Gonca'dan...
"Su Gül! Ağzım dilim kurudu su getir!" dememle koşarak içeri girdi ve saniyeler içinde elinde bardakla geldi. "Al bacım... Al iç!"
Titreyen ellerimle suyu içerek bardağı uzattım. "Sana anlatacaklarım var!" dememle direk konuya daldım. "Gaye'nin bebeği Ozan'dan olmayabilir!"
Yere düşüp parçalara ayrılan bardak... O parçaları tekrardan bir araya getirmeye çalışan hayat... "Ne diyorsun Gonca? O da nerden çıktı?"
"Rüyamda gördüm bacım. Gaye'nin kızı başka bir adama 'baba' diye koşuyordu." dememle Gül, isminin hakkını vererek gülmeye başladı. "Ya kızım sen manyak mısın?" dediği gibi yüzünü kapatıp dizlerinin üstüne çöktü. "Ay Gonca... Ben de bir şey biliyorsun sandım!"
"Benim rüyalarımın çıktığını sende biliyorsun. Bak sana diyorum... O kız başkasının kızı."
"He bir de kız yani!" diyerek kahkaha tufanına tutuldu.
"Of of! Biraz dikkate alsana beni!"
"Açın kapıyı! Neler oluyor açın..."
Gelmeni isteseydim seni beklerdim Ömer! Ama sen bir kuyruk misali peşimden gel dur...
"Ömer abi? Onun ne işi var burda? Ayrıca niye düğünüme gelmedin Gonca, aşk olsun! İnsan bu en mutlu günümde beni yalnız bırakır mı?" diyerek adımlarını kapıya doğru yöneltti. Neden hiç kimse benim dediklerimi kaba koymuyor? Niye kimse bana güvenmiyor? Yok abi yok! Beni dinlemeyen herkes, bir gün sözüme geliyor!
"Geldim abi!" demesiyle Gül kapıyı açıp, Ömer'i içeri aldı. "Nerde o?" Yere oturmuş bir şekilde beni görünce derin bir nefes aldı. "Arabamı niye yolun ortasında bırakıyorsun kızım ya? Ona ne kadar para verdim ben haberin var mı?"
"Arabana başlarum şimdi Ömer!"
Yavaş adımlarla yanıma gelip, usulca oturdu. "Öpücüğün karşılığını almam lazım." demesiyle yüzümü ona çevirdim.
"Oha ne öpücüğü? Neler oluyor? Siz ne karıştırıyorsunuz?" Bunun için bu kadar yol geldiğine inanamıyorum cidden... Bazen o kadar ağır başlı oluyor ki... 'İşte aradığım erkek bu!' diyorum. Ama bazen de o kadar çocukça hareketler yapıyor ki... 'Yok ya!' diyorum.
"Ne yaveleysın Ömer? Hem şu anda derdimiz bu değil!" diyerek aklıma gelen şeyle Ömer'in gitmesi gerektiğini anlamıştım. Gül gayet mutluydu... Bu mutluluğunun altındaki sebebi merak ediyordum. Eğer dün gece bir şey yaşansaydı yüz çehresi böyle olmazdı. Soruyu Ömer'in yanında da soramazdım.
"Ömer bizi yalnız bırakır mısın?"
"Hayır!" dedi gayet tok bir sesle. "Konuşacaklarımız yarım kaldı. Ayrıca baban hastanede, onun yanına gitmeyi düşünmüyor musun?"
"Babam gayet iyi Ömer. Bütün yük bana kaldı, bazı şeylerdeki düğümü çözmem gerekiyor." dememle aklıma o cümle geldi. 'Unutma! Bu düğümleri yalnızca sen çözebilirsin. O yüzden silkelen ve ayağa kalk!'
"Ne düğümü acaba?"
"Ömer kalk git şuradan!" diye bağırmamla irkildi. "Tamam ya ne bağırıyorsun?"
"Sana bir şeyi bir kere dicem! Kalk git, bizi yalnız bırak!"
"Arif amca niye hastanede? Ay n'oldu? Önemli bir şeyi yok dimi?"
"Babam gayet iyi, o konuyu sonra anlatacağım bacım."
"Bir şartla giderim!" diye diretti Ömer. Ayağımdaki ayakkabıyı çıkartmamla Ömer'e fırlatmam bir oldu. "Bir daha demicem!"
"Görüyorsun dimi Gül? Buzdolabı gibi adam, onu güldürmek için neler yapıyor ama o bana ayakkabısını fırlatıyor."
"Ömer bak diğeri de geliy hayde!"
Bu dediklerime rağmen hâlâ bana kızmadıysa yaşadıklarımdan dolayıydı. Güle güle dışarı çıktığında bu adamın kocam olması gerektiğine kanaat getirdim. Beni mutlu etmek için haftalardır çabalıyordu.
"Bacım dün gece..." dememle sözümü kesti. "Ozan her şeyi halletti Gonca. O pislik ömrüm boyunca bana dokunmayacakmış." demesiyle dudaklarımı aşağı doğru büzdüm. "Nasıl, baştan anlat şunu."
***
"Oha! Oha... Bu adam sana aşık olmuş kızım ama sakın Gül... Sakın bu yanlışa düşme! O adam seni çok üzer..."
"Aşık mı? Adamın karısı var Gonca."
***
İşte biz bu yüzden kaybediyorduk. Hiç kimsenin bizi seveceği ihtimaline yer vermiyorduk. Oysaki hepimiz birer çiçekken, dikenlerimiz içinde kaybolup gidiyorduk. Gül ile bu konuyu detaylıca konuşarak evden ayrıldım. En azından Ozan bir işe yaramış, bu da iyi...
Ama tahminlerimde asla yanılmazdım. Ozan sevmese neden bunları yapıyordu ki? Seviyor ama bunu kabul etmesi çok ağrına gidecek...
***
Yeni karakterin ağzından ilk bölümü...
***
Bala'dan...
Oda bana dar geliyordu. Onun olduğu her yer beni boğuyordu. Yüzüme bakacak cesaretinin olması her şeyi sorgulamama neden oluyordu.
Cihan'ın düğünündeydik. Yiğit'in yanındaki karısı benim kardeşimdi ama ben onu asla kardeş olarak görmüyordum. İçim ona hiçbir zaman ısınmıyordu. Abimi severdim ama ondan hiç haz etmezdim.
"Gelsene yanımıza bacım." diyerek beni çağırdı. Gitmek istemiyordum ama mecbur kalmıştım. "Gel otur şuraya ya... Baban aldı gitti seni, kimseyle de görüştürmüyor."
"Buranın törelerinden pek haz etmiyor, o yüzden bunu uygun gördü." dedim yüzümü ekşiterek.
"Yiğit hayatım, sen Bala'yı hiç görmüş müydün?" demesiyle gözlerim onun gözlerine değdi. "Görmedim!" dedi tüm öfkesini gözleriyle bana akıtarak.
Dolu dolu oldum... İçimdeki dolmuşluğun haddi hesabı yoktu. Trabzon'a döner dönmez, yaylaya çıkıp içimdeki tüm öfkemi haykıracaktım. "Görmedim güzelim. İlk kez burda görüyorum." Kısılan gözlerinin ardında bir perde vardı. Aklından geçenleri tahmin etmek bir yana dursun, yanından bile geçemiyordum.
"Benim bacım muhteşem bir kızdır Yiğit. O kadar merhametlidir ki..."
Bu kız beni övüyorsa kesin bir şeyler çeviriyordur. "İzninizle ben gideyim." diyerek ayaklanmak istediğimde Yiğit'in dil bağı çözüldü. "Otursana baldız! Otur da biraz muhabet edelim. Neler yapıyorsun, ne işle meşgulsün anlatsana?"
Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Bu sorduğu sorular ne anlama geliyor? "Ee benim cidden gitmem gerekiyor, randevum varda." diyerek saatime baktım. "O zaman bu akşam seni bizim eve yemeğe çağırıyorum." demesiyle kardeşimin yüzüne aval aval baktım.
"Başka zamana Yaren."
"İtiraz kabul etmiyorum baldız! Hatta otur, düğünden sonra direk bize geçelim! Sıcak aşk yuvamızı sen de gör."
Haykırışım tüm salonu inletecek kadar büyüktü ama içime akıttım. Her zaman ki gibi içime attım... Yiğit'in bu derece ısrar etmesine karşı ben de kabul etmeye karar verdim. Madem bu hale gelmiştik, inceldiği yerden kopsun diyerek oturdum ve gitmemizi bekledim.
***
"Bu da kardeşinin aşk yuvası. Gel benimle." diyerek kolumdan sürüklemeye başladı. Açtığı odanın ardındaki dağınıklık dikkatimi çekti. "Ay kusura bakma kız!" diyerek omzuma vurdu. "Dün gece baya yoğun çalışıyordukta... Çocuk istiyoruz, o yüzden yataktan çıkmıyoruz ya... Normalde herkese göstermem ama sen benim bacımsın yani."
Neden?... Neden?... Yetmedi mi yaşadığım acılar?... Gözümü yatak odasından alamıyordum. Yerdeki iç çamaşırları... Darmadağın olan oda... Benim duygularım kadar karışık olan oda... Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Hayalini kurduğum her şeyi kardeşim yaşıyordu.
"Gel diğer yerlere de bakalım." demesiyle arkamı döndüm. Dönmemle Yiğit'in göğsüne çarpmam bir oldu. Ne kadar süredir orada bizi dinliyordu hiç bilmiyorum. Anlık olarak gözlerine değen gözlerimi kaçamak yollarla önüme çevirdim. O kısacık anda bile bana olan sıcak bakışı dikkatimden kaçmadı.
Ne kadar sinirli dursa da bir yanı hâlâ eriyordu. İçi gidiyor gibiydi... Sahiden neydi bizi bu kadar uzaklaştıran şey?
Bir sabah kalktığımda hiçbir açıklama bile yapılmadan terk edildiğimi öğrenmiştim. Üstüne birde her yerden engellemiş, bağlantı kurmamak adına tüm duvarları örmüştü. Trabzon'dan Mardin'e uçarak, kapısına kadar gitmiştim ama bir köpek gibi beni kovmakla yetindi. Neden terk edildiğimi hâlâ bilmiyordum... Ta ki kardeşimle evleneceğini öğrenene kadar... Demek ki ona ulaşabilmek için beni bir basamak olarak kullanmış.
Acılar her yerime ok şeklinde saplanmaya başlamıştı. Elimi nereye atsam, hançer tutuyordum. Hele sırtımdaki... Sırtımdaki hançerlerin sayısını bile bilmiyordum.
"Baldız soluğu hemen yatak odamda mı aldın?" demesiyle tüm bedenim yaprak gibi titredi. Bir insan bu kadar mı gaddar olurdu? Ona olan aşkımı bildiği hâlde beni nasıl böyle ezebiliyordu? Yerine oturmayan taşlar vardı... Taşların yerini bir türlü bulamıyordum ama elbet bulacaktım...
"Yaren getirdi beni. Ya ben cidden gideyim, sizde rahatınıza bakın." Kaçmak istiyordum çünkü kaldıkça ruhumun sıkıldığını hissediyordum. "Olmaz!" diye keskin şekilde konuştu Yiğit. "Olmaz baldız."
Baldız dedikçe ağzının ortasına terliği vurasım geliyordu. "Ee zaten her şey hazır. Siz içeri geçin, ben hemen hazırlıyorum."
***
Ne kadar ısrar etsem de yardım etmeme izin vermedi. Hazır olan sofraya oturarak, çekinerekte olsa yemeye başladım. "Baldız senin hayatın nasıl gidiyor? Hedeflerin, planların neler?"
Saçma sapan sorularını boynuna urgan niyetine bağlamak istiyordum. "Neyse... Hayatım bu gece kendini hazırla..." demesiyle sabrımın son anına geldiğimi anladım. Sinirlenince gözüm kimseyi görmüyordu... Benim de kötü huyum buydu işte.
Sofrayı örtüsünden çekerek baştan aşağı yerle bir ettim. İkisi de şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Sinirden ve öfkeden ellerim titriyordu. Yiğit ayağa kalktığı gibi elimle durdurdum. "Yerinizde durun! Yoksa bu masa gibi dağıtırım hepinizi! Hele sen Yiğit! Sen bir daha asla karşıma çıkma! Yoksa diri diri mezara gömerim o bedenini!" dememle yerdeki kırıklara dikkat ederek çıkışa doğru yürümeye başladım.
Kardeşim diye geldim... Sırf analarımız bir diye, kalbi kırılmasın diye geldim ama hududu çok fazla aştılar. Ben de onlara sınırları göstermek adına masayı yerle bir ettim. Haddi hesabı olmayan bu densizliğin haddini bildirmek yine bana düşmüştü. Kapıdan çıkmadan önce son bir kez dönüp Yiğit'e baktım...
Anlamaz hallerde gözümün içine bakması öfkemi daha fazla harlıyordu. Önüme doğru tükürerek kapıdan öylece çıktım.