüyorsun, iki farklı yöre."
İyice yaklaştı. Birisinin duymasını istemediği belliydi. "Ya abi fena mı olur? Eşin Karadenizli olsa güzel olmaz mı?"
"Ben başkasının öpüp tenine dokunduğu kadınla evlenmem." Üstün körü de olsa sorumu dolaylı yoldan sormuştum. Cevabını o kadar çok merak ediyordum ki, istediğimi alınca gidip nikah kıyacak gibi hissediyordum. "Bak öpme öpüşme falan olmuş olabilir ama diğer türlüsü asla! Gonca öyle birisi asla değil abi."
Neden ben gittikçe bu evliliğe daha sıcak bakmaya başlıyorum? Kendi kendime gelin güvey olmuş gidiyorum. Belki de düğün günü gelinsiz damat diye kalır adım. Gelinini hayalinde kurmuş ama söylemeye gururu yetmemiş falan...
"Ben kimseye kocalık etmem ama bak Gül."
Karşımda hiç evlenmemiş bekar bir kız vardı ve cümlelerimi ona göre tartarak sıralamam gerekiyordu. Direk gidipte ben aynı yatağa girmem diyemezdim.
"O da aynı düşüncede olacaktır merak etme. Birbirinize yaren olun yeter. Kararın ne şimdi abi?"
Düşündüm... Çok zor bir karardı. "İstemiyorum." diyip kestirip attım. Ardından ayağa kalkarak konaktan dışarı çıktım. Çıkmamla Gonca'yı görmem bir oldu. Ben size boşuna bumerang demedim değil mi?
"Naber Ömer?" diyip dalgın şekilde avludan içeri girdi. Gül, sevgilisi bu hafta sonuna evleniyor demişti. Zor bir durum. Yaşamış ve başından geçirmiş birisi olarak söylüyorum ki, cidden çok zor bir durum.
Sarmaşıkları bile birbirinden ayırabilirsin ama içindeki bu duygu karışıklığına asla bir yön veremezsin.
Damsız kalan ev gibi olursun. Yağan yağmur, içeri düşen kar taneleri, güneşin kavurucu sıcaklığı... Hiçbirinden kaçamazsın, kaçamadığın gibi çırpınmaya başlarsın. Ne elin yeter damı yapmaya ne de gücün. Ancak işi anlayana teslim edersen rahata kavuşursun.
Direk kestirip atmama rağmen hâlâ aklımı kurcalıyordu bu fikir. Gonca güzel kız. Hele çimen yeşiline benzer gözleri... "Ne diyorum ben ya!" sarsılmış bedenimi silkeleyip kendime geldim.
Zorlamanın bir manası yok. Hele ki Karadenizli bir kızı zorlamanın hiçbir şekilde manası yok. Kısmet etmiş ise Mevla;
El getirir, Yel getirir, Sel getirir.
Kısmet etmez ise Mevla;
El götürür, Yel götürür, Sel götürür...
Gonca'dan...
Avludan içeri girer girmez burnuma gelen bizim çayın kokusu... "Gül bana da getir." diyerek çaydan faydalanmak istedim.
Bir kaç dakikaya gelen çayı sigara eşliğinde içmeye başladım. Havanın yeterince sıcak olması bile çay içmekten alıkoyamazdı beni.
"Yağız evleniyor hafta sonu biliyorsun dimi?"
Dilime dökülen gerçekler çaydan daha çok yakıyordu içimi. "Evlenirse evlensin. Kızım kurtuldun işte, fena mı oldu?"
"Ya ne demezsin!" diyerek çayımı iki dakikada bitirdim. "Sen demliği al da buraya gel. Yoksa doldurmaya baş edemezsin."
Yeni gelin gibi salına salına gidiyordu. En mutsuz günümde bile beni güldürdü ya... "Ozan'a ne oldu?"
Hep benim derdimi dinlemek olmazdı. "Ozan'ı boşver. Bizim derdimiz farklı ya."
Gözlerimi kıstım, kaşlarımı çattım. "Ömer abiyi evlendirmek istiyorlar." Bu muydu? Dertleri sahiden bu muydu? "Of bende bir şey oldu sandım manyak kız!"
"Demesi kolay! Ömer abi kız mı beğeniyor ki?"
Zor bir kişiliği olduğu dışarıdan bile belli oluyordu zaten. Hani sanki tüm dünya beyaz derken, o siyah diyecekmiş duruşuna sahipti.
"Beğenir beğenir sen merak etme."
"Sen evlensene." demesiyle ağzımdaki çayı püskürttüm. "Ne!"
"Duydun işte. Sen evlen Ömer abiyle."
"Saçmalama Gül."
Umuyorum ki az önce aynı şeyleri Ömer'e söylememiştir. Kapıdan çıkarken ki hâli gayet sinirli ve hırçındı. Gerçi onu ne zaman görsem öyleydi ama...
"Ee yetti be sizin bu nazınız! Sen Ömer abiyle evleneceksin!"
Benim sessiz sakin arkadaşımın içinden bir canavar çıktı. Eğer korkuyor olsaydım teklifini çoktan kabul etmiştim ama beni korkutamazdı. "Şovun bittiyse yerine otur."
Hızla oturup çayını içmeye devam etti. "Olmadı dimi?"
Kaşlarımı yukarı kaldırdım. "Olmadı valla bacım." Ama Gül sustu mu, hayır! Neden evlenmem gerektiğini, bu evliliğin ikimize de iyi geleceğini falan söyledi. Ya insanın iyiliği evlilikte bulması kadar saçma bir şey yoktur. Tamam inadım inat, birisini bulup 3 aya kadar düğün kuracağım doğruydu ama bu Ömer olamazdı.
Şu anda aşiret paket alamazdım. Bunlar çocuk ister, erkek çocuk ister. Olmazsa üstüne kuma almaya çalışırlar. Olursa bir taneyle de kalmazlar. En az 5-6 tane çocuk... Düşüncesi bile beynimin terkine sebebiyet veriyor.
(Doğduğum günden beri çocuk yuvası gibidir bizim ev. Büyükler büyük evinde, çocuklar hep bizim evde olur. Sesten, gürültüden o kadar çok bunalmışım ki... Tamam çok severim bebekleri, çocukları ama o da bir yere kadar yani!)
"Olmaz bacım, cidden olmaz. Hem ben öyle birisiyle evleneceğim ki, benden kadınlık yapmamı istemeyecek. Yani en azından sevene kadar."
"Ömer abi de aynısını dedi bana." der demez çaktım olayı. Bu hayvan bunu Ömer'e de söylemiş. "Ula Allah bela vermiye! Ne ettun sen?"
Yanımdaki minderi suratına doğru fırlattım. "Of amma inatçısınız ya! Bak sizde büyük hissediyorum Gonca. İkinizde harika şekilde anlaşırsınız."
"He ne demezsin. Ya o beni vurur ya da ben onu. O kadar iyi anlaşma yani. Şaka falan bir yana bu iş cidden olmaz."
Küçük çocuklar gibi ellerini önünde bağlayıp kafasını diğer tarafa çevirdi. Aklıma düşürdüğü kurt, çoktan içimi kemirmeye başlamıştı. Acaba bizden olur muydu ki? Ne taraftan tutarsam tutayım elimde kalıyordu. İki farklı yöre, iki farklı aile. Bu da eşittir bol kaos demek oluyor.
Öyle ya da böyle konuyu kapatarak Ozan'a çevirdim tüm okları. Gerçi o da vasat çıkmış, Gül'e bacım demiş ama bacım deme lazım olur taktiğini devreye sokardık bizde.
"Niye sürekli ben gidip geliyorum size? Artık itiraz kabul etmiyorum ve yarın sen geliyorsun. Hem düğüne kombin seçeceğiz daha." Bu sefer çay püskürtme sırası ondaydı. "Sakın bana Yağız'ın düğününe gideceğim deme!"
"He aynen de öyle yapacağım. Sersefil ağlayacak halim yok herhalde. Madem ben mutlu olamıyorum, onun da en mutlu gününü cehenneme çevireceğim."
"Yapma kızım! Milletin ahını alırsın."
"Kız sus! Ben sadece Yağız'ı gereceğim o kadar. Biraz korksun yeter bana." Gözlerimi Gül'e çevirip iyice derinden baktım. "Hatta baya korksun ama dimi? Öyle çok korksun ki, gece yatağa girince bile bir yerlerden çıkar mıyım diye düşünsün?"
Güldüm... Sevdiğim adamın bir kaç güne koynuna başkasını alacağını bile bile güldüm. Gerçi bu başka kadını ilk alışı değildi ya... Ama bu sefer ki farklıydı. Evleniyordu ve benimle değil. İlk gecesini yaşayacaktı ve bu ben değildim.
Hani insanın ağlamadan önce attığı kahkaha olur ya... O kahkahayı atıyordum. Günler sonra kızaran gözlerimle sabaha uyanacağımı bile bile gülüyordum. Gülmeye şansım varken gülüyordum. Ağlamak çaresizliktir benim gözümde ama ağladıkça güçleniyordum.
Kaç gece ağladım aldatılmama, terk edilmeme, küçük görülmeme... Kaç gece ıslandı başımı koyduğum yastık... Kaç gece sessizleşti çığlıklarım...
Bir insanın sessiz çığlığı ne demektir bilir misiniz? Çığlık normal şartlarda avaz avaz bağırmak değil midir? İşte ben içime içime bağırdım, içime içime akıttım gözyaşlarımı. Herkesi güldürmeye gücü yeten Gonca, kendine gelince derin kuyulara gömülerek ağlıyordu. Aman kimse duymasın, aman kimse görmesin diye yüreğindeki yangını böyle idare ediyordu. O yangın herkesi içine alabilecek kadar büyükken, sadece kendini yakıyordu.
Aldatılmak mı canımı çok yaktı yoksa salak yerine koyulmak mı diye soracaksınız eğer salak yerine koyulmak derim. Gözümün içine baka baka seni kullandım dedi.
Benim kalbim kırılmadı, benim kalbimin üstünden defalarca kez dozerle geçildi. Parçaları bile parçalanan kalbimi nasıl bir araya getireyim?
Sonu ağlamak olan gülmemi bitirmiş, gözyaşlarımı akıtmaya başlamıştım. Gül'de biliyordu, bunun sonunun ağlamak olduğunu çok iyi biliyordu.
Demek ki insanlar dışarıdan gözüktüğü gibi güçlü değillermiş. Demek ki herkesin kırmızı çizgisi varmış. Benim de kırmızı çizgim hep sevdiklerim oldu. Hayat işte...
Kafamı Gül'ün omzuna koyup ağlamaya başladım. "Ağla bacım, ağla ki dökülsün içindeki tüm öfke, sinir, acı..."
Kafamı kaldırıp kızaran gözlerimle mavi gözlerine baktım. "Ya bunu kaldıramazsam Gül?"
İşte bende bundan korkuyordum. Her gece başka kadınla beraber olacağı gerçeği kafayı yememe ramak bırakıyordu. Gül derin bir nefesle sadece dediklerimi dinledi. Sen üstesinden gelirsin bile demedi. O da biliyordu, o da zor olduğunu biliyordu.
Sol gözünden akan tek damla yaş dikkatimi çekti. En azından doğru arkadaş seçimi yaptığımı anlamıştım. Arkadaşlar bir araya gelince kapı kapı gezerlerdi ama biz kapı kapı ağlıyorduk. "Ay yeter ya!" Birimizin dur demesi gerekiyordu zaten. "Kalk hadi babamı ikna edeyim de dışarı çıkalım. Sen arabanla geldin dimi?"
"Evet." der demez ayağa kalkıp yukarı çıktı. O çıktığı gibi Ömer içeri girdi. Beni öylece karşısında görünce değişik baktı.
Sert bir mizacı vardı. Bununla ömür geçmezdi ki...
Burnumu yukarı çekip, gözümden akan yaşı elimle sildim. "Babam izin verdi! Hadi kalk gidiyoruz."
Sona doğru kısılan sesi Ömer'den çekindiğinin kanıtıydı. "Nereye izin vermiş amcam?"
"Ee şey... Gonca ile biraz dışarı çıkacağızda."
"Kız başınıza mı gideceksiniz?"
Oy tutmayun beni! En zıt olduğum kafa yapısı. "Yok, oğlan başımıza. Bu espiriyi de bana yaptırdın ya!"
Ters bir bakışla bana döndü. Tam ağzını açıyordu ki, aynı hızla geri kapattı. "Söyle söyle içinde kalmasın."
"Benim seninle işim var Gül. Kıyafetlerim ütülenecek."
Ya ben böyle bahane görmedim ya! "Niye senin elin kolun yok mu? Kendin ütüle benim sinirlerimi tepeme çıkartma."
Bir kaç adım attı. "Çıkarsa ne olurmuş, göstersene!"
Bende bir kaç adım attım. "Belinde süs eşyası gibi tuttuğun silaha güvenme Ömer Ağa'm!" Ağa'm kelimesini alayla söyledim. "Sana şimdi Ağa'yı gösteririm görürsün!"
"Göstersene!"
Ömer belindeki silahı çıkarıp elinde çevirmeye başladı. "Bu silahı belinde taşıyorsan eğer kullanmasını bileceksin. Bilmediğim şeye de güvenmem. Sen bilir misin ki konuşuyorsun?"
Elimi uzatıp istedim. "Eğer verirsen görürsün."
"Bizi vurmazsan veririm."
Hızlı hareketle silahı elinden kaptım ve tetiği çektim. "Hedef göster Ömer Ağa!" Az ilerideki cam şişeyi gösterdi. Tek gözümü kapattım ve odaklandım. "Kaç saat bekleriz tahmini? İşlerim varda!" Sözünü bitirmesiyle beraber şişeyi paramparça ettim. Tek kaşımı kaldırıp, silahı kafasına doğru tuttum.
"Eğer ikna edici olmadıysa kafandan devam edebilirim."
"Şimdi durup sizin didişmenizi mi izleyeceğim? Gezmek istiyorum ben ya!" Yanına giderek silahı eline verdim. "Bir daha benimle inatlaşmak gibi saçmalığa sakın düşme."
Derin dondurucu gülmeyi de biliyormuş. "Hadi görüşürüz Ömer Ağa'm!"
Görüşeceğimiz kesindi de anlaşabileceğimizden emin değilim.