Ömer'den
Anlamıştım... Zaten bu adamı ilk gördüğümde bu kıza değer vermediğini, onu üzdüğünü anlamıştım.
Sahiden aşklar neden bu kadar iğrenç bir hâl almaya başlamıştı? Boşuna ne varsa eskilerde var demiyorlar.
Gül'ün bana attığı bakıştan sonra susup önüme bakmaya devam etmiştim. Daha bir kaç gün önce sevgilim diye kapımızdan kızı alan adam, şimdi yanında başka bir kadınla dolaşıyor üstelik parmağında yüzükle.
Gezdiği yetmemiş gibi bir de benim yanımdaki kadına laf atıyor. Benim misafirime, benim davetlime laf atacak adam anasının karnından doğmadı daha.
Çünkü ben böyle öğretildim. Annemle babam ben 7 yaşımdayken öldü. Ama bu kısacık süre zarfında bir sürü şeyler öğrendim. Sevmenin, sevilmenin büyük bir nimet olduğunu... Annem ve babam birbirlerine çok aşıktılar. Zaten severek evlenmişler.
Ben de hep onları örnek alıp evleneceğim kadına kör kütük aşık olmak istemişimdir. Bundan 3 yıl önce aşıktım da zaten. Mardin'in köklü aşiretlerinden olan bir aşiretin kızına aşıktım. Başta o da seviyorum diyordu.
Hatta her şey masallardaki gibi ilerliyordu. Onun için yurtdışından sık sık geliyor, bir dakika bile olsa yüzünü görmek istiyordum. Göz bile gördüğüne bir daha bakmak isterken, kalbimin onu yeniden kaç defa sevmek istediğini sayamadım.
Göz gördü evet... Bu gözler aldatıldığını da gördü. Meğer bu küçük Ömercik ayakta uyutuluyormuşta haberi yokmuş. Ben onunla aşk bahçemi süslerken, o bahçeme kazıklar dikiyormuş.
İşte bu yüzden daha kimseyi sevmedim, sevemedim. Aklımda hâlâ o mu var diye soracaksanız eğer, hayır! Evet belki çok sevdim, çok değer verdim ama kalbimden söküp atmasını da bildim.
Gerçi o zamanlardan sonra onu bir daha görmemiştim. Belki görsem farklı olurdu onu da bilmiyorum.
Zaten biraz da bunun için kuruldum o it herife. Ben de aynı duyguları yaşamış, aynı yoldan yürümüş bir insandım. Ama bence Gonca benden çok daha güçlü duruyordu. Yaklaşık 1 sene gözyaşı döktüm ardından.
Yurtdışında eve kapattım kendimi. Hele ki evlendiğinin haberini duyunca gidip Mardin'i ateşe veresim geldi. Benim canım bu denli yanarken, onunda yansın istiyordum.
Evlendiği haberini alınca bir anlık öfkeyle Mardin'e dönüp evini bile basmıştım. Nasıl yapardı? Onca beraber geçen zamanlarımızı nasıl yok sayardı? Ben kimseye göstermediğim yanımı ona göstermiştim. Herkese duvarken ona sıcacık oda olmuştum.
Ben onun eviydim o da beni ayakta tutan direklerim. Hiç acımadan yıktı direkleri ve beni yıkılmaya mahkûm bıraktı. Moloz yığınlarımda bir daha can bulmak o kadar zor oldu ki... Şimdi hamileymiş, bir kız çocuğu olacakmış.
Her hayalimde onunla beraber kız çocuğu büyüttüğümüzü düşünürdüm. Aşiretin aksine kız çocuklarını daha çok severdim. Düşünsenize... Sevdiğiniz kadından bir tane daha evin içinde dolaşıyor... Hayali bile tüylerimi diken diken ederken gerçeği kim bilir beni ne denli havalara uçururdu.
Zaman su misali geçerken ben o suda boğulan ilk kişi olmuştum. İçimdeki o sevda adamı da, yürek yangınımda ölmüştü. Hiçbir kadına güvenmemeyi onda öğrenmiş, onda bilmiştim.
Şimdi o kızın yüzüne bakınca kendimi görüyordum. Yaralıydı ama yarasını göstermemek için elinden geleni yapıyordu. Pekiyi yapabiliyor muydu? Bence hayır. Daha onu ilk gördüğünde gözünden akan yaş dikkatimi çekti.
Hâlâ seviyordu ama sevdiği için kendine kızıyordu. Keşke kalbimizde bir düğme olsa ve biz o düğmeye bastığımız anda istemediğimiz kişiler bir daha hatırlanmamak üzere çıkıp gitse.
Eğer kalkıp gitmek istemeseydi orda kavga bile çıkarabilirdim. Eşekten düşmüşün halinden eşekten düşmüş anlar misali. Ben eşekten düştüğümü bilirim, bir de düşüreni...
...
"Böyle itlerin direk kafasına sıkacaksın!"
"İt olsaydı bende sıkardım ama karşımda bir canlı bile göremiyorum."
Güçlü ve cesur... Kısacası it kadar değeri yok gözümde demek istiyor. Sinirden gelen mesajı bile unutmuştum. Gül, abisini de alarak önden önden gitti. "İstersen ben bırakabilirim." dedim çünkü araba kullanamayacak kadar dalgın gözüküyordu. "Ben ne hallerde araba sürdüm bir bilsen... O yüzden merak etmene gerek yok. Su akar, yatağını bulur." İki omzunu da kaldırarak yüzüme baktı. Sonra elini uzattı ve öylece kalakaldım.
"Elimde b.k yok Ömer." demesiyle afallayıp kendime geldim ve ben de elimi uzattım. "Hayırlı akşamlar." Avucumun içinde bir şey hissediyordum ama anın şaşkınlığı ile bakamıyordum. Zaten Gonca arabaya binip gidene kadar da bakamadım. Gözlerimi çevirmemle elimdeki paraları görmem bir oldu.
Ulan adam cidden haklıymış ya! Hesabı ben ödeyeceğim dedi ve ödedi. Ama ben bunun altında kalmam! Bu parayı geri vermem lazım.
Eve varınca Gül'den adresini istedim.
"Gül az baksana." dememle ardına döndü. "Efendim abi."
"Gonca'nın adresini versene bana."
"Ay biliyordum! Cidden biliyordum! Düğün ne zaman abi?" Çatık kaşlarımla dik dik yüzüne baktım. Ne gördü de bizi aynı hikâyenin içinde büyüttü anlamadım. "Ne saçmalıyorsun kızım? Ben anlamadan hesabın parasını elime verdi, onu götüreceğim." Düşen yüzü dikkatimi çekti ama bir şey diyipte kalbini kırmak istemedim.
"He o yüzden mi? Ben sana konum atarım abi."
Konum yeri olarak nikah dairesi atmazdı umuyorum ki. Bu kızdan her şeyi beklerdim ben. İkimize olan bakışları, onu bu akşam bilerek davet etmesi... Gerçeği göremeyecek kadar salak değildim. O da kendince bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama bu imkansızla boğuştuğunu da değiştirmiyordu.
Ne benim kalbim içine başka bir kadını alırdı ne de onun daha taze kanayan kalbi birisine şans verebilirdi.
Bu akşam gidemezdim, saat yeterince geç olmuştu. İçim içimi yese de sabahı beklemek zorundaydım. Şimdi gitsem kapıya ne diyecektim? Kızınız yemeğin hesabını çaktırmadan elime sıkıştırdı, onu geri vermeye mi geldim diyecektim?
Yok yok! Benim kapıma gecenin bir vakti bir adam dayanacak ve bana bunları söyleyecek. Onun ümüğünü sıkmadan kapıdan gönderirsem şerefsizim!
Gün açmak bilmiyordu. Sabaha kadar pencerenin kenarında oturup sigara içtim. Altı üstü kız bir hesap ödemişti ama bizde böyle şeyler tersti. Sabah 10 olduğu gibi koyuldum yola. Atılan konuma giderken, gözüm torpidonun üstüne koyduğum paraya kayıyordu. Ben nasıl farketmedim?
Eve vardığımda şaşırmadım diyemem. Müstakil bir evde yaşıyordu ve bahçesi donatılmıştı. Hatta harika bir bahçesi vardı. Kapıya geldiğimde dışarıdaki kapı şifresi dikkatimi çekti ve istemsizce gülümsedim.
Saatte 10.30'du ama daha fazla dayanamıyordum. Zil tuşuna basıp, beklemeye başladım.
"Ulan Ömer! İnsanlar uyuyor kesin!" Tam geri dönüp gidiyordum ki, kapı açıldı.
Yüzümü dönmemle Gonca ile karşılaşmam bir oldu. "Ömer!" diyip şaşırdı. Tabii şaşırırdı. Sabahın köründe senin burda ne işin var cidden Ömer! Günler çuvala mı girdi?
Saçı başı dağınık, üstünde Trabzonsporlu pijama vardı. Muhtemelen yataktan kalkıp gelmişti. Resmen bu durumuna gülmemek için alt dudağımı ısırıyordum. "Hayrolsun bir şey mi oldu?"
Korkmaya başlayınca açıklama yaptım. "Şimdi ben parayı ödeyince ne oldu?" diyip avucunun içine parayı koydum. Şaşkınlıkla yüzüme baktı.
"Bunun için mi sabah sabah buraya geldin?"
Yerden göğe kadar haklıydı ama ne yapayım?
"Bir daha sakın böyle bir şey yapma!" diyerek yoluma döndüm. "Gonca karga b.kunu yemeden kim gelmiş kızım ya?"
Herhalde ben bugün bu kapının önünde kalacaktım. "Ne oluyor Gonca, bu herif kim?"
"Gül'ün kuzeni abi. Bir emanet vardı da onu getirmiş." Üstüne vurgulayarak söylemesi hiçte umurumda değildi. Böyle bir şeyin altında kalacağımı düşünmesi saçmalıktı.
"Bu saatte mi getirmiş kızım? Hayırdır birader, ne emanetiymiş bu?"
"Borcum vardı onu getirdim."
"Erkek adam kadına borçlanır mı kardeşim?"
Yumruğumu sıkıp bir kaç adım attım ama öfkemi kontrol altında tutmam lazımdı. "Erkek adam bacısını başka adamlarla yemek yemeye de göndermez."
Hay çenemin yayına s.ç.y.m! Adama kendi kendimi şikayet ediyorum. Avına odaklanan bir aslan gibi gözlerini bana dikti. "Sen içeri geç Gonca. Biz sanırım erkek erkeğe konuşacağız."
"Doruk tamam içeri geç, bir şey yok abartma."
Daha diyilecek söz yoktu ve arabama bindim. Gonca'nın abisi hâlâ bana bakıyordu. Şimdi arabadan insem, ağzını yüzünü dağıtsam ben suçlu olacaktım. Adam haklıydı! Erkek adam kadına borçlanır mı hiç? Ayrıca dediğim cümle de ağır olmuştu.
Ayağımı gaz pedalına koyduğum gibi yola çıktım. Ah Gül ah! Beni soktuğun hallere bak! Kelebek etkisi gibi. Gül o kızı çağırmasaydı ortada yiyilen yemek ve ödenecek hesap olmayacaktı. Ee hesap olmayınca bu kapıya gelme işide olmayacaktı. Hepsi senin başının altından çıktı.
Gonca'dan...
"Ay abi ne oluyor sana? Artist artist hareketler yapıyorsun?"
"Doruk'a ne oldu Gonca? Az önce abi kelimesini rafa kaldırmıştın. Ne o abi demek ağrına mı gitti?"
"Of abi of! Sabah sabah takılacak yer arıyorsun cidden."
"Abiye oflama! Ayrıca sen dur bakayım." diyerek kolumdan tutup bahçenin ortasında durdurdu. "Ne borcuymuş bu? Sen dün gece bu herifle mi beraberdin? Bak Gonca hareketlerine dikkat et. Bir tek kapıya adam getirmediğin kalmıştı, onu da yaptın." Kolumu sertçe geri çektim. "Sen kız getirirken iyi! Ayrıca bana karışamazsın tamam mı? Git kendi b.klarını temizle sonra bana kusur bul."
Abimin yaptığı hataların biri bitmeden diğerini duyuyorduk. Akşama kadar dışarılarda gezip, anca babamın paralarını yiyordu. Gül'ün abisine baktıkça kendi abime yüz çeviresim geliyordu. Yüzüne ne bağlamıştı hiçbir fikrim yok. Altında son model araba, cebinde onlarca kredi kartı. Sorsan adamım der. Ben bile babamdan para almıyordum artık. Mesleğim yeterince karşılıyordu zaten ihtiyaçlarımı.
Ama yok! Doruk Altun, herkesin hayatından yıldız gibi kayıp geçiyordu. Babam bazen cezalandırıp parasız bıraksa bile akıllanmıyordu. Ama inanıyorum... Ona öyle bir kadın denk gelecek ki, tüm dengesi şaşacak.
Tamam kabul ediyorum, iyi abidir. Babamın parasıyla bile olsa her dediğimi yapar, her istediğim yere de götürürdü. Tek sorunu şu çalışmama huyu. Aslında babamın aklına girip bizim şirkette bulaşıkçı olmasını istemiştim. Hoş ya, babam da itiraz etmeyip düşüneceğini dile getirmişti. 26 yaşına gelmiş, kazık kadar adam olmuş ama hâlâ eli ekmek tutmuyor.
"Senin dilin yine çok uzun." Kolunu kaldırıp ileriye uzattı. "Ha bu kolumdan bile uzun dilin var. Seni alacak adama üzülüyorum."
"He yani sen veriyorsun beni."
Kolunu omzuma attı. "O ne gaydedur? Senin turşunu kuracağım daha."
Şimdi onun bu sakin halini kullanıp bir yerlere götürmem lazımdı. "Abi akşama Ortaköy'e geçelim mi?"
"Geçeriz güzelim. Ama bak!" diyip karşıma dikildi. "Orda bana abi diyeceksin. Yok sevgilim, yok yakışıklım falan diyipte kısmetimi kapatma çok ayar oluyorum he."
"O zaman sen de orda bana kardeşim diyeceksin. Yok güzelim, yok aşkım demek yok ben de ayar oluyorum. Hayır yani bir sürü yakışıklı erkek sen elimi tutuyorsun diye bakmıyor bana." Şu anda arı foluna çomak soktuğumun farkındaydım. Ama bizim kitabımızda çıktığın yoldan dönmek yoktu.
"Hele bir baksınlar, gözlerini oyarım onların. Ayrıca git şu pijamanı da çıkart. Adamın karşısına neyle çıkıyorsun?"
Hödük olduğu kadar kıskançtı da benim abim. Parayı bile bir kenara koyardı ama bu kıskançlık işini asla koymazdı. Bazen sevgili yapmadığı için kızardım ona. Belki bir sevgilisi olsaydı beni bu kadar çok sıkmazdı.
Şimdi yiğiti öldür ama hakkını yeme! Abim hayatına soktuğu kızla evlenmek istiyordu. Öyle zırt pırt sevgili değiştireyim, paramla hava atayım huyu falan da yoktu.
Uzun lafın kısası; klasik Karadeniz öküzü!