40. GERÇEKTEN KOCAM OL!

2088 Words
Gül'den... Az önce sıraladığım cümleler, babamın dimdik şekilde arkamda durmasından kaynaklıydı. İyi ki benim babamdı... Kilit sesinden sonra kendimi yere bıraktım ve ağlamaya başladım. Kaybolan günlerime... En çokta son bir kaç ayda bu kadar yıpranmama yanıyordum... Sessizlik çukurunun içindeymişim gibi, evin her yerinde sükutu sağlayarak dolaşmaya çalışıyordum. Ozan'dan durabildiğim kadar uzak duruyordum ama bu sefer de o kuyruk gibi peşimden dolanıp duruyordu. Bakmamaya çalışsam da gözlerinin ağırlığını üzerimde hissediyordum. Ne zaman çay içmeye aşağı insek, Cihan biraz elimi tutsa yerinde kudurup duruyordu. Ya ayağa kalkıp yukarı çıkıyordu ya da yakasını gevşeterek tek yudumda çayını bitirip, tazelemem için bana uzatıyordu. Karısı yanında otururken sürekli bana iş buyurması sinirlerimi en üst düzeye çıkaran farklı bir mevzuydu ya... *** "Karıcığım... Hadi aç kapıyı... Kocana naz mı yapıyorsun?" sesiyle hızlı şekilde ayağa kalkıp elimle gözyaşlarımı sildim. Artık kimsenin önünde ağlamak istemiyordum. Ve ayrıca kapıyı da açmak istemiyordum. Ses vermeden beklemeye başladım. "Gül! Senin nazınla tuzunla uğraşamam! Aç şu kapıyı da boşanma davasını açmaya gidelim! Cihan bir kaç güne çekip gidecek, herkesin işi gücü var aç!" Öküz kelimesinin altını dolduran tek insan... Üstümü başımı düzeltip, kapıyı açtım ve dik bir şekilde karşısında durdum. Baştan aşağı süzerek, kendini beğenmiş bir gülüş bıraktı dudaklarında. "Hazırlan da gidelim! Malûm, Aslan soyadından çıkacaksın! Gerçi yine bir Aslan'a gelin geliyorsun ama... Her neyse... Git üstünü başını değiştir, dünden beri aynı kıyafetlerlesin." demesiyle beraber kendimi gözden geçirdim. Cevap bile verme tenezzülünde bulunmadan kapıyı yüzüne kapattım ve dolapta, her zaman severek giydiğim mavi elbiseyi elime alıp üstüme geçirdim. "Öküz!" dedim kapıya doğru parmak sallayarak... "Sen kimsin ki bana üstten üstten konuşuyorsun hayvan herif! Gören de kraliyet ailesinin kralı falan sanır! Ben senin gibi kaç erkeğe yol verdim... Hey yavrum hey..." Söylene söylene giyindim ve bu işin bir an önce bitmesi adına kapıyı açtım. Açmamla beraber, Ozan'ı bostan korkuluğu gibi önümde bulmam bir oldu. "Allah!" diyerek geri çıktım. Elim istemsizce kalbime gitti çünkü hayvan ödümü koparmıştı. Duvara yaslanmış bir vaziyette, elleri önünde bağlıydı. "Hayvan?" dedi gözümün içine bakarak. 'Ne?' dercesine kafamı salladım bende. "Ben hayvan herifmişim ya... Onu soruyorum." demesiyle içimden bildiğim tüm küfürleri sıraya koydum. "Hadi gidelim de bitirelim şu işi!" diyerek konuyu dağıtmaya çalışsam da yemedi. "Benim gibi kaç erkeğe yol verdiniz acaba Gül hanım?" Hiç gitmemiş ve kapıda durup öylece beni mi dinlemiş? Bana bunu niye yapıyordu? Niye seviyormuş gibi umut vaat ediyordu? Tabağın dibindeki tereyağını sıyırıyormuş gibi kafayı da sıyıracaktım. Gonca'ya deli diyordum ama artık ben onu da geçmek üzereydim. Temiz deliye çıkacaktı adım, az kaldı yani... "He he aynen öyle oldu. Hadi gidelim." diyerek umursamıyormuş gibi yaptım ve o da üstelemedi. Arabanın kilidini açtığı gibi arka koltuğun kapısına elim gitti. "Hop!" diyerek kapıyı kapattı. "Ön koltuğa bineceksin!" Emir kiplerinden hoşlanmadığım kadar artık Ozan'dan da hoşlanmadığımı anlamıştım. "Sen ön koltuğa oturabilirsin ama ben arkada oturacağım!" Ben açtım, o kapadı... Ben açtım, o kapadı.... Gayrı başım dönmeye başlamıştı. "Ay yeter! Bin şu şoför koltuğuna ve artık sür arabayı!" diye bağırmamla irkildi. "Ne bağırıyorsun? İyi tamam biniyoruz." Bilseydim önceden cırlardım. *** Dikiz aynasından beni kestikçe kendimi arabanın köşesine doğru sıkıştırıyordum. Önceden göz göze gelmek için bize geldiğinde kırk takla atarken, şimdi ise uzaklaşmak adına elimden geleni ardına koymuyordum. "Yine istediğin olacak dimi? Ha Cihan ha ben... Ne farkeder ki? Neticesinde hedefine ulaşacaksın!" demesiyle kaşlarımı çattım. "Ne saçmalıyorsun Ozan?" "Diyorum ki o tren kaçtı... Gitti... O dağ kül oldu..." Gülmek eşliğinde bağırarak serenat yapar gibi konuşması tuhafıma gidiyordu. Yalnızca durdum ve onu izledim. Değişik değişik hareketler yapıyordu. "Çocuk musun Ozan? Gören de seni 29 yaşında değilde 16 yaşında ergen sanar..." dememle beraber Ozan keskin bakışlarını tam kalbimin orta yerine indirdi. "Düzgün konuş benimle! Cihan'a da ne yaptıysan çocuk tek seferde boşadı seni. Artık tatmin mi edemedin?" demesiyle yüzümde anlamsız ifade gelirdi. "Ne tatminsizliği?" "Tövbe tövbe... Ne dememi bekliyorsan artık." diye mırıldanınca Gonca'nın sözü aklıma geldi. 'Çünkü Ozan'a bir çok yanlış bilgi aktarılmış...' Bu da o bilgilerden birini kapsayacak olay mıydı yoksa? Düşüncelerimin arasında boğulmak üzereyken ani frenle öne savruldum ve çığlık attım. "S.ktir! Ne oluyor lan? Kim bu dengesiz?" diyerek Ozan kemerini çözdü ve bana döndü. "İyi misin?" diye sordu fakat olayın etkisiyle donup kalmıştım. "Gül iyi misin? Bir ses ver kızım!" Bana bir şey olmamıştı ama fren çok sertti ve beni olabileceğinden daha fazla ileri atmıştı. "Kızım ses versene! Korkuyorum bak!" diyerek eliyle çenemden tuttu. "Aşağı inip, önümü kesene bakacağım. Uslu uslu otur burda sakın!... Sakın bak Gül! Aşağı sakın inme! Kimin olduğunu bilmiyorum!" demesiyle kapıyı açıp dışarı çıktı. "Ne oluyor lan? Sen kimsin?" Kavga sesleri yükselmeye başladıkça içeride kalmak benim için zor bir hâl alıyordu. Elim kapıya gidip gidip duruyordu ve en sonunda dayanamayarak kendimi dışarı attım. "Ozan ne oluyor?" diye çığlık atarak yanlarına koştum. Bir adamın üstüne çıkmış ve hunharca dövüyordu. "Dur yapma! Kalk üstünden adamın kalk!" Gücü kuvveti yerindeydi hayvanın. "Sana sakın dışarı çıkma demedim mi?" diyerek bağırdı. "Git! Arabanın içine git Gül!" Ama benim böyle bir düşüncem asla yoktu. Daha fazla yaklaşarak yerde yatan adama vuran ele uzandım. Ozan'ın kolunu kaldırmamla gördüğüm sima beni beynimden vurulmuşa çevirdi. Elimi hızlı şekilde çekip, geri kaçtım. Bu halimden şüphelenen Ozan ise değişik bakış attı. "Kuzey!" dedim sessiz şekilde. Onun burda ne işi vardı? "Tanıdın demek ha? Arayıp sormayınca ben de unuttun falan sanmıştım..." demesiyle yediği dayakların neticesinde olduğu yerde bayıldı. *** Ömer'den... "Tabi ya... Ulan salak herif! Senin o evinde telefon çekmiyor ki lan..." İşimin bittiğinden emin olduğum gibi arabaya atlayıp evin yolunu tuttum. Gonca'nın ailesi arkadaşında kalacağını biliyordu. Bulut yolda giderken arattırıp öyle söyletmiş. Eve geçtiğimde gece 3'ü gösteriyordu ve tüm odaların ışıkları sönüktü. Herhalde uyumuştular. İçeriden gelen ağlama sesi ile kapının kilidini nasıl çevirip nasıl açtım bilmiyorum. Ağlama sesinin geldiği yere doğru koşarak uçtum. "Hayır! Hayır git!" ses geldikçe korkum büyüyordu. Sonunda odayı bularak kilidi çevirdim ve içeri girdim. Oda karanlıktı. Işığı açmak istedim ama ektrikler gitmiş... "Gelme gelme!" Gonca'nın bağırışı üstüne yerimde durdum ve telefonun fenerini açtım. Bacaklarını karnına doğru çekerek yere oturmuştu ve ellerini dizlerine dolamış bir şekilde sallanıyordu. "Gelme git!" diye çığlık atınca irkilerek bir kaç adım geri gittim. "Gonca benim... Ömer ben Gonca..." dedim gayet sakin sesimle. Elleriyle kafasına vurup "Gelme gelme git! İstemiyorum git! Bırak beni! Dokunma bana!" diye bağırmaya devam ettiğinde hızlı şekilde yanına çömelip ellerini tuttum. "Gonca kendine gel! Kendine gel artık! Ben geldim... Ömer geldi Gonca!" dememle duraksadı ve yüzüme baktı. O sırada elektriklerde gelmişti. Işığın açılmasıyla beraber, Gonca'nın ağlamaktan kızaran gözleri ve burnuyla bakıştık. "Ömer!" diyerek boynuma atladı. Hıçkırıklarını tutamadan nefes nefese ağlıyordu. Elimle başını okşayıp "Geçti... Geçti güzelim... Korkmana gerek yok! Ömer burda... Ömer yanında!" dememle daha sıkı sarıldı. "Ömer... Ben... çok korktum. Elektrikler gitti. O adama seslendim... Beni duymadı... Ömer...." İç çeke çeke ağlıyordu. S.ktiğimin adamını bir bulursam... Hangi deliğe girmişti acaba p.zevenk! "Tamam... Tamam ben burdayım korkma artık!" "O geldi sandım... Seni o sandım..." Cümleler ateş olup başımdan aşağı düşüyordu. Gonca'ya bunu yaşatan iti bulup, öldürene kadar dövmezsem namerdim! Ne yaptı da bu kızı bu kadar korkuttu it? "Ama bak ben geldim." diyerek başını omzumdan kaldırıp küçük yüzünü avuçlarımın içine aldım. Onu ilk defa böyle ağlarken görüyordum. Hastanede bile bu kadar ağlamamıştı... Saçları bütünüyle terleyen yüzüne yapışmıştı. Saçından düşmek üzere olan tokayı alıp arkasına geçtim ve güzelce bağladım. O ağladıkça ben daha da kötü oluyordum. "Ama bak ben geldim güzelim, ağlama artık." dememle daha şiddetli ağlamaya başladı. "Çok korkuyorum Ömer. Beni bulursa..." diyerek odaya göz gezdirdi. "Ya burdaysa Ömer? Seni asla rahat bırakmayacağım demişti..." Kaşlarımı çattım çünkü bu şerefsiz akraba değil miydi? Hangi yüzle kızı tehdit etmiş? "Güzelim o memlekette kalmadı mı?" diye sormamla yüzüme boş bir bakış attı. "Bu o değil! Bu o değil!" diyerek ayağa kalktı. "Bu... Bu başka Ömer. Beni... Beni kaçırdı... Okul çıkışında beni kaçırdı ve karanlık mahzene kapattı... Sonra... Sonra bana dokunmaya başladı." der demez iğrenircesine titredi ve silkelendi. "Nefesi bana değdi." Benim kulaklarım nelere şahitlik ediyordu böyle? Bu kız neler yaşamış? Aklımı kaybetmek üzereyim ama Gonca için dirayetli durmam lazım. "Kimse hiçbir şey bilmiyor. Neler yaşadığımı, nelerle başa çıktığımı kimse bilmiyor! Onlar sadece dilimdekilerle yetiniyor. Pekiyi içim... Ona neden sağırlar?" demesiyle tekrardan yere çöküp ağlamaya başladı. Ne yapabilirdim? Artık ona dokunmaya bile kıyamıyordum ki... Yaralı ruhundan öpmek istiyordum sadece. Ben de yanına çöküp, yüzünü yukarı kaldırdım. "Ben sana sağır değilim Gonca!" diyerek yavaşça yaklaştım ve dudaklarını ağzımın içine aldım. Naifçe öpmeye çalışıyordum. Kırmadan... Yaralamadan... Öptükçe daha fazla sarmalıyordum onu. En sonunda o da bana karşılık vermeye başlayınca saçlarından tutarak kendime bastırdım. Yaralarından öpmek istiyordum fakat şu anlık dudakları da kafiydi. Zaten kaç gündür aklım fikrim o küçük dudaklarındaydı... Dengemi altüst eden... Tüm planlarımı bozabilecek seviyede olan o dudaklar... Şu an tam da ağzımın içindeydi... Nefes almak için uzaklaştığımda Gonca'nın kapalı gözleri dikkatimi çekti. Evet sakinleşmişti... Bu kadar yeterli olduğunu düşünerek onu ayağa kaldırıp yatağın üstüne oturttum. Ardından ben de oturarak dizlerime yatırdım ve saçlarını okşamaya başladım. Onun için yeterli ama benim için yetersiz olan o öpücüğün tadı hâlâ damağımdaydı. Ağlaması durmuştu fakat bakışları yine boştu. Cenin pozisyonuna gelerek boş duvara baka baka uyuya kaldı. O boşluğu izlerken ben gözümü bile kırpmadan onu izliyordum. Yüzü çok güzeldi. Hele yüzünde bir yeri vardı ki... O apayrı güzeldi. Yeşil gözleri... Çimen yeşili gözleri... Her baktığımda aşık olduğum o gözler... Uğruna destan yazılacak bakışlar... Gonca uyumuştu ama ben hâlâ saçlarını okşuyordum. Parmaklarımın arasından kayıp gidecek kadar yumuşak saçlarını... Sabaha kadar, uyanana kadar yalnızca onu izlemek istiyordum. Ve öyle de yaptım... Gün açıp, Gonca uyanana kadar onu izledim. Kabul ediyorum... Sadece izlemedim. Bir ara yanına kıvrılıp dudaklarına bir kaç öpücük kondurmuş olabilirim... Tamam tamam... Sabaha kadar öpmeye doyamadım. En son hareket edince yanından kalktım ve ayağa dikildim. Yavaşça gözlerini aralayıp bana baktı. "Ay Ömer!" diye hafif çığlık atarak yattığı yerden doğruldu. "Komutan gibi niye başıma dikildin? Dün geceki öpücüklerin yetmedi herhalde!" demesiyle yerin dibine girdim. Ne yani... Hepsini biliyor muydu? Sapık olduk kızın gözünde iyi mi? "Ne öpücüğü kızım? Rüya gördün herhalde." desemde pek bu odadaymış gibi gözükmüyordu. Yine dalmış gitmişti. "Gonca, burda mısın?" diyerek yüzüne doğru eğilip elimi salladım fakat görmedi. Dalıp gittiği yere kalkıp gitmek istiyordum... "Gonca!" diyerek dokununca irkildi ve doğrudan yüzüme baktı. Dün gece kaç saat ağlamıştı bu kız? Gözleri kıpkırmızı ve altları şişti. "He... Ne oldu?... Bir şey mi oldu?" "Hadi kalk kahvaltıyı dışarıda yapalım." diyerek elinden tutup kaldırmak istedim ama yerinden salınmadı. "Ömer ben hiç keyfimde değilim ya... Artık evime gideyim. He bu arada... Yüzün güldüğüne göre dün ki toplantıda dediklerim çıkmış sanırım." "Sende nasıl bir zeka var kızım? Harfi harfine çıktı. Amcam şimdilik bir şey demedi ama Gül'ün masumluğu kanıtlandığı gibi alacakmış o evden." "İsabet olur. Üstümden koca bir yük kalktı resmen. Bu konu şimdilik ötede dursun ve ben de artık evime gideyim." Yüzü hâlâ düşüktü ve onu böyle gördükçe içimde bir yerlerin kırıldığını hissediyordum. "Bak ne dicem... Eğlenmeye gidelim mi bugün?" "Ömer valla hiç modumda değilim. Sadece eve gidip günlerce uyumak isteği var içimde." demesiyle derin bir iç çektim. Çünkü Gonca eğlenmeyi çok seven bir kadındı. "O zaman biraz daha bekle, öyle eve bırakayım. Saat daha erken güzelim." "Ben kendim yürüyerek gitsem..." diyip gözlerime dolu dolu baktı. "Buna evet dememi bekleme Gonca. Aşağı inip kahvaltıyı hazırlıyorum. Yarım saate inmiş ol." Onu böyle durgun görmek hiçte alışık olduğum bir durum değildi. Korumak isterken her defasında acılarını canlandırmak ağrıma gidiyordu. Omzumda, işlemediğim günahların yükünü taşıyordum. *** "Ömer şu işi baştan sona bir anlatsana." demesiyle her şeyi olduğu gibi anlattım. "Ciwan Gül'e inanıyor mu yani? Cidden bu iş sandığımdan da zor olacak gibi duruyor. Şu evlilik işini de bir an önce halledelim." demesiyle frene bastım. "Evlenmek mi? Hemen mi?" dememle elini yüzünden çekip, bana döndü. "İstemiyorsan söyle Ömer." diyerek gözlerini devirdi. "Hayır... O nasıl laf Gonca? Tamam... O zaman yarın gün almaya gidiyoruz." İçimdeki sevinç küçük çocuğun parka koşarak gitmesi gibiydi... Yıllar sonra ilk defa birisiyle evlenmek istiyordum. "Ömer arabayı az bi durdursana." demesiyle dörtlüleri yakıp kenara çektim ve yüzümü ona döndürdüm. Her bakışımda dengemi şaşırtan o yeşiller... "Ömer ben bu evliliğin gerçek olmasını istiyorum." demesiyle ne dediğini idrak edemedim. "Nasıl yani?" dedim kaşlarımı çatarak. "Yani işte şey... Gerçekten evli olmak istiyorum." Elleriyle oynamaya başlamıştı. Utanıyordu ama neden?... "Düzgün açıklar mısın? Hiçbir şey anlamıyorum Gonca." "Of Ömer! Gerçekten karı koca olmak istiyorum ben! Yani aramızda mesafeler olmasın istiyorum! Tenlerimiz birbirine uzak kalmasın istiyorum." diyince çaktım olayı. Kalbim bulunduğu yere sığmıyordu. Göğüs kafesimi delerek çıkmak ve Gonca'nın kalbine girmek istiyordu. Heyecandan elim ayağım birbirine dolandı. "Nasıl yani? Şimdi senle ben..." Diyip sağ ve sol işaret parmağımı birbirine sürttüm. "Iı mı yapacağız!" dediğim gibi eliyle omzuma vurdu. "Ömer ağzına vururum bak!" Kızaran yüzünü gördükçe gülesim geliyordu. Esip gürleyen kadın profilini böyle görmek tuhaftı. "Değmeyin keyfime lan!" diyerek arabanın üst camını açtım. "Sende dünden razıymışsın Ömer!" Her koşulda atılan trip... Oysaki bizi o evde nelerin bekleyeceğini bilmeden seviniyordum... Çünkü unutuyordum... O evde çift başlıklı yılan vardı. Biri teyzem, diğeri de kızıydı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD