Gül'den...
Seven gider miydi? Seven sevilmediğini bildiği halde gider miydi? Bence gitmeliydi. Değer görmediği bir ortamdan uzaklaşmalıydı... Ama ben yapamadım... Sevdiğim adamın bana zarar vereceğini bildiğim halde ondan uzaklaşamadım.
Artık tek sorunum Ozan'ın başka kadınla evlenmesi değildi. Ozan çoktan başka bir tene dokunmuş, o tenden çocuk sahibi olmuştu. Midem bulanıyordu. Gecelerce hayallerimi süsleyen adamın başka kadının tenine dokunması midemi bulandırıyordu.
Sevdanın son evresine gelmiş gibiydim. Vazgeçmem gerekiyordu ve ben bunu kangren olan uzvumu keser gibi yapacaktım. Düğününe gittiğim gün tüm aşkımı söküp atacaktım kalbimden. Gerekiyorsa bıçakla kazıyacaktım, hunharca davranacaktım ama yapacaktım, yapmak zorundaydım. Ömrümü evlenmiş bir adamı beklemekle geçiremezdim.
Belki bir kaç ay ağlardım, bir kaç ay içime gömülürdüm ama unutabilirdim. Kimse vazgeçilmez değildi ve Ozan'da öyleydi. Yeniden başkasına aşık olabilir miydim bilmiyorum ama artık Ozan'ı sevmek istemediğim bir gerçekti.
O gün Gonca onu evden s.ktir etmesine rağmen, olay yerine geri dönerek ölmüş müyüm diye kontrol etmeye geldi.
***
Kapı yavaşça açıldı ve görmeyi en son isteyeceğim kişi odaya girdi. "İyi misin Gül?" dedi sanki tüm bu olanlara o sebebiyet vermemiş gibi. "Tansiyonuna falan bakalım en iyisi." der demez yan taraftaki alete uzanıp koluma takmak istedi.
Karşı çıkmadım çünkü çıksaydım abes kaçardı. Sadece onu izledim... Bu kadar yakınımdaki adama dokunan eller varken, ben sadece izlemekle yetindim. Bir kere yüzünü tutsam, kendime doğru çekip dudaklarına yapışsam ne olurdu ki acaba? En azından içimde kalmazdı...
"Tansiyonun düşmüş Gül, hemde çok fazla. Tuzlu ayran getirsinler sana." deyince ayağa kalkarak kapıdan çıkmak üzereydi ki, bir anda geri döndü. "İnsan kendini bazen hiç istemediği konumlarda bulabiliyor Gül. Sevdiğin varsa eğer bunu onunla konuşmayı dene. Bu sessizlik ve sükutun aşk acısından olduğunu çok iyi bilirim. Ben de evleneceğim kadınla çok fazla olaylar yaşadım ama sonunda birbirimize olan aşkımız bizi ayakta tuttu."
Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Sevdiğim adamın ağzından sevdiği kadını dinliyordum. "O yüzden seviyorsan söyle. Çünkü gözlerin ağlayınca güzelliğini kaybediyor." dediğinde ağlamam durdu. Gözlerimin güzelliğini herkesin ağzından duyardım fakat onun lisanından duymak ayrı duygular yaşatmıştı bana.
"Öğütlerin bittiyse çıkabilirsin Ozan Ağa. Benim sevda ateşim seninkine benzemez. Biz yakmayı değil yanmayı tercih ederiz ama tek bir hatada yakmaktanda geri durmayız. Varsın şimdilik ben yanayım. Nasıl olsa onun da benim için yanacağı günler gelir. Ben başkasıyla evlendiğimde onunda ciğerlerine ilk kıvılcım düşer."
"Tekrardan geçmiş olsun. Ben şimdi Hüsna teyzeye söylerim sana tuzlu ayran getirir. Fazla ayağa kalkmamaya çalış ve yemek yemek için kendini biraz zorla." diyerek çıkıp gitti. Dediğim onca cümleye sadece yutkunarak cevabını verdi. Onun gitmesiyle yan yatan duygularım da yıkılmıştı...
***
Aradan 1 hafta geçmişti ve Ozan'ın düğününe sadece 2 hafta kalmıştı. Onun düğünü benim cenaze günümdü. Bu aralıkta Ömer ve Gonca'da nişan günü kararlaştırıp, bu akşama kendilerini ayarlamışlardı. Nişan çok nezih bir salonda olacaktı.
Ömer abinin gözlerinde biraz da olsa duygu görüyordum ama Gonca'da hâlâ tık yoktu. Hayvanlar bile belirli bir süreden sonra birbirlerine duygu beslerken, bizimkiler de aynı çatı altına girince illa ki hareketlenmeler olurdu.
İlk kez zar zor izin alarak dizimin hafif şekilde üstüne çıkan bir elbise giyecektim. Abim inadından vazgeçmese de babamın son sözü ile dudağımı kıvırarak 'nasıl da öyle kalırsın?' der gibi baktım. Ne yazık ki nişana Ozan'da geliyordu ve bundan aşırı derecede rahatsızdım. Artık onu görmek istemiyor, isminin geçtiği yerde bile durmak gelmiyordu içimden.
***
Ömer'den...
İçine ettiğimin hiç mi kapalı elbisesi olmazdı? "Bu ne Gonca? Bunun geri kalanı nerde?" demekten alıkoyamadım kendimi, bilmem kaçıncı kez...
"Nesi var Ömer? Hepsine bir kulp buluyorsun sıkıldım." Evet kulp bulduğum doğruydu ama en azından kulbun bile tutacak bir yeri vardı. Nedense elbiseler hiç dizin alt boyutuna geçerek tutarlı bir dal vermemişti bana.
"Kulbuna başlarım şimdi. Bu mağazada hiç mi uzun bir şey yok?" diyerek raflara bakmaya başladım. "Nişan yapacağız Gonca, bacak şovu değil." diyince sinirle burnundan soludu. "Ne giyeyim Ömer? Ne giymemi istersin acaba?"
Rafta bulduğum elbiseyi ona uzattım. "Bu olabilir mesela."
Eline alıp detaylıca baktı. "Bu gündelik bir elbise farkındasın değil mi? Uzun elbise mi istiyorsun?" diyerek bir kaç adım ötedeki askıya gitti eli. Elbiseyi havaya kaldırarak bana gösterdi. "O zaman bir de bunu deneyeyim."
Kabine gittiğinde bende heyecanla beklemeye başladım. Fiziği mükemmeldi ve her giydiğini harika taşıyordu. Onu o güzel elbiselerin içinde tek görebilen kişi olarak kendimi şanslı hissediyordum.
Dışarı çıktığında gözlerimi direk ona çevirdim. Ben böyle işin içine edeyim cidden! Bu kadın bir tarafı kapatsa diğer tarafı açıyor. Aynadan kendine bakarken bende etrafa bakıyordum. "Ömer çok güzel değil mi?" diye sorunca yerimde kudurmaya başladım. Çok güzeldi ama çokta açıktı.
"Olmamış başka dene. Şuna baksana..." diyerek yüzümü ekşittim. Saçını kulağının arkasına koyup üstüne baktı. "Neye?" diye sorunca ben de aynı soruyu kendime sordum. 'Neye bakacak Ömer?'
Kafamı kaşıdım. "Sanki senin fiziğinin elbisesi değil." diyince orda çalışan genç ve yeterince kaslı olan adam söze atladı. "Bence tam da hanımefendinin fiziğinin elbisesi."
Gözüm seğirmeye başladı. Şimdi tam da şu an da bu itin ağzını burnunu kırmamak için kendimi zor tutuyordum. Gonca anlamış olacak ki, hemen konuyu değiştirdi. "Ee o zaman ben başka deneyeyim."
Sinirden çenemi sıkmaktan kıracaktım adeta. "Bence bu mağazanın elbiseleri güzel değil. Başka yere gidelim biz." diyerek Gonca'yı kolundan tuttum. Bakışlarım geriye doğru dönüktü fakat adımlarım beni ileriye götürüyordu.
"Önüne bak artık Ömer." diyen yanımdaki mükemmel kadına döndüm. "Ne dediğini duydun değil mi? Normal şartlarda ağzına ederdim de onun, bugünün güzelliği bozulsun istemiyorum. Sende doğru düzgün kıyafet seç artık." diyince Gonca sustu ve cevap vermedi.
Evet evet Gonca sustu! Bana karşılık bile vermeden elimi tutarak yürümeye başladı. Alışkanlık olduğu çok belliydi çünkü bu hareketi her defasında istemsizce yapıyordu. 3 gündür elbise bakmak için dışarı çıkıyorduk ve 3 gündür de her elbiseye bir kusur buluyordum. Umuyorum ki bu girdiğimiz son mağaza olur...
***
"Ömer şuna bak!" demesiyle kafamı telefondan kaldırdım. Bence buna kalkan tek kafam değildi. Başka kafalarda kalkmak istiyordu fakat zorlada olsa zapt ettim. Vücudunu komple sarmalayan balık model bir elbise ile karşımda duruyordu. Göğüs dekoltesi ben burdayım diye bağırıyordu sanki.
"Bu asla olmaz! Bu ne!" dedim sinirle dekoltesini göstererek. "Ben bunu giyeceğim Ömer. Cidden kaç gündür podyum mankenleri gibi habire elbise deniyorum sıkıldım. Evet dekoltesi biraz açık ama terziye vererek hafif şekilde daralttıracağım."
"Olmaz Gonca, bu olmaz." dememle kendini yere bıraktı. "Ay yeter ağlamak istiyorum! Ona olmaz buna olmaz cidden yeter! Abim bitti sen başladun yeter daa! Birakun benu artuk!"
Gülmemek için kendimi tutuyordum ki gördüğüm manzara karşısında gözlerimi dışarı attım. Hay ben böyle işin! "Kalk Gonca! Gonca kalk lan!" diyince kafasını bana kaldırdı. "Yine ne oldu?"
"Şaheserlerini evlenince bana gösterirsin kalk!" dediğim gibi gözlerimin gösterdiği yere baktı. Bakmasıyla kafasını bana geri kaldırması bir oldu. 32 diş gülerek ayağa kalktı. Bu kadın beni çok fazla zorluyordu. "Ee şey!" diyerek kafasını kaşıdı. Vay be Gonca şimdi utandı mı?
"Şey o zaman... Ben başka elbise deneyeyim." Geçmek isterken kolundan tutup kendime çevirdim. "Sen müstakbel kocandan mı utandın?" Elimle saçlarını okşamaya başladım. Gözlerim tadını özlediğim dudaklarına kaydı.
"Bu sefer avucunu yalarsın Ömer Ağa'm!" Bugün içimden pislik yapasım geliyordu. "Evlendiğimiz ilk gece de kaçabilecek misin bakalım. Seni zincirle yatağa bağlayacağım." dememle zorla yutkundu ve elleri kollarımın arasından kayıp düştü. Dolan gözleri dikkatimi çekti. Acaba yanlış bir şey mi demiştim?
"Bu... Bu anlaşmalı bir evlilik Ömer. Benden sakın böyle bir şey isteme."
"Hmm... Karım biraz utandı sanırım." dedim çünkü yanakları kıpkırmızı olmuştu. "Artık gidelim bence. Ben bu elbiseyi alacağım."
Aklım kuş olmuş uçmuştu çünkü bunun başka açıklaması olamazdı! Ben bu elbiseye izin veriyorsam eğer, aklımın yerinde olmaması lazımdı. "Tamam." diyerek elbisenin parasını ödedik ve çıktık. Akşama nişan vardı ve hanımefendi hiçbir şekilde hiçbir masrafını karşılamama izin vermedi!
Bununla ne yapacaktım ben? Restoran işini adam 1 ay daha ertelemişti ama gideceğim diye diretiyordu. Ben iyi halt etmişim yani! Abi bir sürü Ağa kızı varken niye gidipte kendime en cazgır olanını buldum bilmiyorum.
***
Nişanda evden almam için izin alabilmiştim nihayetinde. Merdivenlerden aşağı indiğinde her şey kafama dank etti. Aklıma s.çıyım! Ben bu elbiseye nasıl 'evet' demiştim? Elimle burun kemerimi sıkarak gözlerimi kaçırmaya çalıştım. Yanıma geldiğinde koluma girerek bana aşağıdan bir bakış bıraktı. Ben de dekoltesine yukarıdan bir bakış bıraktım.
Derin bir soluk alınca neyden sinirlendiğimi anladı. "Sen evet dedin Ömer Ağa'm!" diyince sinir tepemden çıkıp Mardin'e doğru yol aldı. "Evet diyen dilime edeyim ben! Neyse kimsenin önünde eğilme!"
"Oy kızım gidiy herif! Oy Gonca'm gurbet ellere gidiy Doruk! Oy komşular! Kızım gidiy!" diyen kadına döndü bakışlarım bir anda. Gurbet ellere mi? Cidden Gonca'nın dediği kadar vardı bu Güllü teyze. "Anne abartma, bir kere de abartma!"
"Anan gurban kızım. Sen bularlan edemezsun. Gel yol yakunken memleketten senu isteyen uşağa verelum senu."
"Ne dediniz anlamadım?" diyerek burnumdan soludum. Kadın benim koluma giren kadını başkasına vermeye kalkıyor. Sonra da Ömer niye sinirleniyor? Kadın resmen gözümün önünde karımı başkasına vereceğini söylüyor!
"Annem saçmalıyor Ömer."
"Bu saçma sapan konuyu sonra konuşacağız Gonca. Köyden isteyen var demek ha!" Çıldırmak için geçerli bir sebebim varken, ben yine sakin kalmayı seçtim. Dışarı çıktığımızda hiç yoktan en az 200 araç peş peşe kornoya basıyordu. Kapının önünde bir tarafta halay, bir tarafta horon oynuyorlardı.
"Bizimkiler şimdiden çatışmaya başlamış." dedim gözlerinin içine bakarken, yine dekoltesini görerek. "Ya sabır!" diyip boşta kalan elimle yakamı gevşettim. Gonca'yı alarak arabaya binmek istesem de halayın içine doğru sürüklendim. Gonca sap gibi ortada kaldı diyecektim ki, yürüye yürüye yanıma gelip, koluma girerek halay çekmeye başladı.
Karadeniz kadını halayda mı bilirmiş be?...
Müzik o kadar yüksekti ki beynim s.kilmişti! 10 dakika falan oynadıktan sonra karşı taraf Gonca'yı alarak horon ekibine götürdü. Gözlerim ondaydı.
Aynı sokakta iki yana ayrılmış daldık. Kültür çatışmalarımız daha şimdiden başlamıştı. O neydi lan? Nişanlımın eline başka erkek mi girdi? Koşar adımlarla yanına varıp, hiç bilmediğim bir oyuna bodoslama girdim. Bu ne kadar hareketli bir oyundu böyle? Ritme en fazla 3 dakika dayanabildim.
"Yeter hadi gidelim Gonca." Oda yorulmuş gibiydi. Tekrardan koluna girerek arabaya kadar eşlik ettim. Gonca bizim arabaya asla kimsenin binmesini istememişti. Bu yüzden sadece ikimiz vardık.
"Of Ömer beynim şişti ya!" diyerek elini alnına koydu. "Bir tarafta Doğu müziği, bir tarafta Karadeniz müziği... Cidden kafam şişti sen de kapat şu şarkıyı! Madem her iki tarafta var o zaman şarkı çalmak yok. Ben açıyor muyum Karadeniz şarkısı?"
"Yalnız gelin gelen sensin Gonca o yüzden Doğu müziği açılacak." dediğim gibi şarkıyı tekrar açtım. "Ben mal mıyım ki gelen oluyorum? O yüzden bu şarkı açılmayacak!" diyerek açtığım gibi kapattı.
"Aç şu şarkıyı Gonca!" diyip tekrardan açtım. "Kapat şunu Ömer!"
Ben açıyordum o kapatıyordu...
***
"Ömer yok bizden olmuyor durdur arabayı ben inicem." diyince tuhaf bakışlarla suratına baktım. "Gonca nişanımıza gidiyoruz farkındasın değil mi?"
"Sana şarkıyı kapat diyorum kapatmıyorsun."
"Tamam Gonca açmayacağım yeter ki şu katır inadını bırak."
"Sen bana katır mı dedin? Evet evet sen bana katır dedin! He yani ben katır gibi kadınım he? Kiloluyum yani ben!" Dilimin ayarına s.kiyim! Başka diyecek kelime mi yoktu acaba?
"Gonca böyle saçma sapan şeylere takılarak bu güzel günümüzü mahvetmeyelim." diyerek susturmayı başarmıştım.
***
Nişanı kız tarafı yaptığı için, salona inerken antik kuntik müzik çalıyordu. "Başka müzik bulamadın mı Gonca?"
Dirseğini karnıma doğru geçirerek susmam gerektiğini söyledi. Lan kadın çok güzel olmuş lan! Gözlerini ortaya çıkaran boyalar sürmüş yüzüne. "Makyaj yapma Gonca."
"Ömer yeter artık cidden yeter!"
Bence de yeterdi aslında. Bugünden beri kıza takılıp duruyordum. İnsan sevdiğine çok takılırmış derlerdi ama ben niye takılıyordum? Seviyor muydum, bence hayır... Yani daha sevmiyordum ama kadın çok güzel... Sevmem diyemem asla!
"Çok güzelsin Gonca." diye kulağına fısıldayınca bir kaç saniye nefesini tuttu. "Gerçekten güzel olmuş muyum?" diye sorunca güldüm. "Sana güzel olmuşsun demedim ki, çok güzelsin dedim. Yani seni güzel yapan kıyafet değil, kendinsin." diyince ufakça kahkaha attı ve kafasını yere eğdi. Bizde zaten masaya varmıştık. Sandalyesini geriye çekerek oturmasını bekledim.
***
Gül'den...
Kedi ile köpek gibi gözüküyorlardı ama çok tatlıydılar. Şilan'ın bakışları zehrini saçmaya hazır duran yılan gibiydi. Her an sokabilirdi ve ne zaman yapabileceğini asla tahmin edemiyordum. Ayağa kalkıp çiftimizin masasına doğru ilerleyince bende aynı şekilde hareketlendim. Adımlarımı atarken beni kolumdan kavrayan kişiye doğru döndüm.
Ozan ne ara gelmişti ki? "Gül daha iyi misin?" diye sorunca şaşkınlığımı gizleyemedim. Aradan bir hafta geçmiş ve bana iyi misin diye soruyor. Üzgünüm Ozan Aslan! Senden çok daha önemli işlerim var. "İyiyim." diyip geçiştirerek yanından hızlı şekilde ayrıldım.
Şilan hedefine varmıştı ve gözlerinden ateş çıkıyordu. Ben de aynı şekilde koşturdum. "Ay bacım çok yakışıyorsunuz!" diyerek hızlı bir giriş yaptım. "Gonca, Ömer abi sizin çocuğunuz varya harika güzel olur he!"
Biraz fazla abartmıştım fakat hakediyordu. Sinsi yılan Şilan! İlk iki harfini değiştirerek adını yılanda koyabilirlermiş. "Şilan az biraz izin ver!" diyip kıçımla kenara ittim. "Ne yaptığını sanıyorsun Gül?"
"Fazlalıklara yol gösteriyorum ama anlayana!"
Öylece yürüyüp giderken 'anca gidersin!' dercesine baktım ardından. "Hadi kalkın da takı takılsın artık."
"Bence de yani. Yoksa bir horon bir halay kafayı yiyeceğim."
"E giz taki zamanu gelmuş Gonca'm. Hayde anan gurban, kalkun."
Anons geçildikten sonra sırada binlerce kişi oluştu.
***
Gonca alışık değildi belli oluyordu ama bizim düğünlerimiz, nişanlarımız çok kalabalık olur. Kız ve erkek tarafı ilk sıraya girendi ve bende vardım elbette. Gonca'nın ailesi Trabzon hasır seti takarken, bizimkiler taktıkça taktı... Gonca'nın yüzü 'sıkıldım' diye bağırıyordu. "Ömer cidden bu kadar altın boğalttı beni!" dediğini bile duydum. Kızın üstü altından geçilmiyordu ve bu sadece nişandı. Bir de düğünde görsün...
Çok fazla sıra vardı. Hatta bir ara başı döner gibi olunca oturtarak takıları kutuya atmalarını söyledik.
Her şey çok güzel gidiyordu ama bir şey dikkatimi çekmişti. Ozan'ın gözleri sürekli bendeydi. Bakışları da öyle normal bakışlar değildi. Niye böyle yapıyordu anlamıyorum.
***
Nişan bitip evlere geçtiğimizde derin bir soluk almıştık. Ömer abiyi öyle dikkatlice izledim ki, bir an aşık olmuş bile demek geliyordu içimden. Sürekli gergin şekilde etrafını inceleyip, Gonca'yı koruma altına almaya çalışıyordu. Gonca'da Yağız'dan vazgeçmiş gibi duruyordu. Bu zamana kadar verdiğim en iyi karar; bu ikisinin arasını yapmak olmuştu.
Benim aşktan yana yüzüm gülmemişti, bari onların gülsün...
***